Nimete Karşı Nankörlük Halleri: Haset Etmek

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…

Nimetlerle insanı sevindiren, şükreden kuluna nimetini arttıran Allah’a hamdolsun. Nimete değer veren, Rabbine şükreden Rasûlullah’a salât ve selam olsun.

Değerli Kardeşim!

Allah’ın subhanehu ve teâlâ nimetlerini seyre daldığımızda saymaya güç yetirebilmenin mümkün olmadığını görürüz. Sayısız nimet veren Allah’a subhanehu ve teâlâ bu sebeple teşekkür etmek boynumuzun borcudur. Dilimiz, kalbimiz ve amellerimizle şükrümüzü yerine getirmeliyiz.

Ancak lain şeytan, Allah’a şükretmemizin önünde büyük bir engeldir. İnsanların, Rabblerine karşı nankör olmaları, nimetin farkına varmamaları ve şükretmemeleri için hile ve tuzak kurmada yeminlidir.

“İblis dedi ki: ‘Öyle ise beni azdırmana karşılık and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.’ dedi.” 1

Allah subhanehu ve teâlâ kullarının, şükredenlerden olmasını istemektedir. Çünkü şükür, kulluğun parçası hatta kaynağıdır. Şükürsüz olan insanların hayatlarında, kulluk olmadığı gibi gündemlerinde de yoktur.

Şeytan, bunun farkında olduğundan, insanları şükürsüz hale getirmek için hileler ve tuzaklar kurmaktadır. İşte bu hilesinden biri de hasettir.

Hasedin, nimete karşı nankörlük yönü nedir? Onu izah edelim:

Değerli Kardeşim!

Allah subhanehu ve teâlâ, lütfundan herkese farklı farklı nimetler vermiştir. Bu nimetlere, nimet verilen de nimet verilmeyen de şükretmelidir. Evet, burası şaşırtıcı bir noktadır. Nimet verilmeyen de, başkasındaki nimete şükretmelidir. Çünkü bu kişinin önünde iki yol vardır: Ya kardeşinin elindeki nimete gıpta edip şükredecek ya da kardeşinin elindeki nimete haset edip nankörlük edecek. Başka bir yol yoktur.

Gıpta ile hasetin tanımını yaparsak, konumuzun daha iyi anlaşılacağını umuyorum.

Gıpta: Kardeşimizdeki lütuf ve nimetlerin onda kalmasını istemekle beraber kendisine de o nimetlerden verilmesini arzulamaktır. Bu Müslümanda olması gereken ahlaktır.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bununla alakalı şöyle buyurur: ‘İki şeye gıpta edilir. İlmiyle amel eden âlime; malını infak eden zengine.’

Haset: Başkasına verilen nimet ve ikramlardan rahatsızlık duymaktır. Bu ikram ve nimetleri sadece kendisinin hak ettiğini düşünüp, kardeşindeki nimetin gitmesini arzulamaktır. Bu da kötü kalpli insanların ahlakıdır.

Gıpta ve hasedin tanımına baktığımızda gıptanın, nimete şükretmek; hasedin ise nimete nankörlük olduğu anlaşılacaktır.

“Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased/kıskançlık mı? ediyorlar. Oysa İbrahim soyuna kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.” 2

Kötü kalpli olan insanlar, başkalarının elindeki nimete kem gözle bakarlar. Nimeti, başkasının elinde gördükçe rahatsızlık duyarlar. Nimet sahibinden nefret etmeye, ona buğz beslemeye başlarlar. Bu nefret, buğzu, kişiyi lütuf ve ikramın kaybolması için tuzak ve hilelere yönelmesine sebep olur. Taktir-i ilahi nimet, o kişiden kaybolduğunda hasetçinin keyfi yerine gelir, sevincine sevinç eklenir.

İşte hasetçinin şerri büyük ve tehlikelidir. Bu sebeple hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmalıyız.

“De ki: ‘Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım.’ ” 3

Değerli Kardeşim!

Haset etmenin nimete nankörlük olduğunu ve etrafa saçtığı şerleri örneklerle açıklamaya çalışalım:

• Kardeşlik, Allah subhanehu ve teâlâ bizlere verdiği en büyük nimetlerdendir. Bu nimetin şükrü için, kardeşimizi sevmek, saygılı davranmak, merhametle muamele etmek, sevincini ve üzüntüsünü paylaşmak ayıbını/kusurunu örtmek… gibi birçok kardeşlik haklarını yerine getirmek gerekir. Ancak bu şekilde kardeşlik nimetinin şükrünü eda etmiş oluruz. Aksi davranışlar sergilemek ise kardeşlik nimetine büyük bir nankörlük ve ihanettir.

Peki hasetçi, kıskandığı Müslüman kardeşinin haklarını yerine getirebilir mi? İşte bizim konumuzun aslı da burasıdır. Hasetçinin, kıskançlığından dolayı Müslüman kardeşini sevmesi, ona saygılı davranması, merhametle muamele etmesi yani kardeşlik hukukuna dikkat etmesi mümkün değildir. Haset bunun önünde engeldir.

Kur’an-ı Kerim bu hakikati Yusuf’un aleyhisselam kıssasında, kardeşleri ile yaşanan olayda izah etmektedir. Yusuf’un kardeşlerinin, Yusuf’u öldürme teşebbüsünde bulunmalarının, onu hırsızlık ile itham etmelerinin, kuyuya atıp köle diye satmalarının, en önemlisi ise Yusuf’u sevmemelerinin sebebi haset/kıskançlıktır.

Allah subhanehu ve teâlâ kendi mülkünden Yusuf’a aleyhisselam peygamberlik, rüya tabiri ve güzellik ikramında bulunmuştu. Yakup aleyhisselam oğlunun bu durumunu bildiği için Yusuf’a ilgi gösteriyor ve onu muhafaza ediyordu. Yusuf’un kardeşleri Yusuf’u bu nimetler ve ünvanlar içinde gördüklerinde kıskanmaya başladılar. Böylelikle Yusuf’a kötülükte bulundular. Oysa Yusuf’u sevmeleri, saygılı davranmaları ve onu kötülükten korumaları gerekirdi ki bunlar kardeşlik hukukundandır. Ancak haset buna müsaade etmedi. Böylelikle kardeşlik nimetine nankörlük etmiş oldular.

Hakeza Adem’in aleyhisselam oğulları arasında gerçekleşen olay, birinin diğer kardeşini öldürmesi de tamamen kardeşine beslediği haset/kıskanma sebebi iledir.

“Yoksa onlar, Allah’ın lutfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.” 4

Değerli Kardeşim!

Özellikle İslami çalışmada aynı çatı altında bir araya toplanıp Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinine hizmet eden hâdimler, haset ahlakına dikkat etmelidirler ve kendileri için bir önlem almaları gerekir.

İslami dava, hizmet alanıdır. Bu hizmeti herkes, Allah’ın subhanehu ve teâlâ lütfettiği oranda yapmaktadır. Bu davanın içinde yer alan insanlardan kimisi âlimdir, hocalık yapar; kimisi cahildir, öğrencilik yapar. Kimisi de amir/yöneticidir emreder. Kimisi de memurdur, emredileni yapar. Her iki konum da büyük bir hizmettir ve büyük bir mükafattır.

Ancak şeytan hizmet ve mükafattan mahrum etmek için öğrenciyi hocaya, memuru amire karşı kışkırtır. ‘Niye ben hocalık yapmıyorum da sürekli öğrenciyim? Niye ben hep emredilen konumdayım da hiç emir olmuyorum?’ diye vesvese vererek kardeşlerinin içinde bulunduğu güzelliği kıskandırır. Bu haset, zamanla kardeşlerine buğz etmeye götürür. Kardeşine karşı yerine getirmesi gereken sevgi, saygı gibi kardeşlik hukukunu da yerine getiremez. En tehlikeli olan ise hasedinden dolayı İslami çalışmayı ve Müslüman kardeşlerini terk eder. Bu da kardeşlik nimetine büyük bir nankörlüktür.

“Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun isterse de nankör edici olsun.” 5

Hidayet, şu cahiliyenin karanlığında Allah’ın subhanehu ve teâlâ insanoğluna verdiği en büyük nimettir, ışıktır. Hidayete tabi olmak, gerektirdiklerini yerine getirip, zarar veren unsurlardan kaçınmak bu nimetin şükrüdür. Hidayetten kaçmak, istikamet yolundan tavizler vermek bu nimete de nankörlük etmektir.

Bu nankörlüğe Mekkeli müşrikler ile Yahudi milletini örnek verebiliriz.

Yahudi milleti, kendi evlatlarını bildikleri gibi Muhammed’in aleyhisselam Allah’ın Rasûlü olduğunu biliyorlardı. Bu yakin bilgiye rağmen Rasûlullah’ı kabul etmediler. Hidayete tabi olmamalarının tek sebebi vardır ki o da kıskançlıktır.

Kıskandıkları nokta ise; peygamberin Yahudilerden değil, Araplardan seçilmesidir. Yahudilere göre yeryüzünde üstün toplum, Allah’ın razı olduğu ve cennete tek girecek olan Yahudi milletidir. Nasıl olur da peygamber bu kadar ulvi mertebelere sahip olan Yahudilerden gelmez de Araplardan gelir? Nasıl olur da Arapların Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem tabi olup kendilerinden üstün bir toplum olduğunu kabul edebilirler?

İçlerindeki bu kötü duygular sebebi ile Peygamberimize ve ashabına haset ettiler. Bu hasetleri, hidayete tabi olmalarına engel oldu. Medine’de, nefret ve öfkelerinden İslam’la mücadele ettiler.

“Ehl-i kitaptan çoğu hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.” 6

Mekkeli müşriklerin hidayet karşısında verdikleri tepki Yahudiler gibidir. Ebu Cehil bu durumu şu sözünde izah etmiştir:

‘Biz ve Abdimenafoğulları şeref hususunda yarışırız. Onlar yemek yedirdiler, biz de yemek yedirdik. Onlar fakirleri taşıdılar, biz de taşıdık. Onlar ikramda bulundular, biz de ikramda bulunduk. Biz ve onlar bir atın iki tarafı gibi eşit olduk. Şimdi de onlar: ‘Bizim Peygamberimiz var. Ona semadan vahiy geliyor.’ diyorlar. Biz buna nasıl erişebiliriz? Vallahi ona ebediyyen iman etmeyeceğiz ve onu tasdik etmeyeceğiz.’

İşte kıskançlık böyle şerli bir ahlaktır. Allah subhanehu ve teâlâ tarafından gönderilen hidayet, onları karanlıktan aydınlığa çıkaran, insanlığı öğreten, yeryüzünde adaleti sağlayan büyük bir lütuf/nimet iken Yahudiler ve müşrikler hasetlerinden dolayı hidayete tabi olmayıp nankörlük ettiler.

“Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör edici olsun.” 7

Değerli Kardeşim!

Buraya kadar yazdıklarımızdan şunu anlıyoruz ki haset, nimete nankörlüktür. Gıpta ise, nimete şükretmektir.

Hasetçiyi bu nankörlüğe sevk eden nokta ise ‘Mülk sahibi Allah’tır. Mülkünden dilediğine verir.’ inancında problem yaşamasıdır. Hasetçi bilmelidir ki ‘Mülk sahibi kendisi değildir ki başkasının elindeki nimete ‘o nimeti hak eden o değildir, benim’ ‘ diye hüküm versin ve haset yapsın. Bilakis mülk Allah’ındır. Mülkünden dilediğine, dilediği kadar verir. Ve bu konuda kimsenin Allah’ı subhanehu ve teâlâ sorgulama hakkı yoktur.

“Rasûl’üm de ki: ‘Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen herşeye kadirsin.’ ” 8

“Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.” 9

Rabbim bizleri haset ve hasetçinin şerrinden muhafaza etsin. Nimete karşı gıpta ile şükreden kullarından eylesin. Kendi dininde sabit kılıp, İslam üzere ölmeyi nasip etsin. Allahumme Amin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…

Selam ve dua ile.

 

Emre Acar

Van F Tipi Kapalı Cezaevi

 

1 . 7/Araf, 16-17

2 . 4/Nisa, 54

3 . 113/Felak, 5

4 . 4/Nisa, 54

5 . 76/İnsan, 3

6 . 2/Bakara, 109

7 . 76/İnsan, 3

8 . 3/Al-i İmran, 26

9 . 3/Al-i İmran, 27

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver