Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam ederim.
Yazı bir eğitim, öğretim, iletişim ve propaganda aracıdır. Tarihte yazının kullanımını ihtiyaçlar şekillendirmiş, haberleşme için kullanıldığı gibi eğitim ve öğretim için de kullanılmıştır. Günümüzde ise durum daha farklıdır. Yazı, hayatın her alanında kullanılan bir ihtiyaca dönüşmüş ve yazısız bir hayat düşünülemez olmuştur.
İslam’ın yazıya bakış açısı biz Müslimler için önemlidir. “O ki; kalemle (yazmayı) öğretendir.”[1] diye başlayan vahiy, “Kaleme ve yazdıklarına andolsun…”[2] şeklinde devam eder. Başta Kur’ân-ı Kerim olmak üzere sünnetin ve İslam tarihinin bize yazı yoluyla nakledilmesi de bu meselenin pratik yönünü ifade eder.
Yazmaya başladığım ilk zamanlarda şer’i olarak yazının ehemmiyeti hususunda yeteri kadar bilgi sahibi değildim. Ancak asrımızda iletişim, davet, propaganda, eğitim ve öğretim için kullanılan temel araçlardan birisi olması nedeniyle muhtelif zaman ve durumlarda yazılar kaleme almaya çalışıyordum.
Öncesinde farklı yazım deneyimlerimin olduğunu ifade ettikten sonra benim için dönüm noktası olarak hatırladığım bir anımı paylaşmak istiyorum: Halis Bayancuk Hoca’mızdan pratik Arapça dersleri alıyorduk. Bir gün Halis Hoca’nın işi çıkmış olacak ki o gün dersin olmayacağına dair haber göndermişti. Bununla birlikte ders saatinde herkesin bir konu bulup yazmasını istemişti. Biz de ders saatinde oturduk, bir şeyler yazıyoruz. Daha doğru bir ifade ile yazmaya çalışıyoruz. Dergide o zamanlar yazan bazı abilerimiz vardı. Onlara gösterip fikir sorduk, biraz yardım almaya çalıştık. Yazmaya yeni başlayanlar için yazı yazmanın ne kadar zor olduğunu bu deneyimi yaşamış olan insanlara anlatmama gerek yok sanırım. Hangi konuyu seçeceğimizden, nasıl başlayacağımıza, kuracağımız cümlelere kadar zorlanıyorduk. Ne kadar çaba harcasak da tecrübesizdik ve yazılarımız acemiceydi. İlk defa yemek yapan birisinin yemeğini bir aşçı nasıl değerlendirirse ortaya çıkardığımız metin de bu şekilde değerlendirilebilirdi.
Nihayet arkadaşlarım gibi ben de yazımı tamamlamıştım. Yazılarımızı teslim ettik. Aradan geçen kısa bir vaktin ardından her ay yazı yazmam istenmişti. Ayda bir yazı teslim edecek ve böylece kendimi geliştirecektim. Öyle de yaptık ve gerçekten benim için faydalı oldu. Ancak yazacağım konuyu bulmakta zorlandığımı gördüm bir müddet sonra. Neden konu bulmakta zorlanıyordum? Bu sorumun cevabını uzun zaman sonra idrak ettim. Anladım ki yazacak konu bulamamak, bilgi ve deneyim eksikliğinden kaynaklanıyordu. Aynı zamanda ben yazılmamış bir konuyu yazmak zorunda da değildim. Yazılmış olanları yeni bir üslupla kaleme alabilirdim. Zira bir yazarın ifade ettiği gibi, yazı yazmanın iki amacı olabilirdi: Önceden yazılmamış bir şeyi yazmak veya önceden yazılmış bir şeyi yeniden, başka şekilde yazmak. İkinci seçenek üzerinden zorlanarak da olsa yazı yolculuğuna başladım.
Aradan belki altı yedi sene geçti. Hâlâ yazmaya devam ediyorum. Biliyorum ki derdi olan insanlar, “yazar”lar. Çünkü sahabenin bilincini ve derdini başta öz benliğimize nakşetmek, diğer taraftan asrımıza taşımak sorumluluğu elbette çağımızın en gözde eğitim, öğretim ve iletişim araçlarından olan yazıyı kullanmayı gerektirir.
Şunu da biliyorum; yazıyorum ve güzel, daha güzel yazmak için uğraşmam gerekiyor. Rabbimiz (cc) hayırlı ve bereketli bir ömür nasip ederse -duamız budur- yaşadıkça, okudukça, araştırdıkça tecrübe edineceğiz. Tecrübe edindikçe davaya hizmet etmeye, bu amaç için yazıyı kullanmaya da devam edeceğiz. Rabbimiz muvaffak kılsın. Çünkü başarı yalnız O’ndandır. Başarmak yalnız O’nun içindir.
Selamet ve sağlıcakla kalın.
İlk Yorumu Sen Yap