Mele

 

Mele’ sözcüğünü Kur’an’ı Kerim’i okuyup da bilmeyen veya Kur’an’ı dinleyip de duymayan kimse yoktur. Sözlük anlamı itibariyle ‘Bir topluluğun ileri gelenleri, seçkinleri…’ manasına gelir. Bazı alimler bu tanımı biraz daha ayrıntılandırmışlardır. Şöyle ki;

Mele: Bir düşüncede, özel ve yüksek hayat standartlarıyla göz dolduranlardır.

Mele: Yönetici, eşraf ve kanaat önderi olarak halk üzerinde büyük etkisi olan güç ve yetki sahibi elit tabakadan olan insanlardır.

Mele: Büyük bir sedir ağacı gibi görünürdeki heybet ve ululuklarıyla, hoşlukları, durumlarının ve şartlarının göz kamaştırıcılığıyla gönüllerin teveccüh ve iştiyakını celbeden topluluktur.

Mele: Devlet başkanının/hükümdarın en yakınında bulunma imtiyazına sahip kimselerdir. Bunlar devlet otoritesinin siyasi, askeri, iktisadi ve sosyal alanlarda direk ya da servet sahipleri ve kanaat önderleri gibi dolaylı olarak tamamlayıcı unsurlarıdır.

Günümüzdeki bakanları, ordu komutanları, üst düzey bürokratları, büyük sermaye patronlarını, kalabalık kitleleri ve yaygın örgütlenmeleri olan siyasi partilerin başkanlarını ve toplumda güçlü konum sahibi bazı kanaat önderlerini çağdaş melelere örnek olarak verebiliriz.

Kur’an’ı Kerim’de tevhid mücadelesinin anlatıldığı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kıssalarında bazen farklı lafızlarla da olsa benzer anlamlarda karşımıza çıkmaktadır ‘Mele’ karakterleri.

“Böylece her ülkenin mücrimlerini bozgunculuk yapsınlar diye onların ileri gelenleri kıldık. Onlar yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkında değillerdir.” (6/En’am, 123)

Tevhid mücadelesinde emrolundukları devlet görevini yerine getirmeye başlayan Peygamberlerin karşısına çıkan ilk zümrenin de meleler (ileri gelenler) zümresi olduğu anlaşılmaktadır.

Kavimlerin Tevhid Davetinden Yüzçevirmelerinde Melelerin Etkisi

Nuh Kavminin Önderliğindeki İnatçılıkları

“Kavminden meleler (ileri gelenler) dediler ki: ‘Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz!’ ” (7/Araf, 60)

Nuh’un aleyhisselam tevhid daveti karşısında, başta meleleri olmak üzere kavminin davetten kaçışı, yüzçevirmesi, kulak tıkaması ve ayak direyip kibirlenerek küfürlerinde inat etmeleri Nuh’u aleyhisselam epey yormuştu.

Rabbine şikâyette bulundu Nuh aleyhisselam:

“…Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir işe yaramayan kimseye uydular.” (71/Nuh, 21)

Melelerin önderliğinde küfürlerinde inatla direten o sapkın kavim, putlarını koruma üzerine birlik ve beraberliklerini pekiştirme telaşındalardır.

“Ve dediler ki; Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suva’dan, Yeğus’tan, Ye’ük’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!” (71/Nuh, 23)

Ad ve Semud Kavimlerinin Melelerinin Kışkırtıcı Elebaşları

Hud da aleyhisselam öncelikle kavminin melesinin alay, tepki ve düşmanlıklarıyla karşılaştı.

Görkemli İrem şehrinde muazzam köşkler, müstahkem kaleler ve su mahzenleri yanında, bulundukları güzergahta gelip geçenlerle eğlenmek için yapılan güvercin kaleleri gibi yüksek binalar ile tepelere dikilen abideler yapan Ad kavmine melelerinin kışkırtıcı elebaşılığında Hud’u aleyhisselam yalanladılar.

Hud aleyhisselam onları tevhide davet ederken kavminin Meleleri ise: “…Tanrılarımızdan biri seni fena halde çarpmış!” (11/Hud, 54) diye kendisiyle alay edip şaşkınlık ve çarpılmışlıkla itham ediyorlardı.

Sapkınlıkları üst noktaya varan meleler, işte böyle Hud’u aleyhisselam çarpılmış sayarak, onu kavminin nezdinde, yani kamuoyunda mahkum ettirmeye azami gayret göstermişlerdir.

Ad kavmi, melelerinin açtığı yolda ve gösterdikleri ülküde hareket ederek Peygamberlerine eziyet ettiler. Üstelik bunu yaparlarken kendilerinin hak üzere olduklarına ve doğru olanı yaptıklarına inanıyorlardı. Zira Hud’u aleyhisselam seçkin ve imtiyazlı konumları için büyük bir tehlike olarak görmekteydi kavminin ileri gelenleri.

Salih’in aleyhisselam Peygamber olarak gönderildiği Semud kavmi de inkar ve azgınlıkta önceki kavimlerden aşağı kalmadılar.

Bilindiği üzere Semud kavmi Şam ile Hicaz arasındaki Hicr bölgesinde yaşamış güçlü bir kavim idi. Dağlarda, vadilerde kayaları, mermerleri keser ve biçerler, yontma taşlardan ihtişamlı saraylar, evler, havuzlar istedikleri binaları yaparlardı.

“Kavminin melesinden (ileri gelenlerinden) büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: ‘Siz Salih’in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız’ dediler. Büyüklük taslayanlar dediler ki: ‘Biz de sizin inandığınızı inkar edenleriz.’ ” (7/Araf, 75-76)

“Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! And olsun ki Ben size “Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.” (7/A’raf, 79)

Peygamberlerini yalanlayıp tevhid davetinden yüz çevirerek kahredici bir inatla melelerine tabi olan Semud kavminin akıbeti de şiddetli bir depremle yurtlarında dizüstü donakalmaktan başka bir şey olmadı.

Nemrud’un ve Melesinin İbrahim’e ve Tevhid Davetine Karşı Gösterdikleri Düşmanlık

Kavminin taptığı putları kırdığı için hükümdar Nemrud tarafından ateşe atılan İbrahim’in aleyhisselam örneğinde, kavminin melesinin etkisi açıkça görülmektedir.

“(Bir kısmı)’Eğer iş yapacaksanız yakın onu da ilahlarınıza yardım edin!’ dediler.” (21/Enbiya, 68)

Nemrud ve melesinin İbrahim’in aleyhisselam tevhid davetine düşmanlıkları o denli şiddetliydi ki, kalplerindeki kin ve nefretin sonucu olarak onu ateşe attılar.

“Kavminin (İbrahim’e) cevabı ise: ‘Onu öldürün yahut yakın!’ demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda iman eden bir kavim için ibretler vardır.” (29/Ankebut, 24)

Medyen Halkı ve Melelerinin Kibirli Tutumu

Şuayb aleyhisselam Peygamber olarak gönderildiği Medyen’deki kavmini Allah’a kulluğa davet etmeye başladıktan sonra ilk homurtular, tepkiler ve tehditler yine şehrin melelerinden, ileri gelenlerin kibirlilerinden gelmişti.

“Kavminin melesinin (ileri gelenlerinin) kibirlileri dediler ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz…’ ” (7/Araf, 88)

Rasûlullah’a Karşı Azgınlıkta Sınır Tanımayan Meleler

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,

“Ey (elbisesine) bürünen (Peygamber)! Kalk ve (insanları) uyar.” (74/Müddesir 1-2)

emirlerini alıp tevhid davetine başladıktan sonra Kureyş’in meleleri olan Mekke eşrafının derhal harekete geçtiğini görüyoruz.

Şirkin çirkinliğini ve puta tapanların sapkınlığını açıkça ilan eden bu sesi duyduklarında, Mekke’nin meleleri öfke hisleriyle adeta histeri nöbetleri geçirmeye başlamışlardı.

Bu ses onlar için sakin havayı sarsan, bulutları çarpıştıran, göğü gürleten ve yıldırımlar yağdıran büyük bir felaket idi.

Tevhidin manasını gayet iyi biliyorlardı meleler. Zaten bunu iyi bildiklerinden bu işin neticesinin kendileri için çok kötü olabileceğinden için için korkuyorlardı.

Kavimleri üzerinde, uydurma bir din adına devam ettirdikleri hakimiyet ve sultalarının yok olması, Allah ve Rasûlü’nün rızası karşısında kendi arzularını bırakmaları; ezilmiş fakir tabakaya yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan vazgeçmeleri bu meleler için asla kabul edilebilir bir şey değildi.

Önce Ebu Talib’e serzenişte bulunup şikayet etmeye başladılar. Peşinden eleştiriler ve kınamalar geldi. Sonra alaya alma, küçümseme ve hakaretlerle devam ettiler.

Yalanlarla ve kara propagandalarla büyük bir atağa geçtiler.

İftiralarda bulunarak davet ile ilgili olarak zihinleri bulundurabilecek bir takım şüpheler ortaya attılar.

Günümüz tabiriyle psikolojik harp taktikleri yanında işkenceler yapmaktan da geri durmadı bu meleler ve onlara tabi olanlar.

Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem yüksek şahsiyetini küçültücü asılsız iddialar yayarak, halkın bu yüce davet hakkında düşünmeye dahi fırsat bulmaması için çalıştılar.

Kur’an’a karşı bazı tarihi hikayeler ve masallar ile kahramanlık destanlarını anlatarak insanları bununla meşgul ettiler. Kureyş’in melelerinin bir kısmı bunları yaparken bazıları da diğer taraftan teklif ve pazarlıklar için çaba harcamaktaydı.

Tüm bu sürecin sonunda gelen boykot yılları…

Mahrumiyet

Terk edilmişlik

Açlık

Suikast girişimi

Hicret

Sefer

Muvaffakiyet

Vuslat

Ve Zafer

Allah subhanehu ve teâlâ elçisini üstün ve aziz kıldı. Yönetici, güvenlik görevlisi, eşraf, kanun yapıcı, tüccar, şair, edebiyatçı, kanaat önderi bilimum meleler de, zillete ve rusvaylığa mahkum oldular.

“Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.” (37/Saff, 9)

Geçmiş Kavimlerdeki Melelerin İnanç ve İdeolojik Sulbünden Gelen Günümüz Meleleri

Nuh’un aleyhisselam kavminin melesinin, koruyup kollamak ve asla vazgeçmemek için güçlü bir irade gösterisinde bulundukları putlarının isimlerinin yerine günümüzdeki bazı ‘soyut putlar’ın isimlerini koyalım.

Ved’in, Suva’nın, Yeğus’un, Ye’uk’un ve Nesr’in yerine.. Modern putlardan laiklik, demokrasi, sosyalizm, milliyetçilik ve benzerleri konulduğunda durum nice olur?

Tevhid davetçilerine yönelik hesapsız tepkiler ve tehditler, takipler ve eziyetlerin başını günümüz meleleri çekecektir. Yeri geldiğinde bundan da geri kalmıyorlar.

Melelerin neden köpürüp kabardıkları da böylece daha iyi anlaşılmış olacaktır.

‘Sakın ha! Önderimizin eşsiz yolundan sapmayın! Partimizi… Cemaatimizi… Şeyhimizi… Üstadımızı… Asla terk etmeyin.’

Bunları söyleyenler köydeki kasabadaki camilerin hocası Molla Muhyittin ya da Mele Sadullah değildir.

Hasbelkader etkili konumlarda ve yetkili makamlarda bulunan günümüz meleleridir.

Onlar hakkındaki ikiyüzlülük tanımının, devedeki bir tüy gibi kalacağı bu modern melelerin ekseriyetinde bulgurdaki tuz miktarı dindarlık da mevcuttur.

İnsanlarımızın çoğunu yanıltan, yanlış kanaatlerle vahim sonuçlara yönelten bu ‘yeşil perde’yi Allah’ın yardımıyla ancak Nebevi Menhec müntesibi basiret ve dirayet sahibi Müslümanlar aralamakta ve perde ardındakilerin gerçek suretlerini ancak onlar görüp gösterebilmektedirler.

İndallahta zerre kadar meşruiyeti olmayan kanunların enkazı altında mahsur ve mağdur oldukları halde avazları çıktığı kadar: ‘Durun kalabalıklar! Bu yol çıkmaz sokak!’ diye bağırıp uyarıyorlarsa da, maalesef ve dahi maatteessüf seslerini işiten, işitenlerden de icabet eden pek az insan bulunmaktadır.

Hud’un aleyhisselam kavminin melesinin, sonucu kendi aleyhlerine dönen söz ve gayretleri ne kadar da tanıdık geliyor bize bugün.

Okyanus ötelerinden, her düğüne kamber olmak mecburiyeti hisseden Hamani melenin muvahhidler ve mücahidler hakkında ki hezeyanları mükerreren malum ve meşhurdur.

Kibirleri, Semud kavminin ihtişamlı saraylarla kurdukları yedi yüz şehirden daha büyük olan dindar görünümlü melelerin muktedir olduğu bir ülkede içtenlikle ‘La ilahe illallah’ demenin nasıl bir külfet ve bedel gerektirdiğini ilgili olan herkes çok iyi bilmektedir.

La ilahe illallah’ın ‘La’sını zikreder etmez mekanındaki ve çevresindeki putları kırıp temizlemeye niyet eden Müslümanın karşısına ilk çıkanlar işte bu ‘bizden’ gibi görünen melelerdir.

Bu melelerin kimi, tüm dünyaya yetecekmiş gibi kocaman görünen gülümsemesini Müslümanlar söz konusu olduğunda derin endişeli bir suret ve tehditvari bir tavra dönüştürebilme kabiliyetine sahip çok üst düzey bir ‘makam’dır. Kimisi herkese ve her kesime çok sempatik görünme arzusunda olup hakkı göremeyen bir ‘bakan’dır.

Mele tabakasının üniformalılarından önce işte bunlar Müslümanları uzun yıllar sürebilen esaret ‘ateşine’ atarlar veya adeta çarmıha gererler. Tevhid davetinin ve davetçilerinin önüne en büyük setler ve en derin hendekler bu melelerce yapılır. Kanunlarla ve tüzüklerle Müslüman için hayatın ve özgürlüklerin alanını olabildiğince daraltırlar. Onların nezdinde meşru ve üstün olan sistemin içine dahil olanlara ise, konfeti yağmuru gibi ikram ve hoşnutluk yağar, türlü ihsanlara mazhar olurlar.

Bu melelerin eksik bıraktıklarını, mutref bir hayat yaşayan azgın ve şımarık üst düzey sermaye patronları tamamlamaya çalışır.

Melelerin tezgahı kurulmuş, üretim, denetim, pazarlama ve dağıtım bandı yürümektedir.

Yöneticiler, üniformalılar, çok ceketliler ve fena halde kravatlıların ‘ehil olanlar’a tevdi ettikleri bir başka alan da vardır. O da tağuti düzenlerin temel direklerinden biri olan manevi-ruhani alandır. Buradaki Meleler de Bel’amî bilginlerdir.

Aziz ve Celil olan Allah’ın dinini, hakir ve zelil olan şirk sisteminin meşruiyeti için ve bu tağuti sistemin devamlılığını sağlamak amacıyla resmi hizmete mahsus kılmak cüretinde bulunabilen zavallı bir zümredir bunlar.

Firavun’un melesinin en başta gelenlerden birisi Haman idi. İsrailoğullarının en önemli melelerinden birisi, ismi azam duasını bildiği rivayet edilen Bel’am bin Baura idi.

Ne var ki bu meleler ilim alanında bulundukları bu seçkin konumlarını tağutların hizmetinde, şirk, fesat ve ihanet yolunda heba ettiler. Bugün hangi sözler ve duygularla zikrediliyorlar ve anılıyorlarsa onların yolundan giden günümüz melelerini de aynı akıbet beklemektedir. Gerçek anlamda ilim namına pek bir şey ifade etmeyen geniş malumatları, hitabet ve belagat yetenekleri onları gayr-i İslami sisteme bağlılıkla itaat etmek zilletinden kurtaramayacaktır. Bu dünya hayatındaki rusvaylıktır.

İbrahim’i aleyhisselam dağ gibi ateşin ortasına ancak mancınıkla atabilen Nemrudi irade, bugün hangi isimlerde ve makamlarda ortaya çıkmaktadır?

Rabbi hakkında İbrahim aleyhisselam ile tartışmaya giren Nemrud’un azgınlığının günümüzdeki karşılıkları nelerdir?

“Hayat veren de öldüren de benim” (2/Bakara, 258) diyerek büyük bir güç gösterinde bulunan Nemrud’un ruhu, günümüzde hangi adliye koridorlarında dolaşmaktadır?

Bugün ‘kanun’ deyip daha modern(!) bir üslup kullanarak sonuçları itibariyle tamiri ve telafisi pek de mümkün olmayan ağır mağduriyetlere ve zulümlere neden olan ‘yargılı infazlar’ da bulunan hukuk cenahındaki melelerde de, bu Nemrudi şımarıklığı görmekteyiz.

İslama ve Müslümanlara en çok diş bileyen, en çok kin besleyen ve Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem en fazla eziyet eden ve ona karşı harbe teşvik eden Kab bin Eşref de Arapların melesindendi.

Kab bin Eşref şiirlerinde sahabe kadınları hakkında gazeller okur ve ahlaksız diliyle ashabı kiramı son derece rahatsız ederdi.

Özellikle, Müslümanların Bedir’deki zaferlerinden sonra şiirlerinde, Rasûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabını hicvetmeye, İslam düşmanlarını methetmeye ve Müslümanlara karşı kışkırtmaya başlamıştı. Bu azgın tutumu karşısında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına net bir talimat verdi:

“Kim Kab bin Eşref’in hakkından gelir? Çünkü o Allah ve Rasûlü’ne eziyet ediyor.” (Buhari)

Yeryüzünün diğer bölgeleri bir yana ülkemizde Kab bin Eşref benzeri ne kadar mele vardır acaba?

Kab bin Eşref’in uğursuz suretinin sırıttığı ekranların ve manşetlerin sahipleri, yöneticileri, organizatörleri de ideolojik olarak onun birinci derece akrabası modern meleler değil midir?

Toplumda küfrün, fıskın, isyanın ve ahlaksızlığın yaygınlaşması alanında gösterilen faaliyetleri finanse eden melelere krediler açan, teşvikler veren, çalışmalarını daha rahat sürdürebilmeleri için yasal ve idarî düzenlemelerde bulunanlara ne demeli? Bu yöneticiler, yani siyasal iktidar, yani meleler masumdur diyen rakik yürekli naiflerin kulakları çınlasın!

Meleler, tağuti rejimin ideolojisini ve bu ideolojinin dayattığı düşünme ve yaşayış biçimlerini toplumun kılcal damarlarına kadar ulaştırmaya çalışmaktadırlar.

Tağutlara kuvvet, dinamizm ve zaman kazandırırlar.

Nasıl ki bir ayağı sakat olan insan topal, gözleri görmeyen kör, kulakları duymayan sağır olarak isimlendiriliyorsa, melesi olmayan tağuti rejimler de eksik, hasta ve zayıftır. Zevali yakın olur.

Tağutu ve tağuti düzenleri ayakta tutan ve kemale erdiren en önemli unsur mele zümresidir.

Her mele yetkin olduğu alanda bilgi, birikim ve tecrübeleriyle efendilerinin hizmetindedir.

Mele: Servet sahibidir, büyük sermaye patronudur. Ekonomik imkanlarıyla güç katar efendisi tağutun gücüne.

Mele: Teologdur, ilahiyatçıdır. Kadim bilgileri imbikten geçirip efendisinin istifadesine ve beğenisine arz eder. Ahiretini dahi harap etmek pahasına tağutun iktidarını\dünyasını kurtarmayı göze alabilen bir canı pektir o!

Mele: Akademisyendir, profesördür. Yeni yetişen nesillerin talimi ve terbiyesi vazifesini üstlenmiştir. Temel gaye ise şudur: Allah subhanehu ve teâlâ dışında her şeyi ilah olarak tanıyıp kulluk edebilecek ‘özgür’ ve sınır tanımayan kafirler yetiştirmek!

Mele: Generaldir, komutandır. Şirk sisteminin içine dahil olabilen herkesle paylaştıkları ortak değerleri vardır. Tabii olarak menfaatler de müşterektir. Artık rejimin ve tezgahın başındakileri silahıyla gölgeleyecektir.

Mele: Beşeri ve hevai hukukun uygulayıcıları olan üst düzey yargıçlardır, bürokratlardır.

Mele: Sisteme iltihak etmiş yada halen iltihak etmek için gayret gösteren cemaatlerin tepelerine kurulmuş ve dünyanın kendi eksenleri etrafında turladığını vehmeden kanaat önderleridir.

Mele: Aziz ve Celil olan Allah’ın yasama\teşri hakkını gasp ederek şirk sisteminin değirmenine su taşıyan, hemen hemen her gün küfür kanunlarının çıkması için geceli-gündüzlü çalışan parlamenterlerdir.

Mele: Mazlum ve mağdur halkları, bir tür küfürden başka bir küfür ideolojisine doğru tehditle, zulümle ve şark kurnazlıklarıyla, suret-i haktan görünerek yönelten demokrat kisveli, ateist, marksist vb. sapkın ideoloji sahibi örgütlerin başında ve önünde bulunan liderlerle, önderlerdir.

“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da, onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.” (33/Ahzab 66-67)

Rasûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem bizlere önder kılan Allah’a hamd ederiz. Allah’ın salat ve selamı önderimiz ve dostumuz Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem, temiz ehli beytine ve seçkin ve saygı değer ashabının üzerine olsun.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver