Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlü Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem salât ve selam olsun.
Daha önceki yazımızda suyun yaşam ve sağlık üzerine olan etkisinden bahsetmiştik. Bu yazımız da inşallah aynı konuyu biraz daha tafsilatlandırarak ele alacağız.
Suyun sağlığa faydalarına sadece sıradan insanlar değil, insanların sağlıklarını emanet etmiş oldukları sağlık camiası da gerekli ilgiyi ve önemi vermemekte ve bundan dolayı bu camianın eliyle avam olan halk yanlış yönlendirilmektedir.
Su, sıradan, basit bir sindirim hızlandırıcı veya düzenleyici değil; hayatın devamı için gerekli olması ile beraber yaşayan her şeye canlılık verme işlevini de görmektedir. Nitekim ayet-i kerimede Allah subhanehu ve teâlâ; “… Diri olan her şeyi su ile canlı kıldık.” (21/Enbiya, 30) buyuruyor. İnsanı sudan yarattık diyen Allah; anne karnına düşmesinden doğumuna kadar da insanı suyun içinde yaşatıyor, büyütüyor. Olgunlaştıktan sonra doğan insan bedeninin %90’ı su kabul edilir. Bu oran yaşlılığa doğru gittikçe azalır ve ileri yaşlı olup kronik hastalıkları olan birinin vücut su oranı %40-45’e kadar düşebilmektedir. İnsanın kendisi ‘su’dan oluştuğu gibi içinde yaşadığı küreyi arzın da %70’i sudan oluşmaktadır. Allah suyun bir rahmet, canlılığın oluşumu ve daha sonra da devamı için olmazsa olmaz bir nimet olduğunu bize bildirmektedir. Tüm bunlarla beraber dünya genelinde insanların beden ihtiyacının çok altında su tükettikleri tespit edilmiştir. Hastalarımla görüşmelerimden, insanların doğru düzgün su tüketmemesinin nedenlerinden en sık olanları şunlardır:
Üşengeçlik, tembellik: ‘Hayatımda düzenli ve devamlı uygulayabileceğimi sanmıyorum, sürekli birilerinin bana hatırlatması gerekecek, ben kesin unuturum, nereye kadar su içebilirim ki?’ tarzında tembelliğin vermiş olduğu birtakım cümleleri sarf edenler
Rafine (şeker, tuz, un) gıdalara bağımlılık: Rafine edilmiş gıdaların sindirimi doğal gıdaların sindiriminden daha zor ve tam parçalanamayan bu gıdaların sık tüketimi vücudun daha çok susuz kalmasına sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla rafine gıdalar tüketildiği oranda beden susuz kalır ve yeterli derecede karşılanamayan bu susuzluk gittikçe kısır bir döngü ile çıkmaza girer.
Suyun önemini anlamamak: Su tüketimini sadece susamayı gidermekten ibaret gören ve kendisine anlatılmasına rağmen suyun önemini anlayamayan insanlar.
Düzenli olarak tuvalete gitmek istememek: Alışagelmiş olduğu günde bir-iki defa idrara çıkmayı, gün içinde sık idrara çıkmak istemediğini söyleyerek düzenli ve ihtiyacı kadar su tüketmek istemeyen insanlar da çoktur.
Temiz su bulamamak: Kimyasal olarak değiştirilmiş musluk sularının hem tadından hem de arıtmada kullanılan maddelerin bilinmemesinden kaynaklı bazı insanlar; ‘su dahi içmek istemiyorum’ demekteler.
Yanlış bilgilendirilmeler: Çay, kahve, şekerli meyve suları, gazlı içeceklerin tüketimini su gibi kabul etmek. Halbuki bunların, vücutta var olan suyu atıcı etkileri bulunmaktadır. Bunları her içimden sonra içtikleri oranda su tüketmeleri gerekir.
Hasta kalmaya razı olmak: Suyun faydaları konusunda ikna olmayan ve var olan sağlık problemiyle gayet barışık olan hastalar da mevcut.
Disiplin ve değişimi yaşayamamak: Sağlığıyla ilgili kendisinin atacağı küçük bir adımın hayatında oluşturacağı olumlu değişimleri kabullenemeyen ve bunun için yeterli disipline, motivasyona sahip olamayan insanlar da azımsanmayacak kadar çoktur.
Anlamsız şikayetler: Su tüketmeye bağlı fizyolojik veya patolojik olarak açıklanamayan şişkinlik, karında dolgunluk, bulantı, boğazdan geçmeme vb. bazı belirtilerden dolayı düzenli ve yeterli su tüketimi reddedenler sanırım sayıca en çok olanlardır.
Bedeni susuz kalmış bir insanın yaşadığı ilk belirti zannedilenin aksine ağız kuruluğu değildir. Bilakis sık ağız kuruluğunun olması, yaşayacağı son belirtidir. Genelde görülen ilk belirtiler kabızlık, arada bir olan şiddetli ve tek taraflı baş ağrısı, kişinin yaşıyla uyumsuz ciltte kırışıklık ve ciltte kuruluk, güç kaybı ve huzursuzluk/gerginlik olarak ele alabiliriz.
Düzgün ve yeterli su tüketimi için yani içilen suyun vücuda fayda sağlayabilmesi için, bedenin kaybetmiş olduğu suyun yapısını incelediğimizde bunun saf su değil tuzlu su olduğunu görürüz. Vücuttan atılan suyun büyük bir kısmı idrarla atılmakta ve idrarla beraber beden su ve tuz kaybetmektedir. Aynı şekilde ter ile yine beden su ve tuz kaybetmekte, tükürük, gözyaşı ve hatta kanımız bile tuz ve sudan oluşmaktadır.
Bedenimiz ne ‘su’ üretir ne de ‘tuz’. Dolayısıyla sürekli kaybetmekte olduğumuz ve aynı zamanda beden tarafından kullanılmakta olan bu iki önemli unsurun en azından kaybedildiği oranda yerine konulması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bir sonraki yazımızda inşallah tuzun beden için olan önemine ve dikkat edilmesi gereken hususları ele alacağız.
Dualarımızın sonu; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap