Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.
Bir önceki yazımızla birlikte Ebubekir’in radıyallahu anh hayatını çıkarılacak derslerle birlikte bitirmiştik. Önceki yazılarımızda değindiğimiz gibi sahabelerin hayatlarını öğrenmek bir zarurettir. Çünkü bizim ulaşmak istediğimiz mertebelere, onlar ulaşmışlar; Allah onlardan razı olmuş, onları sevmiş, onları hidayette bize ölçü kılmış, onları cennetle müjdelemiş… Onlara ihsan ilkesi üzere tâbi olanlara da aynı mükâfatları vereceğini söylemiş Rabbimiz. O zaman bu mertebelere ulaşmanın yolu sahabeyi örnek almaktan geçiyor. Örnek alabilmemiz için de onları tanımamız, hayatlarını bilmemiz gerekir. Tanımadığımız, özelliklerini bilmediğimiz kimseleri örnek almamız mümkün değildir. Allah’ın izniyle bu yazımızla birlikte Ömer’in radıyallahu anh hayatını yazmaya onu tanıtmaya çalışacağız. Ta ki onu örnek alalım.
Ömer’in radıyallahu anh Fazileti
Ebu Hureyre radıyallahu anh Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dediğini aktarır:
“Sizden önce yaşamış olan Beni İsrail içerisinde peygamber olmadıkları hâlde kendilerine ilham edilen kimseler vardı. Eğer ümmetimin içerisinde de böyle birisi olacak olsaydı bu Ömer olurdu.” (Buhari)
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dediğini aktarır:
“(Ahirette) Yüksek derece sahipleri kendilerinden daha yukarıda olanları gökyüzünün ufkundaki parlak yıldızları gördükleri gibi görürler. Ebubekir ve Ömer de onlardandırlar ve en büyük nimetler onlarındır.” (İmam Ahmed)
Enes ibni Malik radıyallahu anh anlatıyor:
“Nebi bir keresinde Uhud dağına çıktı, yanında Ebubekir, Ömer ve Osman vardı. O esnada dağ onları salladı. Bunun üzerine ayağını yere vurarak: ‘Dur ey Uhud, senin üzerinde bir Nebi, bir sıddık ve iki şehid var.’ ” dedi.
Huzeyfe radıyallahu anh Rasûlullah’ın şöyle dediğini aktarır:
“Sizin aranızda ne kadar kalacağımı bilmiyorum. Siz benden sonra Ebubekir’e ve Ömer’e uyun.” (Tirmizi)
Enes ibni Malik Rasûlullah’ın şöyle dediğini aktarır:
“Cennete girdim ve birden kendimi altından bir sarayda buldum. ‘Bu kimin?’ diye sorunca, ‘Kureyş’ten bir gencin.’ dediler. Bende o kişinin ben olduğumu düşündüm. ‘O kimdir?’ diye sorunca, ‘Ömer ibnu’l Hattab’ diye cevapladılar.” (Tirmizi)
Ebu Hureyre Rasûlullah’ın şöyle dediğini aktarır:
“Uykudayken kendimi cennete gördüm. Bir sarayın yanında abdest alan bir kadın gördüm. ‘Bu saray kimin?’ diye sorduğumda, ‘Ömer’in.’ dediler. ‘Onun kıskanç olduğunu hatırlayarak hemen geri döndüm.’ (Bundan kendisine bahsedilince) Ömer ağladı ve: ‘Ben senden hiç kıskanır mıyım ya Rasûlullah?’ dedi.” (Buhari)
Ebu Said el-Hudri Rasûlullah’ın şöyle dediğini aktarır:
” ‘Uykumda insanlar bana gösterildi. Üzerlerinde gömlekler vardı. Bu gömleklerden kimininki göğüslerinin üzerine kimininki de daha aşağılara kadar ulaşıyordu. Bana Ömer gösterildi üzerinde (uzunluğundan) yerde sürünen bir gömlek vardı.’ Biz: ‘Bunu neye yordun ya Rasûlullah?’ diye sorduk, ‘Dine’ diye cevapladı.” (Buhari, Müslim.)
İbni Ömer Rasûlullah’ın şöyle dediğini aktarır:
“Ümmetimin arasından ümmetime en çok merhamet gösteren Ebubekir’dir. Allah’ın dini konusunda en şiddetli olanı Ömer’dir.”
Bu hadisler Ömer’in radıyallahu anh faziletini gösteren hadislerden sadece bazılarıdır. Onun faziletini anlatan daha birçok rivayet bulunmaktadır. Burada şu soruyu sormak gerekir: Ömer radıyallahu anh ne yaptı da bu mertebeleri kazandı? Bu sorunun cevabı onun hayatında saklıdır. İnşallah onun hayatını yazmakla bu sorunun cevabını vermeye çalışacağız. Rabbim muvaffak kılsın.
İslam’a Girişi
Mekke’de Müslümanlara yapılan zulümlerin artması üzerine Rasûlullah aleyhisselam Ömer ibni Hattab ya da Ebu Cehil ibni Hişam’ın hidayet bulması için Allah’a dua etti.
“Allah’ım İslam’ı şu iki kişiden, Ebu Cehil ibni Hişâm ve Ömer ibni Hattab’dan hangisi sana daha sevimliyse onunla güçlendir. Sonra şöyle der: ‘Bu ikisinden en çok sevdiği Ömer’miş.’ ” (Tirmizi)
Hiç şüphesiz Ömer’in radıyallahu anh hidayet bulmasında bu duanın çok etkisi vardır. Fakat Ömer’in radıyallahu anh nasıl hidayete erdiği ile ilgili farklı rivayetler vardır. Kendisi İslam’a meyledişini şöyle anlatır:
‘Ben, Müslüman olmadan önce, Rasûlullah’a sataşmak için evden çıkıp, kendisini buldum. O, Mescid-i Haram’a erişmekte beni geçmişti. Ben de, varıp arkasında ayakta durdum. Rasûlullah Hakka suresini okumaya başladı. Dinlediğim kelamın belagatına hayran oldum. Kendi kendime: ‘Vallahi bu Kureyşlilerin dediği gibi şair galiba!’ dedim.
O sırada Rasûlullah, sûrenin şu ayetlerini okudu: “O, bir şair sözü değildir! Siz ne az inanırsınız.” Ben, yine, kendi kendime: ‘Galiba, bu bir kâhindir! (İçimden geçirdiklerimi anladı!)’ dedim. Rasûlullah aleyhisselam şu âyetleri okumaya devam etti: “O, bir kâhin sözü de değildir! Siz ne az düşünüyorsunuz. O (Kur’an), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer, (Peygamber, söylemediğimiz) bazı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbette, onun sağ elini alıverir, sonra da, muhakkak onun kalp damarını koparırdık…” Rasûlullah sureyi böylece okuyup bitirdiği zaman kalbime İslam meyli düştü.’
Ömer’in radıyallahu anh Müslüman olmasıyla ilgili en meşhur rivayet ise şudur: (Bazı âlimler bu kıssanın zayıf olduğunu söylemişlerdir.)
İbni İshak şöyle der:
‘Bana ulaştığı kadarıyla Ömer’in İslam’a girişi şöyle olmuştur: Onun kız kardeşi Fatıma binti Hattab, Said ibni Zeyd ibni Nufeyl ile evliydi. Kendisi ve eşi Said ibni Zeyd, Müslüman olmuşlardı ve Müslümanlıklarını Ömer’den gizlemekteydiler. Yine onun kabilesinden ve yine Beni Udey ibni Ka’b’dan olan Nuaym ibni Abdullah en-Nahham da Müslüman olmuştu. O da kavminden olan korkusundan dolayı Müslümanlığını gizlemekteydi. Habbab ibni Eret kendisine Kur’an okutmak için Fatıma binti Hattab’ın yanına sık sık gidiyordu.
Ömer bir gün kılıcını kuşanarak çıktı. Hedefi Rasûlullah ve onunla birlikte olan bir grup sahabeydi. Onların Safa tepesi yanındaki bir evde toplandıkları söylenmişti kendisine. Sayıları, kadınlı erkekli olmak üzere kırk kişiye yakındı. Rasûlullah’ın yanında amcası Hamza ibni Abdulmuttalib, Ebu Bekir ibni Ebi Kuhafe (es-Sıddık) ve Ali ibni Ebi Talib de vardı. Bunlar Rasûlullah’la birlikte Mekke’de kalıp Habeşistan’a hicret etmeyenler arasındaydı.
Yolda Nuaym ibni Abdullah’la karşılaştı. Nuaym kendisine: ‘Nereye böyle ey Ömer?’ diye sorunca, ‘Dininden dönen, Kureyş’i bölen, onların akıllarını küçümseyen, dinlerini ayıplayan ve ilahlarına hakaret eden Muhammed’i bulup öldürmeye.’ dedi. Bunun üzerine Nuaym, ‘Vallahi sen kendini tehlikeye atıyorsun ey Ömer, bunu yaptığın takdirde Beni Abdi Menaf’ın seni hayatta bırakacaklarını mı sanıyorsun! Hem de öncelikle ailene dönüp onlarla ilgilensen daha iyi olmaz mı?’ Bunu duyan Ömer: ‘Ailemden kim?’ diye sordu. O da: ‘Enişten, amcanın oğlu Said ibni Zeyd ibni Amr ve kardeşin Fatıma bintu’l Hattab. Vallahi onlar da Müslüman oldular ve Muhammed’e tâbi oldular. Öncelikle onlarla ilgilenmen gerekir.’ dedi.
Bunun üzerine kız kardeşi ve eniştesinin yanına gitmek üzere döndü. Yanlarında Habbab ibni Eret ve beraberinde de ayetlerin yazılı olduğu bir sayfa vardı. Sayfada Taha suresi vardı ve onu ikisine okutuyordu. Ömer’in geldiğini fark edince Habbab onlara ait küçük bir odaya yahut evin herhangi bir yerine saklandı. Fatıma bintu’l Hattab da sayfayı alıp dizinin altına koydu. Ömer eve yaklaşınca Habbab’ın onlara Kur’an okuyuşunu duymuştu. Eve girince: ‘O duyduğum mırıltılar neydi?’ diye sordu. Onlar da ‘Hiçbir şey.’ diye cevapladılar. Ömer: ‘Hayır, vallahi sizin Muhammed’in dinine girdiğinizi duydum.’ diyerek eniştesinin üzerine yürüdü. Bunun üzerine kardeşi Fatıma bintu’l Hattab onu eşinden uzaklaştırmak için araya girince ona vurarak başını yardı. O bunu yapınca kardeşi ve eniştesi: ‘Evet, biz Müslüman olduk Allah’a ve O’nun elçisine iman ettik, istediğini yap.’ dediler.
Kardeşini kanlar içinde gören Ömer yaptığına pişman olup saldırmaktan vazgeçti. Kardeşine: ‘Bana az önce okuduğunuzu işittiğim sayfayı ver de Muhammed’in okuduğu şey neymiş bakayım.’ dedi. Ömer okuma yazma bilirdi. O böyle deyince kardeşi: ‘Ona bir şey yaparsın diye korkarız.’ dedi. Bunun üzerine Ömer: ‘Korkma.’ diyerek okuduktan sonra iade edeceğine dair bir de ilahların üzerine yemin etti. O böyle konuşunca kardeşi Müslüman olabileceği konusunda ümitlendi ve ‘Ey Kardeşim, sen şirk üzeresin ya, bundan dolayı necissin, bu ayetlere ancak temiz olanlar dokunabilir.’
Bunun üzerine kalkıp yıkandı, kardeşi de sayfayı kendisine verdi. Üzerinde Taha suresinden ayetler yazılıydı. Bunu biraz okuyunca: ‘Bu sözler ne kadar güzel, ne kadar şerefli!’ dedi. Bunu duyan Habbab saklandığı yerden çıkarak ona: ‘Ey Ömer, vallahi ben Allah’ın, Nebi’nin duası sonucunda seni seçmiş olduğunu ümit ediyorum. Çünkü onun dün ‘Allah’ım, İslam’ı ya Ebi’l Hakem ibni Hişam’la ya da Ömer ibnu’l Hattab’la destekle.’ diye dua ettiğini duydum.’ dedi. Ömer bunu duyunca ona: ‘Bana Muhammed’in yerini söyle ey Habbab, yanına gidip Müslüman olmak istiyorum.’ dedi. Habbab ona: ‘Kendisi Safa yakınlarında bir evde. Yanında bir grup arkadaşı var.’ dedi.
Ömer kılıcını taktı, Rasûlullah’a gitmek üzere çıktı. Oraya varıp kapıyı çaldı. Onun sesini duyunca Rasûlullah’ın ashabından birisi ayağa kalkarak kapı deliğinden baktı ve onun kılıcını kuşanmış olduğunu gördü. Endişeli bir vaziyette Rasûlullah’ın yanına dönerek: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, gelen Ömer ibnu’l Hattab. Kılıcını kuşanmış vaziyette.’ dedi. Bunu duyan Hamza ibni Abdulmuttalib: ‘Ona izin ver, hayır için gelmişse istediğini ona veririz; şer için gelmişse kılıcıyla onu öldürürüz.’ dedi. Rasûlullah da: ‘Onu içeriye al.’ dedi. Adam onu içeriye alınca Rasûlullah onu odada karşıladı. İzarının yan tarafını ya da ridasının birleştiği yeri tutarak şiddetle çekti ve ‘Seni buraya ne getirdi ey İbnu’l Hattab? Vallahi Allah başına bir felaket indirene dek yaptıklarından vazgeçmeyeceksin.’ dedi. Ömer ise: ‘Ya Rasûlullah, Allah’a, Rasûlü’ne ve Allah katından getirdiğine iman etmek için geldim.’ dedi. Bunu duyan Rasûlullah tekbir getirince evdekiler Ömer’in Müslüman olduğunu anladılar.’
Ömer radıyallahu anh anlatıyor:
“Müslüman olduğum ve Peygamber’le ashabının da müşriklerden gizlendikleri sırada: ‘Ya Rasûlullah! Biz, ister ölü, ister diri olalım; hak üzere değil miyiz?’ dedim. Rasûlullah: ‘Evet! Varlığım elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki; siz, ister ölü olunuz, ister diri olunuz, hiç şüphesiz hak üzeresiniz!’ buyurdu. Bunun üzerine: ‘Ya Rasûlullah! Biz hak üzere bulunduğumuza, onlar batıl üzere olduklarına göre, biz ne diye dinimizi gizliyoruz? Vallahi, biz İslamiyet’i küfre karşı açıklamaya daha haklı, daha lâyıkız! Allah’ın dini Mekke’de muhakkak üstün gelecektir! Kavmimiz bize karşı taşkınlık etmek isterlerse, kendileriyle çarpışırız. İnsaflı davranmak isterlerse, onu da kabul ederiz!’ dedim. Rasûlullah: ‘Biz, sayıca çok azız!’ buyurunca: ‘Seni hak din ve Kitap ile Peygamber gönderen Allah’a yemin ederim ki; hiç çekinmeden, korkmadan, oturup İslam inanç esaslarını açıklamadığım bir küfür meclisi kalmayacaktır! Seni hak din ve Kitap ile Peygamber gönderen Allah’a yemin ederim ki; biz muhakkak ortaya çıkacağız!’ dedim. İki saf hâlinde çıktık. Saflardan birinin başında Hamza, diğer safın başında ben vardım. Sert adımlarla, yerin topraklarını un gibi tozuta tozuta, Mescidi Haram’a girdik. Kureyş müşrikleri bir bana, bir Hamza’ya bakıyorlardı. Onlar, o gün, bir benzerine daha uğramadıkları hüzün ve kedere uğradılar. O zaman, Rasûlullah, bana: ‘Hak ile batılı ayırdı!’ diye, ‘Faruk’ adını verdi.”
Dersler
Birinci Ders
Müslüman olduğu takdirde İslam’a faydalı olacağını düşündüğümüz kimseler için Allah’a dua edebiliriz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ömer’in radıyallahu anh hidayeti için Allah’a dua etti. Tabi burada iki şeye dikkat etmek gerekir:
• Bu, dinden taviz vererek olmamalıdır. Günümüzde bu kıssa delil gösterilerek şu iddia ediliyor: ‘İslam’ın faydası için günümüzdeki yöneticileri kazanmamız gerekir. Kazanabilmek için de bazı şeyleri görmemezlikten gelmek gerekir.’ Bu, doğru değildir çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua etti ama dininden taviz vermedi. Bilakis dini için birçok eziyete katlandı.
• Daveti bu tarz insanlara has kılmamak gerekir. Rasûlullah onlar için dua etti ama fakirlere davet yapmayı terk etmedi. Hatta kendisine iman edenlerin çoğu fakirler, köleler idi.
İkinci Ders
Hidayet Allah’ın elindedir. Dilediğine hidayet eder, dilediğini saptırır. Zahiren Ömer’in radıyallahu anh Müslüman olması çok zor gözüküyordu. Hatta İbni İshak, Ümmü Abdullah binti Ebi Hasme’den şu rivayeti aktarır:
“Vallahi biz Habeşistan’a gitmek için hazırlanıyorduk. Amir (yani eşi) ihtiyacımız olan bazı şeyler için dışarı çıkmıştı. O sırada Ömer ibnu’l Hattab geldi ve karşımda durdu. O henüz şirk üzereydi ve biz ondan eziyet ve şiddet görüyorduk. Bana; ‘Görülen o ki yolculuk var ey Ümmü Abdullah’ dedi. Ben de: ‘Evet, Allah’a ait yeryüzünün başka bir yerine gitmek üzere çıkıyoruz. Bize onca eziyet ettiniz, baskı yaptınız, sonunda Allah bir çıkış yolu gösterdi.’ dedim. Cevaben: ‘Allah sizinle olsun.’ dedi. Bu onda daha önceden görmediğim bir incelikti. Bunu söyledi ve dönüp gitti. Bizim ayrıldığımızı görmek onu üzmüştü. Biraz sonra Amir ihtiyaçlarımızı alıp gelince ona: ‘Ey Ebu Abdullah, biraz önce Ömer’in hassasiyetini ve bizim durumumuza üzülüşünü bir görseydin.’ dedim. O da bana: ‘Onun Müslüman olacağını mı ümit ediyorsun?’ dedi, ben ‘Evet’ deyince, ‘Benim bildiğim Ömer’se Hattab’ın eşeği Müslüman olur da o yine Müslüman olmaz.’ dedi. O, onun Müslümanlara yönelik kabalığını ve katılığını gördüğü için hakkında böyle ümitsizdi.”
Bu kıssadan da anlaşıldığı üzere sahabeler Ömer’in radıyallahu anh Müslüman olmasına hiç ihtimal vermiyorlar. Fakat Allah dilediği zaman dilediği kimseye hidayet nasip ediyor. Buradan şunu öğrenmemiz gerekir: Bize düşen en güzel şekilde davet yapmak, davet yaptığımız insanların hidayet bulması için Allah’a dua etmektir. Biz bunları yaparken birilerinin olumsuz tepki vermesi, Müslümanlara eziyet etmesi, onların hidayet bulmayacağı algısını bizde oluşturmamalıdır. Çünkü hidayet Allah’ın elindedir.
Üçüncü Ders
Davet dinden taviz vererek değil sebat ederek gelişir. Ömer’in radıyallahu anh Müslüman olmasında Müslümanların sebatının çok etkisi vardır. Rasûlullah’ın tüm baskılara rağmen gelip Kâbe’de kuran okuması, eniştesinin ve kız kardeşinin dayak yemelerine rağmen dinlerinden dönmemeleri Ömer’in radıyallahu anh Müslüman olmasına vesile oldu.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap