Namazlarımızdan Nasıl İstifade Edebiliriz – 2

Allah’a hamd, Rasûlü’ne ve ashabına salât ve selam olsun.

Öncelikle şunu hatırlatmak isterim; namazlarını ıslah etmen, haz ve lezzet alabilmen için bu konuyu dert edinmelisin. Sen de bilmektesin ki ancak dert sahibi dermanın peşinde koşar. Peygamberin kendi toplumunun sıkıntılarını dert edinip Hira mağarasında inzivaya çekilmesi ve ardından meleğin ona, sıkıntılarına çözüme kavuşturacak bilgileri öğretmesi bizler için bu meselede örnektir. Ne olursa olsun sıkıntılarımızı dert edinmeliyiz. Umulur ki Rabbim çıkış kapısı gösterecektir.

Bununla beraber selefin; yani Peygamberin, sahabenin, tabiinin ve etba-ı tabiinin namazlarına bakmalısın. Namazlarının onların namazına muvaffak olması için bu konuda onların menhecine uymalısın. Çünkü kurtuluş, kurtulanların yolunu izlemektedir. Ki böylelikle sen de namazlarından onlar gibi haz alıp, bir sonraki namaza özlem duyabilesin.

Geçen sayımızda selefin namazlardan istifade etmek için izledikleri ve tavsiye ettikleri metodlardan birincisini zikretmiştik. O da kişinin abdeste önem göstermesidir. Çünkü abdest bedenin ve kalbin günahlardan temizlenmesidir. Hepimiz bilmekteyiz ki günahlar kalbi öldürür. Ve ölü olan kalp ise hiçbir şeyden lezzet almaz. Kul Rabbinin huzuruna çıkmadan günahlardan temizlenirse kalbindeki hayat, amellerden lezzet almayı sağlayacaktır.

Özellikle her önemli işin öncesinde hazırlık vardır. Abdest, namaza yapılan en önemli hazırlıktır. Çünkü namaz, onunla sahih veya batıl olmaktadır. Bu nedenle abdeste dikkat edenler Rabbimin izniyle namazlarındaki farklılığı hissedecektir.

Namazlarımızdan istifade edebilmek için dikkat edilmesi gereken ikinci yöntem ise, o amele olan bakış açımızdır. Kul bir olaya nasıl bakıyorsa o olayın onun hayatındaki yeri odur. Amelleri imar eden tasavvur ve düşüncelerdir. Düşünceler ise hüsnüzan veya suizan üzeredir. Amelleri imar eden, hayata geçiren hüsnüzandır. Suizan kendi nefsinde kötü olduğu gibi tesiri de kötüdür. Amelleri yıkar.

Örneğin, İslam topluluğu içindeki kardeşlerine bak. En çok sevdiğin ve kendisine karşı özlem duyduğun kişi, hüsnüzan beslediğin kişidir. Fakat bir türlü sevemediğin, her gördüğünde huzursuz olduğun kişi de suizan beslediğin kişidir. Oysa ikisi de kardeşindir. Birine kardeşlik ahkâmlarına riayet ediyorsun, haklarını yerine getiriyorsun. Fakat diğerine ise kardeşlik haklarını yerine getirmediğin gibi ona karşı kötü amellerde bulunuyorsun. Bunun sebebi, kardeşimize karşı olan bakış açımızdır.

Bu namaz için de böyledir. Namazlarına karşı bakış açın nasılsa namazın hayatındaki yeri, onun dışına çıkmayacaktır. Sana bu konuda Peygamberi örnek vermek istiyorum. O namazlarına rahatlatıcı bir unsur olarak bakmıştır. Namaz vakti girdiği zaman:

“Ey Bilal! Kalk namaz için kamet getir. İnsanları namaza çağır ve namaz ile bizleri rahatlat.” buyuruyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sefere çıkarken, seferden döndüğünde, mescide geldiğinde, abdest aldığında, farz namazların öncesinde, sonrasında ve hayatının birçok alanında namazla meşguldü. Namazın Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem hayatında bu kadar etki bırakmasının sebebi nedir? Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namaza rahatlatıcı bir unsur olarak bakıyordu.

Bu zamana kadar namaz kıldın kardeşim. Hiç namazlarına rahatlatıcı unsur olarak baktın mı? Namaza; hayatımda bazı şeyleri değiştiriyor ve beni rahatlatıyor olarak bakıyorsan o seni rahatlatır ve hayatını değiştirir, yaşantına katkısı olur. Fakat namazı rahatlatıcı unsur olarak değil de kendisinden kurtulunması gereken bir amel olarak görürsen elbette bu namazın senin üzerinde bir etkisi olmayacaktır.

Mesela şu sözü çok duymuşuzdur: ‘Namazı kılalım da aradan çıkaralım.’ Oysa namaz aradan çıkarılsın diye araya sokuşturulmuş bir şey değildir. Namaz araya sokuşturulmuştur ki insanı ihya etsin. Allah subhanehu ve teâlâ zalim ve nankör olan insana zayıf olduğunu, her şeyden önce kul olduğunu hatırlatsın. Allah katında değerli olan namaza karşı insanın bu pasif tutumu neden kaynaklanmaktadır? Bunun sebebi, namaza olan bakış açımızdır. Kul namaza hüsnüzanla yaklaşırsa o ameli, hayatında imar edecektir. Fakat suizanla yaklaşırsa ya namazı kılmayacak veya kılsa da ondan istifade edemeyecektir.

O zaman namaza birinci olarak, rahatlatıcı unsur olarak bakmalısın. Çünkü selef, ona rahatlatıcı bir amel olarak bakmıştır. İkinci olarak, sorumluluklarını hatırlatıcı olarak bakmalısın. Dikkat edersen Allah subhanehu ve teâlâ namazı hayatımızda beş vakte yaymıştır. Mesela oruç, zekât, hacc gibi ibadetlerin hepsinin vakti sınırlıdır. Fakat namaz böyle değildir. Her gün beş vakit kılmak zorundasın. Neden namaz ayrı ayrı beş vakitte zorunlu olarak kılınıyor? Bunun hikmetini hiç düşündün mü?

Bunun hikmeti şudur; Allah subhanehu ve teâlâ bizi yaratandır. Allah subhanehu ve teâlâ yarattıklarının sıkıntılarını, ihtiyaçlarını en iyi bilendir. Hiç yaratan yarattığını bilmez mi? Nasıl ki Rabbin senin gıdaya ihtiyacın olduğunu biliyor ve sana gıdalanacağın sebzeler, meyveler ve tahıl ürünleri çıkarıyor.

Hakeza Rabbin senin unutkan olduğunu, gaflete düşebileceğini, zalim ve kibirli olduğunu da biliyor. Bu sıfatlar, insanın sorumluluklarını ifa etmesine engeldir. Bunu ihya edecek olan şey ise namazdır. Allah subhanehu ve teâlâ bu hikmetle namazı insanın hayatında beş vakte bölmüştür. Ta ki insan Rabbini unuttuğunda O’nu hatırlasın. Kibirlendiğinde, Allah’ın subhanehu ve teâlâ ona vermiş olduğu nimetlerle Allah’ın arzında isyan etmek istediğinde zilletini ve zayıflığını hatırlasın diyedir.

Bu nedenle bizler namazlarımıza; bizleri terbiye edecek olan, nefislerimizi tezkiye edece olan, bizleri Allah’a yakınlaştıracak olan, günahlarımızı temizleyen ve fuhşiyattan alıkoyan, Rabbine ve kullara karşı sorumluluklarını hatırlatan bir unsur olarak bakmalıyız. Bundan sonra Allah’ın izniyle namazlarımızın üzerimizdeki tesirini göreceğizdir.

Namazlarımızdan istifade etmek için üçüncü olarak, namaza başlamadan önce kul, bütün sıkıntılarını ve isteklerini aklına getirmelidir. Bunun için insanın her namazdan önce nefsini her yönüyle muhasebe etmesi gerekir.

Biliyorsun, hepimiz aciziz… Kendi kudretimizle yapabileceğimiz ve başarabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Hayat içerisinde o kadar isteğimiz var ki, bizi sıkan ve karşısında aciz kaldığımız o kadar olay var ki, insanın gücü bunları aşmasına yeterli değildir. Mutlak gücü elinde bulunduranın gücüne ihtiyacı vardır. Bu gücü, yardımı talep etmek için dua etmek gerekir. Çünkü nasıl oruç müminin kalkanıdır, dua da müminin silahıdır. Rabbimiz dualarımıza bu dünyada ya ona icabet eder, bizden bir sıkıntıyı def eder veya ahirette daha güzel nimetler verir.

Eğer namaza başlamadan önce sıkıntı ve isteklerimizi aklımıza getirirsek, o zaman namazdan nasıl lezzet aldığımızı ve hayatımızda namazın nasıl özlenen ve bir sonraki namazın beklenen bir şey olduğunu müşahede edeceğizdir. ‘Bu nasıl olacak?’ diye sorabilirsin.

Namaz, duadır. Allah subhanehu ve teâlâ bu ibadete kelime olarak salât kelimesini seçmiştir. Salât Arap lugatında dua anlamına gelmektedir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Onların mallarından sadaka al ki bununla onları (günahlardan) temizleyesin, onların (sevaplarını) artırıp yüceltesin. Ve onlara salât et (dua et). Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onların ızdıraplarını yatıştırır). Allah çok işiten ve bilendir.” (9/Tevbe, 103)

Niye Allah subhanehu ve teâlâ namaza dua ismini vermiştir? Çünkü sen ‘Allahuekber’ deyip namaza başladığın andan ‘Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi’ dediğin ana kadar sürekli Allah’tan subhanehu ve teâlâ bir şeyler istiyorsun, Allah’a subhanehu ve teâlâ sıkıntılarını dile getiriyorsun. Bu da dua demektir.

Eğer namaz, başından sonuna kadar dua ise neden bizim namazlarımız sıkıntılı kardeşim? Çünkü biz, namazın öncesinde isteklerimizi, sıkıntılarımızı aklımıza getirmiyoruz. Ve namaza başladıktan sonra da nasıl dua edeceğimizi bilmiyoruz. Bu da namazdan istifade etmemizin önünde engeldir.

Biliyor musun, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namazı niye bu kadar çok seviyordu? Bunun sebebini sana örnek üzerinden anlatacağım. Canın sıkıldığı zaman çok bunalırsın. Sevdiğin bir arkadaşla yan yana gelirsin. Yarım saat, kırk beş dakika sohbet edersin. Daha sonra dersin ki ‘Sabah bende çok ciddi bir sıkıntı vardı. Fakat akşam oldu, sıkıntım gitti.’ Bu sıkıntının gitmesinin sebebiproblemini kardeşinle paylaşmandır.

Dikkat et! Muhabbet etmek suretiyle sıkıntılarımızı paylaştığımız kişi bizim gibi aciz. Karşımızdaki insanın bizim isteklerimize icabet etmek gibi bir gücü yok. Hatta bizim sıkıntılarımızı bir gün yüzümüze vurup bize minnet edebilir. Kendisiyle bir gün küstüğümüzde, yollarımızı ayırdığımızda ona açtığımız dertlerimizi piyasada yayıp bizim yüzümüzü karartabilir. Bu kadar illetli olan bir insana derdimizi açtığımızda fıtraten rahatlıyorsak, bir de âlemlerin Rabbi olan Allah’a subhanehu ve teâlâ sıkıntılarımızı açtığımızda nasıl rahatlayacağımızı düşünsene!

Kardeşim! Her istediğinde icabet eden Allah’tan subhanehu ve teâlâ bahsediyorum. Senin sıkıntılarını işitmekten sıkılmayan, sen O’na elini açtığın zaman bundan huzur, mutluluk duyan ve bununla sevinen Allah’tan subhanehu ve teâlâ bahsediyorum. En iyi sırdaşın âlemlerin Rabbi Allah’tır subhanehu ve teâlâ. Sen O’na nankörlük etsen de O sırlarını yaymıyor. Senin sırlarını muhafaza ediyor. Böyle bir Rabbin var. Ve senden günde beş defa namaz kılmanı istiyor. Bundan istifade etmek istiyorsan, namazdan önce muhasebeni yapıp bütün sıkıntı ve isteklerini aklına getirmelisin. Namazın içinde Rabbine dua et. Seni işiten Allah’ın subhanehu ve teâlâ, sıkıntılarını ve isteklerini karşılıksız bırakması mümkün değildir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Allah her dua edenin duasına üç şeyden biriyle icabet eder…”

Mesela, senin sıkıntın namazlardan lezzet almamak, huzur, sekinet bulamamak ve namazların sana ağır gelmesiyse, ki bundan daha büyük bir sıkıntı yoktur, o zaman namaza durduğunda, secdeye kapandığında dua et. Çünkü dualara icabet edilmeye en uygun an secde anıdır. Yapış secdeye, Şeyhu’l İslam İbni Teymiyye’nin dediği gibi sür yüzünü toprağa, de ki:

‘Ya Rabbi! Kalpler senin elinde. Beni yaratan, kalbimi yerleştiren ve namaz ibadetini bana emreden de sensin. Yalnız bu kalp namazdan lezzet almıyor. Ona karşı özlem besleyemiyor. Ya Rabbi! Davud’a demiri yumuşattığın gibi benim kalbimi namaza yumuşat. Ya Rabbi! Benden öncekilere merhamet edip onları namazla kendine yakınlaştırdığın gibi beni de kendine namazla yakınlaştır. Ya Rabbi! Bu namazı Peygamber’e göz aydınlığı kıldığın gibi benim namazımı da bana göz aydınlığı kıl.’

Başka bir sıkıntın da, eşinle aranda olan problemler mi? Secdede dua etmeye devam et: ‘Allah’ım bütün yarattıklarına rahmetinle muamele ettiğin gibi eşime rahmetinle muamele et. Onu uysal ve saliha bir eş haline getir.’

Rızkında mı darlık var? Secdeden yüzünü kaldırma. İstemeye ve sıkıntılarını açmaya devam et: ‘Ya Rabbi! Rızkımı benim için fitne kılma. Rezzak olan sensin. Gece gündüz sana küfredenlerin dahi rızkını veriyorsun. Ben senin kulunum. Alnım senin önünde secdeye varıyor. Benim rızkımı da bana ver.’ diye sıkıntı ve isteklerimiz neyse namazlarımızda Allah’a subhanehu ve teâlâ açalım. Her namazda böyle dua ederek rahatladığımızda bu bizde alışkanlık haline gelir. Artık sıkıldığımızda rahatlamak için namaz kılmaya başlarız.

Rabbimden isteğim namazlarımızı bizim için, özlenen ve lezzet alınan bir amel haline getirmesidir. Bizleri namazlarıyla Allah’a yaklaşan kullarından eylemesidir.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver