Aile içerisinde eşler arasında yaşanan anlaşmazlıklarda dikkatsiz ve özensiz müdahaleler, sorunu derinleştirebilir. Öyle ki bu anlaşmazlık, bazen eşlerin kendi aralarında çözmekten aciz kalabilecekleri bir boyuta ulaşır. Eşler arasında geçimsizlik baş gösterir de bu geçimsizliğin ayrılığa sebep olacağından korkulursa bu durumda mesele şer’i hâkime havale edilir. Şer’i hâkim de eşler arasındaki anlaşmazlığın çözümü için hem erkek hem de kadın tarafını temsilen birer ara bulucu hakem tayin eder. Eşler arasındaki anlaşmazlık ve geçimsizliğin halledilmesine yönelik çözüm çabalarının ayetlere konu olması bu meselenin İslam nezdinde ne kadar büyük ve önemli olduğunu gösterir.
İslam’ın öngördüğü ideal aile modeli, sorumsuzluğun ve serkeşliğin aile bütünlüğünü tehdit edici olumsuz sonuçlarına teslim olmayı uygun görmez. Özellikle de talak/boşanma gibi evlilik bağının çözülmesine ve aile birliğinin bozulmasına sebep olacak yaklaşımları katiyen hoş karşılamaz. Zira aile müessesesi İslam nazarında değerlidir. Söz konusu değer, ailenin sosyal yapıdaki önemi ve topluma sağladığı faydalar aracılığıyla onun varlığının sürdürülerek gelişmesine ve ilerlemesine sunduğu katkılarla doğru orantılıdır.
Ailevi problem örneklerinde müşahede edildiği üzere bazı kadınlar, kocalarıyla hemen hemen tüm ilişkilerinde tepkisel davranmaktadır. Mesela eşi ile aralarındaki bir tartışmada erkek insaf sınırlarını zorlamaya başladığında kadın da bir noktadan sonra kocası ile iddialaşmaya, tartışmayı daha da boyutlandırıp derinleştirmeye, ithamlara ve hatta kavgaya tutuşmaya vardırır.
Aslolan, erkek ile hanımı arasındaki anlaşmazlık ve sorunların kendi aralarında çözümlenmesidir. Her zaman tercih edilmesi gereken de budur. Kimi aileler vardır ki eşler arasında sık sık tartışmalar yaşanmakta, sorunlar çıkmakta ve hatta geçimsizlikler de olmakta, fakat bu mevzular hiçbir aşamada aile dışına yansıtılmamaktadır. Erkek veya kadından birisi eşine açık bir haksızlıkta bulunuyor, hakkı olan faydadan mahrum bırakıyor ve bunu mütemadiyen devam ettiriyorsa bu durumda da şer’i hâkime müracaat edilmelidir.
Nice aileler eşler arasındaki sorun, sıkıntı, anlaşmazlık ve geçimsizlikten ötürü yuvalarının yıkılması tehlikesiyle karşı karşıya kalmışken aralarındaki ihtilafta Allah’ın Kitabı’na ve Rasûlullah’ın sünnetine müracaat etmeleri neticesinde kalıcı çözüme kavuştular. Evleri tıpkı ilk günlerdeki gibi sevinç, huzur, barış, sekinet ve saadet yuvası oldu.
Erkek ve hanımının birbirlerinin hukukuna riayet etmeleri, güzel bir şekilde geçinmeleri, görev ve sorumluluklarını en iyi biçimde ifa etmeleri, birbirlerine sadakat göstermeleri ve aralarında sevgi, merhamet ve şefkatin artması gibi daha da sıralayabileceğimiz sağlam ilişkinin temelinde güzel ahlak vardır. Takva, hilm, sabır, samimiyet, güvenilir olmak, olgunluk, vakar, tevazu, doğruluk, güler yüz ve ikram sahibi olmak… Bunlar, aile saadeti için eşlerde olması umulan ve övgüye değer güzel hasletlerdir.
Bir de olmaması gereken bazı özellikler vardır. En tehlikeli ve zararlı olanların başında da kişinin kendisini müstağni görmesi gelir. Müstağni kimseden kastettiğimiz, en yakınına dahi ilgi göstermeye tenezzül etmeyen, umursamaz, kayıtsız ve kendisini her konuda yeterli gören tiplerdir. Müminler arasında böylelerinin bulunması hakikaten şaşılacak bir şeydir. Bu gibi durumlarda erkeğin nasıl davranması gerektiği Nebevi haberle bildirilmiştir.
Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hep seni hoşnut edecek şekilde davranmaz. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de faydalanabilirsin. Şayet doğrultayım dersen kırarsın. Kaburganın kırılması da boşanmasıdır.”[1]
Sonuçsuz Sulh Çabalarının Kaçınılmaz Neticesi: Talak/ Boşanma
İslam uleması, talakın; aklı başında, ergen olan ve bizzat kendi isteğiyle boşaması caiz olan kocanın boşamasıyla geçerli olacağını söylemiştir. Bu hususta büyük ölçüde ittifak vardır. Dolayısıyla talak, yani boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Dışarıdan yapılacak telkinlerden çabuk etkilenebilen, duygusallığı ağır basan ve tabiatı itibarıyla heyecanlı olan kadın talak hakkına sahip olsaydı, muhtemelen uzun süren evliliklerin sayısı hayli az olurdu. Böyle bir hakkı elinde bulunduran kadın, kocasıyla çok basit bir meseleden çıkan ve giderek şiddetlenen tartışmalarını henüz bitirmeden kızgınlığın da tetiklediği acelecilikle talak hakkını hemen oracıkta kullanabilecek bir yapıdadır.
Erkek, beşeriyetin beyni ise kadın da beşeriyetin kalbidir. İslam’ın kadına verdiği değer ve makam tartışmasız bir şekilde tarih boyunca şahit olunmuş yüksek ve seçkin bir konumdur. Bununla beraber her bir cinse fıtri özelliklerini dikkate alarak görev ve sorumluluk yüklemiştir. Bu da cinsler arasında adaletin ve dengenin sağlanması için gerekli olan bir tasarruftur. İşte bu sebepledir ki eşler arasında vuku bulabilecek boşanma/talak gibi ailenin dağılması sonucunu doğuracak bir tehlike baş gösterdiğinde İslam bunun fiilen gerçekleşmemesi için tarafları ciddi tedbirler almaya yöneltir:
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِهِ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُرِيدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا
“Aralarının açılmasından korkarsanız erkeğin ehlinden bir hakem, kadının ehlinden de bir hakem yollayın. Şayet (bozulan evliliği) ıslah etmek isterlerse, Allah aralarını düzeltir (çabalarını başarıya ulaştırır). Şüphesiz ki Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir.”[2]
Ayette söz konusu edilen hakemler eşler arasındaki ilişkileri gölgeleyen ruhsal yıpranmışlık duygularından ve gerginliklerden, her birinin zihin arşivinde birikmiş tatsız hatıralardan ve hâlen devam etmekte olan ortak hayatın zorlayıcı şartlarından uzak bir soğukkanlılık ve itidal üzere bir araya gelirler. Kadın ve erkeğin tarafını temsil eden hakemler, aile hayatını neredeyse çekilmez kılan ve ilişkileri çıkmaza sokan eşlerin ortak hayatlarının bütün olumsuz ve yıkıcı etkilerinden uzaklardır.
Eşlerin akrabalarından olan hakemlerin maksadı aile bütünlüğünü koruyup, eş ve çocukların mutlu aile yuvasının devamlılığını sağlamaktır. Sulh çabaları devam ederken aralarında problem olan eşler, bu hakemlerin huzurunda aralarındaki problemlerin kaynağı olan ve bazıları belki de gizli olabilecek özel sırlarını açmaktan çekinmezler. Eşlerin emin oldukları şey; hakemlerin akraba olmalarından dolayı bu sırları yaymayacaklarıdır. Çünkü bu sırların ortalığa yayılmasını bizzat hakemlerin kendileri de istemez. Hakemler sulh çabalarına girişerek dargın eşlerin arasını bulmaya koyulur. Tarafların gönlünde barışma eğilimi var ve bu eğilimi frenleyen tek faktör karşılıklı öfke ise hakemlerin sulha yönelik istekleri ve yoğun çabaları vesilesiyle Allah (cc), bu dargın çifte barışıp uyuşmayı kolaylaştırır.
“Şayet (bozulan evliliği) ıslah etmek isterlerse, Allah aralarını düzeltir (çabalarını başarıya ulaştırır).”
Kuşkusuz insanların hayatındaki gelişmeler Allah’ın (cc) takdiriyle gerçekleşir. Bununla beraber insanların ileriye dönük adım atması ve girişimde bulunması gerekir. Sonrasında gerçekleşecek hadiseler örgüsü Allah’ın (cc) takdiri ve tüm sırları bilip her şeyin en faydalı olanından haberdar olan Allah’ın (cc) ilmiyle vaki olur.
“Şüphesiz ki Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir.”
Allah’ın (cc), Rasûl’ü (sav) için dost ve arkadaş olarak seçkin ve saygıdeğer kıldığı Ashâb-ı Kiram’dan cennetle müjdelenenler dahi akıbetleri hakkında sürekli tasalanmış ve kalpleri korku ile ümit arasında mekik dokur bir hâlde vefat etmişlerdir. Hiç birisi “Cennetle müjdelendik” diyerek hiçbir surette müstağni bir tutum takınmamıştır. İbadet, ahlak, cesaret ve aile reisliğinde de örnek şahsiyetler olmuşlardır. Henüz dünyada oldukları hâlde Yüce Allah’ın lütfuyla cennetle müjdelenmiş olmalarının bir vesilesi de işte bu şekilde konumlarını ve derecelerini yükselten tevazularıydı.
Helak Edici Slogan: “Birey Ol, Özgür Ol, Hayatını Yaşa!”
Batılı değerleri İslami esasların yerine ikame etmiş günümüz cahiliye toplumunda revaç bulan slogan ise “Birey ol, özgür ol, hayatını yaşa!” şeklindedir. Bunlar şirk sistemlerinin iktisadi temeli olan vahşi kapitalizmin hedeflediği insan tipidir. Muhtemelen bir süre sonra yerlerdeki yatay ve dikey somut putlara tapan kimse kalmayacaktır. Çünkü gidişat öyle gösteriyor ki bireyselliğin tavan yaptığı bu çağda her bir müşrik kendi putunu kalbinde, zihninde veya cebinde taşıyor olacaktır. Her şeyde kendi kendine yeten müşrik adam kendi tapacağı putunu da kendisi üretir, zevkine göre dizayn eder ve şeytani bir tutkuyla tapar.
İslam nezdinde insan her şeyden önce kuldur. Birçok illetle malûldür. Eksikleri çok, ihtiyaçları ise sınırsızdır. Her hâlükârda Allah’a muhtaç bir insanın taaccüb ve tekebbüre kapılarak kendisini müstağni görmesi de onun en başta takva ve rüşdünde çok büyük eksikleri olduğunun göstergesidir. Bu durumda olan insanların çoğunluğu bunu kabul etmezler. Eşiyle anlaşmazlık ve geçimsizlik yaşayan böyle bir insan “mahremdir/özel meselelerdir” mazeretine sığınarak ailevi problemlerini şer’i hâkime de götürmez. Bu tutum, sahibinde hâlen cahiliye kalıntıları olduğunu gösterir. Böyle bir yaklaşım doğru değil. İslam’da yeri yoktur. Zira İslam, iki kişi arasındaki ihtilaftan tutun İslam devleti ile devletler arası münasebetlere kadar her meselede uyulması gereken genel hükümleri belirlemiştir.
Eşlerin çözüm kapasitesini aşan anlaşmazlıklar ve problemlerde şer’i hâkime müracaat edip İslam’ın öngördüğü çözüm talebinde bulunarak evdeki sıkıntılardan kurtulmaya çalışmaları en makul davranıştır. Eşlerin, aralarındaki ihtilafı İslam’a arz ettikten sonra verilecek hükmü içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan kabul etmeleri de onların takva ve teslimiyetini gösterir.
Aile içerisinde eşler arası anlaşmazlık ve geçimsizlik çok ciddi boyutlara ulaşmış, ilişkiler artık katlanılmaz hâle gelmiş, son çabaları da sonuçsuz kalmış ve aile bütünlüğünün korunması imkânsız hâle gelmişse yapılabilecek en son şey talaktır/boşanmadır. Ailevi anlaşmazlıklarda yerine göre nasihat, tedip, sulh ve nihayet çözümsüzlük hâllerinde talak/boşanma mekanizmasının devreye sokulmasıyla problem bir kördüğüm hâlinde kangrene dönüşmeden ve eşlerle birlikte aileler de zarar görmeden nihai çözüm yolu açık bırakılmıştır.
Talak, yani boşanma meselesi eşler arasındaki geçimsizliğin halli için meşru olan her türlü çözüm yoluna başvurulduğu hâlde sonuç alınmadığı için devreye sokulacak en son çare olmalıdır ki bu “son çare” de Allah’ın buğzettiği bir helaldir.
Abdullah ibni Ömer’in (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
أَبْغَضُ الْحَلاَلِ إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ الطَّلاَقُ
“Allah’ın (cc) buğzettiği helal, boşanmadır.”[3]
Son Söz
İtikadi savrulmalar ve sapkınlıkların gecenin zifirî karanlığı gibi her tarafı sarıp sarmaladığı, nifakın, hurafelerin ve bid’atlerin zararsız ve hatta sevimli olarak görülüp gösterilerek pazarlandığı ve içerisinde yaşadığımız toplumda ahlaki tefessüh ve yozlaşmada eksi değerlerin günbegün derinleşmekte olduğu modern çağda ferdî korunma ve korumanın ne denli güç ve zahmetli olduğu tartışmasızdır.
Özellikle genç kardeşlerimizin istikamet üzere nezih bir hayat sürmeleri, temiz/pak ve kendisine denk olan bir eşe tevafuk ederek evlendikten sonra ebedî saadet ve esenlik yurdu cennetin dünya hayatındaki şubesi gibi olan nimet, mutluluk ve sekinetle ziynetlendirilmiş aile yuvalarını tüm kuvvetleriyle âdeta bir kaleyi müdafaa eder gibi koruyup kollamaları mevcut şartlarda hayati önemde olup zaruret kesbetmektedir.
Uzak olan hayırları yakın kılan ve zor olanı kolaylaştıran Rabbimize (cc) sonsuz hamdler olsun ki üzerimize sağanak sağanak yağan şirk, küfür, nifak ve ahlaki tefessüh unsurlarına karşı bir korunma ve koruma kalkanı olarak bizlere İslam cemaatini bahşetmiştir. Uhuvvet ve muhabbetle harmanlanmış ömür boyu sürecek murafakatta sahih itikad, salih amel ve güzel ahlakla sağlamlaştırılmış güçlü bir zeminde izdivaçla inşa edilen aile müessesesinin hayır üzere devamını sağlayacak gerekli şartların oluşması ve sürekliliği için çokça dua etmeli ve şu ayeti rehber edinmeliyiz:
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ
“İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Günah ve haddi aşma üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkup sakının.”[4]
Allah’tan (cc) her daim af ve afiyet dileriz. Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
SON
[1] Buhari, 3331; Müslim, 1468
[2] 4/Nisâ, 35
[3] Ebu Davud, 2177; İbni Mace, 2018
[4] bk. 5/Mâide, 2
İlk Yorumu Sen Yap