Cennetten Uzaklaştıran Amel: Kibir

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…

Allah’a hamd, Resûlü’ne salât ve selam olsun…

Değerli Kardeşim!

Lokman, oğluna nasihat etmeye devam ediyor:

“İnsanlara yüzünü çevirme! Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde dengeli ol, sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, merkep sesidir.” 

[1]

Lokman, bir önceki ayeti kerimede oğluna, kötülükten sakındıran davetçi olmasını zikrettikten sonra bu ayeti kerimede de davetçinin en önemli vasfına, mütevazı olmaya dikkat çekti. Ve oğlunu kibir ve kibrin özelliklerine karşı uyardı.

Mütevazı olmak, medeniyet ahlakının temel taşıdır. Tam zıttı olarak kibir, büyüklenmek, karşıdakini küçümsemek, zillet ve cehalet ahlakının temel taşıdır. Kibir ehli olanlar, kendini başka yerlerde gören insanlar, bu davaya hizmet edemedikleri gibi bu davada yer almaları da imkânsızdır. Şeytanı Rabbine kulluk ve hizmet etmekten uzaklaştıran, kibirden başka bir ahlak mıdır? Şeytanı, İslam’a ve Müslimlere karşı düşman kılan, kendini büyük görmesinden başka bir ahlak mıdır?

Değerli Kardeşim!

Allah, kibirli insanları sevmez. Lokman: “Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” diyerek, oğlunu kibir ve alametlerine karşı dikkatli ve hassas olması için korkutmuştur.

Peki, neden Rabbimiz kibirli kimseleri sevmez?

Çünkü kibir ehli, Allah’ın hakkına müdahale etmektedir. Büyüklenmeyi ve büyük olmayı hak eden sadece, Allah’tır. Her şeyin Malik’i ve Hükümran’ı Allah ise kebir olmayı da hak eden odur. Kibir ehli olan insan, aslında Allah’ın mülkünde kendini ve kendi saltanatını kurmaya çalışmakta ve sadece kendisinin ön planda olmasını istemektedir. Bu Rabbimizin hoşlanmadığı ve sevmediği kötü amellerdendir.

Rabbimizin kibir ehli olan insanları sevmemesinin sebeplerinden biri kibir ehlinin, Rabbine karşı kulluk görevini yerine getirmekte zorlanması ve çoğu zaman kulluğunu ifa edememesidir. Şeytanın Âdem’e secde edememesinin, Karun’un Rabbine şükredememesinin sebebi kibir ahlakıdır. Kibir, insanı Allah’ın sevdiği ve hoşuna gittiği salih amellerden uzaklaştırdığı için Rabbimiz kibri ve kibir ehlini sevmez.

Rabbimizin kibir ehlini sevmemesinin sebeplerinden bir diğeri de kibir ehlinin hakka karşı büyüklenmesi, nasihate ve uyarıya karşı kapalı olmasıdır. Oysa din tamamen nasihattir.

Kendi düşüncesinden başkasını hak olarak görmeyen ve bu sebeple hakkı küçümseyen ve dinlemeyen insanlar kibirli insanlardır. Bu insanlar kibir ahlakı ile hakkın üstünü örtmekte ve küçümsemektedir. Bu da Rabbimizin hoşuna giden bir durum değildir.

Allah, kibir ehlini sevmediği gibi büyüklenen, böbürlenen insanları da en değerli cennetine koymayacaktır. Peygamberimiz şöyle buyurur:

“Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse, asla cennete girmeyecektir.” 

[2]

Değerli Kardeşim!

Lokman, oğluna nasihat ederken kibrin tanımını yapmaktan ziyade kibrin alametlerine değinmiştir. Bizim üzerimize düşen de alametler ile kibri bilmek ve alametlerinden uzaklaşmaktır.

Bu vesile ile kibrin alametlerini şöyle sıralayabiliriz:

Küçümseyerek İnsanlardan Yüz Çevirmek

Peygamberimiz, kalbinde zerre miskal kibir olanın cennete girmeyeceğini söyleyince, sahabe: “Ey Allah’ın Resûlü! Güzel elbise ve ayakkabı giymek kibir midir?” diye sordu. Peygamberimiz: “Hayır. Allah güzeldir, kullarının güzel giyinmesini sever. Kibir, hakka karşı büyüklenmek ve insanları küçük görmektir.” diye cevapladı.

Buradan anlaşıldığı üzere insanları küçümsemek ve onlardan yüz çevirmek kibirdir. Bu Mekkeli müşriklerde göze çarpan en tehlikeli özellikti. Mekke’nin kibirli aristokratları, Peygamberimizin etrafında köle, zayıf ve fakir olan insanları görünce Peygamberimize şunu söylediler;

“Ey Muhammed! Biz köle ve fakir insanlarla aynı yerde mi oturacağız? Biz onlarla eşit değiliz/onlar bizim seviyemizde değiller ki bizimle beraber otursunlar. Onları yanından kov. O zaman seninle beraber oluruz”. dediler.

Rabbimiz bu olay üzerine hemen ayeti kerime indirdi ve Peygamberimize yol gösterdi:

“Rablerinin rızasını umarak gece gündüz O’na dua edenleri sakın kovma! Onların hesabından senin üzerine, senin hesabından da onların üzerine onları kovmanı gerektirecek bir sorumluluk yoktur ki kovup zalimlerden olasın…” 

[3]

İnsanları küçümsemek ve onlardan yüz çevirmek aynı zamanda zulümdür. İnsanları zengin fakir, efendi köle, vasıflı vasıfsız diye kategori etmek ve bu şekilde muamele etmek hem zulüm hem de kibirdir. Maalesef bugün insanlar, fakir, işçi ve vasıfsız bir kişiye önem göstermede, onunla muhabbet etmede pasif kalabiliyor. Ya da bu tür insanların düşüncelerini, fikirlerini ve yaşantılarını beğenmeyebiliyor ve bu sebeple bu kişilerden uzak duruyor, arkadaşlık kurmayabiliyor. Bu davranışların hepsi kibirdendir.

Davetçi olan biz Müslimler, davet sahamızda insanlara bu şekilde muamele etmekten kaçınmalıyız. Bilmeliyiz ki Allah katında üstünlük takva iledir. İnsanların unvan ve vasıflarına göre muamele etmek daveti kısır kıldığı gibi hem sünnetin hem de Kuran’ın yaşam tarzına aykırıdır.

Yeryüzünde Böbürlenerek Yürümek

Yeryüzünde böbürlenerek/büyüklük taslayarak yürümek de kibrin alametlerindendir. Aynı şekilde kibrin bu alameti, Mekkeli müşriklerde çokça görülmekteydi. Onlar elbiselerini yerlerde sürüyecek kadar uzun bırakırlar ve yürürken büyüklenirlerdi. Bunun üzerine Peygamberimiz ashabına, müşriklere muhalefet etmek için elbiselerini kısa tutmasını söyledi. O kadar ki elbiselerini uzun tutan kişileri cehennem azabı ile korkuttu. Peygamberimizin bu şekilde ashabına uzun giyinmemelerini emretmesinin sebebi, kibirden uzak tutmaktır.

Günümüzde insanlar, yürüyüşünü güzelleştirmek, daha estetik, daha dikkat çekici yürüyebilmek için para vererek yürüme eğitimi almaktadır. Eğitim aldığı bu yürüyüş tarzı ile yeryüzünde başkalarını küçük görerek yürüyor. Sanki yeryüzünde ondan başka kimse yoktur. Bu müşriklerin özelliklerindendir.

Ancak mümin yeryüzünde böbürlenerek yürümez. Bilir ki yeryüzü Allah’ındır ve onun arşının altında yürümektedir. Bu inancından dolayı mümin yeryüzünde tevazu ile yürür. Allah şöyle buyurur:

“Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürür. Cahiller kendilerine sataştığı zaman: ‘Selam olsun size!’ derler.” 

[4]

Lokman, oğluna bu durumu şu cümleleri ile hatırlattı: “Yürüyüşünde dengeli ol…” 

[5]

Hakkın Karşısında Sesi Yükseltmek

“Yürüyüşünde dengeli ol, sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, merkep sesidir.” 

[6]

Hakka karşı sesi yükseltmek, hakkın üstünü sesi yükselterek örtmeye çalışmak kibrin alametlerindendir.

Din nasihattir ve Müslim dinini ancak nasihat ile koruma altına alabilir. Nasihate açık olan insanlar, davanın içinde kendilerini geliştirebilir ve davaya daha faydalı bir şekilde hizmet edebilirler. Ancak nasihate karşı sesini yükselten, sürekli başkalarını suçlayan ve mazeret üreten kişiler kendilerini geliştiremedikleri gibi dinlerini de koruma altına alamazlar. İşte bu insanların sesleri merkebin sesinden daha çirkindir.

Değerli Kardeşim!

Lokman, oğluna kibrin tehlikesini alametlerle açıkladı. Bizde bilgimiz dâhilinde izah etmeye çalıştık. Rabbim doğru anlamayı ve doğru amel etmeyi nasip etsin. Rabbim bizleri kibir ve kibir ehlinden muhafaza etsin. Ahlakımızı tevazu ile süslemeyi bizlere kolaylaştırsın. Allahumme âmin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…

 

[1]

[2]

[3]

[4]

[5]

[6]

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver