Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Bir önceki yazımızda beynimizin sağ ve sol tarafının özelliklerinden, aralarındaki bağlantının dengeyi sağlamadaki öneminden bahsetmiştik. Yaşanan bir hadisede sağ ve sol beyin dengeli olduğunda kişi olaylara bütüncül bir şekilde bakarken aynı zamanda olayın içerisindeki detayları da fark eder, olayı baştan sona çizgisel olarak doğru sıralayıp hangi durumun hangi olayı tetiklediğini sebep sonuç ilişkisi içerisinde kurabilir. Sadece sağ beyinle yaklaştığında olayların gelişme sırası ve içerisindeki detaylar gözden kaçabilir ve mantıksal çıkarımlar, yerini duygusal tepkilere bırakabilir. Saf sol beyinle yaklaştığında ise büyük resim fark edilmez, duygusal verilerden destek alınamaz, olayın bütününün ne anlama geldiği fark edilemeyip detaylarda boğulunur. Esneklik, genişlik ve tolerans kaybolur. Sağ beynin duyguları sol beynin mantığıyla birleştiğinde isabetli değerlendirmeler, yerinde tepkiler ve hikmetli davranışlar ortaya çıkar, Allah (cc) en doğrusunu bilir. Bu yazımızda da bazı örnekler verecek ve beyin bölgelerine göre yaklaşımları konuşacağız, Allah’ın izniyle. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).
Birlikte Hendek Günü’ne gidelim; ortamı hayal edelim; sahabeleri görmeye, Peygamberimiz (sav) ile aynı havayı teneffüs etmeye çalışalım. Öyle bir güne gittik ki düşman Medine sınırına kadar dayanmış. Geride evlerimizden, eşlerimizden ve çocuklarımızdan endişeleniyoruz; mahremimiz tehlikede. Medine içinde de durum hiç parlak değil; Yahudiler tuzak kuruyor, münafıklar kanlı ittifaklar peşinde müminlerin aleyhine çalışıyor.
Savaşacağız… Açız, bedenen zorlanıyoruz. Teknik ekipmanlarımız az ve düşman kalabalık. Daha önce hiç tecrübe etmediğimiz bir savunma savaşı yapmaya karar verildi, tecrübe etmediğimiz için süreci ve sonuçları öngöremiyoruz. Hendekler kazılmasının önemi büyük. Tüm bu atmosferde hendeğe indik, karşımıza bir kaya çıktı ve kıramıyoruz…
Allah’ın (cc) insana nimet olarak verdiği akılla sürece bakıldığında sol beyin çoktan şartları okudu, teknik yetersizliği ve beden zayıflığını fark etti, sayıları hesaplayıp birbirine oranladı bile… Sağ beynin ise hissettiği tek bir şey var: Korku… Tam bu noktada bir insanın düşünceleri ve duyguları neler olurdu?
“Hani size, hem üst tarafınızdan hem de alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış, yürekler ağza gelmişti. Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunuyordunuz. İşte tam orada, müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmışlardı. Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar diyorlardı ki: ‘Allah ve Resûlü bizi aldatmaktan başka bir şey vadetmedi (boş vaadlerle bizi kandırdı).’ Hani onlardan bir grup, ‘Ey Yesripliler! Kalacak yeriniz yok, geri dönün.’ diyorlardı. Bir grup, Nebi’den izin istiyor ve diyorlardı ki: ‘Evlerimiz avrettir/korumasızdır.’ Oysa evleri korumasız değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı.”[1]
Allah (cc) en doğrusunu bilir, münafıklar ve kâfirler de sol beynin şartlarına ve sağ beynin korkularına yenildiler.
“Andolsun ki bundan önce, dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz (mutlaka) sorulur.”[2]
“De ki: ‘Ölümden ya da öldürülmekten kaçmanız size fayda sağlamaz. (Kaçarsanız, ömrünüzün kaldığı) kısa müddet dışında faydalandırılmazsınız.’ ”[3]
“De ki: ‘Şayet sizin için bir kötülük ya da rahmet dilerse, Allah’a karşı sizi koruyacak (ya da rahmetine engel olacak) kimdir? Onlar, kendileri için Allah’ın dışında ne bir veli ne de bir yardımcı bulabilirler.’ ”[4]
“Muhakkak ki Allah, içinizden engelleyici olanları ve kardeşlerine, ‘Bize gelin.’ diyenleri bilir. Böyleleri (ancak riya, şöhret gibi sebeplerle) çok az savaşa katılırlar.”[5]
“(Geldikleri az zamanlarda da) size karşı bencillerdir. Korku geldiğinde, ölüm korkusuyla bayılan(ın bakışları) gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de hayra (ganimete) pek düşkün olarak, keskin dilleriyle sizinle konuşur (sizi eleştirip incitirler). Bunlar, iman etmemişlerdir, Allah da amellerini boşa götürmüştür. Bu, Allah için çok kolaydır.”[6]
Tam o sırada Allah Resûlü (sav) geliyor. Karnında iki taş bağlı, hendeğe iniyor, “Allahu Ekber!” diyor. Allah’ın büyüklüğünü hatırlatıyor. Senin Rabbin şartların ötesinde… Sen insan olarak zorlanıyorsun, ama en büyük olan Allah’ı zorlayacak hiçbir şey yok! “Allahu Ekber!” diyor. Sen mümin olarak tarafını seçtin. Mesele, hak ile bâtılın kavgası… Sen Allah’ın dini en yüce olsun diye savaşıyor ve çabalıyorsun. “Allahu Ekber!” diyor. Sonuçlar Allah’a (cc) aittir. Şehadet de zafer de senin için başarıdır. Saf sol beynin şartlara odaklı sebep sonuç ilişkisine, sağ beynin bütüncül yaklaşımını eklemeye başladın. Saf sağ beynin korku kaosunu sol beynin mantığıyla yoğurmaya başladın. Allah (cc) tüm gücü, kudreti, büyüklüğü, azameti ve yardımıyla bizimle beraber; Allah’ın Peygamberi aramızda… Peygamberimiz (sav) taşa vuruyor, kıvılcımlar çıkıyor ve her kıvılcımla Allah Resûlü (sav) Şam’ın anahtarlarını ve kızıl saraylarını, İran’ın anahtarlarını, Kisra’nın bilezikleri ve Medain’in beyaz saraylarını, Yemen’in anahtarlarını ve San’a’nın kapılarını vadediyor. Biraz önce sol beynin baskın hâlde şartları okurken şimdi sağ beynin geleceğe dair beklenti içinde ve hayal kuruyor.[7] Korku kaosu yerini ümide bırakıyor ve sen umutla doluyorsun. Bakış açın daha da genişliyor. Geçmişle ve gelecekle bağ kuruyorsun. Allah’ın (cc) vaadini kavrıyorsun. Geçmişte bir kere bile yardımsız kalmadığını ve gelecekten Ahiret Günü’nü umduğunu, cenneti istediğini hatırlıyorsun.
“Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de onların üzerine fırtına ve görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yaptıklarınızı görendir.”[8]
“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır.”[9]
Evet, şartlar var; ama İslami mücadelede beynin sınırlarını zorlayan, aklın kavrayamadığı pek çok mucize ve yardım da var.
Evet, detaylar önemli; ama olayın bütününde -şehadet veya zafer- müminler her türlü kazanan konumunda.
Evet, bazı sebepler bazı sonuçları doğurur; ama senin Rabbinin vaadini gerçekleştirmesine engel olacak hiçbir kevnî yasa yok.
Evet, korkuyorsun; ama Allah Resûlü (sav) sana hedefler gösteriyor, ümit aşılıyor; onu örnek al.
Evet, dünya imtihan dünyası; ama sen Allah’ı (cc) umuyorsun ve ahireti istiyorsun…
Şimdi sağ ve sol beyin birlikte ve dengeli çalışıyor. Kalbimizde iman tazelendi. Nasıl hissediyorsunuz? Bu enerjiyle nasıl bir kulluk sergilersiniz?[10] Hendek Günü’nden günümüze gelebiliriz…
Örneğin iş yerinde üst üste üç kere geç kalan bir çalışana karşı, “Bu ne sorumsuzluk! Hep geç kalıyorsun. İşine gereken ehemmiyeti vermiyorsun.” gibi söylemler saf sol beynin cümleleridir. Katı, uyumsuz, müzakereye kapalı, hoşgörüsüz bir yaklaşımla düzen ve disiplin beklemektedir. Sağ beyinden yardım almadan sebep sonuç ilişkisi kurulduğunda “İşine geç kalıyor, o zaman gereken önemi vermiyor.” çıkarımı kaçınılmaz olur. Hâlbuki sağ beyin ile sol beyin dengeli bir şekilde çalıştığında bu çalışanın bir yıldır o iş yerinde çalıştığını, genelinde işine zamanında geldiğini; fakat son dönemlerde bazı sıkıntılar yaşadığı için geç kaldığını görebilir. Bu çalışana katı düzeni dayatmak yerine sorunların çözümüne yardımcı olabileceğini fark eder. Saf sağ beyin yaklaşımında ise mantık ve düzen kaybolur. Kişi duygularının ve hislerinin kaosuna kapılır. Mantıktan uzak zanna dayalı çıkarımlar, niyet okuma eğilimleri meydana gelebilir; problemi saptama ve çözme becerisi kaybolur. Duygu yüküyle aşırı tepkiler verilir.
Örneğin bir çocuk hoş olmayan bir davranış sergilediğinde, “Bu çocuk hep böyle yapıyor!” genellemesi sol beynin tepkisidir. Oysa o çocuğun geneli normaldir, o ânda öyle bir davranış gelişmiştir. Yapılan bir davranış üzerinden çocuğa sıfat yerleştirmek de sol beynin hâkimiyetindeki bir durumdur. Çocuğun yaptığı bir davranışı kendi üzerine alıp duygusal kaos yaşayan ebeveyn de sağ beyin tepkileri veriyordur.
Örneğin bir insan misafirliğe gitti ve ev sahibi bir kek ikram etti, kek yanmış. “Keki yaktığına göre kek yapmayı bilmiyor. Fırını doğru pişirmemiş. Güzel kek yapamıyor.” gibi çıkarımlar sol beynin cümleleridir. Kekin yanmasının misafirde duyguları tetiklemesi ve bazen de fazla tepkilere sebep olması da sağ beynin etkisidir. Burada üç noktaya dikkat etmek faydalıdır. Birincisi; sol beyin çıkarımlar yapar, ama seçeneklerin tamamı bunlar değildir, belki de yüzlerce olasılık vardır. Olayı bütünden koparıp duygulardan sıyrılmış hâlde değerlendirdiğinde çoğu zaman yanlış yönde sebep sonuç ilişkisi kurar. Sadece sol beynin mantığını kullanıp duygulardan ve kişisel deneyimlerden sıyrılmak duygusal açıdan bir çölde yaşamak gibidir. İkincisi; mantıktan sıyrılmış hâlde duygulara kapıldığında insan, çevresindeki her şeyi kendisiyle ilgili zannedebilir ve kendisiyle alakası olmayan pek çok nokta duygu yüküne sebep olabilir. Duygularımız önemlidir, ama mantığımız hayata anlam katar. Eğer sağ beynimiz kontrolü ele alır ve biz de sol beynimizin mantıklı yönünü göz ardı edersek kendimizi duygu seli içinde sürüklenirken buluruz. Üçüncüsü -ve bence en önemlisi-, kekin yanması sadece bir aşamada yaşanan bir aksamadır. Olayın bütünü değerlendirildiğinde kişi keki yapabilmek için malzemeleri alacağı parayı kazanmalı, markete gidip malzemeleri almalı, onları eve taşımalı, kek tarifini bilmeli veya bulmalı, tarife uygun kek harcını hazırlamalı, pişirme kalıbı olmalı ve ona aktarmalı, pişirmeli, misafirine servis etmeli… Neredeyse sekiz dokuz aşamalı bir işlemin bir noktasındaki aksamayı “başarısız” saymak hem sol beynin etkisinde fazlaca kalındığının hem de toplumun başarı anlayışının kokusunun kişinin üstüne sindiğinin göstergelerinden biridir. Hâlbuki Rabbimiz niyetimizden çabamıza, amelin her bir aşamasına kişinin ihlası oranında kat kat ecir veriyor. O nedenle sürecin tamamını değerlendirmeye almak, başarı ölçülerini gözden geçirmek ve her amelde niyetleri (duyguları ve hisleri) de hesaba katarak karara varmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Bazen öyle çalışmalar, öyle projeler sol beynin hezimetine uğruyor ki insanın ağzı açık kalıyor… Bu çalışmada onlarca insan görev alıyor, saatlerce çalışıyor, maddi kaynak oluşturuluyor, tasarlanıyor, düşünülüyor, hesaplanıyor, emek harcanıyor, sadece çalışanlar değil aileleri de fedakârlıkta bulunuyor… Bir evresinde ortaya çıkan istenmeyen bir durum, çalışmanın tamamını hedef alacak şekilde sol beynin yıkıcı eleştirilerini hak etmiyor.
Yaşadığımız çağ, başarı ölçüsü olarak gemiyi limana getirip getiremediğimize bakıyor… Gemimiz limana ulaşmışsa başarılı, ulaşmamışsa başarısız oluyor. Sonuçlar üzerinden başarı kriterleri belirleniyor. Sadece sol beynin aktiviteleri değerlendiriliyor. Süreç önemsenmiyor; hangi fırtınaları atlattığımızla, hangi denizleri aştığımızla, hangi dalgalarla boğuştuğumuzla kimse ilgilenmiyor. Oysa hayalini kurup yolculuğa çıkmaya karar verdiğimiz ândan itibaren başlar serüvenimiz; seçimlerimiz, yol ayrımlarımız, süreçteki çabamız, kendimize rağmen yaptıklarımız da çok değerlidir. Yolculuğun bize hissettirdikleri ve resmin bütünü duygularımızı değiştirir ve dönüştürür, çoğu zaman da olgunlaştırır. Başarı olarak görülen sonuç, insanın dışında kalan kısımdır. Çünkü sonuç Allah’a (cc) aittir. Geminin limana gelip gelmeyeceği de gelecekse bunun ne zaman gerçekleşeceği de Allah’ın (cc) takdirindedir. Geminin limana ulaşıp ulaşmaması bizim elimizde değildir. Hatta belki de bütünün içerisindeki en önemsiz detaydır. Dolayısıyla bu bir başarı ölçüsü de değildir. İnsana düşen; seyahate çıkmak, tedbirleri almak, zorluklara sabretmek, güzelliklere şükretmek ve sürecin hakkını vermektir. Bizler geminin limana gelmesini önemsediğimiz kadar süreci, çabayı ve o sonuca gelirken yaşananları da önemseyelim ki olgunlaştığımız ve büyüdüğümüz noktaları gözden kaçırmayalım…
Bir sonraki yazıda buluşmak duasıyla…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
[1]. 33/Ahzâb, 10-13
[2]. 33/Ahzâb, 15
[3]. 33/Ahzâb, 16
[4]. 33/Ahzâb, 17
[5]. 33/Ahzâb, 18
[6]. 33/Ahzâb, 19
[7]. Hayal kurmak, belleğimizi güçlendirir, algılama yeteneğimizi arttırır, problem çözme becerilerimizi geliştirir, duygusal durumumuzu iyileştirir ve geleceğe yönelik hedefler belirlememize yardımcı olur. Hayal kurmak aynı zamanda beynimizin dinlenmesini ve yenilenmesini sağlar.
[8]. 33/Ahzâb, 9
[9]. 33/Ahzâb, 21
[10]. Hendek Günü’ne dair yaptığım değerlendirme kendi okumalarımın sonucu oluşan bireysel kanaatimdir. Yanlışlar bana ve nefsime aittir. Tevhid çatısı altında dünyevi ilimleri bina etmek uzun bir yürüyüşse bu değerlendirme, yürümeyi yeni öğrenen bir bebeğin attığı ilk adımlar gibidir; hataya, eksikliğe ve yanlışa açıktır. Eğer bu adımla isabet edebilmişsem bu başarı Allah’tandır (cc).
İlk Yorumu Sen Yap