Hırsız Var

Hudeybiye’den döneli epey olmuştu. Rafi hemen hemen her gün tarih defterine yeni bir kıssa kaydediyordu. Önceleri, kendi çabalıyordu birilerini bulup kıssa dinlemek için. Şimdi ise Medine’de onu tanımayan kalmamıştı. Herkes yaptığı bu hayırlı amelden de haberdardı. İslam’ın ilk yıllarıyla alakalı az dahi olsa bir bilgisi olan, Rafi ile paylaşıyordu. Böylelikle epey bir malumat sahibi olmuştu Rafi.

Geleceğe büyük bir yatırımdı aslında bu çalışma. Yüzyıllar sonra insanlar, sevgili Peygamberimiz hakkında doğru bilgiler edinecekti bu tarih kitabı sayesinde.

Rasûl-ü Ekrem efendimiz bir hutbesinde şöyle buyurmuştu:

“Kardeşlerimi görmeyi çok isterdim. Sizler benim arkadaşlarımsınız. Kardeşlerim benden sonra gelip beni görmeden iman edecekler. Ben onları abdest azalarındaki parlaklıktan tanıyacağım.”

İşte belki de Peygamberimizin kardeşlerim dediği bu müminler, Rafi’nin kitabı sayesinde tanıyacaktı Nebi’yi.

Evet, evet… Bu işe daha sıkı sarılmalı, insanlığa daha çok hizmet edebilmek için daha fazla ve doğru bilgi toplayıp kayıt altına almalıydı.

Rafi bu düşünceler içerisindeyken Hubeyb çıkageldi.

__ Selamun aleykum arkadaşım.

__ Ve aleykum selam Hubeyb.

__ Nasılsın Rafi?

__ İyiyim, ya sen?

__ Ben de iyiyim. Rafi, düşündüm de şu tarih yazımı işinde sana yardım edebilirim.

__ Sen mi?

__ Evet , beğenemedin mi?

__ Yooo, yanlış anlama arkadaşım ama senin bu işlerle hiç alakan yok ya. Ona şaşırdım.

__ Ben seni hep arkadan destekledim. Şimdi açıktan yardım etmek istiyorum.

__ Peki ne yapacaksın, nasıl yardım edeceksin bana?

__ Kitabının güvenliğini sağlayacağım.

__ Güvenlik mi?

__ Elbette. Her değerli eşyanın korunması gerekir. Senin tarih kitabının da bir benzeri yok. Bu nedenle çok değerli Rafi, değil mi?

__ Bu açıdan hiç bakmamıştım olaya.

__ Hem dün çok tuhaf şeyler duydum.

__ Ne duydun?

__ Mescitten çıkınca pazara gittim. Pazarın çıkışında birkaç çocuk toplanmış kendi aralarında konuşuyorlardı.

__ Bunda ne var?

__ Beni görünce sustular. Ben de kuşkulandım. Hemen yanlarındaki tezgahtan hurma satın alıyormuş gibi yaptım.

__ Sonra…

__ Anlatıyorum işte. Bir müddet sustular. Gerçek bir hurma alıcısı olduğumu göstermek için hurmaları tadıyor, bir yandan da fiyatlarını soruyordum. Tekrar konuşmaya başlamışlardı. Yaklaştım, ancak satıcı habire farklı türden hurma getiriyordu tatmam için.

__ Sonra, hadi Hubeyb adamı patlatma.

__ Son getirdiği hurmalar harikaydı. Yalnız biraz pahalıydı.

__ Konuşmalara geç Hubeyb bırak hurmaları…

__ Ben de öyle yaptım. Hurmaları bıraktım. Ama adam beni bırakmadı. ‘Sabahtandır alıcıyım diye beş kilo hurma yedin tadına bakarken. Ve satın almıyorsun ha’ diyerek beni bir güzel kovaladı. Kaçarken yalnızca tarih kitabı ve Rafi kelimelerini duydum.

__ Sana inanamıyorum. Kuşkulandım demiştin. Bu mu kuşkulandırdı seni?

__ Evet kuşkulandım. Neden sen ve kitabından bahsetsinler ki? Olsa olsa ona sahip olmak istiyorlardır.

__ Kötü düşünüyorsun.

__ Bunun için haklı sebeplerim var. Teklifimi düşün. Onu koruyabilirim.

__ Düşüneceğim. Fakat sen bana o çocukları göster mescitte.

__ Tamam… Ben eve gidiyorum. Çok yoruldum kaçarken. Ve midem de çok kötü.

__ Az yeseydin hurma.

__ Bana hurma deme. Sanırım bir ay ağzıma hurma süremeyeceğim. O kadar çok yedim ki.

__ Tadına baktım demeliydin…

__ Ha ha ha… Selamun aleykum

__ Aleykum selam…

Duydukları Rafi’yi çok şaşırtmıştı. Bunları Hubeyb gibi sadece midesini düşünen bir çocuktan duymak ikinci şaşkınlık sebebiydi. Acaba doğru olabilir miydi? Birileri tarih kitabının değerini anlamış ve ele geçirmek istiyor olabilir miydi? İşi riske atamazdı. O kadar emek harcamış, görüşmeler yapmış, kıssalar dinlemiş, hatta okuma yazmayı dahi bu iş için öğrenmişti. Kitabının şöhretini kimseye kaptırmamalıydı . Onu korumalıydı.

Hemen içeri girdi.

__ Anne…

__ Buyur yavrum.

__ Çok değerli bir eşyan olsa onu nereye saklardın?

__ Çok değerli bir eşyam hiç olmadı oğlum. Bu yüzden hiç düşünmedim.

__ Ya anne… Düşün biraz.

__ Hımmm… Düşünüyorum.

__ Evet. Bekliyorum.

__ Gerçekten bilemiyorum oğlum. Aklıma gelirse söylerim

__ Of… Tamam anne…

Nereye saklayabilirdi? Toprağa mı gömmeliyim diye düşündü. Hayır, toprak olmaz. Yazı yazacağı zaman çıkarıp tekrar saklamak zaman alırdı. Hem böcekler papirus yapraklarını yiyebilirdi. Neresi olabilir? Aklına hiçbir fikir gelmemişti. Namaz vakti geldi. Hemen abdest alıp çıkmalıydı. O çocuklar kimmiş bakalım görecekti.

Mescidin girişinde Hubeyb ile buluştu. Hemen saflardan birine geçtiler. Her ikisinin gözleri de fıldır fıldır çocukları arıyordu. Hubeyb:

— İşte bak abicim direğin dibindeki büyük çocuk var ya… Ele başları o.

— Namazdan sonra yanlarına gidelim.

— Hayır olmaz. Uzaktan takip edip niyetlerini öğrenelim.

— Hubeyb beni gerçekten şaşırtıyorsun, tamam dediğin gibi yapalım.

Rasûl evinden çıkmıştı. Müezzin kamet getirdi ve Allahu Ekber nidası ile namaza başladılar. Rafi bir türlü konsantre olamıyordu. Gözü ikide bir o büyük çocuğa kayıyordu. Nihayet namaz bitti. Tesbihat yapan herkes tek tek dağılıyordu. Bizimkiler dedektif gibi direklerin arkasına gizlene gizlene büyük çocuğun peşine düştü. Çocuk mescid çıkşı arkadaşlarıyla buluştu. Dışarıda bekleşmeye ve konuşmaya başladılar. Rafi bir deneme yapmak istiyordu. Yanlarından geçecekti. Gerçekten onunla alakalı bir planları var ise, Rafi’yi görünce tavırları mutlaka değişir, rahatsız olurlardı.

Yanlarından geçtiğinde içlerinden biri arkadaşlarını dürterek Rafi’yi göstermesin mi? Aman Allah’ım! Hubeyb gerçekten haklıymış. Defterimi çalacaklar. Bu nedenle beni görünce kaş göz işareti yaptılar. Hemen eve koşmalı ve tarih defterini emniyetli bir yere saklamalıydı.

— Sen haklıymışsın. Onların niyeti çok kötü.

— Sana söylemiştim.

— Hadi şimdi onu saklayacak bir yer bulalım.

— Tamam.

Koşarak eve gittiler. Defteri o kadar çok yere sokup çıkardılar ki her ikisi de yorulmuştu. Hava da iyice karardı. Hubeyb eve gitmesi gerektiğini söyleyerek çıktı. Rafi bir müddet daha düşündükten sonra sedire uzandı. Elindeki kitabı başının altına koydu. Başını koyar koymaz derin bir uykuya daldı. Çünkü çok yorulmuştu.

— Şişşt… Sessiz olun. Uyanmasın.

— Başının altına koymuş nasıl alcağız?

— Kıpırdamadan yatacak değil ya elbet dönecek. Döner dönmez çekin kitabı.

— Büyük bir servetimiz olacak.

— Hayber Yahudileri daha çok para verecekti. Neden Romalılara satıyoruz kitabı?

— Yahudileri oldum olası sevmem.

— Ne farkı var? Ha Yahudi ha Hristiyan.

— Kes, gevezelik yapma da şu defteri al kafasının altından.

— Kıpırdıyor.

— Nasıl da terlemiş. Umarım bu ter, yazıları birbirine katmamış, mürekkeb dağılmamıştır. Alır almaz arkana bile bakma ve koş tamam mı?

__ Tamam.

__ Haydi şimdi tam zamanı.

__ Hırsız vaaaaaaaaaaaaaaar!

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver