Kavaidu’l Erba – 8

Allah’a hamd, Rasûlüne salât ve selam olsun.

Metin

Ağaçlara ibadet ettiklerinin delili şu hadistir;

Ebu Vakid El Leysi’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir; “Rasulullah ile birlikte Huneyn’e sefere çıkmıştık. O dönemde biz küfürden yeni kurtulmuştuk. Müşriklerin bir ağaçları vardı. Onu tavaf ediyorlar, üzerine silahlarını asıyorlardı. Bu ağaca ‘Zatu Envat’ deniliyordu. Biz bunlardan birinin yanından geçerken ‘Ey Allahın Rasûlü! Onlarınki gibi bize de bir Zatu Envat yap’ dedik. Rasûlullah “Allah’u Ekber! Sizin söylediğiniz bu söz, İsrailoğulları’nın Musa’ya söylediği “Onların ilahları gibi bizim için de bir ilah yap!’ ” (7/Araf, 138) sözü gibidir. Siz sizden öncekilerin yolunu aynen takip edeceksiniz.” buyurdu. (Tirmizi)

Şerh

Müşrikler savaşa çıkacakları zaman Zatu Envat isminde bir takım ağaçları tavaf edip kılıçlarını asıyorlardı. Bu şekilde yaptıklarında savaşı kazanacaklarına, Allah’ın onlara daha fazla yardım edeceğine inanıyorlardı. Günümüzde ise insanlar gidip ağaçlara çaput asıyorlar. Bunu yaptıklarında kendilerine eş bulacaklarına, ticaretlerinin daha iyi gideceğine veya kazalardan korunacaklarına inanıyorlar. Mekkeli müşriklerle günümüzdekilerin yaptıkları arasında hiçbir fark yoktur. Tek fark birisinin isminin Arapça, diğerinin ise Türkçe olmasıdır. Hakikat olarak ise ikisi de aynıdır.

Müşrikleri bu şirkleri işlemeye iten sebepler;

Müşriklerin şirkleri birbirinden farklı olduğu gibi onları şirke iten sebepler de birbirinden farklıydı. Müşriklerin şirke düşmelerine sebep olan şeylerden bazıları şunlardır;

1. Taklid

Müşriklerden bir grup babalarını taklid edip onların yolundan ayrılmadığı için şirke düştü. Müşrikler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem için ‘Bu yeni bir din getirmiş, atalarının dinini terk etmiş’ diyorlardı.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın ileri gelenleri: ‘Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz onların işlerine uyarız.’ dediler. ‘Ben size babalarınızın üzerinde bulunduğu dinden daha doğrusunu getirmişsem?’ deyince onlar: ‘Doğrusu biz sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz.’ dediler.” (43/Zuhruf , 23-24)

“Onlara (müşriklere): Allah’ın indirdiğine uyun! Denildiği zaman onlar: ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?” (2/Bakara, 170)

“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti’ derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (7/Araf, 28)

2. Cehalet

Müşriklerden bazılarının şirke düşmelerinin sebebi cehaletti. Cahil oldukları için şirke düşüp müşrik oldular.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, Allah’ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.” (9/Tevbe, 6)

Ayetin başında “Müşriklerden biri senden eman dilerse” denmiş, ayetin sonunda ise onların bilmeyen bir kavim olduğu beyan edilmiştir. Bilmemeleri müşrik diye isimlendirilmelerine engel olmamıştır.

Başka bir ayette ise;

“De ki: ‘Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?’ ” denilmiştir. (39/Zümer, 64)

Müşrikler Peygamberimizden sallallahu aleyhi ve sellem Allah’tan başkasına ibadet etmesini istiyorlar. Allah’tan başkasına ibadeti emretmek, şirktir. Allah subhanehu ve teâlâ onlara “Cahil” diyor. Fakat bu, onların müşrik olmalarına ve şirk ahkâmının kendilerine tatbik edilmesine engel olmuyor.

3. Tevil

Müşriklerden bazılarının şirke düşmelerinin sebebi ise yaptıkları batıl tevillerdi. Kendilerince bazı teviller yaparak Allah’a şirk koşuyorlardı.

Kimisi Allah’a yaklaşmak için şirk koşuyor ve bunu şöyle tevil ediyordu; ‘Biz, Allah katında değersiz insanlarız ondan dolayı bizim direk Allah’tan bir şey istememiz doğru olmaz. Biz, Allah katında bizden daha değerli olan kimseleri kendimize aracı kılalım onlar bizim isteklerimizi Allah’a iletsinler’ diyorlardı. Dünyada işler bu şekilde yürüdüğü için Allah ile muamelede de bunun böyle olacağını zannetmişler. Bu düşünceleri, yaptıkları yanlış tevilleri; onların müşrik olmalarına sebebiyet verdi.

Bazılarının tevili ise kaderdi. Kendilerine kaderi delil alarak Allah’a şirk koşuyorlardı. Kuran-ı Kerimin birçok yerinde Allah subhanehu ve teâlâ kendisi bir şey dilemeden onun olamayacağını defaaten belirtir. Müşrikler de buna dayanarak şöyle diyorlardı: “Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” (6/En’am, 148) Burada Peygamberimiz’e sallallahu aleyhi ve sellem şunu anlatmak istiyorlar; Allah dilediği için biz şirk koştuk. Bu, bizim kaderimizde olan bir şeydir. Ondan dolayı sen bize karışma.

4. Bazıları ise üzerinde oldukları dinin İbrahim’in aleyhisselam dini olduğunu zannediyor ve ondan dolayı üzerinde oldukları şirke devam edip Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem davetine icabet etmiyorlardı. Hatta Peygamberimizi sallallahu aleyhi ve sellem İbrahim’in dininden ayrılmış diye eleştiriyorlardı.

Sonuç: Buraya kadar yazdıklarımızdan şu açıkça anlaşılıyor; İslam; puta, güneşe, aya, taşa veya ağaca ibadet edip bunu taklid, cehalet, tevil vb. sebeplerden dolayı yapanları birbirinden ayırmıyor. Her birinin şirki ve kendilerini şirke iten sebepleri birbirinden farklı olmasına rağmen hepsine müşrik deyip şirk ahkâmını tatbik ediyor. Bu tıpkı şunun gibidir; Biri, bir adamı haksız yere öldürse ve bu şekilde kadı’nın yanına getirilse kadı ona kısas hükmünü uygular. Adamı öldürmesinin sebebi ister sevmediği için, ister kıskandığı için, isterse de kan davasından dolayı olsun fark etmez kadı ona kısas hükmünü uygular. Öldürme sebebinin farklı olması ona uygulanacak hükmü değiştirmez. Müşrikler de şirk koşarken farklı sebeplerden dolayı şirk koşuyorlardı, fakat bu, şirkin ismini ve hükümlerini değiştirmemiştir.

Muhammed bin Abdulvahhab rahimehullah şöyle der;

‘İslam dininin aslı ve kaidesi iki önemli hususu ihtiva etmektedir.

Birincisi:

Tek olan, ortağı olmayan Allah’a subhanehu ve teâlâ ibadet edip insanları buna davet etmek, dostluğu velayeti bunun üzerine bina etmek, bunu terk edenleri de tekfir etmektir.

İkincisi:

Allah’a ibadet hususunda şirkten sakındırmak ve bu hususta sert davranmak; düşmanlığı bundan dolayı yapıp, onu (yani şirki) işleyenleri tekfir etmektir.

Bu sayılan esaslara muhalefet edenler çok çeşitlidir:

1. Bunların muhalefet bakımından en şiddetli olanları, bu hususların hepsine birden muhalefet edenlerdir.

2. Onlardan bazıları ise sadece Allah’a subahnehu ve teâlâ ibadet eder, fakat şirki reddetmez ve de şirk işleyenlere düşmanlık göstermez.

3. Onlardan bazıları ise şirk işleyenlere düşmanlık gösterir, fakat onları tekfir etmez.

4. Onlardan bir kısmı tevhidi sevmez, fakat ona buğz da etmez.

5. Onlardan bir kısmı tevhid ehlini tekfir etti ve bu yaptıklarını salih kimselere sövme olarak isimlendirdi.

6. Onlardan bir kısmı hem şirke buğz etmez hem de onu sevmez.

7. Onlardan bir kısmı şirki bilmez, dolayısıyla inkâr da etmez.

8. Onlardan bir kısmı da tevhidi bilmez ve de inkâr da etmez.

9. Bu kimselerin en tehlikeli olanları ise; tevhidle amel eden, fakat onun kıymetini ve değerini bilmeyen ve de tevhidi terk edenlere buğz etmeyen ve onları tekfir etmeyenlerdir.

10. Onlardan bazıları, şirki terk eder, onu çirkin görür ve inkâr eder; fakat şirkin kötülüğünü bilmez ve de şirk ehline düşman olmaz, onları tekfir etmez.

Bu sayılan kimselerin hepsi tevhid dinine muhalefet eden kimselerdir.’

Şeyh, zikredilen esaslara muhalefet edenler arasında en tehlikeli olanları şöyle anlatıyor; ‘…Tevhidi terk edenlere buğz etmeyen ve onları tekfir etmeyenlerdir.’

Abdurrahman bin Hasen ise bunlar için şöyle diyor; ‘Bunların misali “Kitabın bazısına iman ediyoruz, bazısını ise inkâr ediyoruz” diyenlerin misali gibidir.’ Şeyh’in böyle demesinin sebebi şudur; Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şirkin çeşitlerinin ve nedenlerinin hepsini tafsilatlı bir şekilde anlatmış. Fakat hiçbiri arasında ayrım yapmadan hepsine aynı ismi vermiş ve aynı muameleyi yapmıştır. Birileri ise bugün şirkin çeşitleri ve nedenlerine göre şirkin hükümlerini değiştiriyorlar. Abdurrahman bin Hasen’in dediği gibi bunlar nasların bir kısmına iman edip, bir kısmına ise iman etmeyenlerdir. Çünkü Allah ve Rasûlü şirkin çeşitleri ve sebepleri arasında ayrım yapmıyor.

Zatu Envat Hadisi

Zatu Envat hadisinin metnini ve konumuz ile alakalı olan kısmını yukarıda zikrettik. Özellikle günümüzde bazıları bu hadisi kendilerine delil alarak büyük şirkte cehaletin mazeret olduğunu savunuyorlar. Ondan dolayı inşallah kısaca bu konuya değineceğiz.

Konuya girmeden öncelikle şu iki maddeyi çok iyi bilmemiz gerekir;

1. İslam’da naslar muhkem ve müteşabih olmak üzere iki kısma ayrılır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır’ derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (3/Âl-i İmran, 7)

Ayette Allah subhanehu ve teâlâ açık bir şekilde nasların iki kısım olduğunu ve kalplerinde eğrilik olanların fitne çıkarmak ve olmadık yorumları yapmak için müteşabih olanlara tabi olduğunu söylüyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Sizler Kur’an’ın müteşabihine uyanları gördüğünüzde biliniz ki onlar, Allah’ın ayette isimlendirdikleridir ve onlardan sakının.” (Müslim)

Hadisten açıkça anlaşılıyor ki müteşabih naslara tabi olanlar kendilerinden sakınılması gereken kimselerdir. Çünkü onlar müteşabihe sarılıp fitne ve fesad çıkarıp insanların kafasını karıştırırlar.

Muhkem ve müteşabih nedir?

Muhkem: Lugatta; İhkam kökünden gelip sağlamlaştırmak anlamındadır.

Istılahta: Muhakkik âlimler muhkemi şöyle tarif etmişler; lugat, siyak, sibak ve nüzul sebebi itibariyle tek bir anlama gelen ve her bakanın kendisinden aynı şeyi anladığıdır.

İmam Beğavi rahimehullah tefsirinde muhkem için şöyle der; ‘Muhkem denmesinin nedeni kelimenin ‘ihkam’ kökünden gelmesidir. Muhkem ayetler öyle sağlamlaştırılmıştır ki; açıklığı ve anlaşılırlığı nedeniyle insanların bu ayetlerde tasarrufta bulunması men edilmiştir.’

Müteşabih: Birden fazla anlama gelen, her bakanın kendisinden farklı bir şey anlayabileceği naslardır.

2. Müteşabih naslar muhkem nasların ışığında anlaşılması gerekir.

Aksi takdirde ortaya çok yanlış sonuçlar çıkar. Çünkü her grup, her taife Kur’an ve Sünnet’ten kendi inancını destekleyecek bir takım müteşabih deliller bulabilir. Bu delillere yapışarak kendilerinin hak üzere olduklarını savunabilirler. Fakat müteşabih delilleri muhkem deliller ışığında anlasalar, hiç de düşündükleri gibi olmadığı açıkça anlaşılacaktır. İnsanlar müteşabih nasları tek başına anlayınca veya anlamak isteyince İslam’a aykırı bir takım hükümler ortaya çıkıyor. İslam’a aykırı hükümler çıkarmamak için bu konuyu iyi bilmemiz gerekir.

Bir örnek vererek konunun önemini açıklayalım;

Necran Hristiyanları Allah Rasûlü’ne sallallahu aleyhi ve sellem gelip, İsa’nın aleyhisselam durumunu sordular. Allah Rasûlü onun ilah olmadığını Allah’ın kulu ve rasûlü olduğunu söyleyince itiraz ettiler. Ve Kuran’dan bazı ayetleri delil göstererek İsa’nın aleyhisselam ilah olduğu veya ondan bir parça olduğunu iddia ettiler.

“Ey kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın elçisi, Meryem’e atmış olduğu kelimesi ve O’ndan bir ruhtur.” (4/Nisa, 171)

Ayette geçen “Ondan bir ruh” kısmına tâbi olarak ‘Ondan bir ruh ise demek ki o da Allah tır’ dediler.

Bu, birden fazla anlama gelen müteşabih bir nastır. İsa aleyhisselam hakkında olan muhkem naslara dönüldüğünde İsa’nın Allah’ın kulu ve elçisi olduğu açıkça anlaşılacaktır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.” (4/Nisa, 172)

“Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler kesinlikle kafir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.’ Andolsun, ‘Allah, üçün üçüncüsüdür’ diyenler kafir oldu. Halbuki bir tek ilahtan başka, hiçbir ilah yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, and olsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.” (5/Maide, 72-73)

“Allah, ‘Ey Meryem oğlu İsa, ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah olarak benimseyin.’ diye insanlara sen mi söyledin?’ dediği zaman, İsa şöyle cevap verir: ‘Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer deseydim, elbette Sen bunu bilirdin. Sen, benim içimde olanı bilirsin, ben ise Senin içinde olanı bilmem. Elbette Sen, gaybları en iyi bilensin. Ben onlara ‘Rabbim ve Rabbimiz olan Allah’a kulluk edin’ diye Senin bana emrettiğin dışında bir şey söylemedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit oldum. Beni öldürdüğün zaman da onları sen gözetiyordun. Sen, her şeye şahitsin.’ ” (5/Maide, 116-117)

Müteşabih naslar muhkem nasların ışığında anlaşılmadığında ne kadar vahim sonuçlar çıkıyor açıkça anlaşılıyor. Ondan dolayı bu konu çok önemlidir.

Büyük Şirkte Cehalet Mazeret Midir?

Allah subhanehu ve teâlâ daha insanları yaratmadan ibadette kendisini birleyip şirk koşmayacaklarına dair onlardan söz almıştır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir. Ya da: ‘Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir nesiliz; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?’ dememeniz için.” (7/Araf, 172-173)

Dikkat edilirse Allah subhanehu ve teâlâ insanlar; “Biz bundan habersizdik veya biz atalarımıza tabiydik” diyerek şirk koşmasınlar diye insanlardan söz almıştır. Allah, insanlar şirk koşarken “Biz cahildik demesinler” diye insanlardan söz almış. Bugün birileri ise “Bunlar cahil oldukları için müşrik olmaz” diyorlar. Ne tuhaf değil mi?

Ayrıca muhkem nasların birçoğunda Allah subhanehu ve teâlâ şirki affetmeyeceğini, şirk koşanın yaptıklarının boşa gideceğini ve ebedî cehennemde kalacağı defaaten zikreder.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (4/Nisa, 48)

“Andolsun, sana ve senden önceki Peygamberlere şöyle vahyedildi: ‘Eğer şirk koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.’ ” (39/Zümer, 65)

“Kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcı yoktur.” (5/Maide, 72)

Bu ayetlere bakıldığında Allah’ın şirki affetmediği açıkça anlaşılır. Fakat kalbinde eğrilik bulunanlar bunun gibi muhkem nasları bırakıp müteşabih naslara yapışarak büyük şirkte cehaletin mazeret olduğunu, Allah’ın onları affedeceğini savunuyorlar. Bu konuda dayandıkları birçok delil vardır. Bu delillerden bir tanesi de Zatu Envat hadisidir. Bu hadise dayanarak diyorlar ki; ‘Bu sahabeler şirk koştu. Allah Rasûlü de onları tekfir etmedi. Demek ki büyük şirkte cehalet mazerettir.’

Onların bu iddialarına şöyle cevap verebiliriz;

1. Yukarıda zikrettiğimiz naslarda Allah subhanehu ve teâlâ kesin bir şekilde şirki affetmediğini ve hatta müşriklerin cahil olduklarından dolayı şirk koştuklarını görmüştük. Bunlar ise şimdi bu hadisle bütün muhkem naslarının hükmünü iptal ederek büyük şirkte cehalet mazeret diyorlar. Oysa bu hadisin doğru anlaşılması için muhkem nasların ışığında anlaşılması gerekir. Muhkem nasların hiçbirinde Allah subhanehu ve teâlâ büyük şirkte cehaletin mazeret olduğunu belirtmemiştir.

2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu talepte bulunanların kafir olup olmadığına değinmemiştir. Sadece onlara düşüncelerinin yanlış olduğunu söyleyip onları bu konuda uyarmıştır. Onlar da bu uyarıdan sonra bu taleplerinden vazgeçmişler. Normalde bu hadisten çıksa çıksa ancak şu hüküm çıkar; bir Müslüman şirk koşmak istediğinde uyarıldığı esnada tevbe edip Allah’a yönelirse onun üzerine bir şey yoktur. Fakat buradan ‘Bunlar şirk koştu. Allah Rasûlü de onları tekfir etmedi. Ondan dolayı büyük şirkte cehalet mazerettir’ demek zorlama yorumlardan başka bir şey değildir.

3. Birine cahil demek onun kafir olmadığı anlamına gelmez.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor;

“De ki: ‘Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?’ ” (39/Zümer, 64)

Bu ayete dayanıp Allah kendisinden başkasına ibadet etmeyi emredenlere cahil dedi fakat onları tekfir etmedi mi diyeceğiz? Hayır. Allah’tan başkasına ibadet etmeyi emreden müşriktir. Bir insan hem cahil hem de müşrik olabilir.

“İsrailoğulları, ‘Ey Musa! Onların kendilerine ait ilahları olduğu gibi sen de bize ait bir ilah yapsana’ dediler. Musa şöyle dedi: ‘Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.’ ”

Bunlara göre Allah’a çocuk nispet eden, puta tapan, Allah’ın ‘tağutun kulları’ diye isimlendirdiği İsrailoğullarının kafir olmamaları gerekir. Çünkü Musa aleyhisselam onlara cahil demiş. Onlara kafir dememiş. Eğer İsrailoğulları da müşrik değilse o zaman dünyada müşrik olan kimse yoktur. Herkes Müslümandır!

Bu iddiada bulunanlar günümüzdeki müşrik kardeşlerini kurtarmak için bazen Allah’a, bazen Peygamberine sallallahu aleyhi ve sellem bazen de sahabeye iftira atıyorlar. Kendi yakınlarını kurtarmak için Allah’a, Rasûlü’ne ve sahabesine iftira atanlara Allah’ın şu ayetini okuyoruz;

“Size de Allah’ın dışında ibadet ettiklerinize de yazıklar olsun. Akıllanmayacak mısınız?”

4. Bu sahabeler Peygamberimize sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir şeyin olup olamayacağını sormuşlar. Gerçekten bunun yapılabileceğine itikad etmemişlerdi. Şayet itikad etmiş olsalardı Peygamberimize sormadan gidip tavaf edip kılıçlarını asarlardı. Peygambere sordular O da bunun yanlış olduğunu söyleyince onlar da hiç itiraz etmeden bu düşüncelerinden vazgeçtiler. Sahabelerin bu talebi büyük şirk olsa bile, onlar bu şirki işlememiştir. Kötü bir şeye niyet edip, sonra bunu kendi rızasıyla, Allah korkusundan dolayı terk eden günah kazanmaz.

5. Bir kimsenin Allah’tan başka kimsenin gücünün yetmediği yerde birinden bir şey istemesi büyük şirktir. Fakat kişinin Allah’tan istemekle birlikte birini vasıta kılması büyük şirk değildir. Sadece Allah’ın vesile kılmadığı şeyi vesile kıldığı için küçük şirk olmuş olur. Bu sahabeler direk o ağaçlardan bereket istememişler. O ağaçlar vesilesiyle Allah’ın onlara bereket vereceğine ve daha fazla yardım edeceğine inanmışlar. Bu da zaten büyük şirk değildir.

Örneğin; Bir adam muska taksa, fayda ve zararı direk ondan beklese bu büyük şirktir. Fakat fayda ve zararı Allah’tan bekler, muskanın ise buna vesile olduğuna inanırsa bu büyük şirk olmaz. Bu, sahibini büyük şirke götürebilecek olan küçük şirktir.

İbn Teymiyye, İmam Suyuti, İmam Şatibi rahimehumullah gibi birçok alim bunu kafirlere benzeme babı altında ele almıştır.

6. Hadisten de açıkça anlaşıldığı gibi bu sahabeler henüz yeni Müslüman olmuşlar. Yeni Müslüman oldukları için İslam’ın bütün hükümlerini bilmemeleri normaldir. Hayatının tamamında şirk olan insanları alıp buna kıyas etmek batıl bir kıyas olmuş olur. Muhkem nasları bırakıp müteşabih naslara sarılmak olur. Bu da kalbinde eğrilik olanların tutumudur.

Sonuç olarak; Bu hadis hiçbir şekilde büyük şirkte cehaletin mazeret olduğuna işaret etmez.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver