Ebû Ubeyde Âmir ibni Abdillâh ibni El-Cerrâh (ö. 18/639)
Ümmetin Emini Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh’ın (ra) hayatını anlatmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz yazımızda bu ümmetin emini olmasından bahsetmiştik. Allah Resûlü (sav) onun hakkında şöyle buyurmuştu:
“Şüphesiz ki her ümmetin bir emini vardır. Şüphesiz ki bizim eminimiz de ey ümmet, Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’tır.”[1]
Biz de bunun üzerine şöyle demiştik: “Ebû Ubeyde’yi (ra) örnek alan Müslimler emin olmaya ehemmiyet vermelidir. Bilhassa güvenilirliğin kaybolduğu şu asırda bu özelliğe daha çok dikkat etmelidir. Gerek geride bırakılan emanetlerde gerek emanet edilen vedialarda gerek tevdi edilen görevlerde emin olmalıdır.”
Bu yazımızda kaldığımız yerden devam edecek ve Ebû Bekir ve Ömer (r.anhuma) dönemlerindeki mücadelesinden bahsetmeye çalışacağız. Rabbim hakkıyla anlamayı ve yaşamayı bizlere kolaylaştırsın.
Ebû Bekir Dönemi’nde
Ebû Ubeyde (ra) Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra da vefatından önce olduğu gibi mücadelesine devam etmişti. Ebû Bekir (ra) Dönemi’nde orduların başında yer almış ve bölgeleri fethetmişti. Şehirlerin başına geçip valilik yapmıştı.
“Ebû Bekir, sonra Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’ı da başka bir ordu üzerine gönderdi. Onu uğurlarken de beraberinde bir süre yaya yürüdü. Ona bazı tavsiyelerde bulundu. Humus valiliğini ona verdi.”[2]
Şam’ın fethine nail olan ve ilk anlaşmayı yapan Ebû Ubeyde’ydi (ra). Böylesine büyük bir beldenin kapısını İslam’a açmıştı.[3]
“Ebû Ubeyde ise, Cabiye’ye inmişti. Ebû Bekir de bunlara takviye askerler göndermeye başlamıştı. Bu takviye birliklerden her birine diledikleri komutanın maiyetine girmelerini emretmişti. Ebû Ubeyde, Belka diyarına vardığı zaman Belkalılarla savaşmış, sonunda onlarla barış antlaşması yapmıştı ki, bu da Şam’da yapılan ilk barış antlaşması olmuştu.”[4]
Ebû Ubeyde (ra) daha sonra Yermuk Savaşı’na katılmıştı. Rumların karşısına ordusuyla çıkmış ve şiddetli bir savaşa girişmişti.
“Müslimler 24.000 kişiydiler. Başlarında emîr olarak Ebû Ubeyde vardı. Rumlar ise 120.000 kişiydiler. Başlarında Mahan ve Sıklab vardı. Bu iki ordu Yermuk denen yerde savaştılar.”[5]
Hâlid ibni Velîd (ra) Ebû Bekir’in (ra) emriyle gelip orduların başına geçtikten sonra Ebû Ubeyde’yi (ra) merkez orduların başına koydu. Sonra kanatlara yönlendirdi. Sonra Ebû Ubeyde (ra) askerlere nasihatte bulundu. Akabinde büyük bir savaşın ardından Allah (cc) müminlere zafer ihsan etti.
“Yermuk Savaşı’nda komutanlar dört kişiydi: Ebû Ubeyde, Amr ibni Âs, Şurahbîl ibni Hasene ve Yezîd ibni Ebû Sufyân.
İnsanlar bayrakları altında savaş alanına çıktılar. Sağ tarafta Muâz ibni Cebel, sol tarafta Nufâse ibni Usâme El-Kinânî, piyadelerin başında Hâşim ibni Utbe ibni Ebî Vakkâs, süvarilerin başında da Hâlid ibni Velîd vardı. O, savaşta başkomutandı. Herkes onun görüşüne göre hareket ederdi.
Rumlar büyüklenerek ve övünerek geldiklerinde o bölgenin ovalarını ve vadilerini kara bulutlar gibi kapladılar. Yüksek seslerle naralar atıyorlardı. Rahipleri İncîl okuyup onları savaşa teşvik ediyorlardı. Hâlid ibni Velîd süvarilerin başında ordunun önünde duruyordu. Atını Ebû Ubeyde’nin yanına sürüp ona yaklaştı ve şöyle dedi:
‘Ben sana bir teklifte bulunacağım.’
‘Buyur, Allah’ın sana emrettiğini söyle, ben de seni dinleyecek ve itaat edeceğim.’
‘Şu Rumlar, karşı konulamayacak büyük bir saldırı yapacaklardır. Ordumuzun sağ ve sol cenahlarından korkuyorum. Süvari birliğini ikiye bölüp sağ ve sol tarafın arkalarına yerleştirmek istiyorum. Rumlar bu tarafla çarpıştığı zaman arkadaki süvariler bu taraflara takviye olsunlar. Arkadan yardımcı olsunlar.’
‘Ne güzel bir görüş ileri sürdün.’
Hâlid ibni Velîd ikiye ayırdığı süvari birliklerinden birinin başında bulunup sağ tarafın arkasına geçti. Diğer süvari birliğinin başına da Kays ibni Hubeyra’yı koyarak sol tarafın arkasına yerleştirdi. Ebû Ubeyde’ye de merkezden geri çekilerek askerlerin arkasına geçmesini söyledi ki geriye dönmek ve kaçmak isteyen askerler Ebû Ubeyde’yi görüp utansınlar da tekrar savaşa dönsünler.
Ebû Ubeyde, merkezdeki yerine Saîd ibni Zeyd’i bıraktı. Saîd, Aşere-i Mubeşşere’dendir. Allah (cc) onlardan razı olsun.
Hâlid, kadınları da ordunun arkasına yerleştirdi. Onları kılıç vb. aletlerle donattı. Bunun üzerine geri dönen birini gördüklerinde öldürmelerini emretti. Sonra kendi yerine döndü. Allah ondan razı olsun.
İki ordu karşı karşıya gelip birbirlerini gördüklerinde Ebû Ubeyde Müslimlere şöyle vaaz etti:
‘Ey Allah’ın kulları! Allah’a yardım edin ki O da size yardım etsin ve ayaklarınızı sabit kılsın. Ey Müslimler Topluluğu! Sabredin. Çünkü sabır küfürden kurtarandır. Rabbin rızasıdır. Ayıpları kaldırandır. Saflarınızdan ayrılmayın. Düşmana karşı bir adım dahi ilerlemeyin. Savaşa önce siz başlamayın. Mızrak atın ve sert şeyleri siper edinin. Allah’ı zikretmekten başka bir şey söylemeyin, susun. Ben size emredinceye kadar başka bir şey yapmayın.’ ”[6]
“O gün Müslimlerden ilk şehit edilen Ebû Ubeyde’nin yanına gelip şöyle diyen bir kişiymiş:
‘Ben işim için hazırlığımı yaptım. Resûlullah’a (sav) iletmek istediğin bir şey var mı?’
‘Evet, ona benden selam söyle ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz Rabbimizin bize vadettiklerinin hak olduğunu gördük.’ dersin.’
Bu adam düşmana karşı şehit oluncaya kadar ilerledi. Allah ona rahmet etsin.”[7]
O savaşta Ebû Ubeyde büyük bir kahramanlık göstermişti. “Ey Allah’ın kulları! Allah’a yardım edin ki O da size yardım etsin.” diyerek askerlerini savaşa teşvik edip kendisi de atının üzerinde düşmana üst üste saldırılarda bulunmuştu. Kardeşleriyle beraber omuz omuza korkusuzca çarpışarak kâfirlere bir daha dönemeyecekleri ağır bir darbe vurmuştu.
İşte böylece Ebû Ubeyde (ra) Ebû Bekir’in (ra) döneminde takdire şayan fedakârlıklar sergilemişti. Tabii ki bu mücadelenin karşılığında Allah’tan (cc) büyük mükâfatlar elde edecektir.
Ömer Dönemi’nde
Savaşlar devam ederken Ebû Bekir (ra) vefat etmişti. Ebû Bekir’in (ra) vefatından sonra Ömer (ra) hilafete geçmişti. Ömer’in ilk yaptığı faaliyetlerden biri orduların başından Hâlid ibni Velîd’i (ra) alıp onun yerine Ebû Ubeyde’yi (ra) atamak olmuştu. Ömer, Hâlid ibni Velîd’in üstün başarısına rağmen insanların Allah’ın (cc) yardımını ondan bilmesinden çekindiği için ve ayrıca Hâlid ibni Velîd’in kendi görüşüne göre hareket etmesinden rahatsız olduğu için onun yerine Ebû Ubeyde’yi tüm emîrlerin başına atamıştı. Ebû Ubeyde “Emîru’l Umerâ/Emîrlerin Emîri” ünvanıyla anılan ilk sahabe olmuştu.
“Şam Emîrliği Ebû Ubeyde’ye verildi. Ebû Ubeyde “Emîru’l Umerâ” diye anılan ilk kişi oldu.”[8]
Ömer’in (ra) Ebû Ubeyde’ye (ra) gerçekten ayrı bir sevgisi vardı. Hem sevgiden hem de kardeşlikten kaynaklı ona bazı nasihatler etmişti. Bulunduğu durumun ehemmiyetini bildiren şu satırları yazdı:
“Ömer, Hâlid’i azledip yerine Ebû Ubeyde’yi atadığında ilk yazdığı mektubunda şöyle dedi:
‘Sana kendisi baki olan ve kendisinden başka her şeyin fâni olacağı Allah’a karşı takvalı olmanı tavsiye ederim. O Allah ki bizleri sapıklıktan kurtarıp hidayete iletmiş ve karanlıklardan çıkarıp aydınlığa eriştirmiştir. Ben seni Hâlid ibni Velîd’in ordusunun başına komutan yaptım. Sana layık bir şekilde onları idare et. Müslimleri ganimet umuduyla ölüme sürme. Onları korunacak bir yer bulmadan ve oraya hangi yollardan gelineceğini öğrenmeden bir yerde konaklatma. Bir seriyye göndereceğin zaman sadece insanların yerleşim yerlerine gönder. Müslimleri tehlikeye atmaktan sakın. Allah seni benimle, beni de seninle imtihan etmiştir. Gözünü dünyadan çevir. Kalbini dünyadan alıkoy. Senden öncekilerin helak olduğu gibi sen de helak olmaktan sakın. Sen onların nasıl düştüklerini gördün. Ordunun Şam’a hareket etmesini emret.’ ”[9]
Ömer, Hâlid’in yerine Ebû Ubeyde’yi (r.anhum) orduların başına atadığında bir savaşın içerisinde oldukları için ilk olarak bu durumu gizlemişti. Savaş bitip Şam fethedilince artık durumu haber vermişti.
“Ömer, Ebû Ubeyde’ye ve Müslimlere Ebû Bekir’in ölümünden ötürü sabretmelerini bildiren mektubunu göndermişti. Ebû Ubeyde’yi Şam’dakilerin başına atamıştı. Savaş konusunda Hâlid ile istişare etmesini emretmişti. Mektubu ileten kişi Ebû Ubeyde’ye ulaştığında bu durumu yirmi günde Şam fethedilinceye kadar gizlemişti.
Bunun üzerine Hâlid şöyle dedi:
‘Allah sana merhamet etsin. Mektup sana geldiğinde bu durumu bana haber vermene engel olan neydi?’
Ebû Ubeyde de ona şu cevabı verdi:
‘Senin savaş azmini kırmak istemedim. Ben dünya hükümranlığını istemiyorum. Dünya için de çalışmıyorum. Gördüğün şeyler mutlaka bir gün yok olacak ve kesilecektir. Şüphesiz ki biz kardeşiz. Bir adama, dini ve dünyası konusunda kendi adına kardeşinin iş yapması zarar vermez.’ ”[10]
Ebû Ubeyde’nin (ra) okuduğumuz, Ebû Bekir (ra) ve Ömer (ra) dönemlerindeki mücadelesinde birçok hikmet görüyoruz.
Öncelikle Ebû Ubeyde (ra) diğer sahabilerde olduğu gibi her dönemde yılmadan mücadele etmiştir. Şartlar ve şahıslar değişse de Ebû Ubeyde (ra) değişmemiş, fedakârlığını aynen sürdürmüştür. Zamanın geçmesiyle iman yorgunluğuna ve amel bıkkınlığına düşmemiş, bilakis istikamet üzere kulluğuna devam etmiştir. Memur olduğunda da emîr olduğunda da nefsani duygulara kapılmamıştır. “Ben dünya hükümranlığını istemiyorum.” diyerek, “Buyur, Allah’ın sana emrettiğini söyle, ben de seni dinleyecek ve itaat edeceğim.” diyerek sorumluluğu neyse yerine getirmiştir. Belki de bu yüzden Allah da (cc) yardımını ona göndermiştir. Bu samimiyetinden ötürü en hayırlı insanlardan biri olmuştur.
“Muâz dedi ki: ‘Harika işler Ebû Ubeyde’ye yönelir, başka birine değil, Allah seni bağışlasın. Vallahi, o yeryüzündeki en hayırlı insanlardan biridir.’ ”[11]
Bir cemaat içerisinde çalışan müminlerin daima bu örnekliği üzerlerinde bulundurmaları gerekir. Zira hedefe varıncaya kadar bu hususu korumak elzemdir. Aksi takdirde yol kişiyi taşımayacaktır.
Devam edecek inşallah…
[1] Buhari, 3744; Müslim, 2419
[2] El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru İhyâi’t Turâs, 7/6
[3] Rabbim bugün Şam’ın tağutlarının ve putlarının devrildiğini gördükten sonra Ebû Ubeyde’nin (ra) miras bıraktığı yerden tekrar tevhid ve sünnet üzere kurulan bir nizamı görmeyi bizlere nasip etsin. Rabbim zulme son verildiğini gösterdiği gibi mübarek şeriatının tatbik edilerek adaletin yeniden tesis edildiğini görmeyi bizlere nasip etsin. Allahumme âmin.
[4] age. 7/7
[5] age. 7/9
[6] age. 7/12
[7] age. 7/16
[8] age. 7/60
[9] age. 7/23
[10] age. 7/68
[11] Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Mektebetu’l Hâncî, 3/383
İlk Yorumu Sen Yap