Yapay Zekâ Ahlakı

Hamd, bizlere doğruyu yanlıştan ayırt etme kabiliyeti veren Allah’a; salât ve selam, ahlâkın en güzel örneği olan Peygamber Efendimiz’e olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullah,

Son zamanların yapay zekâ hızı, insanlığı yeni bir döneme taşımış durumda. Teknoloji çağının her adımında olduğu gibi, burada da bir dizi etik mesele bizi bekliyor. Yapay zekâdaki etik kavramı, sadece bilim insanlarının ya da teknoloji uzmanlarının değil, tüm insanlığın geleceğini yakından ilgilendiren bir mesele olarak karşımızda duruyor.

Bir yandan gündelik hayatımızı kolaylaştırırken, diğer yandan insanlık adına derin, ahlâki sorunlar doğuruyor. Kullandığımız her teknolojinin bir bedeli olduğu gibi, yapay zekânın etik sınırlarını belirlemenin de manevi bir bedeli var. Bu teknolojiye hangi çerçevede yön vermeliyiz? İnsanın ahlâkı teknolojiye nasıl rehberlik edebilir? Bizim gibi inanç ve ahlak eksenli toplumlar için bu sorulara sağlam temellerle yaklaşmak elzemdir.

Algoritmik Vaiz

Ahlak, insanoğlunun en kıymetli hazinelerindendir. Yüce Allah, insanı yaratırken onu iyi ile kötüyü ayırt edebilecek bir mekanizmayla donatmıştır.

“Nefse ve onu şekillendirene andolsun; ona hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene.”[1]

En-Nevvâs ibni Sem’ân El-Ensârî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ben Allah Resûlü’ne (sav) iyilik ve kötülüğe dair sordum. Bana şöyle karşılık verdi: ‘İyilik, güzel ahlaktır. Kötülük ise nefsinin kerih görüp seni rahatsız ettiği ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.’ ”[2]

Bu deliller insanın iç dünyasında ahlâki bir yönlendiricinin var olduğunu ortaya koyar. Ahlak, insanın salt kendisiyle değil, çevresi ve kainatla kurduğu ilişkinin de temelini oluşturur. Ahlak, davranışlarımızı yönlendiren içsel bir pusuladır âdeta. İnsan olmanın gereği olarak bireysel hayatımızı şekillendirdiği gibi içtimai hayatı da şekillendirir. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurur:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman, aranızda düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluverir.”[3]

Ebû Zerr’in rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) ona şöyle buyurmuştur:

“Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!”[4]

Bu deliller de ahlâkın dönüştürücü gücünü ve toplumsal ilişkilerdeki rolünü ortaya koymaktadır.

Yapay zekâ uygulamalarına gelince, insan gibi bir bilince veya ahlâka sahip olmadığından, ahlâki kararları sadece mekanik bir algoritma üzerinden alır. Dolayısıyla insanlar gibi etik bir sorgulama ve ahlâki değerlendirmeler yapamaz. Yapay zekânın hareket alanı, ona yüklenen verilere ve algoritmalara bağlıdır. Bu yüklenen veri setleri, yapay zekâ için gerçekliği oluşturan temel bileşenlerdir ve bu verilere göre temel kararlar alır.

Yapay zekâ için her durum matematiksel bir problem ve her karar istatistiksel bir hipotezden başka bir şey değildir. Bu durum, bilhassa etik ve ahlak konusunda yapay zekâyı insan aklının rehberliğine muhtaç kılmaktadır. Kritik soru ise şudur: İnsan ahlâkını nasıl teknolojiye rehber kılabiliriz? Ahlak, yapay zekâya yüklenmeli mi yoksa öğretilmeli midir? Hangi ahlaki normlara veya kimin ahlaki normlarına göre ince ayar verilmelidir? Bilinci, vicdanı ve ahlâkı olmayan bir teknoloji, insanlarla nasıl bir ilişki kurmalıdır?

Bu sorular geleceğin temel sorularından/sorunlarından biri olmakla beraber fıkhi bazı konuları da gündeme getirecektir. Bu güncel konunun özellikle ilim talebeleri tarafından mercek altına alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira bu konuda yapılan İslami çalışmaların azlığı ve zayıflığı ve de sadece seküler bakış açıları ile üretilen tezlerin yayımlanması, bu alanın bir davet sahasına dönüşebileceği kanaatini doğurdu bende. Fıtrat ve toplumla uyumlu İslami bir etik normun tez olarak ortaya koyulmasının fayda getireceğini düşünüyorum. Allah en doğrusunu bilir.

Yapay Zekâ ve Raylar Arasında Sıkışan Vicdan

Yapay zekânın en büyük etik sorunlarından biri, zorlayıcı kararlar vermesi gerektiğinde nasıl bir yol izleyeceğidir. Felsefede çokça kullanılan “Tramvay Problemi” bu konuda önemli bir yer teşkil eder. Düşünün ki bir tramvay beş kişinin üzerine doğru ilerlemekte ve siz rayların kontrol noktasında duruyorsunuz. Eğer müdahale ederseniz tramvayı başka bir yola yönlendirecek ve o beş kişiyi kurtaracaksınız. Ancak yönlendirdiğiniz yolda bir kişi var ve o kesinlikle ölecek. Bu durumda ne yaparsınız? Beş kişinin hayatını kurtarmak için bir kişiyi mi feda edersiniz yoksa hiçbir şey yapmaz, tramvayın beş kişiye çarpmasını mı izlersiniz? Bu soruya verilecek cevap ahlakî öncelikleri de belirlemektedir. İnsanın ahlakı, vicdanı ve içsel sorgulaması bu tür kararların merkezindedir.

Bu tramvay problemi örneğini vermemin sebebi, bugün tramvayın yerinde otonom araçların var olduğudur. Daha somut hâle getirebilmek ve konuyu derinden anlayabilmek için hayal gücümüzden yardım alalım: Tam otonom bir aracın içerisinde ve seyir hâlindesiniz. Karşınıza âni bir tehlike çıkıyor. Kontrolden çıkmış bir aracın üzerinize doğru geldiğini hayal edin. Sağda bir çocuk, solda kalabalık bir yaya grubu var. Otonom araçtaki yapay zekâ, hangi tarafa yönelmelidir? Kalabalığa mı yoksa tek başına duran çocuğa mı? Kemiyeti az olana göre bir karar verebilirsiniz. Peki ya o sizin çocuğunuzsa… Kalabalık bir kitleye direksiyonu otomatik olarak kırsın derseniz de o zaman eş ve dostunuzun orada olduğunu düşündüğünüzde kararlar değişmez mi?

Otonom araçlar için geliştirilen yapay zekâ sistemleri, bir kaza ânında kimin hayatını koruyacağına nasıl karar veriyor? Bu algoritmalara göre araçtaki yolcu mu yoksa yoldaki yaya mı daha kıymetlidir? Belki de bu kararı verirken sistemin sahip olduğu veri setleri, ahlakî ölçütlerimizi bile aşan sonuçlar doğurabilir. Bazı büyük teknoloji firmaları, geliştirdikleri araçlara “öncelikle sahibini koru” talimatını yüklemeye başladılar bile. Ancak bu talimatın altında yatan ahlakî sorumluluklar nelerdir? Hatanın sorumlusu kim olacaktır: yazılımcısı mı yoksa algoritmanın kendisi mi?

Yapay zekânın, hakların izdiham ettiği bu gibi durumlarda nasıl karar vereceği ise hâlâ belirsizdir. Fakat şu nettir ki, İslam ahkâmına göre masum her insanın canı koruma altındadır ve hiçbir hayat bir diğerinden daha değersiz değildir.[5] Araştırmalarım ve sorgulamalarım çerçevesinde -tamamen şahsi tavsiyem şudur ki-, bu konuda evrensel hukuki bir çerçeve netleşmeden full-otonom sürüş modunu kullanmamak, iradeyi kişinin üstlenmesi en mutedil olanıdır… Allah en doğrusunu bilir.

İşte bu gibi sorular, yapay zekânın yalnızca işlevsel bir araç olmadığını, insan hayatını doğrudan etkileyen kritik bir sorumluluk taşıdığını ortaya koymaktadır. Öyleyse teknoloji, bizim ahlakî pusulamızla yönlendirilmezse ortaya büyük toplumsal sorunlar çıkacaktır. Unutulmamalıdır ki yapay zekâ için her şey yalnızca bir algoritmadan ibarettir. Bizlerin bile karar vermekte zorlandığı durumlar karşısında, ahlaki bilinci olmayan bir makine nasıl doğruyu bulacak?

Yapay Zekâyla Üretilen Sanatlar

Bir başka örnekse, namıdiğer ressam zekâ. Yani resim üretebilen yapay zekâ destekli uygulamalar. Bu yapay zekâ modelleri, sizin girdiğiniz cümlelerden istediğiniz resmi bir dakikanın altında ve çok yüksek kalitede üretebiliyor. Gerçek fotoğraf makinesi kalitesinde çekilmiş doğa resminden tutun da kara kalem natürmort çizimine kadar… Dilediğiniz şekilde size çizimler yapabiliyor ve bunları bir ressamın fırçasından ayırt etmek neredeyse imkânsız.

Etik konusunu ele alanların en çok altını çizdikleri bölüm şudur: Bu eserin gerçek sahibi kimdir? Yapay zekâ mı yoksa resmi birkaç cümleyle üreten kişi mi? Peki eğer yapay zekâ ürettiği resimleri, sanatçıların emek verdiği çizimlerden ders alarak ve insanların şahsi/özel resimlerine bakarak ürettiyorsa o zaman özel ve tüzel kişiliklerden müsaade alındı mı?

Bugün birçok yapay zekâ uygulaması, sosyal medya gibi platformlardan topladığı verilerle bu eserleri üretiyor. Yani sanatçılar ve özellikle sosyal medya kullanıcıları farkında olmadan, dolaylı olarak, yapay zekâya öğretmenlik yaptı/yapıyor.

Yıllardır sosyal medya baronlarının neden uygulamaları “ücretsiz” ikram ettilerini de tekrar hatırlamış olduk: kurumsal ya da kişisel verilerimize erişme isteği. Zaten uygulamaları indirdiğimizde şartları okumuş ve kabul etmiştik/ettirilmiştik değil mi? Öyleyse yapay zekânın ürettiği/üreteceği herhangi bir resimde; sosyal medyada paylaştığımız bize ya da çocuklarımıza benzer resimlerinin üretilmiş olmasına da şaşırmamalıyız…

İslamofobik Yapay Zekâ

Yapay zekâ modellerinin yanlış ya da yanlı verilerle eğitildiğinde İslamofobik içerikler ürettiğine ve İslam’daki temel bazı kavramların çarpıtıldığına tanıklık ediyoruz. Yapay zekâ, beslendiği veri setlerine dayanarak öğrendiği bilgileri işler ve sonuçlar üretir. Eğer bu veri setleri, önyargılarla, eksik ya da yanlış bilgilerle doluysa, yapay zekâ da bu veriler ışığında yanıltıcı içerikler sunacaktır. Maalesef, İslam hakkında doğru ve kapsamlı bilgi içermeyen veri kaynaklarıyla eğitilen yapay zekâ sistemleri, İslamofobi’yi besleyen içeriklerin üretimine yol açmıştır.

Örneğin, “cihad” kavramı sıkça saldırganlık ya da terörizmle ilişkilendiriliyor. Oysa İslam’da cihad, Allah yolunda mücadeleyi ifade eder ve salt fiilî mücadelenin ötesinde evvela nefisle mücadele etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gibi pek çok yönü olan geniş bir kavramdır. Ancak yanlış verilerle beslenen yapay zekâlar, bu kavramı sadece savaş ve şiddetle ilişkilendirip, Müslimleri haksız bir şekilde radikal ve saldırgan olarak gösteren içerikler üretebiliyor. Bu durum, halkın yanlış bilgilendirilmesine ve Müslimler hakkındaki önyargıların güçlenmesine sebep oluyor. İşte bu yüzden, yapay zekâ sistemlerinin doğru kaynaklarla eğitilmesi ve İslam’ın gerçek öğretilerini adil bir şekilde yansıtması büyük önem taşımaktadır.

Özellikle, tam da bu noktada, yapay zekânın etik dinamiklerinin belirlenmesinde İslam’ın evrensel ahlak ve adalet prensiplerinin de göz ardı edilmemesi gerektiği aşikârdır. Zira İslam, tüm insanlık için rahmet ve merhameti esas alan bir din olarak; adalet, doğruluk, insana saygı gibi evrensel değerlere vurgu yapar. Yapay zekâya bu değerlerin yüklenmesi, hem Müslimleri hedef alan yanlış algıların önüne geçilmesinde hem de yapay zekânın adil ve tarafsız kararlar vermesinde katkı sunacaktır. Etik ilkelerin oluşturulmasında İslam’ın kulluğa ve adalete dayalı yaklaşımının da mutlaka dâhil edilmesi, yapay zekânın insanlığa daha sağlıklı ve adil hizmet etmesini sağlayacaktır.

Ahlak, Teknolojinin Sınırı Olmalıdır

Yapay zekâ teknolojisinin ahlakî sınırlarını çizmek, dijital toplumun en büyük konularından birisi olmalıdır. Yapay zekânın insanlığın yararına çalışması için ahlakî bir pusulaya ihtiyaç duyduğumuz ise izahtan varestedir. Aksi takdirde, bu teknoloji yalnızca bir araç değil; aynı zamanda insanların üzerinde baskı kuran bir mekanizma hâline gelebilir. Kullanıldıkça güçlenen…

Yapay zekâ, bizlere hem büyük bir nimet hem de ciddi bir sorumluluk olarak verilmiştir. Öyleyse bu teknolojiyi kullanırken fıtrata dönmeyi merkeze almalı, onu daha adil ve daha ahlâki değerlere sahip bir dünya için eğitmeliyiz. Evrensel hukuku ve ahlaki değerleri çiğnemesine asla müsaade etmemeliyiz. Rabbimiz bizleri bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirenlerden eylesin.

Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.


[1]. 91/Şems, 7-8

[2]. Müslim, 2553

[3]. 41/Fussilet, 34

[4]. Tirmizi, 1987

[5]. “Bundan dolayı, İsrailoğullarına (şöyle) yazdık: Kim bir nefsi başka bir nefse ya da yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim de (meşru bir sebep olmadığı için öldürmeyi terk ederek) onu ihya ederse, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Andolsun ki, resûllerimiz apaçık delillerle onlara geldi. Bundan sonra onların birçoğu, bunun ardından yeryüzünde taşkınlık etmektelerdir.” (5/Mâide, 32)

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver