Aziz Kardeşim!
Bizleri bu ay da bir araya getiren Rabbime hamdolsun. Her konuda kendisini örnek aldığımız Resûl’üne de salât ve selam olsun.
Seninle söz ve amellerimiz üzerine konuşacağız. “Söz ve amel uymayınca…” ifadesi salt bir başlık olmaktan öte, bizi tedavi eden bir ilaç, istikamete yönlendiren bir rehber, karanlıklardan kurtaran aydınlık olması duasıyla bu konu üzerine muhabbet edeceğiz seninle.
Söz ve amel, hayatımızı donatan en önemli iki unsurdur. Bu iki unsurda meydana gelen eksiklerin ve tezatların hayatımız üzerinde maddi ve manevi etkileri vardır. Oluşan zarar sadece bizi değil, aynı zamanda toplumu da ciddi boyutta etkilemektedir.
Bu nedenle İslam’ın, söz ve amel konusunda bizlere kazandırdığı en önemli bilinç, ikisinin birbirine uyumlu olmasıdır.
Söz ve amelin uyumlu olması evrensel bir ahlak kuralıdır aynı zamanda. Söz ve iddialar amellerle yargılanır. Ameli sözüne ters düşen kişi, toplum içinde kınanır ve kendisinden de uzak durulur. Olması gereken de elbette budur.
Söz ve amel uymayınca ne olur?
Söz ve amel uymayınca güven zedelenir.
Baba ile evlat, karı ile koca, başkan ile tebaa, patron ile işçi vb. ikili ilişkilerde insanların birbirleriyle olan bağı, güven üzerine kuruludur. Güven zedelendiği zaman birliktelik, bağlılık hepsi kaybolur. Güveni temelden sarsan durumlardan biri de söz ve amelin birbirine uymamasıdır.
Bizler birer davetçiyiz; Allah’ın (cc) vahyini, Resûlullah’ın (sav) sünnetini insanlara anlatıyoruz. Namazın, zikrin, duanın öneminden, insanların haklarından, günahların zararlarından bahsediyoruz. Muhatabımız anlatılanları dinlese, hatta kabul etse de sonrasında bizi gözlemleyecek ve söylediklerimizi yapıp yapmadığımızı kontrol edecektir. Eğer yapmadığımızı veya amelimizin sözümüzle tezat içerisinde olduğunu görürse, artık bizim hiçbir sözümüze güvenmeyecektir.
Aynı durumu sınıf öğretmenliği yapan kişi için de düşünebiliriz. Öğrencilerine paylaşmayı, affetmeyi, kolaylaştırmayı, güler yüzlü olmayı vb. birçok konuyu öğretiyor. Ancak kendisi, öğrettiklerini yapmıyorsa bu, güveni zedeler. Bu öğretmen; öğrencilerini layıkıyla eğitmesi bir tarafa, ikiyüzlü olan, konuşan ama amel etmeyen münafık bir topluluk yetiştirecektir. Bundan daha büyük bir tehlike var mıdır?
İşte bu konuda Rabbimiz bizlere Şuayb’ın (as) kavmi ile olan diyaloğunu örnek verir. Söz ve amelde nasıl hassasiyet üzere olmamız gerektiğini öğretir:
“Demişti ki: ‘Ey kavmim! Görüşünüz nedir? (Söylesenize!) Şayet ben, Rabbimden bir belge/delil üzereysem ve beni kendi tarafından güzel bir rızıkla mükâfatlandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim uymayarak) size muhalefet etmek istemiyorum. Tek amacım, gücüm yettiğince ıslah etmektir. Benim başarım, ancak Allah’ın izniyledir. Ben, O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na yönelirim.’ ”[1]
Unutmayalım, bir insanın gelebileceği en büyük mertebe, güvenilir insan olmaktır. O da Müslim’in özelliğidir. Müslim, dilinden ve elinden emniyet içerisinde olunan kimsedir. Dilindeki sadakat eline, yani amellerine de yansır. Yapamayacağı şeyleri asla söylemez, söylemişse mutlaka yerine getirir. Başkalarını uyarıp kendisini unutmaz, yapması gereken sorumluluklarını harfiyen yapar. Hem sözüyle hem de ameliyle örnek bir davetçi olur. Ne olursa olsun sözü ile amelini değiştirmez. Gerekirse bunun için bedel öder. Bu duruşu görenler sözünün adamı diyerek tebrik eder ve ona güvenirler.
Küfür ehli ise, Allah’a olan kulluğunda çelişki içerisinde olduğu gibi söz ve amellerinde de tezat içerisindedir. Elinden ve dilinden emin olunmaz. Menfaatine göre sözünü değiştirebilir. İnandığı değerleri eğer büker ve istediği şekle sokabilir. Onun için esas olan, nefsi, çıkarları, toplumun taltifleridir. Hâliyle amel ve söz tezat içerisinde olmaktadır. Bundan Rabbimize (cc) sığınırız.
Söz ve amel uymayınca çatışma başlar.
Söz ve amel tezatlığı bireyler arasında ve toplum içerisinde çatışmayı, iç karışıklığı meydana getirir. Tebaa liderinde, öğrenci öğretmeninde, çocuk anne babasında, işçi patronunda, halk imamda eylemler ile söylemlerin tezat içerisinde olduğunu gördüğü zaman huzursuz olur ve itaatten el çeker. Bugün de içinde yaşadığımız vakıa bunu en güzel şekilde anlatmaktadır.
Bugün insanlar, devlet yöneticilerinin birçok konuda söz ile amellerinin uyuşmadığını görüyor ve bunu dillendiriyor. Örneğin “Toprak ve vatan için her şeyimizi feda ediyoruz.” diyorlar. Ancak devlet büyüklerinin neredeyse hiçbiri çocuklarını askere gönderip vatana feda etmiyor. Gariban ailenin evladının yeri ise dünden hazırlanıyor. Hakeza “Halka refah bir hayat sunacağız, devletin malından çalmayacağız, israf etmeyeceğiz, hizmetkâr olacağız.” diyorlar. Ancak devlet kademesinde yer edinenler servetine servet katıyor, asgari ücretliyi ise sefalete mahkûm ediyorlar. Aynı zamanda Allah’a, Resûl’üne, Kur’ân’a inandıklarını söylerler. Ancak inandıklarını iddia ettikleri vahyin neredeyse hiçbir ayetiyle hükmetmiyorlar ve amel etmiyorlar. Hâliyle halk bu tezatları gördüğü zaman bunları konuşuyor, bunu yapanlara da öfkeyle yaklaşıyor. Bu da toplum içerisinde kavga ve gerilimlere sebebiyet veriyor.
Bu hâli aile ortamında düşündüğümüz zaman durum farksızdır. Çocuk; anne ve babanın sözlerindeki tenakuzu fark ettiğinde onları yargılayacak ve gücü varsa tepki verecektir. O da aynısını yapacak, anne babası onu uyardığı zaman onlara kendi hâllerini hatırlatacak ve itaat etmeyecektir. Hâliyle ev içerisinde huzursuzluk ve çatışma yaşanmış olacaktır.
O zaman diyebiliriz ki Rabbimizin (cc) ayetindeki şu ilkeyi kesinlikle unutmamak gerekir:
“Kitab’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Akletmez misiniz?”[2]
“Tevrat’la yükümlü kılındıkları hâlde onun gereklerini yerine getirmeyenlerin misali, koca koca kitapları yüklenen (fakat içinde yazanları anlamayan ve/veya yaşamayan) eşeğin misali gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir topluluğun misali ne kötüdür. Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez.”[3]
Söz ve amel uymadığında günahkâr oluruz.
Söz ve amelin uymaması Allah (cc) katında günahtır ve büyük bir öfke sebebidir. Kalpte nifak ve fısk oluşur.
“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız/yapamayacağınız şeyleri (yapacakmış gibi) söylersiniz? Yapmayacağınız/Yapamayacağınız şeyleri (yapacakmış gibi) konuşmanız, Allah katında büyük bir öfke nedenidir.”[4]
Söz ile amellerin birbirine uyması o kadar önemlidir ki, bu ilkeyi çiğneyenleri çetin bir akıbet beklemektedir: Dünyada itibar kaybı, ahirette ise zillet içerisinde azaba çarptırılmak…
“Kıyamet Günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki: ‘Ey falan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin?’
O kişi de, ‘Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim, fakat kendim yapardım.’ der.”[5]
Kıymetli Kardeşim,
Söz ve amellerimizin uyum içerisinde olması için neye inandığımızı ve ne için inandığımızı netleştirmeliyiz. Aynı şekilde, konuşmadan önce sözümüzü tartmalı, yapabileceklerimizi söylemeliyiz. Kınayıcının kınamasından korkmaksızın söylediklerimizi yapmak için çaba sarf etmeliyiz. Sözü ile ameli bir olan kişileri dost edinmeli, vaktimizi onlarla geçirmeliyiz. Arkadaştaki güzel ahlak bizlere de sirayet etmektedir. Son olarak, bu konuda Allah’tan yardım istemeyi unutmamalıyız.
Rabbim bizleri sözü ile ameli bir olan salih kullarından eylesin. (Allahumme âmin)
Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…
[1]. 11/Hûd, 88
[2]. 2/Bakara, 44
[3]. 62/Cuma, 5
[4]. 61/Saff, 2-3
[5]. Buhari, 3267; Müslim, 2989
İlk Yorumu Sen Yap