Şimdi size iki vakadan bahsedeceğim. Ve her iki vakada da hatanın kimde olduğunu soracağım.
Buyurun!
Dört ve yedi yaş aralığında iki küçük çocuk. Hiç tanımadıkları birinin önünü keserek, “Bize para verir misin?” diyor. Yetişkin, çocukları tanıyor. Onlara parayla ne yapacaklarını soruyor. “İçecek alacağız.” diyorlar. Ve yetişkin onlara bir miktar para veriyor.
Bu vakada çocuklarına yabancılardan bir şey istememesini öğretmeyen (!) ebeveynler mi, çocuklar mı, yoksa parayı veren mi hatalı?
İkinci vaka ise şöyle: Dört ve sekiz yaşlarındaki iki kafadar, sevdikleri bir yetişkin erkekle oyun oynuyor. Şakanın dozunu kaçırıyor çocuklar. Ağabeyi rahatsız etmeye başlıyor oyun. “Yapmayın!” demekle yetiniyor, fakat durmuyorlar. Eğleniyorlar çünkü o anda. Ve ağabey, “Artık kankanız olmayacağım.” diyerek ortamı terk edince kurtulabiliyor. Soralım: Hatalı kim?
Cevap gün gibi aşikâr. Her iki durumda da yetişkinler hatalı… Evet, biz yetişkinler çocuklara sınırlarımızı bildirmediğimiz için hatalıyız.
Açalım
“Sevdiğimiz bir çocuğa para vermek neden hata olsun?” diye düşünebilirsiniz. Çocuklar, anne babalarından duydukları öğütleri tecrübe etmeden tam anlamıyla anlayamazlar. Müslim anne babaların, çocuklarını yabancılarla muhatap olma, hele onlardan bir şey isteme konusunda uyarmamış olduklarını düşünemeyiz. Fakat çocuk bunu yaşamadan idrak edemez. Duyar, unutur. Deneyimler, ders alır.
Biz yetişkinler olarak böyle bir taleple gelen çocuğa hayatı boyunca unutmayacağı bir deneyim yaşatabiliriz. “Sana para vermek isterdim, fakat yabancılardan para istenmez.” diyerek bu talebi reddetmeli ve yavrularımıza çok önemli bir davranış ve düşünce kalıbı armağan etmeliyiz.
“Bir içecekten ne olacak” ya da “Beş liradan ne çıkar?” denilebilir. Ancak bir kapı aralıksa açılması an meselesidir.
İkinci olayda ise hatalı, ağabeydir. Başta hoplayan, zıplayan, kendince akrobatik hareketler yaparak eğlenen iki çocuk ve onlara sürekli karşılık verip gülen bir yetişkin var. Fakat çocuklar doğası gereği durmayı bilmez. Ta ki onlara sınırınızı belirtene, kararlı ve istikrarlı bir duruş sergileyip bundan rahatsız olduğunuzu bildirene dek. Öyleyse ağabeyimizin yapması gereken davranış, “Ben bu şekilde oynamaktan hoşlanmıyorum.” demek, bu uyarıyı birkaç kez yinelemek, devam ettikleri takdirde ellerini tutarak onlara engel olmaktır. Bunu gülerek değil, kızarak da değil, ciddi ve kararlı bir şekilde ifade etmektir.
Her iki olayda da kilit kavram “SINIR”dır. Sınır eğitimi, çocuk eğitiminin en önemli adımıdır. Çocuğumuzun nerede, ne zaman ve nasıl davranacağını sınırlar öğretir. Sınırları ebeveynler çizer. Buna Müslim olmamız hasebiyle din dâhil olduğu gibi kendi kültürümüzün de katkısı olacaktır.
İzlediği içeriklerin kısıtlanması, doğru konuşmasının gerekliliği, eve giriş çıkış saatleri, yemekte birlikte olma, vaktinde yatma, misafirlikte oturma ve konuşma adabı, ibadetler konusundaki hassasiyet, arkadaş seçimi gibi birçok konuda ebeveyn, evladına açık, net ve anlaşılır sınırlar çizmeli; daha da önemlisi bu konuda istikrarlı olmalıdır.
Sınırları belirlenmemiş bir alan çocuklar için, hatta biz yetişkinler için bile güvensizlik, belirsizliktir. İslam bize helali ve haramı izah etmekle, nerede ve nasıl hareket etmemiz gerektiğini bildirmekle bizi kafa karışıklığından kurtarmıştır. İşte yavrularımız için belirlediğimiz sınırlar da aynı sonuca vesile olacaktır. Bu konuda M. Teber Hoca’nın ekibinden Talha Tolunalp Bey’in yaklaşık bir saatlik dersi var. Bu dersi izlemenizi tavsiye ederim. Bu videoda sınır koymanın önemi, sınır koymanın adımları, sınır ihlalinde neler yapılması gerektiği oldukça güzel anlatılmıştır.
İlk Yorumu Sen Yap