Yahudi ve Hristiyan Portresi ve Onlara Tabi Olanlar

Hamd Allah’a, salât Rasûlü’ne olsun. Allah’ın selamı, hidayeti, yardımı ve rahmeti tevhid ehlini kuşatsın.

Yeni yılın gelmesi bana ehli kitabı ve Hristiyanların yılbaşı kutlamalarını hatırlattı. Kulaklarımda ‘Mutlu yıllar’ sözünü yankılattırdı. İnsanlar yılbaşını, o senenin mutlu ve huzur içinde geçmesi için kutluyorlar. Yahudi ve Hristiyanların ve onlara tabi olanların olduğu yerde mutluluk ve huzur temenni edilmesi şaşılacak bir durum. Allah’ın subhanehu ve teâlâ haber verdiği üzere yeryüzünde fesat çıkaran bir toplumun bayramını kutlamak nasıl mutluluk getirecek, doğrusu onu da anlamış değilim.

Naslarda Allah ve Rasûlü, bizlerin Yahudi ve Hristiyanlara tabi olacağımızı hatırlatmışlardır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ümmetinin ileride karşılaşacağı bu durumunu şöyle izah eder:

“Siz, sizden öncekilere adım adım, karış karış, tabi olacaksınız. Hatta onlar kelerin deliğine girse, siz de gireceksiniz. Onlardan biri annesiyle zina etse siz de zina edeceksiniz. Sahabe: ‘Ya Rasulullah bunlar Yahudi ve Hristiyanlar mı?’ diye sorar. Peygamberimiz: ‘Başka kim olabilir ki’ diye buyurur.” (İbni Mace)

Bir taraftan da İslam “Ehli kitabı dost edinmeyin” buyruğuyla da bizleri onlardan uzak tutmaya çalışmış ve sakındırmıştır. Bu hatırlatmalara rağmen toplumumuzun Yahudi ve Hristiyanlara tabi olduklarını, onları her yerde taklit ettiklerini görmekteyiz. Nasıl mı? Bunu fehmedebilmek için ehli kitabı Kur’an ve sünnet ışığında tanımalı ve toplumumuzla kıyas etmeliyiz. Siyerde ve Kur’an’da bahsi geçen bu kavmi kısaca tanımaya ve kendi vakıamızla mukayese etmeye çalışalım:  

İslam İtikadına Düşmandırlar

Düşman aynı düşman. Kâfirin portresi hiç değişmedi. Peygamberler döneminden bu yana, yıllardır aynı şemayı gördü Müslümanlar. Bir tarafta İslam için mücadele edenler, diğer taraftan da küfrün destekçiliğini yapanlar. İslam toplumu, tek vücut olup Rabblerine güvenip, dayanarak yürürken, kâfirler gürûhu her gün çoğalarak, bozuk dayanaklarıyla amansız mücadelesini fevç fevç sürdürdü.

Kur’an’ın deyimiyle, ilim kendilerine tebliğ edilmesine rağmen hasetleri Yahudi ve Hristiyanları Müslümanlara düşman kıldı. O kadar ki, Peygamberlere dahi bu düşmanlıklarını çekinmeden ilan ettiler. İşte bu topluluk, İslam’a ebedi kin besleyen taifedir. Müslümanları yeryüzünden silme arzusunu kalplerine daima aşılayanlardır. İçlerindeki kin ve nefretleri tezahür etmiş, her tarafta Müslümanları karalamakta veya zulmler etmektedirler.

Aslında ‘Bu düşmanlıkları nedendir?’ diye sorulmalı. Bugün Yahudi ve Hristiyanların savaşlarının sebepleri saptırılmış, arka perdesi hiç gösterilmemiştir. Müslümanlara bu savaşın sebebi olarak toprak, petrol, yeraltı kaynakları, özgürlük, bağımsızlık vb. şeyler gösterildi. Ki onların mücadelelerini de bu dünya metaına doğru çekebilsinler. Dine/itikatlarına olan bağlıklarını iptal edip, vatan toprağına, yeraltı zenginliklerine ve bağımsız bir şekilde yaşamak için savaş versinler. Öyle de olmadı mı zaten? Artık savaşanlar, hür olmak, vatanını korumak, yeraltı kaynaklarını kaybetmemek için savaşıyor. İslam dinini, itikadını korumak için savaşmak tarihe karıştı, tamamen unutuldu artık. Bakın etrafınıza, savaşanlar niçin savaşmakta? (Müslümanları ve İslam için savaşanları bundan tenzih ederiz.)

Yahudi ve Hristiyanlar tuzak kurmadan, domuz eti yemeden yaşayamazlar. İnsanı, imansız hale getirip, ölümünü murdar yapmadan bırakmazlar. İnsanlara, Müslümanlara olan savaşlarının gerekçelerini dünyalık gösterince, onlar da savaşlarını dünyalıklarını korumak için sürdürdü. Ama Yahudi ve Hristiyanların savaşmalarının asıl sebebi bu değil, tamamen İslam itikadıdır. Yaptıkları mücadeleler Müslümanların itikadını bozmak, tahrif etmek veya iptal etmek içindir. İslam ümmetiyle düşmanlarının arsındaki savaş, her şeyden önce akide savaşıdır. Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ ehli kitabın bu portresini şöylece ortaya koymuştur:

“Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine besbelli olmuşken ruhlarında yerleşmiş olan kıskançlıklarından dolayı, sizi imanınızdan sonra kâfirler olarak geriye döndürmeyi çok isterler.” (2/Bakara, 109)

“Onlar kendileri gibi sizinde kâfir olup böylece birbirinize eşit olmanızı arzu ederler.” (4/Nisa, 89)

Görüldüğü üzere Yahudi ve Hristiyanların Müslümanlara olan düşmanlıkları, İslam inancından dolayıdır. İlk başta tevhid ehlini, akidevî planda yenmeye çalışmışlardır. Çünkü uzun deneyimlerden sonra anlamışlar ki, akidesine bağlı kaldığı sürece bu ümmeti yenmeye imkân yoktur. Fakat bunu Müslümanlara veya avam halka fark ettirmeden kin, nefret ve savaşlarının sebeplerini hep farklı mecralara kaydırmışlardır.

Konuyu bizim toplumumuz üzerinden mukayese edersek, ehli kitap gibi özellikle aristokrat kesimin İslam’a düşman olduğu görülecektir. Devletin bu düşmanlığı Yahudi ve Hristiyanları dost edindikten sonra başlamıştır. Çünkü ehli kitap dinlerini ve inançlarının kurallarını kabul etmeyen kişilerden razı olmazlar ve onu dost edinmezler. Ortada bir dostluk varsa, bu ehli kitabın karşı taraftan razı olduğunun göstergesidir. İspatlanmış bu gerçek Kur’an’da şöyle bildirilir:

“Yahudi ve Hristiyanlar dinlerine uymadığınız sürece sizden asla razı olmazlar.” (2/Bakara, 120)

Bugün vakıamızın krallığını yapanların İslam’a düşman olduklarının birçok alameti vardır. Kur’an’ı anayasa olarak kabul etmeyip, TBMM’de yürürlüğe geçirmemeleri, dinimizde var olan hükümleri değiştirmek veya olmayan hükmü getirmek gibi İslam’a düşmanlıklarını gösteren birçok misal mevcuttur. Ne yazık ki, bu devlet de, ehli kitap gibi İslam’a ve Müslümanlara savaş açmış durumdadır. Rabbim yardımcımız olsun.

İslam’ın Hak Din Olduğunu Bilirler

Ehli kitabın İslam itikadına karşı sürdürdüğü bu mücadele körü körüne olan bir mücadele değildir. Temeli bilgiye dayalıdır. Onlar İslam’ın, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem hak olduğunu çok iyi biliyorlardı. Allah subhanehu ve teâlâ onları şöyle tanıtır:

“Onlar Peygamberlerini, kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Fakat yine de tabi olmazlar.” (2/Bakara, 146)

“Kendilerine kitap verdiğimiz (Yahudi ve Hristiyanlar), Kur’an’ın Rabbinin katından indirildiğini kesinlikle biliyorlar.” (6/Enam, 114=

Yahudi ve Hristiyanların en bariz özelliklerinden biri de İslam’ın doğru inanç sistemi olduğunu bilmeleridir. Kur’an ve Sünnet ile kaim olan İslam doğru bir dinse sorgulamadan, yorum yapmadan kabul edilmesi gerekmez mi?

Peki, ehli kitap neden Müslümanların itikadını kabul etmeyip, düşmanlık besliyor? Doğru dinin İslam olduğunu bilmelerine rağmen, neden hırs yapıp Müslümanlarla savaşıyor?

Ehli kitabın İslam’ı kabul etmemelerinin sebebi, onları helak eden sorgulamaları ve kıskançlıklarıdır. Sorgulamaları, ‘Peygamber neden Arap kabilesinden seçilmiş, bizim kavmimizden seçilmemiştir?’ Şeklinde tezahür etmiştir. Peygamberimizin: “Sizden önceki kavimler çok sorgulamalarından helak olmuştur” hadisi Yahudi ve Hristiyanları çağrıştırmaktadır.

Kıskançlıkları, onları inançlarında delalete düşürdü, yataklarını cehennem yatağı yaptı. Kendilerine ilim geldikten sonra ihtilafa düşürüp doğrulardan yüz çevirtti. O kıskançlıkları onları eşreften esfele götürdü. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine besbelli olmuşken ruhlarında yerleşmiş olan kıskançlıklarından dolayı, sizi imanınızdan sonra kâfirler olarak geriye döndürmeyi çok isterler.” (2/Bakara, 109)

“Onlara din hususunda apaçık belgeler (peygamberler, kitaplar) verdik. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıklarından dolayı anlaşmazlığa düştüler.” (3/Âl-i İmran, 82)

Bu başlıkta anlatılanları bizim toplumumuzun üzerinde düşündüğümüz zaman, aynı tablo karşımıza çıkmaktadır. Yahudi ve Hristiyanlar da İslam’ın hak olduğunu bilmekteydi, bizim toplumumuz da bunun hak olduğunu bilmekte, hatta bu sebepten kendilerini İslam’a nispet etmekteler. Fakat ehli kitap misali bununla amel etmemektedirler. Burada sizlere kendisiyle konuştuğum bir amcayı örnek vermek istiyorum. Bu amca ile bir diyaloğumda, İslam’ın bizden istediği tevhidi ve onu bozan unsurları konuşmuştum. Sözde ben bu amcaya bilmediği için tebliğ yapmaya, konuyu örneklendirmeye çalışıyorum. Birden amca benim anlattığım konulara örnek vermeye ve desteklemeye başladı. Şaşırdım. Dışarıdan bakan biri, anlattığım meselede amca ile müttefik ve aynı itikadı paylaştığımı zanneder. Fakat amca ne benim anlattıklarımla ne kendisinin örnek verdiği noktalarla amel ediyor.

Amelsiz söylem ve amelsiz bilgi… İşte bizim toplumumuz, işte ehli kitap… Arada bir fark yok. İnsanlık Yahudi ve Hristiyanlara tabi olmuş durumda. Rabbim tevhid ehlini aynı konuma düşürmesin. Allahumme âmin

İslam’a ve Müslümanlara Münafıklık Yaparlar

Aldatmak, kandırmak ve ikiyüzlülük… Kabul etmediği halde kabul etmiş gibi takınmak ve olmadığı gibi görünmek. Bunlar Yahudi ve Hristiyanların iskeletini oluşturan vasıflardır. Münafık karaktere sahip olmak, ehli kitabın Müslümanlara karşı kullandığı savaş taktiklerinden bir tanesidir. Ayrı bir cephe oluşturmadan, düşmanın karargâhında onlardanmış gibi görünerek onları mağlup etmeye çalışmak, korkaklığın bir alametidir. Bitmek bilmeyen korkuları ehli kitaba, münafıklık taktiğini ortaya koydurttu. Ne zaman Müslümanlarla karşılaşsalar kendilerini İslam’a nispet ettiler, ne zaman da kâfirlerle karşılaşsalar: ‘Biz İslam’dan beriyiz, sizin dininizdeniz. Biz Müslümanları kandırıyoruz’ dediler. Allah subhanehu ve teâlâ bununla alakalı şöyle buyurur:

“Kitap ehlinden bir zümre dedi ki: ‘İman edenlere indirilene gündüzün erken saatlerinde iman edin, akşamleyin de inkâr edin, olur ki dönerler.’ ” (3/Âl-i İmran, 72)

“Onlar ikisi arasında bocalayan kararsız kimselerdir. Ne bunlara, ne de onlara taraf olurlar. Allah’ın şaşırttığı kimseye sen asla yol bulamazsın.” (4/Nisa, 143)

Ehli kitabı tanımak için yıllardır gözlem yapmaya gerek yok. Ayeti kerime doğrudan vasıflarını zikretmiştir. Allah’ın subhanehu ve teâlâ haber verdiği bu vasfı bugün medyadan da görmekteyiz. Bir ara ‘Obama’nın Yahudi olmasına rağmen, aslının Müslümanlığa dayandığı’ konusu medyada gündem edilmişti. Hakeza dinlerarası diyalogla Yahudi ve Hristiyanların da din kardeşimiz olduğu ılıman İslamcılar tarafından söylenmektedir. Ama aynı zamanda her iki taife de her tarafta Müslümanlara ve İslam’a olan düşmanlıklarını ilan ediyorlar. Bizler bugün ehli kitabın bu münafık vasıflarına ve tuzaklarına şahitlik etmekteyiz. Yahudi ve Hristiyanları bu kötü ameli yapmaya iten sebep nedir? Bu başlıkta bilinmesi geren mesele bu olmalıdır.

Bunun sebebini İbni Kesir Âl-i İmran süresinin tefsirinde şöyle açıklar: ‘Bu sözleri söyleyenler Yahudi âlimleri idiler: ‘Sabahleyin İslam’a girelim, akşamleyin de irtidat edip dinimize dönelim. Bize sorulduğunda İslam’ı kabul ettikten sonra kitabımıza baktık. Birbirimizle istişare ettik. Dinimizin daha hak olduğunu, Muhammed’in dininin batıl olduğunu ve Tevrat’ta yazılı olan son Peygamberin özelliklerini onda bulamadığımızı gördük’ diyelim’ diye kendi aralarında anlaşmışlardı. Bu suretle zihinleri karıştırıp birçok kimseyi tereddüde düşürmek istemişlerdi. Ayeti kerime bunun üzerine inmiştir.’ (İbni Kesir)

Yahudi ve Hristiyanların bu vasfı bizim vatandaşımıza da sirayet etmiş durumda. Türk toplumunun ehli kitaba benzediği en tehlikeli karakter, münafık karakteridir. Yediden yetmişe bu karakter vakıamızda gözler önündedir.

Türkiye’yi yönetenlere bakalım, milletvekilleri, bakanlar veya daha üst rütbede olanlar, Avrupa’ya gittikleri zaman onların dinlerine mensup oluyor, boyunlarına haç takıyor, papazın elbisesini giyebiliyorlar. Arap ülkesine gittiklerinde ise, konuşmalarına besmele ve hamd ile başlayarak onlardan olduklarını gösteriyorlar. Demokrasi ülkelerini ziyaret ettikleri zaman, demokrasinin ilkelerini savunuyor ve tavsiye ediyorlar. Kısacası üçü bir arada, her renge bürünebiliyorlar.

Bu kişilerin yönettiği toplumdan da farklı bir özellik beklenemez elbette. Dinini bu devletin suladığı halk, münafık bataklığında yüzüyor. Bayram günü bayram namazı kılıyor, oruç ayında oruç tutuyor, yılbaşı geldiğinde Noel babanın bayramını kutluyor, içki içiyor, zinasını yapıyor, oy gününde hükmü Allah’tan başkasına veriyor. Kendisine sorsan İslam’dandır. Kardeşim biraz ondan, biraz bundan, bu nasıl Müslümanlık? Cevabı belli, orasını sorma, karıştırma. Çünkü sorulsa münafık oldukları ortaya çıkacaktır. İnne lillahi ve inne ileyhi raciun.

Mağdub ve Dalalet Ehlidirler  

Mağdup, gazap edilmiş, dalalet ise sapıklık içinde olmak manalarına gelir. Allah’ın subhanehu ve teâlâ kullarına verdiği cezalar arasında, mağdup ve dalalet cezalarının da yer aldığı hepimizin malumudur. İşte bu iki ceza da Yahudi ve Hristiyanların üzerinde gerçekleşmiştir. Kur’an’da Fatiha süresinde Allah subhanehu ve teâlâ bu kavmin özelliklerini şöyle zikreder:

“…(Rabbim beni) dosdoğru yola, kendisine nimet verilmişlerin yoluna ilet. Gazap edilmiş ve dalalet içinde olanların yoluna iletme.” (1/Fatiha, 6-7)

Muhammed bin Abdulvahhab rahimehullah yukarıdaki ayette geçen mağdup ve dalalet kelimelerini tefsir ederken şunları söyler: ‘Ayette geçen ” lafzından kast edilen Yahudiler, ” lafzından da kast edilen de Hristiyanlardır.’

Kur’an kıssalarında en çok zikredilen kavim Yahudi ve Hristiyanlardır. Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an’da onların helak edilişlerinden detaylı bir şekilde bahsetmiştir. Onları helak eden nokta çok korkutucu ve tüyler ürperticidir. Hristiyanlar, bilgisizce amel etmelerinden, Yahudiler ise bilip amel etmemelerinden helak olmuşlar, felah bulamamışlardır. İki tehlikeli nokta, bilip amel etmemek ve bilmeden amel etmek… Birini mağdup, diğer fırkayı da dalalet ehli kılmıştır. Bizim vatandaşlarda da aynı vasıf söz konusudur. Gazap edilmiş ve dalalet ehlinden Rabbimize sığınır, bu topluma da gazap gelmeden hicret etmeyi nasip etmesini rabbimden temenni ederim.

Hayırdan Uzak, Fitne ve Fesat Üreten Cemiyettir

Fitne ve fesat Müslümanlar için en tehlikeli virüstür. Bu iki şeyden uzaklaşmamız ve onlara karşı savaşmamız Allah subhanehu ve teâlâ tarafından istenmiştir. Fitne kavramı birçok âlim tarafından şirk olarak tefsir edilmektedir. Fesat ise doğruların yanlış, yanlışların doğru olarak bilinmesidir. Fitne ve fesat kavramlarının kendilerinde toplandığı grup, ehli kitaptır. Bakıldığında bu iki nokta hayatlarının neredeyse %99’una sirayet etmiş, etrafında bulunanlara da bu hastalığı bulaştırmışlardır. Zaten Kur’an’daki kıssalara bakıldığında bu kavmi helak eden nedenlerin bir tanesi de budur.

Yahudi ve Hristiyanlar Müslümanların imanlarını zayıflatmak için onların ortamlarına fitne ve fesadı sokmaya çalışırlar. Çünkü onlar İslam üzere olanlar için hiçbir zaman hayır dilemezler. Nerede bir şirk ve fesat varsa onları Müslümanların önüne set olarak koyarlar. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Müşrikler ve ehli kitaptan kâfirler size hiçbir hayrın indirilmesini istemezler.” (2/Bakara, 105)

Fitne ve fesat üreten kavim dost edinildiğinde ve onlara tabi olunduğunda elbette o ortamda üreyen şey yine fitne ve fesat olacaktır. Allah şöyle buyurur:

“Kâfirler birbirinin dostudurlar. Eğer siz onları dost edinirseniz yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur.” (8/Enfal, 73)

Kendi vakıamız üzerinde yorum yaparsak, ‘fesat ve fitneyi bu toplumda da görmek mümkündür’ demek herhalde yanlış olmaz. Çünkü Türk toplumu ehli kitabı dost edinmiş, bununla da yetinmeyip onları her alanda taklit etmektedirler. Çok uzağa değil, etrafınıza baksanız gördüğünüz televizyon dizileri, internette ‘chat’leşme, komşularınızın açık olması, küfürlü konuşan insanların varlığı buna benzer birçok ahlaksızlık ve fitne söz konusudur. Bunlarla beraber bir de her sene kutlanan yılbaşı, Noel babanın bayramı var. Bu yılda aynı cürümler, fesatlar gövde gösterisi yapacak. İçilen içkilerin, yapılan fuhuşların, Allah’a karşı işlenen isyanların haddi hesabı olmayacak. İşte bu fitne ve fesatların hepsi Yahudi ve Hristiyanları dost edinmenin eseri ve ürünüdür.

Ne olursa olsun Türkiye Noel’i baba kabul edip Yahudi ve Hristiyanların tabiinleri olsalar da, biz yılbaşında hediye getiren Noel babanın değil, Miraçtan namaz getiren Muhammed Mustafa’nın sallallahu aleyhi ve sellem ümmeti ve tabiinleriyiz.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir. Selam ve dua ile.    

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver