Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Gençlerle Muamele köşemizin bu ayki sayısında kendinizle olan ilişkinizi tesis etmek üzere buluşmuş bulunuyoruz. Bu köşede incelediğimiz tek tek her bir gelişime ve her bir ihtiyaca baktığımızda şunu fark ediyoruz: Gençler her birey gibi doğal olarak duygusal, davranışsal ihtiyaçlara sahip. Bunlar ömrün her döneminde farklı yoğunluklarda karşımıza çıkmakta. Biz ebeveynler olarak bu değişen ve dönüşen, yetişkinliğe aday genç bireyler karşısında tüm benliğimizle beraber var olmaktayız. Dinamik bir yapı olması hasebiyle duygu, düşünce ve davranışlarımız genç evladımızla olan ilişkimizi ciddi anlamda etkilemekte. Bu noktada ebeveynlerin kendi duygu, düşünce ve davranışlarını gözlemlemeleri ve iç dinamiklerini fark etmeleri gerekmektedir. Bu farkındalık için yapılan uygulamalar özellikle ebeveynlerin kendi dünyalarını keşfetmelerini, duygu, düşünce ve davranışlarının nereden geldiğine göz atmalarını sağlamakta. Bu farkındalığı daha da derinleştirmek adına bundan sonraki yazılarda siz ebeveynlere önce çocukluk dönemine dair bazı önemli bilgiler verecek; ardından içinizdeki, saklanmış olan o küçük çocuğa hitap edeceğim. Siz kıymetli okuyucuların ise bu yazıları okurken kendi çocukluğunuza, gençlik döneminize gitmeniz, “Benim çocukluğum…” adını koyduğum uygulamalarda iç çocuğunuzu karşınızdaki sandalyeye oturtup ona uzun uzun bakmanız gerekecek.
Geçen ayki sayımızda gençlerin onları oldukları gibi kabullendiğiniz ve güven verdiğiniz bir ilişki ihtiyacında olduğundan bahsetmiştik. Burada kabul ve güven kavramları bizim temel hareket noktalarımız. Ancak karşıdakini kabul edebilmek için kişinin önce kendisini kabul etmesi gerekmektedir. Zira kendisini kabul etmeyen biri bir başkasını kabul edebilir mi? Kendi özelliklerini, güçlü ve zayıf yönlerini reddeden biri evladını olduğu hâliyle benimseyebilir mi?
“Öz kabul, en yalın hâliyle, kişinin kendini var olan ve olmayan, güçlü ve zayıf, kusursuz ya da hatalı tüm yönleriyle kabul edebilme becerisidir.”[1] “Benim …… güçlü yanlarım var.”, “Benim …… zayıf yönlerim var.” diyebilmektir. Kendi tanımımla öz kabul, benliğimize uzattığımız şefkatli kollardır. Kendini kabul eden bireylerin ise iç huzuru elde ettiğini görmekteyiz. Bu noktada öz kabulü ve huzuru yüksek ebeveynler daha sağlıklı ilişkilere sahiplerdir. Yani aslında ebeveynlerin hem kendilerini hem de çocuklarını oldukları hâliyle kabul etmeleri ilişkiyi tesis eden en önemli unsurlardan biridir.
Bu temel kazanım aslında bize ebeveynimizden yansır. Özellikle bir ila üç yaşlarındayken ailemizden duygu, düşünce ve davranışsal olarak “Seni var olduğun hâlinle kabul ediyorum.” diyen bir tutum görürsek o zaman kendimizi kabul etmemiz daha olasıdır. Daha somut ifade edecek olursak “Bak şöyle yapsana! Görmüyor musun, nasıl yapıyorum? Haydi tekrar et! Benim gibi yapsana! Bırak şimdi onunla oynamayı, benim dediğimi yap! Dinle, bak işte öyle yapmanı istiyorum! O çocuk nasıl yapıyor, gördün mü? Ben sana kaç kere dedim böyle yapmamanı! Bu böyle yapılır mı? Sus! Ağlama! Bunda ağlayacak ne var! Korkulacak bir şey yok!” Bu ve benzeri cümlelerde gördüğümüz tek şey şu: Kendi dünyasındaki yargılara göre çocuğun doğru veya yanlış yaptığına hükmeden bir hâkimin çocuğu yargılayıp onun duygu düşünce ve davranışını kabul etmediğini hissettiren o reddedilmişlik hissi. Oysaki çocuk kabul edildiğini hissetmeye, şefkatli kollar arasında, olduğu hâliyle var olmaya ihtiyaç duyar.
Bir çocuk eğer ki konuşabiliyor olsaydı belki de şöyle derdi: “Bardağı alıp yere atmamın yanlış olduğunu kim belirledi? Oysaki sadece denemek istemiştim. Neden oyuncaklarımı istediğim yere koymam annemi kızdırıyor ki? Veya yemeği istediğim gibi ellerimle yiyince neden tüm aile bağırıp çağırıp beni rahat bırakmıyor, bir yandan ağzımı zorla silerken diğer yandan yemek neden önümden çekiliyor? Neden bana sürekli yanlış şeyler yapıyormuşum gibi davranılıyor? Bu yanlışlar nereden geliyor da benim haberim yok?” Bu duygular karşısında hangi çocuk kendisini mutlu, huzurlu ve kabul görmüş hisseder? Uzun yıllar bu tarz muameleye maruz kalmanın sonucunda yetişkinliğinde kişinin kendisini huzursuz, öfkeli, tahammülsüz veya özgüvensiz hissetmesi bir noktada anlaşılabilir geliyor. Çocukların dünyasında öz kabule dair bu tarz durumlar yaşanırken gelin şimdi sizin dünyanıza bakalım. Öncelikle aşağıdaki soruları düşünmeli ve kendi iç çocuğunuza bakarak bu soruları cevaplamalısınız:
Peki, siz kendinizi şu ân olduğunuz hâlinizle tanıdığınızı düşünüyor musunuz? | |
Kendinizi şu ân olduğunuz hâlinizle kabul ettiğinizi düşünüyor musunuz? | |
En sevmediğiniz yönleriniz neler? | |
Kendinizi en çok eleştirdiğiniz konular neler? | |
En sevdiğiniz yönleriniz neler? | |
Geçmişinize dönüp baktığınızda küçükken aileniz sizi olduğu gibi kabul eder miydi? | |
Aileniz hangi yönlerden sizi değiştirmeye çalışırdı? | |
Aileniz en çok hangi duygu, düşünce ve davranışlarınıza kızardı? | |
Ailenizin sizi en çok eleştirdiği konular nelerdi? | |
Aileniz en çok hangi duygu düşünce ve davranışlarınızı severdi? |
Buradaki uygulamada soruları cevapladıktan sonra şöyle bir şey fark edebilirsiniz: Kendimde sevdiğim yönler bazen ailemin bende sevdiği yönler olabilirken, kendimde sevmediğim, çokça eleştirdiğim, yönler ailemin çokça kızdığı veya eleştirdiği yönler olabilir. Bunun tam tersi de mümkün olmakla beraber eğer ki ilk bahsettiğim durumdaki gibi bir şey fark ediyor iseniz kendi öz kabulünüze dair biraz çalışmaya ihtiyaç duyuyor olabilirsiniz. Bu uygulama üzerinde her bireyin cevapları birbirinden çok farklı olabileceğinden uygulama üzerinden genel çıkarımlar yapmıyoruz. Fakat araştırmalar sonucunda öz kabulün düşük olmasını oluşturan sebeplere baktığımızda şunu görürüz: “Ağır eleştiri diline sahip olan, narsistik bir kişilik yapısı bulunan ya da mükemmelliyetçi ebeveynlerin çocukları çoğunlukla öz kabul becerisinden yoksundurlar. Bir diğer grup ise cinsiyeti, görüntüsü veya becerileriyle kabul görmeyen çocuklardır.”[2] Öz kabulün yüksek olması için bu dönemde çocukların ihtiyaç duyduğu şeyler şunlardır:
1. Ebeveynin çocuğu gerçekçi bir dille taltif etmesi,
2. Yeni şeyleri deneyimlemeye çabalaması için onu teşvik etmesi,
3. Başaramadığı, yapamadığı şeyler için onu kabul etmesidir.
Sohbetimizin sonuna gelirken öz kabulünüzün düşük olduğunu düşünüyor iseniz bu konuda öz kabulünüze dair çalışabileceğiniz birçok uygulama mevcut. Bunun yanı sıra kendine ebeveynlik kavramı üzerinden yukarıda zikrettiğim üç maddeyi hatırlamanızı sizlere tavsiye edebilirim. Yani siz ebeveynler olarak ihtiyaç duyduğunuzda kendinizi teşvik etmeniz, olumlu cümleler kullanmanız, güçlü yanlarınız üzerine kendinizi desteklemeniz ve başaramadığınız, yapamadığınız şeylerde bunu kabullenmeniz, kendinizi şefkatli kollarla sarmanız size iyi gelecektir. Kendinizi kabullenmeye başladıkça iç huzurunuzun yükseldiğini ve ilişkilerinize yansıdığını göreceksiniz.
Bu ayki sayımızda öz kabul üzerine sohbet ettik. Çocukluk döneminde kendimizi kabul etme becerimizin nasıl geliştiğini, yetişkinliğe nasıl yansıdığını ve bu noktada kendimizin nerede bulunduğunu görmeye çalıştık. Bir sonraki sayıda kendimizle olan ilişkimizi tesis edecek başka bir nokta üzerinde sohbet etmek için görüşmek üzere, selamlar…
[1]. İyileşen Çocukluğum İyileşen Anneliğim, Hatice Kübra Tongar, Hayy Kitap
[2]. İyileşen Çocukluğum İyileşen Anneliğim, Hatice Kübra Tongar, Hayy Kitap
İlk Yorumu Sen Yap