Sorumluluk İmtihandır; Aldatmamak

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam önderimiz, rehberimiz ve tek örnekliğimiz olan Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem, pak âline, ashabına ve etbaının üzerine olsun…

‘Sorumluluk imtihandır’ demiştik. İki ayrı mecliste bu konu etrafında dertleşmiş, birbirimize nasihatte bulunmuştuk. Demiştik ki; Allah subhanehu ve teâlâ, mümin kuluna onu imtihan etmek için sorumluluk verir. Her imtihanda olduğu gibi bu imtihanında da gözettiği bir hikmeti vardır. Hikmet; şükredenlerle nankör olanları açığa çıkarmaktır.

Müminler arasında şükredenlerin azınlıkta olduğunu da öğrenince; İslam adına sorumluluk alan her kardeşimizin hassas olması zarureti kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. Öyleyse aramalıydık… Şükrün yollarını, ne yaptığımız takdirde şükredenlerden olacağımızı öğrenmeli ve amel etmeliydik. Çünkü bizler Allah’ın nankörler hakkında değişmez sünnetini biliyorduk. Önce nimetin alınması, sonra nimetin tam zıddı ile cezalandırılma… Öyle diyordu Rabbimiz:

“Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.” (16/Nahl, 112)

“Andolsun, Sebe kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. (Onlara:) ‘Rabbinizin rızkından yeyin ve O’na şükredin. İşte güzel bir memleket ve çok bağışlayan bir Rabb!…’ denildi. Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik. Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız!” (34/Sebe, 15-17)

Çevremizde birçok insan görüyoruz. Allah subhanehu ve teâlâ onlara hidayet ediyor, sonra onlara dinine hizmet şerefini bahşediyor. Canhıraş bir şekilde koşturuyorlar. Müminlerin gönlünde taht kuruyorlar. Allah’ın onları sevdiğine dair hüsn-ü zannımız kuvvetleniyor. Çünkü müminlerin birini sevmesi Allah’ın onu sevmesinin alametidir diyoruz. Sevgi Rahman’ın arşında oluşur, sema ehline iner, oradan kalpleri arşa asılı müminlerin kalbine ilka edilir, böyle öğretti bize Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.

Sonra birden her şey değişiyor. O güzel simalar kayboluyor. Bize yol gösteren, gördüğümüzde Allah’ı hatırladığımız yüz âdeta kararıyor. Bize öfkeyi, eleştiriyi, insanı huzursuz eden şeyleri hatırlatıyor. Dinlerken gönüllerimizin ferahladığı insanları, artık görmek bile rahatsız ediyor. Simalarında tebessüm, sözlerinde rahmet, bizi davet ettikleri yeni şeyde selamet görünmüyor.

Çoğu zaman bu zıt tabloyla ilgili yorumlar yapılıyor, fikirler beyan ediliyor. Oysa meselenin özü bizim işlediğimiz konudur. Allah sorumlulukla o kardeşimizi şereflendirmişken, o şükretmeyi değil, nankörlük yolunu seçmiştir. Rabbimiz ‘Menettiğini verecek yoktur’ sıfatıyla onu bu hayırdan menetmiştir. Sadece menetmemiş, geri dönüşü olmayan bir yola sokmuştur. Nefislerimizin şerrinden Allah’a sığınırız…

Bu duruma düşmemek için şükrün şart olduğunu, şükrün yolunun da ihlas ve ihsandan geçtiğini paylaşmıştık. Bu yazımızda bunlardan üçüncüsünü konuşacağız. Aldatmamak!

Aldatmamak

Sorumluluk alanı ne olursa olsun, Müslümanın şunu bilmesi gerekir. Rabbi, onu Müslümanların işleriyle sorumlu tuttuğu anda, iki sınıf insana karşı sorumluluğu vardır.

Bunlardan ilki; ona bu görevi veren, İslami davada onun önünü açan, çoğu zaman onu eğitip bu görevleri icra edecek konuma getiren üstleri… Bu kimselere emir, hoca, abi diyebilirsiniz.

İkincisi; hizmet etmekle mükellef olduğu müminlerdir. Kendisine verilen görevin mutlaka Müslüman kardeşlerinin hizmetiyle ilgisi vardır. Öyleyse görev alan kardeşimiz, görev aldığı anda, görev sahasına giren Müslümanlara karşı sorumludur.

Aldatmak, Müslümanların sıfatlarından değildir. Münafıklar ve kalbi hastalıklı insanlar aldatırlar. Müslüman sorumluluk aldığında hem üstünde hem de altında bulunanlara karşı derin bir hassasiyet örneği sergiler. İnsanların verdiği görevlerde ya da Müslümanların beklediği hizmetlerde aldatmamak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Çünkü o bilir ki, bu görevin yarını vardır.

Rabbi onu hesaba çekecek ve sorgulayacaktır. Onun için aldatmaz, sadıktır. Kalbi hastalıklı olan ise, ahiretle sorunu olan insandır. Hesabı unuttuğu için kalbi hastalanmıştır. Çünkü hastalıkların başı gaflettir. Her şey Allah’ı ve O’na dönüşü hatırlattığı hâlde bundan gafil olan insan, kendi eliyle kalbine gaflet hastalığını aşılamıştır. Hesap şuurundan gafil olunca; aldatmaya başlar.

Üstlerini Aldatmak

Sonuçta üstlerimiz bizler gibi insanlardır. Şeriat dairesinde kalıp, bizlere zahirimizle hükmetmekle mükelleftirler. Sorumluluklarımızla alakalı bizler, onlara ne iletirsek onunla muamele ederler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, sahabe gibi temiz bir toplumu bu konuda uyarmış, onlara hatırlatmada bulunmuştur.

 

“Sizler husumetlerinizi bana taşıyorsunuz ve ben de sizin gibi bir insanım… Olur ki bazınız meramını anlatırken daha etkili konuşur, ben de işittiğim/ikna olduğum üzere hükmederim. Kime bu şekilde kardeşinin hakkından bir şey verdiysem almasın. Çünkü bu, ateşten bir parçadır.” (Buhari 7169, Müslim 1713.)

Bu uyarının sahabeye yapıldığını hatırlamalıyız. İnsan nefsini, tabiatını ve psikolojisini bilen bir Peygamber konuşuyor… Çünkü insan kınanmaktan hoşlanmaz. Onun tabiatı övülmek, sevilmek ve beğenilme isteğiyle yaratılmıştır. Sorumluluklarını aksatan, eksikleri olan bir insan muhtemelen uyarılacak, ona nasihatte bulunulacaktır. Bu da gayet normaldir. İslam toplumu hatasız insanlar topluluğu değildir. Hata yapan, hatası nasihatle düzeltilen ve tevbeyle yenilenen bir toplumdur. İslam toplumundaki selim kalpli insanlar, nasihat ve uyarıya bu gözle bakarlar. Çünkü insan; nefsinin hakikatini, ayıplarını ve nasihate olan ihtiyacını en iyi bilendir. Buna rağmen bir insan nasihatten rahatsız oluyorsa, vay onun hâline… Uyarılmamak için yalan söyleyecek, aldatacak, olmadığı gibi görünecektir. Tüm bunları yaparken gayesi, insanlara şirin görünmek onların yanında değerini yitirmemektir. Oysa bilmez ki kalpler Allah’ın elindedir. Allah subhanehu ve teâlâ dilediği kalbe dilediği sevgiyi yerleştirendir ve Allah aldatanı, yalancıyı, olmadığı gibi görüneni, kendine ‘Allah’tan kork!’ denildiğinde nefsini izzetle beraber kibir kaplayan insanları sevmez, onlara buğz eder. Allah buğz ettiği kulu önce sema ehline, sonra yeryüzünde olup salih kalp sahiplerine buğz ettirir. Uyarılmak istemeyen bir insanın, içinde bulunduğu hâlin şenaatini anlamak için şu noktayı anlaması kafidir. O, nefsi için Allah’ı dahi çiğneyecek duruma gelmiştir. Öyle ki; yalanla, aldatmayla müminleri aldatacağına inanmıştır. Ya Allah? O’nu da mı aldıracaktır bu insan? Allah, sevdiğinin ve salih kullarının aldanmasına müsaade eder mi? İslam davası ve Müslümanlar sahipsiz midir? Haşa!

Evet, bu uyarı vahiy toplumunda yapılmıştır. Vahyin semadan indiği ve insanların gece evlerinde yaptıklarını, kalplerinin derinliklerinde gizlediklerini ifşa eden vahiy toplumunda…

Demek ki; insanda bulunan bu menfi haslet o denli kuvvetlidir ki, semadan haber gelse dahi, bu haslete yenik düşüp, içinde olanı gizleyip insanları aldatabiliyorlar.

Bir misal de sahabeden verelim…

Bir grup insan, Abdullah İbni Ömer’e radıyallahu anh geldi. ‘Biz yöneticilerin yanına gidince farklı konuşuyor, çıkınca farklı konuşuyoruz…’ dediler. İbni Ömer: ‘Biz bunu Allah Rasûlü döneminde nifak kabul ederdik’ diyor. (Buhari 7178)

Sorumluluk ehli kardeşlerimiz çok hassas olmalıdır. Şeytanın şerrinden, nefsin çirkinliğinden Allah’a sığınmalıdır. Kendilerine verilen görevlerde yanlış veya eksik yapabilirler. Bu, onların değerlerinden hiçbir şey düşürmez. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, İbni Ümmü Mektum’dan radıyallahu anh yüz çevirdiğinde, Bedir esirleri hakkında vahye uygun olmayan kararı verdiğinde, müşriklerin teklifleri karşısında düşünüp Rabbi tarafından uyarıldığında; bunlar onun değerinden hiçbir şey eksiltmedi. Rabbi, onu uyardı ve bunu kıyamete kadar tilavet edilecek Kur’an kıldı.

Demek ki hata, zelle ya da masiyet insanın değerini düşürmez. İnsanın değerini sonrası belirler. Nasihate açık, tevbeyle yenilenenlerin değerini Allah subhanehu ve teâlâ müminlerin kalbinde korur.

Yalan söyleyen, aldatan ve olmadığı gibi görünenlere gelince bunların değeri düşer. Hiçleşirler müminlerin gözünde… Ancak onları değersiz kılan hataları değil, hatayı kendilerine kondurmamaları, hataları neticesinde uyarıdan rahatsız olmalarıdır.

Altları Aldatmak

Vazife alan Müslüman, altında bulunan, ondan hizmet bekleyen Müslümanlara karşı da sorumludur. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu sorumluluğu ve ağırlığını şöyle ifade ediyor:

“Allah bir Müslümana bir topluluğun sorumluluğunu vermiş ve o da onları aldatarak can vermişse, Allah ona cenneti haram kılar/cennet kokusunu dahi duyamaz.” (Buhari 7150-7151, Müslim 142.)

Kendisiyle sorumlu olduğumuz kardeşler, bizden hizmet beklerler. Mallarını, canlarını ve namuslarını muhafaza etmemizi isterler. Onların imani ve ilmî konuda gelişmeleri için çalışmalar yapmamızı, onları hayra yönlendirmemizi beklerler. Onların sorunlarıyla ilgilenmemizi, çözümler üretmemizi, onlara gerekli uyarıları yapmamızı umut ederler.

Bu konularda hassas olmayan, diliyle Müslümanlara sorumluklarını hatırlatan, ancak onlar için koşturmayan, yorulmayan, dertlenmeyen, alnının teri ve gözünün nurunu akıtmayanlar, onları aldatmıştır.

Öğretmen olanlarımız, hocalık yapanlarımız, sohbet verenlerimiz, Müslümanların güvenliğinden sorumlu olanlarımız, maddi külfetleri yüklenenlerimiz, su dağıtanlarımız, hizmet ehli olanlarımız, hepimiz ama hepimiz kendimizi kontrol edelim. Görevlerimizde elimizden geleni yapıyor muyuz? Yoksa insanları aldatıyor muyuz? Yapıyormuş gibi mi yapıyoruz? ‘mış gibi’ iş yapanlar bilmelidirler ki, müminleri aldatmaktadırlar. Ve sorumluluk alanında müminleri aldatanlara cennet haram kılınmıştır.

Rabbim bizleri sorumluluklarının farkında olan, üstlerini ve altlarını aldatmayan, bu surette görev nimetine şükreden, imtihanını başarı ile atlatanlardan eylesin. Gönüllerimizi nasihate ve uyarıya açık tutsun. Bizi kibrin ve kendi eliyle kendini yakmak olan aldatmanın şerrinden muhafaza etsin.

Amin.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver