Hipnoz 2

 

Âlemlerin Rabbi olan Allaha hamd, Resûlüne salât ve selam olsun.

Bir önceki yazımızda hipnozun kısa tarihinden, tanımlamasından ve tedavi alanından bahsetmiştik. Bu yazımızda da daha çok hipnozun içeriğinden ve teknik olarak ayrıntılarından söz edeceğiz inşallah.

Öncelikle bir hatırlatma yapalım: Hipnoz, çok net bilinmeyen kadim dönemlerden günümüze kadar tedavi yöntemi olarak kullanılmıştır.

Hipnoz, kişinin rahatsızlığına sebep olan inançların telkinlerle değişmesi ve bunun sonrasında da iyileşmeye yönelik değişimin olmasıdır. Bahsettiğimiz bu klasik hipnozda, hastanın rızası doğrultusunda ve talepleri ele alınarak telkinler verilir. Verilen telkinlerin bilinçaltı üzerinden beyne kabul ettirilmesi durumudur. Bu öyle bir ikna ki şiddetli migren, ağrısız doğum ve hatta narkozsuz ameliyatlara kadar tüm bu durumların tamamen korkusuz ve acısız geçmesini sağlayacak düzeydedir.

Beynin işleyişini konuşmadan hipnoza bir açıklık getirebilmemiz pek mümkün olmadığı için beynin işleyişi ile ilgili iki hususun anlaşılması gerekir:

Zihin; bilinç ve bilinçaltı olarak iki kısımdır.

Beyin dalgalarının değişik frekanslardan oluşan dalgaları mevcuttur.

Bilinçli hâlimiz; düşünerek, belli bir mantık çerçevesinde yaptığımız davranışlar veya şuurlu olduğumuz duygu hâlimizdir.

Bilinçaltı[1] ise daha anne karnındayken kayıtlara başlar ve annenin yaşadığı yoğun duygular dahi bebeğin bilinçaltına kaydedilir. Kişiliğin, karakterin, inançların ve davranış kalıplarının şekillendiği yerdir.

Bilinçaltı itaatkârdır. Düşünmez, sorgulamaz, kendisine ne söylenirse onu yapar.

Bilinçaltı, düşüncelerin ekilerek inanç ve davranışa dönüştüğü bölümdür. Bilinçli hâller yoğun, sık ve tekrarlı yaşandığında zamanla bilinçaltına kaydedilebilmektedir.

Bilinçaltına ters düşen herhangi bir olgu, bilinçli hâlin zorlanmasına ve o işi benimsememesine sebep olur; yani kişinin o eylemi içten ve samimi yapmasına engel olur.

Sahihi Buhari’deki bir rivayete göre Ebu Zer (ra), bir keresinde Bilal’i Habeşi’yi kınayarak “siyah kadının oğlu”nitelendirmesi yaptığında Allah Resûlü (sav) hemen “Ya Ebu Zer, sende hâlâ cahiliye kalıntıları var!” diyerek uyarmıştır. Allah Resûlü aslında ‘‘Sen cahiliyeye ait olan ve bilinçaltında yatan o durumdan hâlâ kurtulamadın.’’ demiştir. Ebu Zer de yüzünü yere koymuş ve Bilal’e ısrarla ayağıyla yüzüne basmasını söylemiştir. Ebu Zer’in bu tavrı -Peygamber’in cahiliye kalıntısı olarak adlandırdığı- bilinçaltındaki düşüncesine tamamen ters düşen ve yüzünü toprağa koymasıyla bu durumu çok yoğun yaşayarak bilinçaltındaki kaydın, yani inancın yerine yenisini koyması demektir. Hatta bu olaydan sonra Ebu Zer’in kölesiyle hep aynı kıyafeti giydiği ve aynı kaptan yemek yemeye devam ettiği de bilinmektedir.

Bilinçli zihin davranışlarımızı kontrol etmez; sadece ardında irademizin bulunduğu bir filtre gibi, bir kapıcı görevlisi gibi davranan ve bilinçaltına alınacak telkinleri inceleyerek bu telkinlerin bazılarının geri dönmesini sağlayan bir etkiye sahiptir; yani bildiğimiz irade gücüdür.

İşte hipnoz ile amaçlanan; bilinçli, şuurlu hâlin direnç göstermesini engelleyerek, verilen mesajın bilinçaltına ulaşmasını ve özellikle de zamanla kaydedilmesini sağlamaktır.

Beyne genel olarak bakıldığında çok ilkel bir işleyişe sahip olduğu söylense de aslında mükemmel ve kusursuz bir biçimde yaratılmıştır. Beyin bir elektrokimyasal organdır; yani beyin, işleyişinde hem elektriksel hem de kimyasal aktiviteye ihtiyaç duyar. Bu elektriksel aktivite, farklı beyin dalgalarından sorumludur. Belirli bilinç durumları ve ruh hâllerinde, belirli beyin dalgaları harekete geçmektedir. Her aktivitenin, zihinsel durumun ve düşüncenin bir çeşit beyin dalgası yayabildiği karmaşık, etkileyici ve mükemmel bir süreçtir.

Beyin dalgaları alfa, beta, delta, teta ve gama gibi isimlerle adlandırılmaktadır. Gün içerisinde beyin bu beş çeşit beyin dalgasını aktif tutar. O an ne yaptığımıza bağlı olarak beyin dalgaları beynin bazı bölgelerinde daha aktif, diğer alanlarda da daha az aktif olmakta; ancak dalgalar hiçbir zaman kendi başına tamamen “kapalı” olmamaktadır.

Örneğin, alfa dalgaları beynin ön kısmında aktif olduğunda sizi biraz endişeli ve gergin hissettirecektir. Bununla birlikte bu alfa dalgaları beynin arka kısmında aktif olduğunda ise ideal bir gevşeme ve rahatlama hâli hissedilecektir.

Hiçbir beyin dalgası diğerinden daha önemli değildir. Sağlıklı ve normal olan durum, her bir dalganın olması gereken düzey ve zamanda aktif olmasıdır.

Elektroensefalogram (EEG) denilen bir cihazla beyin dalgaları ölçülebilmektedir. Epilepsi (sara) gibi bazı beyin ve sinir hastalıklarının değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır.

Alfa dalgaları; özellikle uykuda değilken, uyku öncesinde, sakin ve alacakaranlık zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Rahatlama ve gevşemeye hazır olduğumuz zaman oluşur. Sık sık baş ağrısı yaşayan insanların sakin ve karanlık bir yerde bekleyip ardından uykuya dalmaları sonrasında ağrılarının geçmesi; aslında beyin dalgalarının gün boyu düzgün, zamanında ve beklenen düzeyde olmamasından da kaynaklanmaktadır. O sakin, karanlık ortam ve uyku ise farklı beyin dalgalarının aktif olmasını sağlamaktadır.

Bunun gibi başka örnekler de verilebilir:

Yüksek düzeyde bir alfa dalgası odaklanmamıza engel olup enerjimizin olmadığını hissettirebilir.

Düşük alfa dalgaları sinirliliğe, strese ve uykusuzluğa sebep olabilir.

Düşük seviyede beta dalgaları ise rahat, hatta aşırı rahat olmaya neden olacak; üstelik olmaması gerektiği durumlarda sık sık düşük seviyede olursa kişinin depresif bir hâle girmesine de yol açacaktır…

İdeal düzeydeki beyin dalgaları, daha açık ve odaklanmış biri olmamıza ve beyinsel aktivitelerimizi daha sağlıklı yapmamıza yardımcı olur.

Genelde hastanın rızası doğrultusunda ve talepleri ele alınarak telkinler verilir ve bilinçaltına ulaşmaya çalışılır, demiştik. ‘‘Rızası veya herhangi bir talebi olmadığı hâlde kişinin bilinçaltına ulaşılması ya da müdahale edilmesi mümkün müdür?’’ diye sorarsanız EVET mümkün; ancak bu klasik tıbbi hipnozla yapılamaz, diye cevap verebiliriz. Konunun devamını ve özellikle bu soruyu bir sonraki yazımızda ele alacağız, inşallah…

Duamızın sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

 

 

[1]       .   Günümüzde “bilinçaltı” yerine “bilinçdışı” ifadesi kullanılmaktadır; ancak ‘‘bilinçaltı’’ daha çok bilinen bir terim olduğu için burada bu ismi kullandık.

 

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver