Hamd; mabudumuz, kendisine sığındığımız melce, sevgisine muhtaç olduğumuz ve azameti karşısında boyun eğdiğimiz ilahımızadır. Salât ve selam; bizleri La ilahe illallah’a davet eden, tevhid öğretmeni Nebi’ye, ashabına ve ailesinedir.
Rabbimizin güzel isimlerinden biri “İlah”tır. Hiç şüphesiz O’nun (cc) her bir ismi önemlidir. Her bir isim ubudiyyet/kulluk binamızın temellerini oluşturan ve onu ayakta tutan temel direklerdendir. “İlah” ismini, diğer isimlerden daha önemli kılan bazı hususlar vardır:
a. Allah lafz-ı celilesinin kökü olması: Allah lafzı Rabbimize has olan, yalnızca O’nun için kullanılan ve diğer tüm isimleri çatısı altında toplayan özel bir isimdir. Allah lafzı bazı âlimlere göre camid olsa da tercih edilen görüşe göre müştaktır.[1]
Allah lafzının kendinden türediği kelime; “ibadeti hak eden, ibadet edilen, ibadete layık olan mabud” anlamındaki ilah kelimesidir.[2]
b. İslam dininin sembolü ve dini İslam’ın kabulü anlamına gelen Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet; Allah’tan başka ilah olmadığı ve ilah olarak yalnızca Allah’ın (cc) kabul edilmesi anlamına gelir. İslam dininin merkezinde “İlah” ismi celilesi yani kime ibadet edileceği ve kulluğun kime yapılacağı meselesi vardır. Bu nedenle ilk peygamberden son peygambere kadar tüm resûller, kavimlerini Allah’ın uluhiyetine davet etmişlerdir.
“Senden önce gönderdiğimiz her resûle: ‘Şüphesiz ki benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.’ diye vahyetmişizdir.” [3]
“Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor (bakalım), biz, Er-Rahman’ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç?” [4]
İlah Ne Demektir?
İlah, Arapça bir kelimedir. İlk peygamberden bu yana kullanıldığı için insanlıkla yaşıt bir kavramdır. Araplar bu kelimeyi şu anlamlarda kullanmışlardır:[5]
• E-le-he/اَلَهَ: İbadet/kulluk etti anlamındadır. İlah ise ibadet edilen mabuda verilen isimdir. İnsanlar kendisine ibadet ettiğinden bu isim verilmiştir.
Buna binaen ilah, kendisine ibadet edilen mabuddur.
• E-le-he/ اَلَهَ فُلَانًا: Koruma altına aldı, güvence verdi, himaye etti gibi anlamlara gelmektedir. İlah, kendisine sığınanları koruyan ve onları emniyet içinde kılandır.
• E-li-he/اَلِهَ: Şaşkınlık içinde olmak, hayrete düşmek anlamındadır. Kişi O’nun (cc) azameti, yaratışındaki mükemmellik, şer’i ve kaderi emirlerinin doğruluk ve adaleti karşısında hayranlık duyar. İlah, insanın hayranlık duyduğu varlıktır.
• Ve-le-he/وَلَهَ ya da ve-li-he/وَلِهَ: Sevgiden ötürü aklın baştan gitmesi, sevda mecnunluluk. Annenin sevgi ve şefkatle çocuğuna eğilmesi için kullanılır. Aynı şekilde çocuğun annesine yönelmesi de bu kelimeyle ifade edilir. Anne ve evlat için kullanıldığında sevgiyle bağlanma, şefkatle ilgilenme gibi anlamları ön plana çıkar. İlah, yarattıklarını sevgi ve merhametle kuşatan, yarattıklarının kendisine sevgiyle bağlandığı varlıktır.
• La-he/لَاهَ: Gizlendi, örtündü ve perdelendi gibi anlamlara gelmektedir. İlah, kulların kendisini göremediği varlıktır.
• Le-ha/ لَهْوَ – لَهَي: Meşgul eden, oyalayan, mutlu edip eğlendiren anlamındadır. İlah, kendisine kulluk yapanı mutlu eden, kalp O’na yöneldiğinde O’nun dışındaki şeylere ihtiyaç bırakmayan varlıktır.
• He-ve-le/ هَوْل – هَوَل: Kişiyi korkutan ve tedirgin eden hâldir. Kıyamet gününün dehşetli sahneleri için “Ehval Yevmi’l Kıyame” deriz. İlah, kendisinden korkulan ve otoritesine boyun eğilen varlıktır.
• Ha-le/هَال: Ay’ın etrafında bulunan ışık/nur çemberi. İlah, yerin ve göklerin nuru olan, insanlığın yolunu vahiyle kalplerini imanla aydınlatandır.
• Ehlun/اَهْلٌ: İnsanın ailesi, ona tabi olan takipçileri, yakınları için kullanılır. İlah, kullarına yakın olan, kendisine iman ve salih amelle yakınlaşılabilen varlıktır.
Şer’i Anlamı:
Allah/İlah/Mabud
İlah kelimesi; Kur’an ve Sünnet’te kendisine ibadet edilen, mabud anlamında kullanılır. Aşağıda zikredeceğimiz ayetlerde ilah kelimesi açıkça bu anlamlarda kullanılmıştır.
“Kendilerine izzet/üstünlük/güç kaynağı olsun diye Allah’ın dışında ilahlar edindiler! Asla! (Kıyamet günü) onların ibadetlerini inkâr edecek ve onların karşısında (düşman olarak) yer alacaklar.” [6]
“Senden önce gönderdiğimiz her resûle: ‘Şüphesiz ki benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.’ diye vahyetmişizdir.” [7]
“Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor (bakalım), biz, Er-Rahman’ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç?” [8]
Niçin Allah Tek Mabuttur?
“İlah” kelimesinin lügat anlamı tedebbür edildiğinde, başlıkta yer alan soru cevaplanmış olacaktır. Allah (cc) tek mabuttur. Zira O, kullarını sevgiyle koruyan, onlara yakın olan, kendisine yakınlaşılmasına müsaade eden, yaratması ve emri, kaderi ve şeriatı adalet ve doğruluk yönünden mükemmel olan, isimleri ve sıfatları karşısında insanın hayranlıkla kendisine yöneldiği, azamet ve otoritesine boyun eğilen, kendisinden korkulan, kalpleri aydınlatan, kullarına yol gösteren ve onları hurafe/zan/felsefe/batıl dinlerin karanlığından çıkarandır. Tüm bunlar -ve O’nun güzel isimlerinin delalet ettiği diğer manalar- nedeniyle Allah ilahtır; kendisine ibadet edilmektedir ve ibadeti hak eden tek varlıktır.
Allah’ın Tek İlah Oluşunun Delilleri
• Kâinatta var olan düzen Allah’ın tek ilah olduğunun delilidir.
“Şayet (göklerde ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı (düzen) bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir.” [9]
“Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. (Şayet Allah dışında ilahlar olmuş olsaydı) her bir ilah kendi yarattıklarını (yanına alıp) gider, bir kısmı diğer bir kısmına üstünlük kurardı. Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir.” [10]
• Bunları Allah’tan başka kim yapabilir?
“De ki: ‘Görüşünüz nedir? (Söylesenize!) Allah kıyamet gününe kadar, geceyi üzerinize sürekli kılsa Allah’tan başka hangi ilah size aydınlık getirebilir? Dinlemez misiniz?’ De ki: ‘Görüşünüz nedir? (Söylesenize!) Allah, kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinize sürekli kılsa Allah’tan başka hangi ilah içinde dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmez misiniz?’ ” [11]
• Cevap bekleyen sorular!
“De ki: ‘Allah’a hamd, seçkin kullarına selam olsun.’ Allah mı daha hayırlıdır, yoksa (Allah’a) ortak koştukları mı? (Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) gökleri ve yeri yaratan, sizin için gökten su indiren (Allah mı)? Ki o suyla, sizler için göz alıcı güzellikte bahçeler bitirdik. Siz, onun tek bir ağacını dahi bitiremezdiniz! Allah’la beraber başka bir ilah mı? (Hayır, Allah’tan başka ilah yok!) İşin aslı onlar, (başka varlıkları Allah’a denk tutup) sapan bir topluluktur. (Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) yeryüzünü yerleşke/yaşama alanı kılan, onun arasında ırmaklar yaratan, o (sarsılmasın diye dağlardan) kazıklar çakan, iki denizin arasına (birbirlerine karışmasınlar diye) engel koyan (Allah mı)? Allah’la beraber başka ilah mı? (Hayır, Allah’tan başka ilah yok!) İşin aslı onların çoğu bilmiyorlar. (Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) dua ettiğinde darda kalmışın duasına icabet eden, kötülüğü gideren ve sizleri yeryüzünün halifeleri kılan (Allah mı)? Allah’la beraber başka ilah mı? Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. (Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren, rahmeti (olan yağmurdan önce) müjdeci olarak rüzgârları gönderen (Allah mı)? Allah’la beraber başka ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. (Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) yaratmayı ilkin başlatan sonra (dirilterek) onu tekrarlayacak olan, sizleri gökten ve yerden rızıklandıran (Allah mı)? Allah’la beraber başka ilah mı? De ki: ‘Eğer doğru söylüyorsanız (içinde hiçbir şüphe olmayan kesin) kanıtınızı getirin.’ ” [12]
Yüce Allah’ın varlığı konusunda tarih boyunca bir tartışma yaşanmamıştır. O’nun (cc) ibadeti hak ettiği ve O’na ibadet edilmesi gerektiği konusunda da tartışma olmamıştır. Toplumlar, O’nun tek ilah oluşunu, yardımcıları olup olmadığını, O’na kulluk ederken aracılar edinmenin gerekliliğini tartışmışlardır.
Toplumların vahiy ve risaletten yüz çevirmeleri neticesinde, ortaya çıkan bu tartışmalara, Allah (cc) yukarıdaki ayetlerle son noktayı koymuştur.
Dikkat edilirse, Allah’ın tek ilah olduğuna vurgu yapan delillerin tamamı aklidir. Çünkü Allah (cc), insanı bu fıtrat üzere yaratmıştır. İnsan, Allah’a kulluk etmesi gerektiğini ve yüce Allah’ın tek olduğunu fıtratıyla bilir.
“(Hatırlayın!) Hani bir zamanlar (Tur) Dağı’nı bir gölgelik gibi tepelerinde yükseltmiştik de onun tepelerine düşeceğini sanmışlardı. (O sırada onlara şöyle öğüt vermiştik:) ‘Size verdiğimize kuvvetle yapışın ve içindekileri hatırlayın ki korkup sakınasınız.’ (Hatırla!) Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti. Demişlerdi ki: ‘Evet! (Sen bizim Rabbimizsin!) Şahit olduk.’ (Bu), kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik.’ dememeniz içindir. Ya da: ‘Babalarımız daha önce şirk koşmuştu. Biz ise onlardan sonra gelen (ve onları taklit eden) bir nesiliz. Batıl ehlinin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin?’ dememeniz içindir.” [13]
“Yüzünü (hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine çevir. Allah’ın insanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişiklik yoktur. (Herkesi tevhid fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [14]
Bu söylediğimizin en açık göstergesi insanın çok korktuğu, akıl ve duyguların işlevini yitirdiği, tabiri caizse fabrika ayarlarına döndüğü andır. İşte o an fıtrat açığa çıkar ve insan bir olan Allah’a (cc) yönelir.
“De ki: ‘Sizleri karanın ve denizin karanlıklarından kurtaran kimdir? Ki siz içtenlikle ve gizliden gizliye O’na: ‘Şayet bizi bundan kurtarırsa, şüphesiz ki biz, şükredenlerden olacağız.’ diye dua etmektesiniz.’ De ki: ‘Bundan da bunun dışındaki tüm sıkıntılardan da sizi kurtaran Allah’tır. Sonra siz (tekrardan) şirk koşmaktasınız!’ “ [15]
“Gemiye bindikleri zaman, dini Allah’a halis kılarak (şirk koşmaksızın yalnızca) Allah’a dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman, (bir bakarsın ki) hemen şirk koşuvermişler.” [16]
İnsanların Çoğu Neden Bu Gerçeği Unutur?
“De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın (bakalım) öncekilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların çoğu müşriklerdi.’ “ [17]
“Andolsun ki cinlerin ve insanların birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onunla anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler; kulakları vardır, onunla işitmezler. Bunlar, hayvanlar gibidir hatta daha sapkındırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridir.” [18]
İnsan; Rabbine, öz fıtratına ve aklına yabancılaşır bazen. Bu yabancılaşma, insanın Rabbinden ve O’nun birliğine delalet eden delillerden yüz çevirdiğinde meydana gelir.
“Göklerde ve yerde (Allah’ın birliğine ve şanının yüceliğine delalet eden) nice ayet vardır. O ayetlerin yanından ilgisizce/sırt dönerek geçip giderler.” [19]
İnsan, dünyaya dalar, onun oyun ve eğlencesiyle oyalanır. Dünyaya daldıkça birlemesi gereken Allah’ı unutur. Allah’ı unutunca Allah da (cc) ona öz nefsini unutturur.
“Şeytan, onları hâkimiyeti altına almış ve onlara Allah’ı zikretmeyi unutturmuştur. Bunlar, şeytanın taraftarlarıdırlar. Dikkat edin! Hiç şüphesiz şeytanın taraftarları, hüsrana uğrayanların ta kendileridirler.” [20]
La İlahe İllallah’ın Lügavi ve Şer’i Açılımı
Yüce Allah İslam’a sembol olarak “La ilahe illallah” kelimesini seçmiştir. La ilahe illallah, ilah olarak Allah’ı birlemeye ve O’nun dışında ilah edinilmiş tüm varlıkları reddetmeye delalet eder. Bu nedenle ona Kelime-i Tevhid denilmiştir.
لا: Kelime-i Tevhid “لا/Hayır” harfiyle başlar. Bu harfe nefy-i cins, yani başına geldiği kelimeyi en kapsamlı şekilde olumsuzlayan harf diyoruz.
اله: İlahın manasını gördük. Kendisine ibadet/kulluk edilen mabud demekti. Başına “لا” geldiği için, tüm ilahları ve uluhiyyeti olumsuzluyor/nefyediyoruz. “Hiçbir ilah yoktur.” diyoruz. Yani İslam olurken bizim inandığımız ve yeryüzünde olan tüm inanış biçimlerini reddediyoruz. Önce yıkıyoruz; yanlışı, hatayı, sapkınlığı yerle bir ediyoruz. Sonra Allah’ın (cc) ve resûllerin istediği şekilde inşa ediyoruz.
اِلَّا: Bu istisna edatıdır. Tüm ilahları ve uluhiyyet biçimlerini “La ilahe (لَا اِلَه)” diyerek nefyettik. Şimdi “Bunun tek istisnası vardır.” diyoruz.
الله: O da Allah’tır. Yani ibadeti hak eden, ibadet edilmeye layık olan, sevilen, korkulan, boyun eğilen, hükümlerine teslim olunan, uğruna yaşanan ve uğruna ölünen, salih amellerin rızası için yapıldığı tek ilah Allah’tır.
Kelime-i Tevhid Red ve Kabulden Oluşan Bir Sözleşmedir
Kelime-i Tevhid bir başkaldırıdır: “La” diyerek müesses nizama itiraz etmektir. Cinni şeytanların oluşturduğu, insi şeytanlar eliyle tedavüle sokulan uluhiyyet anlayışına karşı çıkmaktır. İnsanların ilahlık iddiasında bulunarak tağutlaşmasını kabul etmemektir.
Kelime-i Tevhid bir teslimiyet antlaşmasıdır: Yalnızca Allah’a kulluk edeceğimize, O’nun uluhiyetine teslim olacağımıza, O’nun azameti karşısında boyun bükeceğimize, yüzümüzü O’na dönüp, kalbimizin tevekkül, sevgi ve korkuyla O’na yöneleceğine, dilimizin dua ve zikrinde O’nu birleyeceğine, hayatımıza yön veren yasaları O’nun (cc) belirleyeceğine, dostlarını dost, düşmanlarını düşman edineceğimize dair… Allah’la yaptığımız bir sözleşmedir.
Allah’ı İlah Edinmenin Kur’an’da Açılımı
Aşağıda zikredeceğim ayetler, Allah’ı (cc) ilah edinmenin ne anlama geldiğini açıklar. Tevhid ayetleri Allah tarafından muhkem kılınıp yine O’nun tarafından açıklandığı için, ayetlerin mealini vermekle yetineceğim.
“Sizin ilahınız tek bir ilahtır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O, (özünde merhamet sahibi olan) Er-Rahman, (rahmetini kullarına eriştiren) Er-Rahim’dir.” [21]
“Allah… O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Hayat sahibi ve varlığa hayat veren) El-Hayy, (var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan) El-Kayyum’dur. Ne uyuklama ne de uyku tutar O’nu. Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir. O’nun izni olmadan kim O’nun yanında şefaat edebilir? Onların önünde ve arkasında olanı bilir. O’nun dilediği dışında O’nun bilgisini kuşatıp (kavrayamazlar). Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. (Gökleri ve yeri) korumak O’na ağır gelmez. O, (zatı ve sıfatları en yüce olan) El-Aliy, (zatı ve sıfatları en büyük olan) El-Azim’dir.” [22]
“Dinde zorlama yoktur. Rüşd/hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır. Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberri etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (Kelime-i Tevhid’e tutunmuş ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.” [23]
“Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına (ibadeti/kulluğu hak edenin yalnızca Allah olduğuna), Allah, melekler ve adaleti ayakta tutan ilim adamları şahitlik etti. O’ndan başka ilah yoktur. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Aziz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakim’dir.” [24]
“De ki: ‘Ey ehli kitap! Gelin sizinle bizim aramızda ortak bir kelimede buluşalım: Yalnızca Allah’a ibadet edelim, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayalım, (Allah’ı bırakıp da) birbirimizi Allah’ın dışında rabler edinmeyelim.’ Şayet yüz çevirirlerse deyin ki: ‘Şahit olun ki biz Müslimlerdeniz/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanız.’ “ [25]
“Allah… O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ki sizleri, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir?” [26]
“Göklerde ve yerde olanların tamamı O’na aittir. Vekil olarak Allah yeter.” [27]
“Andolsun ki: ‘Allah üçün üçüncüsüdür.’ diyenler kâfir olmuşlardır. (İbadeti hak eden) tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Şayet söylediklerine son vermezlerse elbette, onlardan kâfir olanlara, can yakıcı bir azap dokunacaktır.” [28]
“De ki: ‘Kimin şahitliği en büyüktür?’ De ki: ‘Allah benimle sizin aranızda şahittir. Sizi ve kime ulaşırsa onu uyarmam için bu Kur’ân bana vahyedildi. Yoksa siz, Allah’la beraber başkaca ilahların olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?’ De ki: ‘Ben şahitlik etmem.’ De ki: ‘Ancak O, tek bir ilahtır ve şüphesiz ki ben, O’na ortak koştuklarınızdan berî/uzağım.’ ” [29]
“İşte bu, Rabbiniz olan Allah’tır. Ondan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. (Öyleyse) yalnızca O’na kulluk edin. O her şeyin üzerinde (gözetleyen, denetleyen ve işlerini yürüten) Vekil’dir.” [30]
“Rabbinden sana vahyedilene uy! O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir.” [31]
“De ki: ‘Şüphesiz ki Rabbim, beni dosdoğru yola iletti. Dimdik/güçlü ve hanif olan İbrahim’in dinine. O, müşriklerden değildi.’ De ki: ‘Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kulların ilkiyim.’ ” [32]
“Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir.” [33]
“… De ki: ‘O benim Rabbimdir. O’ndan başka (ibadeti hak eden hiçbir) ilah yoktur. Yalnızca O’na tevekkül etmişim ve dönüşüm de O’nadır.’ “ [34]
“Allah buyurdu ki: ‘İki ilah edinmeyin. O, ancak tek bir ilahtır. Yalnızca benden korkun.’ Göklerde ve yerde olanların tamamı O’na aittir. Sürekli olan din de O’na aittir. Allah’tan başkasından mı korkup sakınacaksınız?” [35]
“De ki: ‘Ancak ben de sizin gibi bir insanım. Bana: ‘İlahınız ancak tek bir ilahtır.’ diye vahyolunuyor. Artık kim Rabbi ile karşılaşmayı (ve ondan bir mükâfat almayı) umuyorsa, salih amelde bulunsun ve hiçbir şeyi Rabbine ibadette ortak koşmasın.’ ” [36]
“Allah… O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. En güzel isimler O’na aittir.” [37]
“Şüphesiz ki ben, Allah’ım. Benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Bana ibadet et. Beni zikretmiş olmak için namaz kıl.” [38]
“Sizin ilahınız ancak Allah’tır… O ki O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.” [39]
“De ki: ‘ ‘İlahınız ancak tek bir ilahtır.’ diye bana vahyolunuyor. Müslimlerden/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardan olacak mısınız?’ ” [40]
“Sizin ilahınız tek olan ilahtır. Öyleyse O’na teslim olun. (Kalp dinginliği ve tevazuyla Allah’a teslim olan) muhbitleri müjdele.” [41]
“O, kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahın olmadığı Allah’tır. Başta da (dünyada) sonda da (ahirette) hamd O’na aittir. Hüküm yalnızca O’nundur. O’na döndürüleceksiniz.” [42]
“Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. Ondan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Ondan başka her şey helak olacaktır. Hüküm yalnızca O’na aittir. O’na döndürüleceksiniz.” [43]
“Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’ın dışında gökten ve yerden sizi rızıklandıran bir yaratıcı mı var? O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (O hâlde) nasıl da (tevhitten şirke) çevriliyorsunuz?” [44]
“Sizi, tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti. Size, hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış (evresinden) başka bir yaratılış (evresine) geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl da (tevhitten şirke) çevriliyorsunuz.” [45]
“O (hayat sahibi ve her canlıya hayat veren) El-Hayy’dır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (O hâlde) dini O’na halis kılarak, kendisine dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” [46]
“O, gökte de ilah olandır yerde de ilah olandır. O, (hüküm ve hikmet sahibi) El-Hakim, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.” [47]
“O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve evvelki babalarınızın Rabbidir.” [48]
“Bil ki şüphesiz, Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Kendi günahların, mümin erkek ve mümin kadınların (günahları) için bağışlanma dile. Allah, dolandığınız yeri de konakladığınız yeri de bilir.” [49]
“O Allah ki kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Gayb ve şehadet bilgisinin sahibidir. O, (özünde merhamet sahibi olan) Er-Rahman ve (rahmetini kullarına eriştiren) Er-Rahim’dir. O Allah ki O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden) El-Melik’tir. (Mukaddes, eksikliklerden münezzeh olan) El-Kuddüs’tür. (Tüm eksiklik ve kusurlardan münezzeh, kullarına esenlik veren) Es-Selam’dır. (Kalplere iman ve güven veren) El-Mümin’dir. (Her şeyi kontrol eden, mutlak otorite ve hâkimiyet sahibi olan) El-Müheymin’dir. (İzzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Aziz’dir. (Gönül kırıklıklarını gideren, her şeye boyun eğdiren) El-Cabbar’dır. (En büyük olan ve kibir sahibi olan) El-Mütekebbir’dir. Allah, onların şirk koşmalarından münezzehtir. O Allah ki (Her şeyi yoktan var edip yaratan) El-Halık’tır. (Yaratan) El-Bari’dir. (Yarattıklarına dilediği şekli veren) El-Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olan her şey O’nu tesbih eder. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Aziz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakim’dir.” [50]
“Allah… Kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah olmayandır. (O hâlde) müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” [51]
“(O) doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Öyleyse) O’nu vekil edin.” [52]
Bu ayetleri dikkatle okuyan bir insan için, Allah’ı (cc) ilah edinmek yani “La ilahe illallah” tüm detaylarıyla anlaşılmış olur.
La İlahe İllallah Karşısında Afallayan Müstekbirler!
Nuh (as) kavmini Allah’ı tek ilah olarak kabul etmeye davet edince şöyle dediler:
“Demişlerdi ki: ‘Şayet bu işe bir son vermezsen ey Nuh kesinlikle taşlanıp/kovulanlardan olacaksın.’ ” [53]
Şuayb’a (a.s) şöyle dediler:
“Kavminden ileri gelen müstekbirler demişlerdi ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber iman edenleri kesinlikle yurdumuzdan çıkarıp süreceğiz. Ya da kesinlikle dinimize geri dönersiniz.’ Demişti ki: ‘İstemesek de mi?’ “ [54]
İbrahim’e (a.s) şöyle dediler:
“(Babası) demişti ki: ‘İlahlarımdan yüz mü çeviriyorsun ey İbrahim? Şayet (bu hâline) son vermezsen seni taşlarım. Uzun süre benden uzaklaş.’ ” [55]
Allah Resûlü’ne şöyle dediler:
” ‘İlahları tek bir ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok ilginç/şaşılacak bir şeydir.’ İleri gelenler harekete geçti ve: ‘Yürüyün, ilahlarınıza sahip çıkın (onlara bağlılıkta direnç gösterin). Şüphesiz ki bu, (sizden) istenen bir şeydir.’ (dediler)” [56]
Bu tepkilerde dikkatimizi çeken iki husus vardır:
a.
Davetin tafsilatını dinlemeden, ilk cümlesine şiddetle karşı çıkarlar.
b.
Karşı çıkanlar sıradan halk değil, toplumda mevki ve konum sahibi olan elit/seçkin zümredir.
Neden?
Bu soruya “Allah’ı ilah edinmenin Kur’an’da açılımı” başlığı altında zikredilen ayetler cevap verdi. Bu ayetlere göre Allah’ı (cc) ilah edinmek; yalnızca O’na kulluk etmek, hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, O’nun dışında ibadet edilen tağutlara karşı çıkmaktır. Allah’ı ilah edinmek; O’nun tüm eksiklerden münezzeh, ortaksız, yeri ve gökleri idare eden, her şeyin hükmüne ve takdirine boyun eğdiği, izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceği, yerde ve gökte olan her şeyin O’nun ilmine tâbi olduğu, yer, gök ve içindekileri tek koruyanın O olduğunu kabul etmektir.
Allah’ı ilah edinmek; Allah’a (cc) ve O’nun hükümlerine mutlak teslimiyettir. Mülkün O’na ait olduğuna inanmak ve mülkünde tek söz sahibi olanın O olduğunu ikrardır.
Allah’ı (cc) ilah edinmek; O’nu her işte vekil kabul edip O’na güvenmek, rahatlık ve sıkıntı anında yalnızca O’na dua etmek, fayda ve zararın O’nun elinde olduğuna inanmak, namazı, kurbanı, hayatı ve ölümü O’na has kılmaktır.
Allah’ı (cc) ilah edinmek, O’nun kullarına yakın olduğunu, O’na ulaşmak için aracıya ihtiyaç olmadığını, kullarına sevgi ve merhameti nedeniyle elçiler yolladığını, dinin tek kaynağının vahiy ve onu açıklayan elçiler olduğunu kabul etmektir.
Müstekbir tağutları korkutan işte bu açılımdır. Çünkü “La ilahe illallah”, kandırılarak sömürülen toplumu uyandırır; müstekbirlere hakkın karşı konulmaz delilleri karşısında söyleyecek söz bırakmaz.
Şöyle ki; tarih boyunca toplumu yönetenler azınlık bir zümredir. Genelde seçkin (!) aileler şeklinde örgütlenen bu zümre, toplumu parçalayarak sömürür. Dini parçalar:[57] Yaratan Allah’ı göklere hapseder. Yeryüzüne gökteki Allah adına iş yapan; dilekleri O’na ulaştıran ve insanları ilgilendiren her işte O’na niyabet eden tanrılar atar. Bu tanrılar görmeyen, duymayan, konuşamayan varlıklardır. Bazen bir put, bazen bir anıt, bazen bir kabir/türbe… Allah’a niyabet ederler. Bu tanrılar/sahte ilahlar adına konuşan kimdir? Onları tanrı olarak atayanlar, yani seçkinler. Nedendir bilinmez, bu tanrılar hep seçkinlerin menfaatine konuşur. Bu seçkinler yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Onların sayesinde siyasi birlik ve dirlik sağlanmaktadır. Hepimiz kayıtsız şartsız onlara itaat etmeli, onları desteklemeliyiz. Bu seçkinler, Allah’ın yanında çok değerlidir, onların yüzü suyu hürmetine rızıklanıyor ve ilahi lütuflara mazhar oluyoruz. Öyleyse onların kapısına köle ve hizmetkâr olmalı, ölünün ğassala teslimiyeti gibi onlara teslim olmalıyız.
Toplumu parçalarlar:[58] Biri Türk’tür biri Kürt. Biri zengindir biri fakir. Biri şu futbol takımındandır biri diğerinden. Biri solcudur öteki sağcı. Biri şehirlidir beriki köylü… Toplumu her alanda gruplara böler ve gruplar arasındaki farklılığı kitle iletişim araçlarıyla düşmanlığa çevirirler. Kitle iletişim araçları yeterli olmuyorsa özel birimler kurulur: Jitem olur, Özel Harp Dairesi olur … planlama teşkilatı olur. Provakosyonlarla toplumu birbirine kırdırırlar.
İnsanı kendi içinde parçalarlar:[59] Gündelik sıradan işlerinde dahi insan keşmekeş içinde kalır. İnsan giyinecektir; modanın istediği farklıdır, insanın kendine yakıştırdığı farklı, maddi durumunun el verdiği ise tüm bunlardan farklı. Dizilerde izlediği farklıdır, yaşadığı muhitin örf ve geleneği farklı. Siyasi bir gelişme hakkında fikir edinmek ister. Gazeteler, TV’ler, sosyal medya… her kafadan bir ses çıkmaktadır. İnsan neye inanacağını şaşırır.
Dini, toplumsal yapısı ve kendi iç dünyası parçalanmış bir insan, her türlü yönlendirmeye, sömürüye ve kullanıma açıktır. La ilahe illallah; Allah’ı birlemek, hayatın merkezine O’nu (cc) yerleştirmektir. La ilahe illallah; sömürenlerin parçaladığı ne varsa, Allah’ın isteği doğrultusunda birleştirmek, kula kulluğun tüm sebeplerini izale etmektir.
“La ilahe illallah” diyen insanın yaşama gayesi bellidir, ne için ölmesi gerektiğini bilir, doğrunun ölçüsünü öğrenmiştir.
Böyle bir insan sömürüye kapalıdır. Kim ne derse desin onun dönüp hükmünü soracağı merci tek ilah olan Allah’tır.
Hak İlahtan Sapma: Şirk ve Tağut
Allah (cc) insanları tevhid üzere yaratmıştır. Bu yaratmaya fıtrat diyoruz. Zamanla insanlar hak ve tek ilah gerçeğinden sapmış yüce Allah’a ortak koşmuşlardır. Vahye göre bu sapışın adı “şirk”tir. Allah’a şirk/ortak koşulan varlıklar ise sahte ilahlar yani tağutlardır.
Biz, tevhidin tarihini biliyoruz. Tevhid, ilk insanla başlamıştır, kıyamete kadar da var olacaktır. Ancak şirkin başlangıç tarihini bilmiyoruz. Fakat ilk şirkin hangi meselede zuhur ettiğini şer’i naslar aracılığıyla biliyoruz. Bir kudsi hadiste şöyle buyrulur:
“Ben, kullarımın tamamını hanif (muvahhid) olarak yarattım. Sonra onlara şeytanlar geldi ve onları dinlerinden saptırdılar. (Şeytan), kullarıma helal kıldığımı onlara haram kıldı. Hakkında hiçbir delil indirmediğim şeyleri bana ortak/şirk koşmalarını emretti…” [60]
Demek ki şirk iki konuda açığa çıkmıştır:
a.
Allah’ın
(cc)
helal kıldıklarını haram kılma
b.
Allah’a yapılması gereken dua, tavaf, kurban, oruç gibi ibadetleri Allah’tan başka varlıklara yapma.
İlki hüküm şirkidir. Eşyada neyin helal haram olacağı, neyin yapılır yapılamaz olduğu, sınırları ve yasaları Allah’ın (cc) değil insanın belirlemesidir. Oysa yaratan Allah’tır, mülk O’na aittir; yarattığı mülkünde hükmetmek, yasalar ve sınırlar belirlemek O’nun hakkıdır.
“Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir.” [61]
“Ey zindan arkadaşlarım! (Hiç düşündünüz mü?) Birbirinden ayrı, darmadağınık rabler mi daha hayırlıdır, yoksa (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vahid ve (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhar olan Allah mı? Sizin O’nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, ancak sizin ve babalarınızın koyduğu, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlerdir. Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [62]
“Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? Şayet (azaplarının kıyamete erteleneceğine dair) kesin söz olmasaydı elbette, aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” [63]
Şirk ve tuğyanın başlangıcında, insanlar belli şeylere hüküm veriyor, Allah’ın helal kıldıklarına haram diyorlardı.
“Ve zanlarınca: ‘(İlahlarımıza ayırdığımız) hayvanlar ve ekin dokunulmazdır. Onları dilediğimizden başkası yiyemez. Birtakım hayvanların da sırtları haram kılınmıştır. (Kimse onlara binemez.)’ dediler. Birtakım hayvanlar da vardır ki-(Allah’a) iftira ederek- (onları boğazlarken) Allah’ın adını anmazlar. İftiralarından ötürü (Allah) onları cezalandıracaktır. (Ve yine) dediler ki: ‘(İlahlarımıza ayırdığımız) bu hayvanların karınlarında olan (canlı doğarsa) yalnızca erkeklerimize aittir. Kadınlarımıza (onları yemek) haramdır. Şayet ölü olarak (doğarsa), onlar (kadın ve erkekler) onda ortaktırlar.’ (Allah, ‘bu helal’, ‘şu haram’ diye yaptıkları) yakıştırmaların cezasını verecektir. Şüphesiz Allah (hüküm ve hikmet sahibi) Hakim, (her şeyi bilen) Alîm’dir.” [64]
Bugün ise insanlar, hayatın her alanına hükmeden yasalar yapıyorlar. Allah’ın (cc) haramlarına helal, helallerine haram diyorlar. Onun emrettiklerini yasaklıyor, yasakladıklarını kanuni güvence altına alıyorlar.
İkincisi ise ibadet/nusuk şirkidir. İnsanın Allah’a iftira ederek O’nun (cc) ulaşılmaz olduğunu söylemesi[65], O’nu yaratılmış kral ve şirket yöneticilerine kıyas ederek O’na ulaşmak için aracıya ihtiyaç olduğunu iddia etmesi[66] neticesinde şirk koşmasıdır.
“Dikkat edin! Halis olan din Allah’ındır. O’nun dışında veliler edinenler (derler ki): ‘Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.’ Allah ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayet etmez.” [67]
Böylece insan fayda ve zararı aracı kıldığı varlıklardan bekler; onların muhaliflerini çarptığına inanır, sıkıntı anında onlara dua eder, onlardan tevbe alır, onların kâinatı gözettiğine inanır… Ekininden ve hayvanlarından onlara pay ayırır. Elde ettiği nimetin onların yüzü suyu hürmetine olduğunu söyler, nimetin asıl sahibini unutur. Allah birlendiğinde rahatsız olur, onlar anıldığında mutlu olur.[68]
Müşrikler, tevhide davet edildiklerinde ilginç bir cevap veriyorlardı:
“Şirk koşanlar dediler ki: ‘Şayet Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız, O’nun dışındaki hiçbir varlığa ibadet etmez ve O’nun belirlediği haramlar dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resûllerin apaçık bir tebliğden başka görevi mi var?” [69]
Bu cevap, resûllerin neye itiraz ettiğini ve “La ilahe illallah” kelimesinin hayatlarında neye tekabül ettiğini çok iyi bildiklerini gösterir. Kendilerinin ve babalarının Allah’ın dışında varlıklara ibadet ettiğini, O’nun (cc) helallerini haram saydıklarını itiraf etmiş oluyorlardı.
Dilleri Allah’a iftira etmeye alışmış müşrikler, bu durumu “Allah’ın dilemesi” kabul ediyor, bir defa daha Allah’a iftirada bulunmuş oluyorlardı.
Evet, bugün de benzer bir durum yaşanmaktadır. Tek ilah gerçeğinden sapma, ibadet ve siyaset/hâkimiyet alanında kendini göstermiştir. Bugün “La ilahe illallah” dediğimizde dün anlaşılan şey anlaşılmalıdır: İnsanların tek İlah ile aralarına koydukları aracı tağutları ve hayata hükmetme iddiasında olan siyasi tağutları reddeden bir kelime!
Dün, insanlık koyu bir cahiliyye içindeydi. Şirk ve tuğyan insanı Allah’a (cc) kul kılan tüm değerleri yerle bir etmişti. İnsanlık, içinde bulundukları karanlıktan kendilerini çıkaracak bir ışığa ve insanı Rabbine ulaştıracak bir rahmete muhtaçtı. La ilahe illallah davetiyle insan, onu kula kulluktan kurtaran hidayet yolunu buldu.
Bugün insanlık, geçmiş cahiliyeden çok daha koyu ve karanlık bir cahiliye yaşamaktadır. Dünyanın dört bir yanında, dünya nüfusunun üçte biri “La ilahe illallah” demektedir. Ancak “La ilahe illallah” anlamını yitirmiş, şartları unutulmuş, hayat içinde neye tekabül ettiği bilinmemektedir.
Bugün, risalet davasına mirasçı olan muvahhidler, La ilahe illallah’ı tüm açıklığıyla ortaya koymalıdır. İnsanları tek İlah’a davet ederken; sözü müstakim kılmalı, mücrimlerin yolu apaçık anlaşılacak şekilde bu kelime anlatılmalıdır.
Halis Bayancuk (Ebu Hanzala)
Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi, Silivri/İstanbul
İlk Yorumu Sen Yap