Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah’a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde: ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek onu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse.” ( Buhari, Müslim)
Kullarını kendi katında zikreden Allah’a hamd olsun. Salât ve selam; ayakta, otururken ve yanları üzere uyurken Rabbini zikreden Rasûlullah’a, onun ailesine ve ashabının üzerine olsun.
Rahman’ın arşının altında gölgeleneceklerden yedincisi; tek başına iken Allah’ı zikredip ağlayan kimsedir. Hadisin ifade ettiği gibi bu başlığımızın altında Allah’ı zikretmek ve Allah için ağlamak konularına deyinmeye çalışacağız. Bu nasihati önce kendi nefsime sonra sen kardeşime yapıyorum. Rabbim ikimizin de kalbini nasihate açsın.(Allahumme Amin)
Değerli kardeşim!
Dünyaya gönderilişimizdeki gayenin Allah’a kulluk yapmak olduğu inkâr edilmez bir hakikattir.Varoluşumuzun gayesi olan kulluğumuzu namaz, kurban, hac ile sınırlandırmak da doğru değildir. İslam kulluk kavramını geniş tutmuştur. Allah’ı zikretmek de bunlardan biridir. O kadar ki ibadetler arasında en değerli ve en büyük ibadet, zikir ibadetidir. Çünkü bütün ibadetlerin özü, Allah’ı hatırlama, onu zikretme üzerine kuruludur.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
“Sana vahyolunan kitabı oku, namazı dosdoğru kıl. Çünkü namaz insanı hayâsızlıktan ve münkerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise elbette (ibadet olarak) en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir.” (29/Ankebut, 45)
Ebu Said radiyallahu anh rivayet ediyor;
“Rasûlullah’a ‘hangi ibadet çeşidi daha faziletli ve kıyamet günü Allah katındaki derecesi daha yüksektir?’ diye soruldu. Rasûlullah şöyle cevap verdi; “Allah’ı çokça ananlar/zikredenlerin ibadetleridir.” Denildi ki: ‘Ya Rasûlullah! Allah yolunda savaşan kimdir?’ Rasûlullah şöyle buyurdu: “Savaşcı, kılıcı kırılana ve kana boyanana kadar kafir ve müşrikleri kılıçtan geçirse bile, yine de Allah’ı zikredenin derecesi ondan daha yüksek olur.” ” ( Tirmizi)
Başka bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur; “Size amellerinizin en hayırlısını, Melik’inizin yanında en değerlisini, derecelerinizi en çok yükseltenini, sizin için altın ve gümüş infak etmekten ve düşmanınızla karşılaşıp, sizin onların boyunlarını vurmanızdan ve onların da sizin boyunlarınızı vurmalarından daha hayırlı olanını haber vereyim mi?” ‘Evet, haber ver ey Allah’ın Rasûlü’ dediler. Peygamber şöyle buyurdu; “Allah’ı zikretmektir.” ” ( Tirmizi)
Zikir yapmak, muhayyer bırakılmış ibadetlerden değildir. Bu ameli müstehap veya sünnet olarak değerlendirmemek gerekir. Zikir, Allah’ın emirlerinden bir emirdir. İslam’ın diğer emirlerine gösterdiğimiz ehemmiyeti bu amelde de göstermemiz gerekir. O kadar ki Allah’ı zikretmek, sabah-akşam, hayatımızın her alanını kuşatacak şekilde olmalıdır.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Sabah-akşam onu tesbih edin.” (33/Ahzab, 41-42)
Ayeti kerimedeki “çokça zikredin” lafzını ayetin devamı “sabah akşam zikretmek” şeklinde tefsir etmiştir. Bu nedenle sabah akşam Rabbimizi hatırlamalı ve etrafımızdakilere O’nu hatırlatmalıyız. Bu konuda insanlar gevşek davransa da Rabbimiz kullarını unutmamaktadır. Ve kullarının da kendisini unutmamasını istemektedir. O kullarını her gün gözetir, kullarından da hergün kendisini gözetmesini ister. Kullarının dünya meşgaleleri ile uğraşırken veya yanları üzerine uyurken rabblerini gözardı etmelerinden, O’nun yerine başka şeyleri koyup sürekli onu hatırlamalarından razı değildir.
Evet kardeşim!
Allah subhanehu ve teala iman edenleri zikre, kendisini hatırlamaya davet etmiştir. Rabbimizin bu davetine icabet edelim. Allah’ı zikretmede Peygamber gibi, sahabe gibi olmaya çalışalım. Eğer bize hayat verecek çağrıya icabet etmez isek Allah, kendi ile aramıza perde çeker. İşte o zaman felaha/kurtuluşa ulaşamayız.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
“Ey iman edenler! Sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığımız zaman Allah ve Rasûlü’nün çağrısına uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve muhakkak ki O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (8/Enfal, 24)
“Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (62/Cuma, 10)
Allah’ın bu daveti Peygamberin ve sahabenin hayatına o kadar etki etmiştir ki onlar yanları üzerine uyurken, sağdan sola, soldan sağa dönerken dahi Allah’ı zikretmeyi zayi etmemişlerdir. Hayatlarını Rabblerini zikretmek ile donatmışlardır. Bu nedenle Allah’ı zikretmemiz, hayatımızda bir kere veya sadece namazlardan sonra olmamalıdır. Zikirlerimiz, selefimizinki gibi yaşam tarzımız olmalı, hayatımızın her alanını kuşatmalıdır.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
“Onlar ki, gerek ayakta ve otururken veya gerekse yanları üzerine uyurken, hep Allah’ı zikrederler. Onlar ki göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.” (3/Âl-i İmran, 191)
“Sabah akşam tevazu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an! Sakın gafillerden olma.” (7/Âraf, 205)
Değerli kardeşim!
Bildiğin üzere hepimizin Allah’a, emirlerimize, Müslümanlara, ailemize, toplulumuza, komşularımıza karşı yerine getirmemiz gereken birçok sorumluluklarımız var. Fakat bir çoğumuz bu sorumluklarımızı yerine getirmede problem yaşıyoruz. Sorumluluklarımızı unutuyor veya onları yerine getirmede gevşek davranıyoruz. Peki, bu sıkıntı neden kaynaklanmaktadır? Bunun tek sebebi Rabbimizin cezası olarak unutkanlık hastalığına yakalanmamız veya uyanılmaz bir gaflet uykusuna dalmamızdır.
Evet, insanoğlunun Rabbine kulluk yaparken, sorumluluklarını yerine getirirken önündeki en büyük engel unutkanlık ve gaflettir. Peki unutkanlık, gaflet neden kaynaklanmaktadır? Rabbimiz neden bize bu cezayı veriyor?
Bil ki kardeşim, bunların hepsi Allah’ı zikretmeyi gözardı etmemizin sonucudur. Unutkanlık semavî bir engel olduğu gibi semavî bir cezadır da aynı zamanda. Kulun yaptığı isyanlar nedeni ile Allah bununla onları cezalandırmaktadır. Kul, Allah’ı zikretmediğinde Allah ona ya unutkanlık hastalığını musallat ediyor veya düşmanı olan şeytanı musallat edip onun Allah’a ve emirlerine karşı gafilce yaşamasını sağlıyor. Şeytan bir insana musallat olmuş ise o kişiyi, Allah’ın dışında başka şeyler ile oyalayacaktır. Allah’ı, emirlerini ve nehiylerini unutturacaktır.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur:
“Allah’ı unutup da Allah’ın kendilerine kendilerini(sorumluluklarını) unutturduğu insanlardan olmayın. İşte onlar fasıkların ta kendileridir.” (59/Haşr, 19)
“Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelirse, biz ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun ayrılmaz arkadaşıdır.” (43/Zuhruf, 36)
Subhanallah kardeşim! Arkadaşımızın şeytan olması ne kadar da tehlikelidir. Müslümanların en büyük düşmanı şeytan değil midir? Bu, Adem’den aleyhisselam başlayıp kıyamete kadar devam edecek olan bir hakikattir. Rabbimiz ve O’nun Rasûlü, bizleri şeytana karşı sakındırmamış mıdır? Sebebi ise bütün kötülüklerin başının şeytan olmasıdır. Ve şeytan insanoğlunun Rabbine karşı isyankar olmasını ister.
Peki şeytanın bize musallat olmasından nasıl kurtulacağız?
Yukarıda yazdığım iki ayeti kerimede de şeytandan korunma yolunun Allah’ı zikretmek olduğu vurgulanmıştır. Zikir, şeytana karşı kalkanımız olmalıdır. Kişi şeytandan sakınmaz, ona karşı yanında kalkan bulundurmaz ise büyük bir zarara uğrayacaktır.
Allah subhanehu ve teala şöyle buyurur;
“Şeytan onlara galip ve üstün geldi de onlara Allah’ı dahi hatırlamayı unutturdu. İşte bunlar şeytanın taraftarlarıdır. Haberiniz olsun şeytanın taraftarları en büyük zarara uğrayanların ta kendileridir.” (58/Mücadele, 19)
Değerli kardeşim!
En son unutacağımız zat Allah olmalıdır. Kainattaki herşey bize onun yüceliğini, cemalini hatırlatmaktadır. Fakat genellikle ilk Allah’ı unutuyoruz. O’nun huzurunda namaza duruyoruz, O’nun için oruç tutuyoruz, nasihatlerde Rabbimizden bahsediliyor fakat Allah’ı hatırlayamıyoruz. Başka şeyler düşünüyor, başka şeyler hayal ediyoruz. Evrenin yaratıcısını unutmuş, O’nun yarattıkları ile uğraşıyoruz. İşte bu insanoğlunun helak olduğu andır. Rabbimize kendimizi, ancak zikre dönerek affettirebiliriz. Allah’ı zikretmeye dönelim, Rabbimizi hatırlayalım kardeşim.
Allah şöyle buyurur;
“Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar var ya, işte Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (33/Ahzab, 35)
Şeytanın en önemli özelliği vesvese vermesidir. Bundan dolayı Kur’an’da “sinsice vesvese veren” diye isimlendirilmiştir. Allah’a karşı ve insanlara karşı görevlerimizde önümüze çıkan engellerden biri de vesvese/şüphedir. Şeytan insana vesvese vermek için onun gafil olduğu, Rabbini anmadığı zamanı kollar. İnsan, şeytanın vesveselerinden kurtulabilmesi için Allah’ı zikretmelidir. Çünkü zikir gafletten kurtulmak, uykudan uyanmaktır. Teyakkuz elbisesine bürünmektir. Böylelikle şeytan ondan uzaklaşır ve ona fısıldayamaz.
İbni Abbas radıyallahu anh bu konu ile alakalı şunları söyler; ‘Şeytan Ademoğlunun kalbinin üzerine tünemiştir. Ademoğlu gafil olduğunda ona vesvese verir, Allah’ı zikrettiğinde ise şeytan sinip saklanır.’ ( İbn Ebi Şeybe, İbni Cerir ve İbni Merduye aktarmışlardır.)
Değerli kardeşim!
Müslümanların en çok korktukları ve kendisinden en çok Allah’a sığındıkları şey cehennem ateşidir. Allah’ın azabına karşı emin olan kimdir? Allah’ın azabına karşı emin olan, herhangi bir korkuya kapılmayanlar müşriklerdir. Müslüman cehennnemden kurtulmak, ateşten azad edilmek için kıyametten önce hayır amellerini çoğaltır. Vaktini değerlendirip cenneti elde etmek için de hazırlık yapar. Allah’ı zikretmek de bu amellerdendir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cehennemden uzaklaşmak ve cenneti elde etmek için ümmetini Allah’ı zikretmeye teşvik etmiştir.
Muaz bin Cebel radıyallahu anh aktarıyor, Rasû-lullah şöyle buyurur;
“Ademoğullarından hiçbiri Allah’ı zikretmek kadar kendisini Allah’ın azabından kurtaracak herhangi bir amel işlememiştir.” ( İmam Ahmed’in Müsned’inde geçmektedir)
Enes radıyallahu anh aktarıyor, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Cennet bahçelerinin yanından geçtiğiniz zaman onlardan beslenin/faydalanın.” Dediler ki; “Ey Allah’ın Rasûlü! Cennet bahçeleri de nedir?’ Rasûlullah şöyle buyurdu; “Zikir halkalarıdır.” ( Tirmizi)
Rabbimden temennim bizleri kendisini sabah akşam zikreden kullarından eylemesidir. Bizleri gaflet uykusundan uyandırıp şeytanın vesveselerine karşı zikir ile uyanık ve azimli kılmasıdır. Muhakkak ki bütün güç ve kuvvet Allah’ın elindedir. Bir sonraki sayıda görüşme ümidi ile…
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap