Ümmetin Emini: Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh

أبو عبيدة بن الجرّاح Ebû Ubeyde Âmir ibni Abdillah ibni El-Cerrâh (Ö. 18/639)

Emanet çok geniş bir kavramdır. Açıklamak için birçok şey söylenebilir. Asgari biçimde şöyle izah edebiliriz: Saklanıp korunması için güvenilir kişilere geçici olarak bırakılan varlıklara emanet denir. Bunu yapan kişilere ise emin denilir. Kendisine karşı gönlün huzur duyduğu, her şeyin güvenle kendisine emanet edildiği, koruma ve hakkını yerine getirme noktasında bir endişe duyulmadığı kişi emin kişidir.

Emin olmak bir kimsenin başkalarından, başkalarının da o kişiden beklediği; herkeste aranan bir özelliktir. İstisnasız, insanın var olduğu tüm alanlarda eminlik beklentisi vardır. Eminlik bir toplumda ne kadar var olursa toplum da o kadar var olabilir. Eminliğin yokluğu emniyetin yokluğudur. Dünya ve ahiret saadetinin anahtarlarından biridir emanet bilinci.

Allah Resûlü’nün (sav) ashâbı bir nesil olarak bu özelliği en çok ve en güzel şekilde üzerinde bulunduran kişilerdir. Onlar kendilerine bir şey emanet edildiğinde, bir görev verildiğinde, bir yöneticiliğe atandığında hepsini en güzel şekilde yerine getirmişlerdir. Zaten bu kadar kısa bir sürede bu kadar büyük bir başarı elde etmelerinin altında yatan temel sebeplerden bir tanesi de budur. İstisnasız hepsinde eminlik özelliği vardır. Fakat bazılarında bu özellik daha da öne çıkmıştır.

Emin denilince akıllara önce Muhammedu’l Emîn olan Peygamberimiz (sav) gelir. Sonra ise bu ümmetin emini olan Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh (ra) gelir. Allah Resûlü (sav) nerede kendisine güvenerek bir emanet bırakmışsa orada Allah Resûlü’nün (sav) yüzünü ağartmıştır. Sırf bu yüzden Allah Resûlü (sav) kimseye vermediği bir vasfı ona vermiş ve “Şüphesiz ki her ümmetin bir emini vardır. Ey ümmet! Bizim eminimiz de Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh’tır.”[1] demiştir. Bu ümmette biricik olduğunu vurgulamıştır. Ebû Ubeyde de (ra) hem Allah Resûlü (sav) ile beraberken hem de ondan sonra bu niteliği daima üzerinde bulundurmuştur. Ömrünün sonuna kadar bu vasfına tek bir leke sürdürmemiştir. Ardında bu önemli ahlakın kendisiyle anıldığı güzel bir hayat bırakarak ahirete göç etmiştir.

İmanla Buluşması

Ebû Ubeyde’nin (ra) asıl ismi Âmir ibni Abdullah ibni el-Cerrâh’tır. Allah Resûlü (sav) ile soyu onuncu dedesi Fihr’de birleşmektedir. Ben-i Hâris Kabilesi’ne mensuptur. Araplarda künyeyle anılmak o kadar yaygındır ki bazen künye asıl isimlerin önüne geçer. Ebû Ubeyde de (ra) bu yüzden olsa gerek isminden çok künyesiyle anılmıştır. Tıpkı Ebû Bekir’de (ra) olduğu gibi o da daha çok Ebû Ubeyde diye meşhur olmuştur. Yine aynı şekilde dedesi ön plana çıktığı için babasına değil de dedesine nispet edilmiştir. Babası Âmir ibni Abdullah Kureyş’in önemli kişilerinden biridir. O, iman çağrısını duymuş, ama icabet etmemişti. İman etmediği gibi oğluna da imanından ötürü büyük zulümde bulunmuştu. Hatta Bedir Savaşı’nda sürekli karşı karşıya gelip onu öldürmeye çalışmıştı. Fakat istemeyerek de olsa kendisi oğlu tarafından öldürülmüştü. Ebû Ubeyde’nin (ra) annesi ise Ummu Ğanmi binti Câbir’dir.[2] İman çağrısına icabet etmiş, mümine bir hanım sahabidir.[3] Sonraları hicrete katılarak faziletine nail olmuştur.

Kureyş’in genelinde olduğu gibi Ebû Ubeyde de (ra) iyi bir tacirdi. Aynı zamanda dönemin en önemli alanlarından olan at binme, ok atma, kılıç kullanma noktasında da gayet bilgiliydi. Bunların yanı sıra bilgi seviyesi de yüksekti. Mekke’de okuma yazma bilen sayılı kişilerden biriydi. Onun hakkında, “Kureyş’in iki dâhisi vardır: Ebû Bekir ve Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh.”[4] denilerek ne kadar önemli bir konumda olduğu vurgulanmıştır.

Ebû Ubeyde (ra) İslam’ın ilk günlerinde, Allah Resûlü’nün (sav) Dâru’l Erkam’a girmesinden önce Osmân ibni Maz’ûn ve Abdurrahman ibni Avf’la beraber iman etti. Osmân, Zubeyr, Abdurrahmân, Sa’d ve Talha’dan (r.anhum) hemen sonra iman halkasına dâhil oldu. Yaklaşık olarak ilk on sahabenin içerisinde yer alır Ebû Ubeyde (ra).[5] Aynı zamanda cennetle müjdelenen on sahabiden de biridir.[6] Allah Resûlü (sav) ile tüm savaşlara iştirak etmiştir. Dolayısıya Allah’ın (cc) Kur’ân-ı Kerim’de örnek kıldığı Es-Sâbikûne’l Evvelûn’dan,[7] yani sahabenin öncülerindendir.

İman ve İmtihan

O günlerde iman edenlerin birçoğunda olduğu gibi Ebû Ubeyde de (ra) iman ettikten hemen sonra imtihan olmaya başlamıştı. İmanından ötürü ailesinden çetin eziyetler görüyordu. Ashâbının bu durumunu gören Allah Resûlü (sav) onları Habeşistan’a hicret etmeye teşvik etmişti.

“Allah Resûlü (sav) ashâbının başına gelen zorlukları gördüğü sırada kendisi Allah’ın korumasında ve amcasının himayesinde afiyet içerisindeydi. Gerçekten o, müminleri başlarına gelen zorluklardan koruyamıyordu. Onlara, ‘Şayet Habeşistan’a giderseniz orada yanında kimseye zulmedilmeyen bir kral vardır. Orası doğruluk yurdudur. Tâ ki Allah size bir kurtuluş kılar.’ buyurdu.”[8]

Ebû Ubeyde (ra) bu teşvikle birinci Habeşistan hicretine katılmıştı. Sonra Mekke’nin İslam olduğu söylentisi duyulunca tekrar dönmüştü. Haberlerin yalan olduğu anlaşılınca tekrar ikinci Habeşistan hicretine katılmıştı.[9] Ebû Ubeyde (ra) yaklaşık yedi yıl diğer sahabilerle birlikte Allah Resûlü’nden (sav) ayrı kalmıştı.

Habeşistan’daki müminler farklı zamanlarda farklı topluluklarla kısım kısım Medine’ye hicret etmişti. Ebû Ubeyde (ra) Hicrete yakın Mekke’ye dönmüş ve kısa bir süre sonra Medine’ye hicret etmişti. Kulsûm ibnu’l Hidm’e (ra) konuk olmuştu. Allah Resûlü (sav) onu Muhammed ibni Mesleme (ra) ile kardeş kılmıştı.[10]

Hak ile Bâtılın Ayrıldığı Furkan Günü

Allah Resûlü (sav) Hicretten iki yıl sonra Kureyş’in büyük bir ticaret kervanının Şam’a gittiğini öğrendi. Bu kervanı vurmak için yola çıktıysa da gelişen olayların akabinde Kureyş’le karşı karşıya geldi. Kureyş böbürlenerek, çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak, Allah’ın yolundan alıkoymak için[11] yurtlarından çıkıp Bedir’e geldi. İman ordusu ile küfür ordusu Furkan Günü, Bedir’de karşı karşıya geldi. Hak ehli ile bâtıl ehli çok yakın akraba olmalarına rağmen birbirlerine kılıç çekip çarpıştılar. Baba oğulla, ağabey kardeşiyle, amca yeğeniyle vuruştu.

Ebû Bekir (ra) oğlu Abdurrahman ile, Alî (ra) kardeşi Akîl ile, Mus’ab (ra) kardeşi Ebû Azîz ile, Talha kardeşi Osmân ile savaşmıştı. Ebû Ubeyde (ra) ise babasıyla karşı karşıya gelip savaşarak onu öldürmek zorunda kaldı. Diğer arkadaşları gibi Allah’ın (cc) hakkının herkesin hakkından üstün olduğunu bu davranışıyla gösterdi. Allah (cc) o ve onun gibilerden Kur’ân-ı Kerim’de övgüyle bahsetti.

“Ebû Ubeyde’nin babası Bedir Günü’nde Ebû Ubeyde’nin karşısına çıkmaya çalıştı. (Ebû Ubeyde’nin ilahına hakaret ediyordu.)[12] Ebû Ubeyde ise ondan kaçındı. Babası, karşısına çıkmayı çoğaltınca Ebû Ubeyde ona yöneldi ve onu öldürdü. Bunun üzerine şu ayet indi:

‘Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir topluluğun -babaları, oğulları, kardeşleri, aşiretleri dahi olsa- Allah ve Resûl’ü ile sınırlaşan insanlara sevgi beslediğini göremezsin. Bunlar, (Allah’ın) kalplerine imanı yazdığı ve onları kendinden bir ruhla desteklediği kimselerdir. Onları altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennete sokar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da (Allah’tan) razı olmuşlardır. Bunlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Dikkat edin! Hiç şüphesiz Allah’ın taraftarları, galip gelecek olanlardır.’[13][14]

Bir kalpte iki sevgi olmaz. Allah ve Resûlü’nün (sav) sevgisiyle beraber onların düşmanlarının sevgisi bir kalpte bir araya gelmez. İman bağı tüm bağlardan üstün bir bağdır. Sahabe iman bağının üstüne geçen tüm bağları yeri geldiğinde tereddüt etmeden koparmıştır. İşte Ebû Ubeyde’nin (ra) yaptığı gibi. Bu davranışlarından ötürü Allah (cc) onların kalplerine imanı kazımıştı, kendinden bir ruhla desteklemişti, onları altlarından ırmaklar akan ebedî cennetlerle müjdelemişti. En önemlisi Allah (cc) onlardan razı olmuştu…

Devam edecek, inşallah…


[1]. Buhari, 3744; Müslim, 2419

[2]. İsmine Umeyme binti Ğanmi diyenler de olmuştur. bk. Ma’rifetu’s Sahâbe, Ebû Nuaym, Dâru’l Vatani Li’n Neşri, 1/148

[3]. bk. Hakim, 5143

[4]. Târîhu Dımeşk, İbnu Asâkir, Dâru’l Fikr, 25/437

[5]. İbni Hişâm ilk iman edenlerden bahsederken dokuzuncu sırada Ebû Ubeyde’yi zikreder. Başkaları ise daha üst sıralamada yer verir. bk. Sîretu İbni Hişâm, Abdulmelik ibni Hişâm, Şirketu Mektebeti ve Matbaati Mustafâ El-Bâbî El-Halebî ve Evlâdihi, 1/250-252

[6]. Abdurrahman ibni Avf’tan rivayetle Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:

           “Ebû Bekir cennettedir. Ömer cennettedir. Osmân cennettedir. Alî cennettedir. Talha cennettedir. Zubeyir cennettedir. Abdurrahman ibni Avf cennettedir. Sa’d cennettedir. Saîd cennettedir. Ebû Ubeyde ibni Cerrâh cennettedir.” (Tirmizi, 3747; Ahmed, 1675)

[7]. bk. 9/Tevbe, 100

[8]. Sîretu İbni Hişâm, Abdulmelik ibni Hişâm, Şirketu Mektebeti ve Matbaati Mustafâ El-Bâbî El-Halebî ve Evlâdihi, 1/321

[9]. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Dâru Sâdr, 7/384

[10]. Sâlim Mevlâ Ebî Huzeyfe (ra) ile de kardeş kılındığı söylenmiştir. bk. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Mektebetu’l Hâncî, 3/379

[11]. bk. 8/Enfâl, 47

[12]. Hadis kitaplarındaki ziyade: Hakim, 5152; Beyhaki, 17893

[13]. 58/Mücadele, 22

[14]. Ma’rifetu’s Sahâbe, Ebû Nuaym, Dâru’l Vatani li’n Neşri, 1/149; El-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 3/476; El-Mu’cemu’l Kebîr, Et-Taberânî, Mektebetu ibni Teymiyye, 1/154 Rivayet hadis ve tarih kitaplarının bazılarında zikredilmiş ve rivayetin zayıf olmasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Bazı tefsir kitaplarında ise Ebû Ubeyde’nin babasının İslam’dan önce öldüğü söylenmiştir. bk. El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Kurtubî, Dâru’l Kutubi’l Mısrıyye, 17/307

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver