ÖĞRENMEYİ NELER KOLAYLAŞTIRIR?

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Önceki yazılarımızda beynimizin öğrenme fizyolojisinden bahsetmiştik, öğrenmeyi tanımlamış ve öğrenme yollarının beyinde seyrettiği güzergâhın öğrenmeye etkisine temas etmiştik. Bu sayımızda da öğrenmeyi kolaylaştıran faktörlerden bahsetmeye çalışacağız. Neler yaptığımızda beyin hücrelerimiz bilgiyi daha iyi kodlar? Bilgi nasıl daha kalıcı hâle gelebilir? Öğrenme verimimiz nasıl artabilir? Bilgiyi kullanmak nasıl kolaylaşır? sorularına cevap arayacağız, Allah’ın izniyle.

Gün içerisinde farklı duyu organlarımızla farklı bilgilere temas ederiz. Temas edilen her bilgi ilgili duyu organının beyin bölgesinde kodlanır. Bir önceki yazımızda işlediğimiz öğrenme yollarını kateder ve beynimizin üst bölgelerine ulaşıp orada anlamlandırılır. Hayatın içerisinde birçok bilgiyi farkında olmadan öğreniriz. Limonun ekşi olduğu, dikenin battığı, sobanın sıcak olduğu gibi bilgiler; bana bakan kişi annem, evin içindeki diğer erkek babam, küçük insanlar kardeşlerim gibi insanlara ve ilişkilere dair bilgiler ve daha pek çoğu biz farkında olmadan maruz kalarak öğrendiğimiz bilgilerdendir. Dikkat edilirse çok kalıcı olan bu bilgiler, uzun süre kullanılmasa dahi -Alzheimer gibi bir hastalık olmadıkça- on yıllar sonra bile hatırlanabilir.

Bir de daha akademik sayılabilecek bilgiler vardır. Bu bilgileri öğrenmek için kitaplar okur, derslere girer, okullara gideriz. Hayatın içerisinde kendiliğinden öğrendiğimiz bilgilere göre çok daha fazla çabalar, kat kat emek veririz. Bu kadar çabalamamıza rağmen unuttuğumuz, karıştırdığımız ve uygulamada zorlandığımız bilgiler de yine bunlardır. Öğrenme sürecindeki farklılığın ve akademik bilgiyi öğrenmenin daha zor olmasının bazı nedenleri vardır ve beynin bazı özelliklerini bildiğimizde kolaylaştırma tekniklerini uygulayabiliriz, Allah’ın izniyle.

Bu farkın oluşmasındaki en önemli nedenlerden bir tanesi aktif katılımdır. Maruz kalınan bilgi ilk olarak göz, kulak, deri, burun ve dil gibi temel duyu organlarına temas eder. Her duyu organının beyinde bir bölgesi vardır. Duyu organı maruz kaldığı bilgiyi beyindeki ilgili bölgeye gönderir ve bilgi öğrenme yolaklarını devreye sokar. Beynin uyarılan bölgeleri arttıkça daha çok bölge bilgiyi işler, öğrenme yolları daha fazla aktifleşir ve daha kolay öğrenilir. Örneğin göz bölgesi limonun rengini, şeklini, dokusunu beyne gönderir. Burun bölgesi limonun koku bilgisini beyne götürür. Elimize aldığımız limonun sertliği, dokusu, nasıl bir his olduğu, kabuğunun kuruluğu, içinin ıslaklığı bilgileri deri bölgesinde kodlanır. Limonun tadı, ekşiliği dille, limonu sıkarken çıkan ses kulaklarla beyne gönderilir. Böylece limona dair tüm bilgiler, aynı ânda birçok duyu organımızla beynin farklı bölgelerine gider, buralarda bilgi işlenir ve her bölge öğrenme yollarını tetikler.

Limonu hiç bilmeyen bir insan bu özelliklerin tamamını bir kitaptan okusaydı sadece göz okuduğu yazıyı beyne gönderecekti. Öğrendiği her meyve sonrası okuduğu bilgiler karışacak çoğu da unutulacaktı. Ancak limonu alıp her duyu organına temas ederek bilgi edinmiş bir insan hem daha kalıcı öğrenir hem duyu organları aktif katıldığı için unutamayacağı bir deneyimle öğrenmiş olur. İnsan belki yüzlerce yiyecek bilir ve bunların hiçbirini birbirine karıştırmaz ve unutmaz, her birinin en ince detayına vâkıftır. Bu nedenle bir bilgi ne kadar fazla duyu organına hitap ederse, aktif katılımla deneyimlenip beyne gönderilirse o kadar kalıcı bir öğrenme elde edilir.

Aktif katılım ve duyu organlarını öğrenme sürecine dâhil etmek eğitimde giderek daha yaygın kullanılan bir teknik hâline geldi. İlkokul çağında çocuklara oyun hamurundan, ahşaptan, plastikten vs. harfler ve rakamlar verilerek okuma yazma ve matematik öğretildiğinde, soyut olan bu bilgiler hem somutlaşıyor hem de daha fazla duyu organı öğrenme aşamasına dâhil edilmiş oluyor. Böylece daha kısa sürede okuma yazma ve dört işlem öğrenildiği görülüyor. Biraz daha büyük yaş gruplarında laboratuvarlar, deneyler, maketler, kartlar bu sistemi aktif hâle getirir. Mesleki açıdan uygulama derslerinin olması ve stajlar bu ihtiyacı karşılar.

Beynin öğrenmesine dair işleyişten elde ettiğimiz her çıkarımı Kur’ân’ın eğitim metoduna sunduğumuzda birbiriyle uyuşuyorsa, bu doğru yolda olduğumuzu gösterir. Ben bu yazıda kendi fark ettiğim metodlara değinmeye çalışacağım, eminim sizler çok daha fazlasını müşahede edebilirsiniz. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).

Kur’ân’da ibadetlerin emredildiği ayetlere bakıldığında ibadetin farz olduğu, fazileti, o ibadeti yapan kişinin erişeceği mertebeler ve yapmayanların durumu detaylı anlatılırken; birçok ibadetin teferruatını, aşama ve sıralamalarını biz Peygamberin (sav) sünnetinden ve uygulamalarından öğreniyoruz. Örneğin namazın günde beş vakit olduğunu, günün hangi saatlerinde kılındığını, namazdan önce getirilen kameti, sünnet ve farz namazları, kıyam, rükû ve secde sıralamasını, namazın içerisinde okunan ayet ve dualara dair tüm bilgileri uygulamalı öğreniyoruz. Elbette ki bu bilgilerin tamamı sayfalarca yazılabilirdi. Tüm ilmin sahibi El-Alîm olan Rabbimiz en güzel pasajlarla insana açıklayabilirdi, ancak Allah (cc) burada öğrenme vesilesi olarak Peygamber’ini (sav) seçti ve tüm insanlığa görerek, duyarak, uygulayarak öğrenme metodu belirledi. Yarattığını en iyi bilen Rabbimiz (cc) binlerce yıl önce insana en uygun olanı indirmişken, bizler bugün yüzlerce yıllık araştırmalar ve incelemeler sonrasında bu hikmetleri anlamaya başlıyoruz. Okyanustaki bir damlayı elde edince de hayretlere düşüyoruz. Oysa insanı yaratan, insana bir işleyiş mekanizması yerleştiren elbette ki ona uygun hüküm ve kuralları da indirmeye kadirdir.

Bilginin farklı taraflarıyla/detaylarıyla kodlanması diğer önemli nedenlerdendir. Limona dair beş duyu organından bilgi aynı ânda beyne gittiğinde daha iyi öğrenme gerçekleşir. Aynı zamanda her duyu organı kendi algıladığı açıdan bilgiyi beyne taşır ve beyin hepsini “limon” başlığı altında birleştirir. Maruz kalınan bilgi ne kadar çok yönlü öğrenilirse beyin daha bütünleştirici/birleştirici görev alarak daha iyi öğrenir. Bilgileri birbiriyle bağlantılı hâle getirmek ve ortak çıkarımlar elde etmek öğrenmeyi arttırır.

Kur’ân kıssaları ve peygamberlerin anlatıldığı ayetler dikkatle incelendiğinde konuların dağınık bir şekilde anlatıldığı görülür. Örneğin kıssanın bir bölümü bir surede diğer bölümü başka bir surededir. Peygamberlerin hayatlarından farklı kesitler farklı surelere dağıtılmış hâldedir. Her bir pasaj bize kıssanın farklı bir yönünü öğretir. İnsan ayetler üzerinde tefekkür ettikçe bütün hâle gelir.

Bilgiye dair farklı yönleri öğrenip beyinde bütünleştirme işlemi her zaman kolay olmaz. Limon yerken daha az bir çabayla birleştirirken kitap okurken biraz daha fazla dikkat ve çaba gerekebilir.

Bilgiyi çok yönlü öğrenmek, detaylara hâkim olmak öğrenmeyi arttırırken bazen de karmaşıklığa sebep olarak insanı gereksiz detayda boğar ve öğrenme sürecini olumsuz etkileyebilir. İkisi arasında ince bir çizgi vardır.

Kur’ân’ın eğitim metoduna baktığımızda Allah (cc), vahyi parça parça indirmiştir. Toplumun seviyesine göre ayetler gelmiş, ihtiyaca göre bilginin ilgili yönü insana peyderpey sunulmuştur.

Akademik bilgilerin de seviyeye uygun bir şekilde, belli bir düzende sunulması gerekir. Aşama aşama çok rahat bir şekilde öğrenilebilecek en detay bilgi, bir seviyelendirme ve sıralama olmadığında insan zihninde kaostan başka bir şey oluşturmaz. Bilginin hangi seviyede ve hangi müfredatta sunulacağı eğiticinin sorumluluğundadır. Bu nedenle bir eğitim sürecinden öğretici ve örneklik çekip alınamaz. “kendi kendine öğrenme” adı altında öğreticinin olmadığı eğitim süreçlerinden yeterli fayda sağlanamaz.

Bugün akademik bilgilerin öğrenildiği kurumlarda eğitimciler üzerlerine düşeni yerine getirmediği için, özellikle üniversitelerde bilgi ve becerisini geliştirip bulunduğu konuma gelmek yerine torpil bağlantılarını güçlendirerek ünvanlarına ulaştığı için eğitim süreçlerinde eğiticinin rolü zayıfladı, eğiticinin doldurması gereken boşluklar günden güne büyüyor. Bir üniversiteden mezun olan bir genç, çalışacağı kuruma gidip mesleğini uygulamak yerine bir süre daha stajyer olarak veya farklı isimlerle meslek eğitimine devam etmek zorunda kalabiliyor. Üniversitelerdeki eğitimcilerin eksik bıraktığı eğitim, meslek hayatında usta çırak ilişkisiyle doldurulmaya çalışılıyor. Usta çırak ilişkisi mesleğini bilen birini tecrübelendirmeye ve uzmanlaştırmaya yaraması gerekirken en baştan mesleği öğretme eğitimlerine dönüşüyor. Kurumların kalitesini eğiticiler belirlediği için ismi bilinen belli başlı kurumlardan mezun olanlar hemen iş bulurken, diğerleri “tecrübesiz” olduğu gerekçesiyle sistemde eleniyor ve “diplomalı işsizlik” giderek büyük bir sorun hâline geliyor.

İslam’ın eğitim metoduna baktığımızda her topluma uyarıcı ve peygamber geldiğini; her peygambere Kitap verilmediğini, bazı peygamberlere sahife verildiğini görüyoruz. Bir eğitim sürecinde eğitici çok önemlidir ve tüm sistemin kalitesini belirler. Allah’ın ayetlerini insanlara okuyup insanları arındıran peygamberler ve onların eğitimi, örnekliği hayati derecede önemlidir.

“Andolsun ki Allah müminlerin içinde, kendilerinden olan bir Resûl göndermekle onlara iyilikte bulunmuştur. Onlara O’nun ayetlerini okur, onları arındırır ve onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretir. Hiç şüphesiz, (Resûl gelmeden) önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”[1]

Öğrenmede etkili faktörlerden bir tanesi de hızdır. Beyin hücrelerinin belli bir bilgi kodlama hızı vardır. Hücrenin bilgiyi kodlaması için bazı işlemler yapması, diğer hücrelerle bağlantı kurması gerekir. Bu işlemler hem belli bir tempoda/hızda hem de belli bir zaman içerisinde gerçekleşir. Çoğu insan ortalama bir hız ve süreye ihtiyaç duysa da insandan insana farklılık vardır. Bazı insanlar daha çabuk öğrenirken bazı insanlar aynı bilgiyi daha yavaş ve daha uzun sürede öğrenir.

Yaşadığımız bu çağ, tüketim için bizlere hızı dayatmaktadır. Her şeyin daha da hızlanması gerektiği algısını oluşturmakta ve yavaşlığın kötü bir şey olduğunu bizlere sunmaktadır. Elbette bazı şeylerin hızlanması insanlara fayda verir. Ancak unutulmamalıdır ki bazı şeylerin hızlanmasıyla içerik ve detay kaçabilmektedir. Evet, arabaların hızlanması insanı varacağı yere daha kısa sürede götürür, ancak hız, direksiyon hâkimiyetinin kaybedilmesine ve daha çok kaza yapılmasına da sebep olur. Çok hızlı giden bir arabada çevredeki manzara net görülmez. Kaza yaparım endişesiyle arabayı durdurmayacağımıza göre kritik nokta her şeyin kendi ritmine uygun bir hıza sahip olmasındadır. Son yıllarda öğrenme için “hızlı okuma teknikleri”, “hızlı öğrenme metotları”, “hızlı hafıza yöntemleri” çok popüler. Kulağa çok güzel gelen bu yöntemler gerçekten insana hitap ediyor mu, faydalı mı diye bakılmalıdır…

Allah’ın rahmet ettikleri müstesna öğrenirken yukarıda sayılan hız tekniklerini kullanan insanların birçoğu dikkat hatası yapar. Hızlanmak isterken kelimeleri gözden kaçırır ve metni farklı anlar, farklı sonuç çıkarır. Bilginin detayına vâkıf olamaz. Okurken diğer bilgilerle bağlantı kuramaz, öğrendikleri daha yüzeysel kalır. Bilgiye zaman tanımadığı için, hücre gerekli işlemleri uygulayamaz ve bilgi içselleşmez, çoğu zaman bir yerde söylediği ile başka yerde söylediği çelişir. Fazla hız, bilginin kalıcı olmasını engeller, kişide değişim oluşturmaz; daha ezbere bir işleyiş gelişir, bilgisiyle davranışları uyumlu olmayan insanlar ortaya çıkar.

Nasıl ki tüm kevnî ayetlerin belli bir hızı ve ritmi varsa; tohumun filizlenmesi, yoğurdun mayalanması, yağmurun yağması, kaplumbağanın yumurtadan çıkması… için de şartların yerine gelmesi ve belli bir zaman geçmesi gerekiyorsa beyin de öğrenme için zamana ihtiyaç duyar. Kişi hızlanmak istediğinde, hücrelerin öğrenmesi için gereken zamandan çalacağı için öğrenme süreçlerini sekteye uğratır. Bu nedenle insanın kendi hızına sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Eğer standardın altında bir yavaşlık varsa, bol bol pratik yapılarak uygun hıza ulaşılabilir. Ancak kendi standardında bir hıza sahip olan insan daha fazla hızlanmanın yan etkilerinin olacağını da göz önünde bulundurmalıdır.

Kur’ân’ın eğitim metoduna baktığımızda Rabbimiz (cc), Kitab’ının parça parça, yavaş yavaş, ağır ağır okunmasını; ayetlerin üzerinde uzun uzun düşünülmesini istiyor. Böyle bir okuma beynin harika öğrenmesini sağlar. Hücreler bilgiyi öyle bir kodlar ki kalıcı öğrenme en üst seviyeye ulaşır. Dünyevi ilimlerle ilgilenen insanların bu ilimlerin kaynağının kevnî ayetler olduğunu unutmaması önemlidir. Bu ayetler de üzerinde dura dura, düşüne düşüne, sindire sindire öğrenilmeli ve maddenin hakikati kavranarak onlara muamele edilmelidir.

Bir sonraki yazımızda görüşmek duasıyla. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) hamdolsun.


[1] 3/Âl-i İmrân, 164

Önerilen makaleler