Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…
Teknoloji, hayatımızın pek çok noktasında yaşam koşullarımızı kolaylaştırmaktadır. Ulaşım araçlarından bilgisayarlara, beyaz eşyalardan küçük ev aletlerine ve elimizdeki akıllı telefonlara kadar birçok ürün…
Allah’ın kullarına öğrettiği bu ilim, hayatımızın her noktasında bizimle. Özellikle akıllı olan cihazlar hayatımızda o kadar merkezî bir noktada ki, tabiri caizse artık her birimizin fazladan teknolojik uzuvları var. Bu yazımızda aşırı teknoloji ve sosyal medya kullanımının kendimiz ve çocuklarımız üzerindeki olası etkilerine değinmeye çalışacağız.
Sosyal medya platformları bilindiği üzere mekân ve zaman sınırlaması olmadan bir tıkla bireylerin birbirleriyle bağlantı kurabildiği, her türlü bilgi akışının yoğun olarak gerçekleştiği mobil ve internet servislerinin üzerinde çalıştığı platform yazılımlarıdır. YouTube, Twitter ya da Instagram… başlıca sayılabilecek, nerdeyse toplumun her kesimi tarafından bilinen sosyal ağlardır.
Sosyal medya platformlarının birçok faydasından bahsedebiliriz. Örneğin, öğrenmek istediğiniz konu hakkında araştırma yapmak, bir haksızlığı dile getirmek, toplumda farkındalık oluşturmaya katkı sağlamak, birçok farklı alandan olan profesyonelleri dinleme fırsatı ya da ulaşmak istediğiniz kişilere ânında ulaşmak… gibi birçok avantaj dile getirilebilir. Ancak bu yazımızda madalyonun diğer tarafına bakmayı tercih ederek, oluşabilecek dezavantajlardan bahsetmek istiyoruz.
Yapılan araştırmaya göre Türkiye’de insanlar her on üç dakikada bir, telefonunu kontrol etme gereği duyuyor.[1] Genel olarak internet kullanımına ayrılan günlük süre ise yedi saat yirmi dokuz dakika.[2] Bu sürenin üç saate yakın bir zamanını sosyal medya olarak bilinen dijital platformlarda harcıyoruz.[3] Çoğumuz akıllı cihazların başında geçirdiğimiz bu uzun saatleri fark edemiyor bile. Gelin, yaşadığımız bu zaman israfını bir kenara bırakalım ve yoğun internet ya da sosyal medya kullanımının ne gibi negatiflikler ortaya çıkarabileceğini inceleyelim.
Sosyal medya ve akıllı cihaz kullanımı psikolojik ve fizyolojik birçok probleme kapı aralayabiliyor. Fizyolojik etkilerinden ziyade bu yazının mahiyeti itibarıyla psikolojik yan etkilerine değinmek istiyorum.
2017 yılında, on dokuz ila otuz beş yaş arası genç yetişkinlerle yapılan bir araştırmaya göre sosyal medya ağlarını yoğun olarak kullanan kişilerin daha az kullananlara oranla üç kat fazla sosyal olarak izolasyon ve yalnızlık hissettikleri tespit edilmiş[4]. Bu araştırmanın tespit ettiği diğer bir husus ise sosyal medya kullanımının kısıtlanması hâlinde bu izolasyon ve yalnızlık duygusunun azalmasına yardımcı olabiliyor.
Özellikle ergenlerin eskiye oranla daha fazla ruhsal problemler yaşamasıyla alakalı yapılan bir araştırmada, sosyal medya kullanımının artışı ve yetersiz uykunun, gençlerdeki mental problemlere (depresyon ve intihar içerikli düşünce yapısındaki artış gibi) neden olabileceğinin altı çizilmiş.[5]
Ruhsal yapımızın regülasyonunu sağlamakta oldukça önemli bir yere sahip olan uyku düzenimiz de teknoloji kullanımımızdan nasibini alıyor. Akıllı telefon kullanıcılarının %71’nin, cihazlarını yataklarının baş ucuna koyduğunu ve %40’nın da gelen herhangi bir bildirimde uykularını böldüklerini[6] düşünürsek, yapılan bir başka araştırmadaki “Aşırı akıllı cihaz kullanımı, uyku problemlerini arttırıyor.”[7] yönündeki bulguları anlamlandırmak daha kolay olacaktır. Yine bir başka araştırmaya göre ergenlik döneminde günde beş saat ve üstü sosyal medya kullanımı, kişilerde depresyona bağlı semptomlar görülme riskini iki kat arttırıyor.[8]
Depresyon ve anksiyete rahatsızlıklarıyla ilgili yapılan araştırmalarda sosyal medya kullanım süresinin bu rahatsızlıkların tetiklenme oranlarıyla doğru korelasyona sahip olduğunu gösteren birçok çalışma mevcut. Yani Instagram, Twitter gibi platformların kullanma süresi arttıkça, kişilerde depresyon ve anksiyete rahatsızlıklarını yaşama riski de artabiliyor.[9] Eğer bu tarz bir rahatsızlığa genetik ve çevresel nedenlerden dolayı yatkınlığınız varsa, uzun süreli kullanımlar sizi daha da savunmasız hâle getirecektir.
Yukarıda sözü geçen bilgilere ek olarak; zannediyoruz ki sosyal medyada takip ettiğimiz kişiler hep mutlu, başarılı, her konu hakkında fikirleri olan bireyler… Herkesin hayatı ya mükemmel ya da mükemmele yakın bir düzeyde… Bu algı bize; başkalarını kendimizle kıyaslama, yetersizlik duygusu, özgüven düşüklüğü, düşük uyku kalitesi, yaşamdan memnuniyetsizlik, daha fazla tüketim ihtiyacı ve hatta öfke olarak geri dönebiliyor.[10]
Artık eskisi kadar vücutlarımızdan memnun değiliz. Çünkü sosyal medya bize günün her saati kendimizle kıyas edebileceğimiz kusursuz (!) bireyleri gösteriyor. Yapılan birçok araştırma, beden algısı problemlerinin[11] ve yeme bozukluğu rahatsızlıklarının[12] artmasının sosyal medya kullanımıyla doğru orantılı olduğunu gösteriyor.
Gençler ve yetişkinler için bile bu kadar zararlar arz edebilecek bu mecralar acaba çocuklarımız için nasıl bir etkiye sahip?
Çocuklarda yoğun sosyal medya kullanımı depresyon riskini %27 arttırıyor.[13]
Uyku problemleri çocuklarımızda ve ergenlerde baş gösteren diğer bir yan etki. Uyku yetersizliği ise duygu regülasyonu, düşünebilme ve muhakeme kapasitesi, yeni şeyler öğrenme ve yetişkinlerle daha iyi iletişim kurabilme gibi birçok kabiliyeti etkileyebiliyor.[14]
2018’de yapılan bir araştırma, dikkat eksiliği ve hiperaktivite bozukluğu semptomları ile sosyal medya kullanımı sıklığı arasında ilişki olduğuna dair bulguların kuvvetli olduğunu dile getiriyor.[15]
Ayrıca unutmamak gerekir ki yoğun teknoloji kullanımına maruz kalmış çocuklar bazı konularda daha fazla problem yaşama riskine sahip olabiliyor. Bu sorunlardan başlıcaları ise;
Düşük okul başarısı
Dikkat eksikliği
Düşük yaratıcılık kabiliyeti
Dil gelişiminde gecikme
Sosyal ve duygusal yapıdaki gelişmelerde gecikme
Obezite ve fiziksel aktivite azlığı
Kalitesiz uyku düzeni
Anksiyete ve sosyal çevreye uyum problemleri…
Bu gibi ruhsal yapıda oluşabilecek sorunlara ek olarak göz önünde bulundurulması gereken başka önemli hususlar da mevcut. Örneğin, erken yaşta sosyal medya hesabı açmasına izin verdiğimiz çocuklarımız birçok problemle daha kolay karşılaşabiliyor. Sosyal medya hesaplarının kullanımına izin verilen çocukların cinsel içerikli video ve resimlere ulaşma ihtimalinin daha yüksek olduğu aşikâr. İnternetin insafına bıraktığımız çocuklarımız savunmasız bir şekilde uygunsuz, travmatik içeriklere maruz kalabiliyor. Bir yetişkinin dahi kolayca kandırılıp maddi ve manevi sorunlara çekildiği bu ortamlarda, çocuklarımızın sosyal medya hesabı açmasına izin vererek onlara nasıl bir kapı araladığımızın farkında olmalıyız.
Birçok araştırma; pedofili, siber zorbalık, internet dolandırıcılığı gibi vakaların arttığı yönünde bilgi veriyorken savunmasız çocuklarımızın telefon başında kimlerle yazıştığını, görüştüğünü yakından takip etmeliyiz. Özellikle küçük yaşta kendisine sosyal medya hesabı açmış çocukların ebeveynleri daha da dikkatli olmalıdır. Normal hayatta bir yabancının çocuğumuza birkaç dakikadan fazla bakmasını dahi tuhaf ve ürkütücü karşılarken, çocuklarımızın sosyal medyada herkes tarafından görülmesine izin verilen fotoğraflarını yayınlamanın mantığını tekrar düşünmeliyiz. Çocuklarımızın iyi niyetle koyduğumuz fotoğraflarının kimler tarafından hangi amaçla incelendiğini bilmiyoruz. Ya da hangi kurum yahut kişilerce kopyala yapıştır yapılarak bu fotoğraf ve videoların nerelerde kullanıldığından bihaberiz.
Peki, bunca olumsuz sonuçlara rağmen neden kendimizi kontrol edemiyoruz? Nerdeyse bağımlılık seviyesine gelmiş bu alışkanlıkların altında yatan sebep ne?
Bu aşamada bağımlıkların oluşturduğu fizyolojik yapıya göz atmak konuyu daha iyi anlamak için yararlı olacaktır. Bağımlılıklar, çok kompleks yapılara sahip olmakla birlikte bu konudaki çalışmalarda beyindeki dopaminerjik sistemi önemli bir açıklayıcı olarak ele alınır. Yani bağımlısı olduğumuz herhangi bir şey bizim beynimizdeki heyecan, ödül duygusu, haz alma gibi duygularla ilgili olan dopamin adlı kimyasalın salınımıyla alakalıdır. Örneğin, Twitter’a yazdığınız özlü bir söze aldığınız her beğeni sizde ödül ve onaylanma duygusu uyandırdığı için beyninizde dopamin salgılatacak ve sizi anlık olarak daha iyi hissettirecektir. Belli oranda salgılanan bu nörotransmitter, belli bir zaman sonra doğal olarak etkisini kaybedecek ve eski normal ruh hâlinize geri döneceksiniz. İyi hissetme hâlinin devam etmesinin en kestirme yöntemi ise sizin yeni bir tweet atmanızdan geçer. Çünkü daha önceden beğeni almıştınız ve bunun tekrar gerçekleşme ihtimali sizi anlık mutlu etmişti. İşin can alıcı kısmı ise insanın her şeye alışma özelliği olduğu gibi, salgılanan dopamin seviyesine de bir zaman sonra beyniniz tarafından tolerasyon geliştiği için alışmış olmanız. Yani eski salgılanan dopamin seviyesi size zamanla yetersiz gelecek ve daha fazla tweet atarak ya da yeni sosyal mecralarda gereğinden çok vaktinizi harcayarak dopamin seviyenizi daha da yükseltmek için çabalayacaksınız.
Yeni tweet, yeni beğeniler, yeni takipçiler; yeni dopamin seviyesi ve zamanla bu dopamin seviyesindeki azalmaya karşın onu yükseltme arayışı için tekrar başa dönmek… Fasid bir daire…
Farkında olmadan kendimizi bu dairenin içinde sıkışmış ve daha fazla zaman harcarken buluyoruz. Kaydırdığımız her fotoğraf, okuduğumuz başlık veya gittiğimiz bağlantı daha fazlasını istememizi sağlayarak bu döngüyü gereğinden çok besleyecek.[16]
İşin diğer bir can alıcı noktası ise beynimizde en fazla dopamin salgılatan ödüllendirme sisteminin bize en beklenmedik ânlarda gelen ödül ve övgülerde görülmesidir. Yani zaten kazanacağınızı bildiğiniz bir ödül ya da övgü, beklenmedik veya ne zaman ortaya çıkacağını bilmediğiniz bir ödül yahut övgü kadar sevindirmez sizi. Bu yüzden yolladığınız fotoğraf, kim tarafından ne zaman beğenildiği belli olmayan bir mefhum olacağı için daha fazla dopamine, dolayısıyla daha kuvvetli kullanım bağına neden olacaktır. Ve belli aralıklarla akıllı cihazınızı kontrol etme, telefon başında daha fazla zaman harcama gibi yeni alışkanlıklar edinmenizi kolaylaştıracaktır.[17] Robert Sapolsky bu alanda araştırma yapan ünlü profesörlerden biri. Kendisi ödül beklentisi ve dopamin bağlantısından bahsederken aslında dopamin seviyemizin, ödülün gelmesine karşı hissettiğimiz beklentiden kaynaklandığını belirtiyor. Yani ödülün -attığımız özlü söze gelen beğenilerin ödül olduğunu söyleyebiliriz- kendisinden ziyade, ödülün gelme ihtimali -birinin attığımız sözü beğenme ihtimali ya da eğleneceğiniz ve sizi güldürecek bir video izleme ihtimali- ve buna dair ipuçları dopamin sistemini uyararak bizi daha bağımlı hâle getiriyor.[18] Bu nedenle, akıllı cihazınıza bir bildirim, ses veya görsel bir işaret geldiğinde, bu işaret bağımlılık etkisini arttırıyor. Yukarda bahsettiğimiz dopamin döngüsünün devam etmesini sağlayan şey, aslında ödülün kendisinden ziyade ödülün gelme ihtimali, yani beklentidir, diyor kendisi.
Yoğun kullanım nedenleri arasında psikolojik nedenler de göz ardı edilmemelidir. Bunlardan bahsetmek gerekirse kısaca birkaç madde üzerinde durabiliriz:
Yazarın da dediği gibi tam bir “anestezi çağı” bu çağ. Çoğu kişi kendinde olan olumsuz duygu durumlarıyla ya da hayat problemleriyle yüzleşmek istemiyor. Bunun yerine akıllı cihazları duygularından veya problemlerinden kaçmak için kullanarak kendilerini uyuşturmayı tercih ediyorlar. Çokça duyduğumuz cümlelerden olan “kafamı dinlemek istiyorum, rahatlamak için kafamı dağıtmam gerek” gibi sözlerin sonu genel olarak akıllı cihazların başında geçirilen saatler olarak sonlanıyor.
Ya da yalnızlık hisseden, istediği sosyal çevreyi inşa etmekte zorluk çeken bireyler bu yalnızlık ve sosyal izolasyon duygusuyla baş edebilmek için sosyal medya hesaplarını uzun süre kullanabiliyorlar.[19] Fakat yukarıda bahsi geçen araştırmanın da gösterdizği gibi bu baş etme yöntemi, yalnızlık ve izolasyon duygusunu azaltmaktan ziyade daha da besliyor.
Ayrıca içinde bulunduğumuz çevrenin de etkisi sosyal medya ve internet kullanımı noktasında oldukça belirleyici. Özellikle ergen ve çocuklarda arkadaş çevresinin etkisi yadsınamaz bir gerçek.[20]
Göz önünde bulundurulması gereken diğer bir husus ise akıllı cihazların çocuklar için bedava bakıcı rolünü üstlenmeleri. Ebeveyn; ağlayan, huzursuz olan ya da yemek yemeyen çocuğuna akıllı cihaz vererek bu cihazları kısa vadedeki sorunu çözmek için kullanıyor. Teknolojiyle kontrolsüz yahut sık muhatap olan çocuklar ise bu ücretsiz bakıcılarına gönülden bağlanabiliyor.
Kısa vadede çözüm olarak görünen ve rahatlama vadeden bu yapılar, uzun vadede hem kendi hayatlarımıza hemde çocuk ve ergenlerin hayatlarına düzeltilmesi için çok emek gerektiren problemler olarak geri dönüyor.
Neredeyse bağımlılık seviyesine çıkan yanlış kullanım alışkanlarımızın nedenlerine ve hayatımıza etki eden olası negatif etkilerine değindiğimiz bu yazımızdan sonra, doğal olarak akıllara şu sorular geliyor: bu dururma karşı neler yapmak gerekir? Olası çözüm önerileri neler? Kendi hayatımız ve sorumlusu olduğumuz miniklerin hayatı için hangi adımları atmak elzem? Bu ve benzeri soruların cevapları için size gelecek sayımızı beklemenizi şiddetsiz bir şekilde tavsiye ederim. Sorulara cevap aramaya çalışacağımız gelecek yazımızda görüşmek üzere inşallah. El-Hafız olan Allah’a emanet olun.
Rahmân olan Allah’a emanet olun…
[1]. https://www2.deloitte.com/tr/tr/pages/about-deloitte/articles/deloitte-global-mobil-kullaici-arastirmasi-2017.html
[2]. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53259275
[3]. age.
[4]. Primack, B. A., Shensa, A., Sidani, J. E., Whaite, E. O., yi Lin, L., Rosen, D., … & Miller, E. (2017). Social media use and perceived social isolation among young adults in the US. American journal of preventive medicine, 53(1), 1-8
[5]. Social media linked to rise in mental health disorders in teens, survey finds (nbcnews.com)
[6]. Positive and Negative Effects of Technology on Your Health (nwpc.com)
[7]. Annual Sleep in America Poll Exploring Connections with Communications Technology Use and Sleep | Sleep Foundation
[8]. Twenge, J. M., Martin, G. N., & Campbell, W. K. (2018). Decreases in psychological well-being among American adolescents after 2012 and links to screen time during the rise of smartphone technology. Emotion, 18(6), 765
[9]. Keles B, McCrae N, Grealish A. A systematic review: the influence of social media on depression, anxiety and psychological distress in adolescents. International Journal of Adolescence and Youth. 2020; 25(1):79-93
[10]. Woods HC, Scott H. Sleepyteens: Social media use in adolescence is associated with poor sleep quality, anxiety, depression and low self-esteem. Journal of Adolescence. 2016; 51:41-9
[11]. Holland G, Tiggemann M. A systematic review of the impact of the use of social networking sites on body image and disordered eating outcomes. Body Image. 2016; 17:100-10
[12]. Sidani, J. E., Shensa, A., Hoffman, B., Hanmer, J., & Primack, B. A. (2016). The association between social media use and eating concerns among US young adults. Journal of the Academy of Nutrition and Dietetics, 116(9), 1465-1472
Study Shows Social Media May Play a Role in Eating Disorders Among Teens
[13]. Twenge, J. M. (2017). iGen: Why today’s super-connected kids are growing up less rebellious, more tolerant, less happy– and completely unprepared for adulthood (and what this means for the rest of us)
[14]. https://childmind.org/report/2017-childrens-mental-health-report/smartphones-social-media/#_ftn5
[15]. Ra, C. K., Cho, J., Stone, M. D., De La Cerda, J., Goldenson, N. I., Moroney, E., … & Leventhal, A. M. (2018). Association of digital media use with subsequent symptoms of attention-deficit/hyperactivity disorder among adolescents. Jama, 320(3), 255-263
[16]. https://www.psychologytoday.com/us/blog/brain-wise/201802/the-dopamine-seeking-reward-loop
[17]. https://www.lemonade.com/blog/psychology-behind-phone-addiction/
[18]. Dopamine Jackpot! Sapolsky on the Science of Pleasure https://www.youtube.com/watch?v=axrywDP9Ii0
[19]. https://www.clinicbarcelona.org/en/assistance/be-healthy/addiction-to-the-internet/causes-and-risk-factors
[20]. Chung, S., Lee, J., & Lee, H. K. (2019). Personal Factors, Internet Characteristics, and Environmental Factors Contributing to Adolescent Internet Addiction: A Public Health Perspective. International journal of environmental research and public health, 16(23), 4635. https://doi.org/10.3390/ijerph16234635
İlk Yorumu Sen Yap