Allah’ın (cc) bir lütfu olarak birbirleri için sevgi, huzur ve sekinet kaynağı olmaları gerekirken birbirleriyle anlaşmakta güçlük çeken iki gruptur, kadınlar ve erkekler. Bu anlaşmazlıkların birçok sebebi ve derecesi vardır elbet. İtaat meselesi nedeniyle anlaşamazlar, ev düzeni nedeniyle tartışırlar, harcamalar nedeniyle birbirlerini darlar; sosyal medya kullanımı, ilgisizlik, hediye almama, birlikte vakit geçirmeme, cinselliği reddetme ve daha birçok nedenden ötürü sorun yaşarlar. Kimi sorunları aşmak mümkün olur, kimileri unutulur, kimileri yok sayılır, kimileri bağları koparan son vaka olur… Bu sorunlardan biri var ki çözümü tamamen erkeğin elindedir ve gerçekten çok basittir. Lakin buna rağmen ihmal edilir. Bu ihmal, eşlerin en güzel ânlarını mahvetmektedir. Mesele, hamilelik döneminde kadının içinde bulunduğu fiziksel ve ruhsal durumu erkeğin bir türlü anlamak istememesidir. Durun, tâ en baştan giriş yapalım mevzuya…
Küçük kızları bilirsiniz, en sevdikleri oyuncak bebeklerdir. Oyunları da evcilik. Yedirirler, yıkarlar, onlarla konuşurlar. Bebeklerini uyuttuklarında sessiz olmazsanız size kızarlar. Bir oyun olarak görülebilir bu dışardan, ancak geleceğin provasıdır aslında. Çünkü kız çocukları anne olma içgüdüsüyle doğar.
İstisnaları vardır bu cümlenin. Kamyonlarla oynayan, erkeklerle daha iyi anlaşanlar da olur elbet. Ancak istisnalar kaideyi bozmaz.
Oyunlarını ve yönelimlerini erkeklerden farklı kılan etmen yaradılışlarıdır. Bedenleri farklı olduğu gibi düşünme biçimleri de farklıdır. Duyguları ve hormonları da. Sahip oldukları her ne varsa (hormon, aza, sistem…) gelecek için kodlanmıştır. Yeryüzünü imar edecek nesiller, onda yaşam bulacaktır. Klişe bir cümle gibi gelebilir. Ancak bu, oldukça zorlu bir görevdir. Ve bu zorluğu sadece yaşayan bilir.
Nesli eğitme, güzel örnek olma aşamasına gelmeden başlar bu görevin zorluğu. Başta hamileliği gözler kadın. Azıcık günü geçti mi ümitlenir hemen. Sonuç alamayınca çok üzülür. Hüznü aylar sürenler de var, yıllarca bebek yolu gözleyenler de… Bu ilk sancısıdır kadınların. Erkekler ise bu duygu durumundan haberdar bile değildir. Onlara göre bu gayet tabiidir.
Hamilelik haberini alınca diğer zorlukların kapısı daha da aralanır. İçinizde bir insanın yaratılışı başlamıştır. Artık ne fiziğiniz ne kimyanız ne de psikolojiniz eskisi gibi olacaktır… İşte sorunlardaki en can alıcı yer de burasıdır.
Şimdi kendinizi bu kadıncağızın yerine koyun.
Fiziğiniz değişmeye başlıyor. Vücudunuzda çatlaklar oluşuyor. Epeyce de kilo alıyorsunuz. Kendinizi çirkin hissetmekle birlikte bir daha eskisi gibi olamayacağınızı düşünüyorsunuz. Nasıl bir duygu sizce?
İçinizde bir hayat var. Fakat her ân kalbi durabilir ya da sağlıksız doğabilir. Her kontrole gittiğinizde kötü bir haber almaktan korkuyorsunuz. Kolay bir psikoloji olmasa gerek, değil mi?
Sabah namazına kalkıyorsunuz. Bomboş mideniz. Öğürüyorsunuz. Hem de defalarca. Safra çıkana kadar. Bırakın ev halkını, tüm apartman duyuyor sizi. Ne hissederdiniz?
Su hayattır, değil mi? Hiç su içemediğinizi hayal edin. Suyun koktuğunu varsayın, ki hamilelikte çok yaygındır bu. Hatta duşa dahi giremediğinizi düşünün. Nasıl, kolay mı?
Mutfağa adım atamadığınızı, yemeklerin kokusunu alır almaz midenizin bulanmaya başladığını varsayın. Sanki iş çığırından çıkıyor gibi, değil mi? Bir hanım kardeşimiz anlatmıştı. On beş gün mutfağa girememiş. Eşi elinden geleni yapıyormuş, fakat baş edememiş. Ufak sinekler her yerdeymiş. Bir gün, “Lütfen, bir çözüm bul. Yoksa mutfaktan sinek değil, ejderhalar çıkacak.” deyip yardım istemiş. Hanım kardeşimiz de çaresiz ağzını ve burnunu sararak girmiş mutfağa. O gün mutfağı temizlemiş, fakat iki hafta daha yataktan kalkamaz duruma gelmiş.
Kendi evinize girememek nasıl bir duygudur sizce? En rahat ettiğiniz yer, en sıkıntı veren bir haneye dönüşmüştür. Hamile kadınlar bunu sık sık yaşar. Ev de kokuyordur artık. Abarttığımı düşünmeyin. Hepsi gerçek ve hepsi de kadınların elinde olmayan durumlardır.
Koku mevzusunun en ileri safhası kadının, eşinin kokusuna dayanamamasıdır. İşte tam burada bambaşka bir zorluk devreye girer. Kadın tüm değişimler ve içeride bir canlının hayata başlama hazırlıklarının zorluklarıyla uğraşırken bir de eşinin kaprisleriyle uğraşmaya başlar. Nedense erkekler, kadının içinde bulunduğu durumu bir türlü anlayamazlar. Her zamanki gibi sevmek ve sevilmek isterler. Ancak her hamlelerinde olumsuz bir cevapla karşılaşırlar. Bu, kadının elinde değildir. Alınan erkekler olur; kırılanlar, kızanlar, kadınlarda oluşan hassasiyeti inkâr edip inanmayanlar, sırtını dönüp yatanlar, hatta yatağını ayıranlar… Ne yazık ki bunun geçici bir süreç olduğunu bir türlü kavrayamazlar. Aslında çok zor değil konu hakkında bilimsel bir makaleye ulaşmak. Makale beni aşar, diyenlere YouTube’daki onlarca doktor videolarını izlemelerini tavsiye ederim.
Oysa kadının anlayışa en çok ihtiyaç duyduğu zamandır hamilelik dönemi. Korkuları vardır, teselli bekler. Kendini beğenmez, taltif bekler. Yetersizlik hisseder, motive olmak ister. İşlerini göremez, yardım bekler. Kokulara dayanamaz, tahammül bekler… Hadi beyler, tutun hanımlarınızın ellerinden. Bu hamilelik dönemi benzemesin diğerlerine. Şefkat gösterin, tüm beklentilerine karşılık verin eşlerinizin…
İlk Yorumu Sen Yap