Davetçinin Vasıfları

 

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam Muhammed’in, alinin ve ashabının üzerine olsun.

Geçen yazımızda Fetret Döneminin bitimin ilan eden Müddesir suresinin ilk ayetlerini incelemeye başlamıştık. İlk iki ayetten kısaca şu sonuçları çıkarmıştık:

Allah’ın kullarına merhametinin tecellilerinden birisi de Peygamberler göndermesidir.

Bu rahmeti daha da pekiştiren şey Peygamberin insan olması ve kendi kavminden gönderilmesidir.

Davetin içeriği, başı, sonu ve ortası ‘Rabbi yüceltmek’ emrinin bizzat kendisi veya yansımalarından ibarettir.

Mekkeli müşrikler de Rabblerini yüceltiyor ama bunu eksik yapıyorlardı. Bu yönleri ile günümüz müşriklerine çok bezemektedirler.

Kısaca özetlediğimiz konulara “Rabbini yücelt”(74/Müddesir, 3) ayeti ile ilgili bir meseleyi daha eklemekte fayda görüyoruz.

İnsanın kalbi birçok duyguyu içerir. Mesela, sevgi bunlardan bir tanesidir. İnsan muhakkak bir şeyleri sevmek zorundadır. Bu bazen eş dost, bazen makam mevki, bazen çocuk ve benzeri olabilir. Bu aldatıcı sevgilerin çokluğu kalpte asıl olması gereken Allah sevgisinin oranını azaltır.

Korkuda böyledir. İnsan Allah dışında ne kadar çok şeyden korkarsa Allah’a olan korkusu o kadar azalır.

Bunu bütün duygular üzerinden örneklendirebiliriz. Konumuz ile ilgili kısım ise yüceltme/tazim etmedir. İnsan hayatı boyunca birçok varlığı yüceltir. Nefsini, tabi olduğu hocayı, iman ettiği tağutu vb. İşte bu yücelttiklerinin sayısı ne kadar artarsa, Allah’ı yüceltme oranı o kadar düşer.

Bir insan hakkıyla Allah’ı yüceltmeye başladığında geri kalan bütün güçler, değerler, nesneler küçülmeye başlar. Davetçinin bu düzeye erişmesi gerekmektedir. Çünkü “Kalk ve uyar” (74/Müddesir, 2) emrini yerine getirmek için harekete geçtiği anda karşısına birçok yüceltilen şey çıkacaktır. Ya da bu varlıkların kurdukları planlar, projeler, komplolar davetçinin gözünde büyüyecektir. Tüm bunları yerle bir edecek olan şey ise Rabbinin azametine iman, O’nu tefekkür ve bu bilinci insanlara anlatarak canlı tutmaktır.

Bu mesele güzel bir şekilde anlaşılırsa bütün Peygamberlerin zamanlarının tağutlarına ve belamlarına karşı nasıl dik durabildiklerini, bunun sadece onlara has bir şey olmadığı anlaşılacaktır.

O zaman sahabenin, selefin o kadar zorlu zamanlarda dahi hakkı nasıl müdafaa ettikleri, Rabblerini yüceltme vazifesini ifa ettikleri daha iyi fehmedilecektir.

Şurası bir gerçektir ki anlatılan şeyin hakikat olması yeterli değildir. Aynı zamanda anlatıcının kimliği, şahsiyeti de önemlidir. Çünkü bir korkağın cesareti anlatması, ahlaksızın güzel ahlaktan bahsetmesi, cimrinin infağın faziletini duyurması kadar ilginç bir şey olamaz. Bu tezat muhatabın anlatılan konudan istifade etmesini ortadan kaldıracak bir etkendir. Bu yüzden davetin içeriğini bildiren Allah subhanehu ve teâlâ davetçinin nasıl bir ahlaka sahip olması gerektiğini de ortaya koymuştur.

“Elbiseni temiz tut.” (74/Müddesir, 4)

Bu ayetin basit bir temizlikten daha fazla manaya geldiği aşikârdır. Arapların kullanımlarını dikkate aldığımızda elbiseden kastın ahlak, şeriatın bazı kullanımlarını dikkate aldığımızda da din manasına geldiğini görmekteyiz. Öyleyse Allah subhanehu ve teâlâ bir davetçi olarak Peygamberine ahlaken ve dinen kemaliyatı hedef olarak göstermiştir.

Davetçinin muhatabı olan cahiliye her türlü kirliliği üzerinde taşıyan bir toplumdur. Hakkı onlara ulaştıran kişi bu pisliklerin kendisini de kirletmemesi için azami surette gayret sarf etmelidir. Ki insanları düzeltmek isterken kendisi bozulmasın.

Bunun yolu da daveti ulaştırmak ama onların hayatlarından herhangi bir şeyi dahi kendimize yaklaştırmamaktan geçer. Allah subhanehu ve teâlâ bunu şu buyruğuyla anlatmaktadır:

“Pis şeylerden uzak dur.” (74/Müddesir, 5)

Çünkü İslam temizlik dinidir. Tahir olan pis olan aynı bedende ve kalpte yaşayamaz. Biri diğerini muhakkak etkiler.

Burada ‘rics’in yani pisliğin itikadi ve ahlaki her türlü pisliği kapsadığını şu ayetler ışığında söyleyebiliriz:

“Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helal kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.” (22/Hac, 30)

“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bu sonuncular, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.” (24/Nur, 26)

Normal şartlarda Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem hayatına baktığımızda, pisliğin her türlüsünden uzak durduğunu görmekteyiz. Zaten selim bir fıtratın bu pisliklerin kapsamına giren şeyler ile anılması mümkün değildir. Ancak bunu bilmesine rağmen Allah’ın Peygamberine böyle bir emir vermesi, daha ilk buyruktan itibaren hak ile batıl arasındaki kalın çizgileri çizmek içindir.

Evet! Şirk ve onun alt başlıklarını da dahil edebileceğimiz her türlü masiyet ‘rics’tir. Onun tam karşısında ise en saf ve temiz haliyle İslam ve onun altına dahil olan taatler durmaktadır. Bu ikisinin arasındaki net ayrım sadece düşünce bazında değil İslam davetinin her döneminde pratik olarak yansımış bir durumdur.

Allah subhanehu ve teâlâ Peygamberine sadece daveti ulaştırmasını emretmemiş, bu fiili gerçekleştirenlerin üzerinde taşıması gereken vasıfları da böyle sıralamıştır.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver