Nasıl Hayâlı Olabiliriz?

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Aziz Kardeşim,

Rabbim sana merhamet etsin ve seni hayâ ehlinden kılsın.

Hayâ gibi ahlak güzelliği kimine doğuştan verilmiş kimi ise sonradan çabayla elde etmiştir. Umarım sen de doğuştan hayâlı olanlardansındır. O zaman Rabbine (cc) ne kadar şükretsen azdır. Çünkü hayrın en büyüğüyle şereflenmişsin.

Hayâ ahlakı doğuştan değilse kazanmak için çaba sarf etmelisin. Peki, hayâ ahlakını nasıl kazanabilirsin? Bu yazımızda tam da bunun üzerine muhabbetimizi devam ettireceğiz. Rabbimiz (cc) bizi de bu ahlak üzere kılsın.

Hayâ ahlakını kazanmak adına şu maddeleri zikredebiliriz:

Rabbimizi İsim ve Sıfatlarıyla Tanımak

Umumen güzel ahlak sahibi olman, hususen de hayâ ahlakına ulaşman için Allah’ı (cc) tanıman gerekir. Hakeza kulluğu güzelleştiren, rıza makamına yükselten en değerli yol, hayatımızı Allah’ın (cc) isim ve sıfatlarıyla süslemektir.

Çünkü hayatı ve bizleri var eden, hiçbirimizi başıboş bırakmayan Allah’tır. Rabbimiz (cc) isim ve sıfatlarıyla dünyaya tecelli etmekte ve bizlere kulluk ve ahlakta yol göstermektedir. O’nu tanıdıkça imanımız artar, ufkumuz genişler, ahlakımız ve kulluğumuz güzelleşir.

Nasıl mı? Buna dair birkaç örnek verelim:

Örneğin Rabbimizin El-Âlim ismini ve sıfatını bilen bir kişi ilmiyle büyüklenmekten, kendisini ilgilendirmeyen meselelerin peşine düşmekten, bilgisizce amel etmekten ve konuşmaktan, sinelerde kötü düşünceler beslemekten, toplum içerisinde gizli gizli iş yapmaktan, sevmediği insanlara iftira etmekten hayâ eder. Bilir ki Allah (cc) her hâlimizi El-Âlim isim ve sıfatıyla bilmektedir.

Rabbimizin El-Basîr ismini ve sıfatını bilen bir kişi, gözünü harama bakmaktan, elini hırsızlığa uzatmaktan, düşmanlık ve savaşta haddi aşmaktan, olmadığı gibi görünmekten, ticarette bozuk malı satmaktan hayâ eder. Bilir ki Allah (cc) her hâlimizi El-Basîr sıfatıyla görmektedir.

Rabbimizin El-Hâkim ismini ve sıfatını bilen bir kişi, insanların sınırlarını ve haklarını çiğnemekten, haram ve helal yetkisini insana vermekten, insanlara zulmetmekten, hayatın yazıldığı ve açığa çıkacağı Hesap Günü’ne, ahirete karşı gafil olmaktan hayâ eder. Bilir ki El-Hâkim sıfatıyla dünyanın da Din Günü’nün de hâkimi, çabucak hesap göreni Allah’tır (cc).

İşte kul bu şekilde Rabbini tanıdıkça, imanı artar, ufku genişler, ahlakı ve kulluğu güzelleşir. Aksi durumda ise insanın kalbi ölür.

Dili Kötü Kelamdan Muhafaza Etmek

Kardeşim, sen de çoğu zaman müşahede etmişsindir ki dilin imanımıza, ahlakımıza, kısacası hayatımızın her noktasına etkisi büyüktür. Bu nedenle İslam, gerek Kur’ân’da gerek Sünnette dilin üzerinde çok durmuş ve Müslimlere bu konuda ikazda bulunmuştur.

Rabbimiz (cc) sözün en güzelini söylememizi ve sözün en güzeline uymamızı emretmiştir.

“Onlar sözü işitip en güzeline uyarlar. Bunlar, Allah’ın hidayet ettikleridir. Bunlar, akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[1]

“Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanan ya hayır söylesin ya da sussun.”[2]

Konuşulan sözün de işitilen sözün de güzel olması istendi. Çünkü dil, doğru kullanıldığında insanın hem kendisinin hem de başkasının hidayetine vesile olan etkin organlardandır. Güzel konuştuğunda hayra, kötü konuştuğunda şerre sürüklemektedir. Bundandır ki tüm organlar da bu konuda dili uyarmışlardır:

“İnsan sabahlayınca, tüm organları dile başvurur ve (âdeta ona) şöyle derler: ‘Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.’ ”[3]

İçinde bulunduğumuz toplumun giderek hayâsızlaşması, söyledikleri ve kullandıkları üslupla yakından ilgilidir. İnsanları güldürmek için hazırlanan TV ve sosyal medya içerikleri müstehcen, küfür, hakaret, lanet gibi hayâsızca konuşmalarla yönetilmektedir. Bu tuzağın yansımalarını genç yetişkin, çocuk yaşlı demeden tüm toplumun dilinde ve amellerinde görebiliyoruz.

Namusa sövülen bir toplumda zina normalleşir. Hırsızlığın espri hâline getirildiği toplumda çalmak normalleşir. İnsanın şahsına hakaret ve küfürlü espri yapılan yerde onursuzluk/şahsiyetsizlik artar. Sonuç olarak hayâsız bir toplum oluşur. Müslim, sözün en güzelini söyler ve dinler. Ve bu şekilde hayâ ahlakını koruma altında tutar.

İmanın Güçlü Olması

Allah Resûlü (sav) hayâyı, imanın şubelerinden saymıştır.

“İman yetmiş küsur şubedir, en üstte ‘Allah’tan başka ilah yoktur.’ sözünü kabul etmek ve en altta insanlara sıkıntı veren bir nesneyi yoldan çekmek/kaldırmak bulunmaktadır. Hayâ da imanın bir parçasıdır.”[4]

Hayâ ile iman arasında önemli bir bağ vardır. İmanı kuvvetli olan kişi takvaya daha yakındır. Sözlerine, bakışlarına, düşüncelerine ve amellerine dikkat eder. Dikenli bir yoldaymış gibi dikkatli yaşar, Allah korkusuyla hayatını donatır. Hayâ dediğimiz şey, tam da budur aslında. Hayâ da imanın bir şubesi olduğu için varlığıyla imanı desteklemektedir. Öyleyse iman için hayâ, hayâ için de iman elzemdir. 

Bu nedenle imanı güçlendirme çabası içerisinde olmamız gerekir. Ki bu da salih amelleri çoğaltmak, masiyetleri azaltmakla mümkündür.

Gözü Haramlardan Korumak

Rabbimizin (cc) verdiği göz nimeti dikkatli kullanıldığında hayâya, kontrolsüz kullanıldığında ise hayâsızlığa kapı aralamaktadır. Bu nedenle mümin ve mümineler gözlerinin muhasebesini yapmalı, gözlerini haramlara karşı kapalı tutmalılardır.

“Mümin erkeklere: ‘Gözlerini (haramdan) kısmalarını ve iffetlerini korumalarını’ söyle. Bu, onlar için en hayırlı/temiz olandır. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[5]

“Mümin kadınlara da: ‘Gözlerini (haramdan) kısmalarını ve iffetlerini muhafaza etmelerini’ söyle. Kendiliğinden görünenler hariç süslerini açığa çıkarmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (kafa, boyun ve göğüs kısmını örtecek şekilde). Kocalarından, babalarından, kayınbabalarından, çocuklarından, kocalarının (başkasından olma) çocuklarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerin çocuklarından, kız kardeşlerin çocuklarından, kendi kadınlarından, sağ ellerinin sahip olduğu (köle ve cariyelerden), kadına (ihtiyaç ve arzusu olmayan) erkeklerden, kadınların avretini anlamayan çocuklardan başkasına süslerini göstermesinler. Gizledikleri ziynetler anlaşılsın/bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep beraber topluca Allah’a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz ey müminler!”[6]

Gözü, kötü fiiller ve görsellerden sakındırmamak, o fiili kişinin hayatında basitleştirir, hatta zamanla meşru hâle getirir. Ki bu da aslında günahı küçük görmektir.

Enes ibni Malik (ra) şöyle demiştir:

“Siz (genel olarak bu zamandaki insanlar) öyle bazı (kötü) işler yapıyorsunuz ki onlar sizin gözünüzde kıldan daha incedir (daha küçüktür). Oysa biz, Peygamber döneminde onları helak edici (büyük günahlardan) sayardık.”[7]

Gördüklerimiz hayallerimizi, hayallerimiz ise amellerimizi belirlemektedir. Ne gördüğümüze, neye baktığımıza dikkat etmeliyiz. Ki bu da hayâyı besleyen en önemli ilkedir.

Vakurlu/Şahsiyetli İnsanlarla Dost Olmak

Kardeşim, sana bir kardeş nasihati yapayım. Her önüne gelenle arkadaş olma. Kardeşini seçerken Müslim olması, ahlaklı olması, sadık ve vefalı olması gibi ilkelerin olsun. Neden mi? Çünkü arkadaşının senin üzerinde etkisi var. Hayâlı olman ve olmamanı belirleyecek olan da arkadaşındır. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözü de bu yönüyle çok anlamlıdır.

Allah Resûlü (sav), ümmetini arkadaşlık konusunda uyarmış ve bizlere yol göstermiştir.

“İyi ve kötü arkadaşın misali, güzel koku satanla körük çekenin hâline benzer. Misk satan ya sana güzel kokusundan bir miktar hediye eder ya sen satın alırsın ya da onunla beraber olduğun sürece güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise ya elbiseni yakar ya da körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.”[8]

“Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.”[9]

Arkadaşımız salih, vakarlı, hayâlı olursa biz de bu ahlakla süsleneceğiz. En azından onun yanında ahlaklı olmayı başaracağız. Ancak kötü arkadaş ise bizleri de kendisi gibi yapacak ya da kötülüğü gözümüzde basitleştirecektir. Sonuç olarak arkadaşımız aynı zamanda ahlakımızı belirlemektedir.

Aziz Kardeşim,

Öyle bir toplum içerisinde yaşıyorsun ki hayâsızlık bataklığında yüzmekteler. Bu bataklığın adını medeniyet(!) koydular ve onu terk etmiyorlar. Nesilden nesile miras olarak bırakıyorlar. Hayâyı ise ayaklar altına aldılar, adına da çağ dışılık dediler. Anlayacağın, hayâsız olanlar çoğunlukta, hayâlı olanlar ise azınlıktadır. Bu konuda azimli ve çabalı olmalısın. Rabbimizden (cc) dua ile yardım istemeyi ihmal etmemelisin. O (cc), takdir ederse zor olanlar kolaylaşır, imkânsızlar var olur.  

Rabbim! Bizleri dilini, gözünü, kulağını hayırda kullanan, haramlara karşı muhafaza edenlerden kıl. Çevremizi salih, vakarlı insanlarla donat. Bizleri hayâlı olanlardan eyle.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…


[1]. 39/Zumer, 18

[2]. Buhari, 6018; Müslim, 47

[3]. Tirmizi, 2407

[4]. Buhari, 9; Müslim, 35

[5]. 24/Nûr, 30

[6]. 24/Nûr, 31

[7]. Buhari, 6492

[8]. Buhari, 2101; Müslim, 2628

[9]. Ebu Davud, 4833

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver