Kanun Koymanın İbadet Oluşu
Allah’a hamd, Rasûlü’ne salat ve selam olsun.
Dergimizin geçen sayısında, insanlara neden tekrardan Kelime-i Tevhid’in anlatılmasının sebeplerini, la ilahe illallah’ın manasının ‘Allah’tan başka ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur.’ olduğunu, öyleyse namaz ve diger ibadetlerin sadece Allah’a yapıldığı gibi Kur’an ve Sünnet’te belirtilen bütün ibadetlerin de yalnızca Allah’a yapılması gerektiğini ve son olarak da insanların bir takım ibadetlerini Allah’la beraber başka varlıklara da yönelttiklerini örnek vererek belirtmeye çalıştık. Allah’ın izniyle bu sayıda da konumuza devam edilecektir.
Bugün insanların la ilahe illallah’tan bîhaber olduklarının en güzel örneklerinden bir tanesi de kanun koyma ve anayasa belirleme noktasında yapılan teorik ve pratik uygulamadır. Yani insanlar, la ilahe illallah, Müslümanım demelerine rağmen belirli dönemlerde oy kullanmak suretiyle hakimiyet yetkisini Allah’ın dışında insanlara vermekteler. Oysa Kur’an ve Sünnet’e bakıldığında hakimiyetin de namaz, oruç ve diğer ibadetler gibi bir ibadet olduğu belirtilmektedir. O zaman bugün insanlar bunu yaparak Allah’a ibadet etmemiş, bilakis Allah’ın dışında başka varlıklara ibadet etmişlerdir.
Bu belirtilen hakikat, bir yorum değil tam tersi insanların kedisine yapışıp kurtulacakları tek merci olan Kur’an ve onun açıklayıcısı olan sünnetin belirttiği bir hakikattır. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:
”(Yahudiler) Allah’ı bırakıp din adamlarını, (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabb edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha ibadet etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (9/Tevbe, 31)
Bu ayeti okuyan veya dinleyen her insanın aklına hemen şu soru gelebilir:
‘Bir insan, bir insanı rab edinebilir mi? Böyle birisi var mı? Acaba Yahudi ve Hristiyanlar din adamlarına yönelerek namaz mı kılmışlardı? Veya kurban mı kesmişlerdi?’
Bu ve benzeri soruları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “(Yahudiler)Allah’ı bırakıp din adamlarını, (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesihi rab edindiler.” (9/Tevbe, 31) ayetini okurken cahiliyede Hristiyan olan Adiy bin Hatim adında bir sahabenin de aklına gelmiş ve bunu Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem iletmiştir: ” ‘Ya Rasûlullah biz onlara ibadet etmedik ki onları Rab edinelim.’ Bunun üzerine Rasûlullah sahabesine şöyle der: ‘Din adamlarınız Allah’ın helallerini haram, haramlarını da helal kıldıklarında (Allah’ın kanunlarını değiştirdiklerinde) siz bunları kabul edip tabi oldunuz mu? ‘Evet Ya Rasûlullah’, ‘İşte bu sizin din adamlarınıza ibadetinizdir.’ ”
Hidayet ve rahmet olan Kur’an ve onun açıklayıcısı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ehli kitabın, din adamlarına Allah’ın haram ve helallerini değiştirme yetkisini vermesini ibadet olarak isimlendirmiş ve bu yetkiyi onlara vermekle onların, Allah’ın dışında ibadet ettikleri Rabler edindiklerini söylemiştir.
O zaman şu gerçek tüm çıplaklığıyla açığa çıkmaktadır. Öyleyse bir insan bilsin veya bilmesin fark etmez, helal ve haram belirleme noktasında Allah’tan başka mercî kabul ederse ibadeti Allah’tan başkasına yapmış ve Allah’ın dışında başka rabler edinmiş olur. Çünkü Rasûlullah bunu, bir ibadet olarak açıklamıştır.
Bu açıklamalardan sonra vakaya bakıldığında yukarıda belirtilen hakikat ile kendisine Müslümanım diyen, la ilahe illallah kelimesini dillerinden düşürmeyen insanlar kıyas edildiğinde büyük bir fark olduğu görülecektir. Çünkü asrımız toplumunun %80 veya %90 demokratik seçimlere katılıp oy kullanarak Allah’ın kanunlarını değiştirme, yenileme, hükmünü iptal etme yetkisini parti ve şahıslara vermekle Allah’tan başka varlıklara ibadet etmişlerdir. Dolayısıyla bu hal üzerine söylenen La ilahe illallah hiçbir şekilde insana fayda vermeyeceği gibi tevbe edilmediğinde insanın ebedi olarak cehennemde kalmasına sebeb olur.
İki toplum arasındakı fark…
Yine toplumumuzun La ilahe illallah’tan bihaber olduklarının en bariz örneklerinden bir tanesi de; bu kelimenin hayatlarındaki tezahürüdür. Bu durumu şöyle izah edebiliriz;
Peygamber ve sahabesi bu kelimeyi söyledikleri andan itibaren hayatları tamamen değişmiştir. Kişilik ve kimliklere karşı insanların tavrı olumluyken, bir anda benzeri görülmemiş sert davranışlara dönüşmüş, aleyhlerinde propogandalar yapılmış, tehdit, eziyetler başlamış, hatta bu uğurda canlarını kaybetmişlerdir işkence ve eziyetler altında… Bu kadar köklü davranış değişikliğinin sebebi neydi diye bakıldığında, tek birşey göze çarpar: O gün insanlar bu kelimenin ne ifade ettiğini çok iyi biliyorlardı. Yani Mekkeli müşrikler bu kelimeyi kabul ettiklerinde hayatlarında var olan bir çok şeyin değişeceğini, kısacası artık putlara değil Allah’a direk dua edeceklerini, kendi heva ve heveslerine göre koydukları veya değiştirdikleri kanunlara değil de menfaatlarına uymasa da tamamen Allah’ın kanunlarına uyacaklarını ve artık hür ve köle arasında hiçbir ayrımın olmayacağını veya aynı sofrada beraber oturacaklarını çok iyi bildikleri için bu kelimeyi kabul etmiyorlardı. Bununla da kalmayıp bu kelimeyi kabul edenlere de şiddetli bir şekilde karşı çıkıyorlardı.
Oysa bugün herşey tersine dönmüştür. O günün şartlarında bu kelime söylenmesi zor ve bir çok fedakarlıkları gerektiren bir kelimeyken bugün, insanların hayatlarında en basit bir söz haline gelmiş ve yine insanlar bu kelimeyi söyledikleri anda ve sonrasında hayatlarında hiçbir değişiklik olmamış hatta en büyük Allah düşmanlarının ülkelerinde bile her yerde ezanlarla bu kelime nida edilmiş daha da ötesi bizzat Rabblik iddiasında olanları bu kelimeyi o necis ağızlarına almışlardır. Tüm bunlara rağmen tuhaf olan tağut ve destekçilerinin, bunlara hiçbir şekilde Mekkeli müşriklerin sahabeye karşı yaptıkları gibi müdahale etmemeleridir. Bunun sebebi de tağutlar, insanlar bu kelimeyi, manasını ve gereklerini bilmeden söylediklerini bilmeleridir. Öte yandan şimdiye kadar dünyanın herhangi bir yerinde bir grup insan bu kelimenin manasını bilip, hakimiyetin sadece Allah’ın olduğunu haykırdıkları andan itibaren dört bir yandan dünya tağutları onlara karşı çok sert müdahalede bulundular ve bulunmaya devam etmekteler. Burada da anlaşılmaktadır ki maalesef bugün insanlar bu kelimenin manasını bilmediklerinden dolayı hayatlarında hiçbir değişiklik olmamaktadır.
Tüm bunlardan sonra, bugün insanların sorunu namaz, oruç ve benzeri ibadetler değil bilakis daha dinin temeli ve dine giriş olan lailaheillallah’tan bîhaber olmaları, şartlarını ve gereklerini bilmemeleridir. Bu da insanlara tekrardan la ilahe illallah’ın anlatılmasının gerektiğini göstermektedir.
Önemli Bir Husus!
La ilahe illallah anlatılmadan önce bu noktada bir meselenin açıklanması faydalı olacaktır. Şöyle ki; bugün din adına konuşan insanların ağızlarından düşürmedikleri ve din adına konuşmaya fırsat buldukları hutbe vb. yerlerde: ‘Bir insan, sadece La ilahe illallah kelimesini söyleyerek bunun dışında ne yaparsa yapsın cennete girebileceğini’ ve bunu ifade eden hadisleri söylemektedirler. ‘Kim ‘La ilahe illallah’ derse cennete girer’ (Buhari, Müslim) hadisini delil getirirler.
Tabi böyle olunca insanlar manasını, şartlarını ve bozan unsurlarını bilmeden kupkuru ve mücerret olarak bu kelimenin ağızla telaffuz edilmesiyle ve bunun dışında hiçbir şey yapılmasa da cennete girebilecekleri anlayışına sahip olmuşturlar.
Oysa bu çok büyük bir yanlıştır. Bu hadisi bu konuda tek başına almak doğru değildir. Çünkü başka hadislere bakıldığında mesele hiç de onların anladıkları kadar basit bir ikrar meselesi değildir.
“Kim ‘La ilahe illallah’ der, Allah’ın dışında ibadet edilenleri inkar ederse canı ve malı haram olur.” (Müslim)
Yine başka bir hadiste:
“Kim ihlaslı bir şekilde ‘La ilahe illallah’ derse cennete girer.”
Başka bir hadiste de:
“Kim manasını bilerek la ilahe illallah der ve sonra ölürse ateş ona haram olur.” (Müslim)
Ve bu manada bir çok hadis varid olmuştur. Bu hadislerden la ilahe illallah kelimesinin kupkuru bir kelime olmadığı, şartları ve bozan unsurları olduğu anlaşılmaktadır. Sadece la ilahe illallah kelimesini söyleyerek cennete girilebileceğini söyleyenlerin misali; namaz kılın deyip de hiçbir şekilde nasıl namaz kılınır, şartları ve bozan unsurları nelerdir, abdest nedir, kıble nerededir vb. şeyleri bereberinde öğretmeyen insanın durumuna benzer. Böyle bir namaz insana fayda vermeyeceği gibi, şartları olmadan söylenen bu kelime de hem dünyada hem de ahirette fayda vermeyecektir.
Sonuç olarak: ‘La ilahe illallah yani kelime-i tevhid’ kupkuru veya sihirli bir kelime değil şartları, rükunları, gerekleri ve bozan unsurları var olan bir kelimedir. Bu kelime ancak bu şekilde söylenirse insana fayda verir.
Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
İlk Yorumu Sen Yap