SÜNNET, ALLAH RESÛLÜ’NÜN KUR’ÂN TİLAVETİDİR, KORUNMUŞTUR!

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Sünnetin korunduğuna dair delillerle devam ediyoruz:

Sünnet, Allah Resûlü’nün Kur’ân Tilavetidir, Korunmuştur![1]

Allah Resûlü’nün (sav) görevlerinden biri de Kur’ân’ı “tilavet” etmektir:

“Sana Rabbinin Kitabı’ndan vahyedileni tilavet et/oku.[2]

“Ve Kur’ân’ı okumakla/tilavet etmekle (emrolundum). Kim hidayet bulursa, kendi yararına hidayet bulmuştur. Kim de sapıtırsa de ki: ‘Ben, ancak uyarıcılardan biriyim.’ ”[3]

Kur’ân’ı tilavet eden bir Resûl, Yüce Allah’ın müminlere büyük iyiliklerindendir:

“Andolsun ki Allah müminlerin içinde, kendilerinden olan bir Resûl göndermekle onlara iyilikte bulunmuştur. Onlara O’nun ayetlerini okur/tilavet eder, onları arındırır ve onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretir. Hiç şüphesiz, (Resûl gelmeden) önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”[4]

Allah (cc), insanların karanlıklardan aydınlığa çıkması için sadece Kitap göndermemiş, “tilavet eden bir Resûl” de gönderilmiştir:

“İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan/tilavet eden Resûl (göndermiştir). Kim Allah’a iman eder ve salih amel işlerse, onu içinde ebedî kalacağı, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, şüphesiz ki ona güzel bir rızık vermiştir.”[5]

Tilavet Nedir?

Tilavet, bir şeyin diğerini izlemesi, peşinden gitmesi, tabi olması/ittiba etmesi anlamındadır. Allah’ın indirdiği Kitab’ı tilavet etmek ise “okumakla beraber onda yer alan hükümlere tabi olmak/uymak” anlamında kullanılmıştır. Kitab’ı okurken bir emirle karşılaştığında ona itaat etmek, bir nehiyle karşılaştığında ondan sakınmak, teşvik ettiği şeylere yönelmek, sakındırdığı şeylerden uzaklaşmak Kur’ân’ı hakkıyla tilavet etmektir:

“Kendilerine verdiğimiz Kitab’ı hakkıyla (içindekilere inanıp, gereğiyle amel ederek) okuyanlar/tilavet edenler; işte bunlar Kitab’a hakkıyla iman ederler. Kim de ona karşı kâfir olursa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”[6]

Abdullah ibni Abbâs (ra), ayetin [يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ] “Kitab’ı hakkıyla okuyanlar/tilavet edenler” kısmını tefsir ederken, “Kapsadığı hükümler gereğince amel ederek ona hakkıyla uyarlar.” demiştir. Sonra da [وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا] “Onun/Güneş’in peşi sıra geldiğinde Ay’a”[7] ayetini okumuştur.[8]

Abdullah ibni Mes’ûd (ra) ise şöyle der:

“Helalini helal, haramını haram bilip onu Allah’ın indirdiği şekliyle okumak ve sözlerinin yerini değiştirmemek, münasip olmayan bir şekilde te’vil etmemektir.”

Bir lafızda ise, “Ona hakkıyla tâbi olmaktır.” dedi.[9]

Böyle olunca her okuma/kıraat, tilavet değildir. İttibanın/Tabi olmanın eşlik ettiği okuma tilavettir.[10]

Allah Resûlü’nün (sav) Kur’ân’ı tilavet etmesi bu anlamdadır.

İbn Cerîr et-Taberî (rh) (H 310) “Sana Rabbinin Kitabı’ndan vahyedileni oku.”[11] ayetinin tefsirinde şöyle der:

“Allahu Teâlâ, Peygamberi Muhammed’e (sav) şöyle buyuruyor: ‘Ey Muhammed! Rabbin tarafından sana indirilen bu Kitab’a tabi ol; onu okumayı, onun tilavetini, içindeki Allah’ın emir ve yasaklarına uymayı, helaline ve haramına göre amel etmeyi sakın terk etme.’ ”[12]

Eş-Şinkîtî (rh) (H 1393) ise şöyle der:

“Allah (cc), bu ayet-i kerimede Peygamberi’ne (sav), Rabbi tarafından kendisine vahyedilen bu Kur’ân’ı tilavet etmesini emretmiştir. Ayette geçen “وَاتْلُ”[13] emri, hem ‘okuma’ anlamında bir tilaveti hem de ‘ardından gitme, uyma’ anlamındaki ittibayı kapsamaktadır.”[14]

Binaenaleyh, Allah Resûlü (sav) Kur’ân’ı okumakla kalmamış, içindeki hükümlere de tabi olmuştur:

“Ben, yalnızca bana vahyolunana uyuyorum.”[15]

Onun (sav) yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi “Kur’ân’ı tilavet etmenin/hükümlerine tabi olarak okumanın bir sonucu” kabul edilmelidir.[16] Kitab’ı tilavet etmek, fiilen yaşayarak beyan etmektir. Kitab’ı beyan vazifesinin bir parçasıdır. Beyan kimi zaman sözlü olur, kulaklara hitap eder; kimi zaman da fiilî olur, gözlere hitap eder.

Neden Tilavet Eden Bir Resûl?

Allah (cc) Kitabı’nı sadece “okuyan” bir peygamberle değil, “tilavet eden/okuduğuna uyan” bir peygamberle göndermiştir. Çünkü;

Mesajı ulaştıran kişinin/aracın, insanı dönüştürmedeki etkisi mesajın kendisinden daha fazladır. Kur’ân-ı Kerim, Yüce Allah’ın tüm insanlara mesajıdır. Ama onu okuyan/tilavet eden bir araçla/peygamberle göndermiştir. Tâ ki okuduğuna uyan/tilavet eden Peygamberle beraber Kur’ân’ın üzerimizdeki etkisi ve hayatımızda oluşturduğu dönüşüm çok daha etkili olsun…

Tilavet ederek/Kitab’a uyarak yapılacak bir okuma, Kur’ân’ın tüm hayata yayılan geniş ve pratik bir açıklamasıdır. Allah Resûlü (sav) tilavet ettiği Kur’ân’ın emir ve yasaklarını o kadar pak ve berrak bir şekilde yaşamıştır ki okuduğu her ayet mutlaka onun hayatında karşılık bulmuş ve ete kemiğe bürünmüştür. Bu sebeple Kitab’ı tilavet edenler, Mushaf’tan sonra gözlerini Allah Resûlü’nün Sünnetine çevirirler ve Kur’ân’a nasıl tabi olacaklarını ilk tilavet edenden öğrenirler.[17]

Yazılı veya sözlü bir buyruk, yaşamda karşılık bulmadıkça soyut bir anlam olarak kalabilir. Bunu okuyan/duyan kişi önce bir etrafına bakar, düşünür, derken tabi olmakta gecikebilir. “Nasıl yapmalıyım?” diye aklına sorular gelebilir. Bu buyruktan anladığı her neyse onu yapar ama bir taraftan da gözleriyle etrafa bakar, “Acaba doğru mu yapıyorum, başkaları nasıl yapıyor?” diye… Eğer etrafında başka anlayanlar varsa ya kafa karışıklığı ve kaygı yaşar, bocalar ya da bir tercih yapmak zorunda kalır. Tercihi ise elbette en bilgili olduğuna inandığı kişinin yaptığına göre yapmaktır.

İşte aynı durum Kur’ân okuyucusu için de geçerlidir. Yüce Allah Kitap’la beraber Kitab’ı tilavet eden/okuduğuna tabi olan bir Resûl göndermiştir. O, Allah’ı (cc) iyi tanıyan ve Kitab’ı en iyi anlayan bir Resûl’dür. Sadece okumakla (kıraat) kalmayıp okuduğuna tabi olmuş (tilavet) ve ümmete yol göstermiştir. Böylece Kitab’a tabi olmayı geciktirecek, ikilemlere veya hatalara düşürecek yollar kapanmıştır. Kitab’ın yaşamdaki somut karşılığını bulmak/görmek söz konusu olduğunda, onun sireti/Sünneti başvuru kaynağıdır. Çünkü Allah Resûlü (sav) yürüyen Kur’ân gibidir.

Nitekim sahabe Allah Resûlü’nü (sav) bu gözle izlerdi. Ondan (sav) sadece Kur’ân dinlemekle yetinmezlerdi. Ona (sav) bakar ve nasıl amel edeceklerini de öğrenirlerdi:

Sa’d ibni Hişâm’dan şöyle rivayet edilmiştir:

“Ben Âişe’ye, ‘Ey Müminlerin Annesi! Resûlullah’ın ahlakından bana bilgi versen?’ dedim.

‘Sen Kur’ân okumuyor musun?’ dedi.

‘Okuyorum.’ dedim.

‘Allah Resûlü’nün ahlakı Kur’ân’dı.’ dedi.

Ben de (bu özlü cevaptan sonra) yanından ayrılmaya ve (artık) ölene kadar kimseye bir şey sormamaya karar verdim, ama sonra aklıma geliverdi, ‘Resûlullah’ın gece namazını da bana bildirsen?’ dedim.

O, ‘Sen Müzzemmil Suresi’ni okumuyor musun?’ dedi.

‘Okuyorum.’ dedim.

‘Yüce Allah, bu surenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Allah’ın Peygamberi (sav) ve ashâbı bir yıl gece namazı kıldı. Allah, Müzzemmil Suresi’nin sonunu on iki ay semada tuttu. Nihayet Yüce Allah bu surenin sonundaki hafifletmeyi indirdi. Böylece gece namazı farz olduktan sonra nafileye dönüştü.’ dedi.”[18]

Câbir bin Abdullah’tan (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Resûlullah (sav) bizim ortamızda bulunuyor, (zaman zaman) kendisine Kur’ân iniyor, bu inenlerin yorumunu/tevilini de biliyordu. Kendisi ne yapmış ise biz de öyle yapıyorduk”[19]

Abdullah ibni Mes’ûd (ra) şöyle der:

“Bizden biri on ayet öğrendiğinde, onların anlamlarını ve gereğiyle amel etmeyi öğrenmeden onları geçmezdi.”[20]

Tabiinden Ebû Abdurrahman Es-Sullemî (rh) şöyle demiştir:

“Bize kıraat öğretenler şöyle rivayet ettiler: Onlar Nebi’den (sav) Kur’ân kıraati öğreniyorlardı. On ayet öğrendiklerinde, içlerinde amel olanlarla amel etmeden, bu ayetleri bırakıp başka ayetlere geçmezlerdi. Böylece biz de Kur’ân’ı ve (onunla) amel etmeyi birlikte öğrendik.”[21]

Sünnet, Kur’ân’ın tilavet edilmiş hâlidir ve korunmuştur. Çünkü sonraki nesillerin de Resûl tilavetinin rehberliğine ihtiyacı vardır. Aksi hâlde Kur’ân’ın, tilavet eden bir Resûl’le gönderilmesinin ardındaki maksatlar sahabe nesli için yerine gelse de sonraki nesiller için yerine gelmiş olmaz.

✽ ✽ ✽

Bir sonraki yazımızda buluşmak duası ile…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]        .    bk. Emrullahi Nebiyyehû bi’t Tilâveti fi’l Kur’âni’l Kerîm, Envâuhû, Munâsebâtuhû, Delâlâtuhû, Dr. Abdulazîz ibni Sâlih El-Hazîm

[2]        .    18/Kehf, 27

[3]        .    27/Neml, 92

[4]        .    3/Âl-i İmrân, 164. Ayrıca bk. 2/Bakara, 129; 2/Bakara, 151; 62/Cuma, 2

[5]        .    65/Talâk, 11

[6]        .    2/Bakara, 121

[7]        .    91/Şems, 2

[8]        .    Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 2/711, 3597 No.lu rivayet

[9]        .    Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 2/711, 3595 No.lu rivayet

[10]     .    El-Müfredât, s. 198; Mekâyîsu’l Luğa, 1/351. Tilavetin manasına dair zikrettiklerimizde, Allah Resulü’nün (sav) tilavet etmesini göz önünde bulundurduk. Kur’an’da tilavet, başka bağlamlarda başka okuma türleri için de kullanılmıştır. Tafsilatlı bilgi için bk. El-Müfredât, s. 198

[11]     .    18/Kehf, 27

[12]     .    Tefsîru’t Taberî, 15/234

[13]     .    18/Kehf, 27

[14]     .    Edvâu’l Beyân, 4/111

[15]     .    46/Ahkâf, 9

[16]     .    bk. Anlamak ve Yaşamak İçin Kur’an Okumaya Çağrı, s. 153-154

https://archive.org/details/koc-2b-full/page/152/mode/2up

[17]     .    Peygamberin Gelme Amacı, Kalem Suresi Tefsiri 3, Halis Bayancuk Hoca

[18]     .    Müslim 746

[19]     .    Müslim, 1218

[20]     .    Tefsîru’t Taberî, 1/74

[21]     .    Ahmed, 23482; Tefsîru’t Taberî, 1/80, 82 No.lu rivayet

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver