Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, O’nun kulu ve gönderilen son Nebi olan Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına ve âline salât ve selam olsun.
Bundan sonraki yazılarımızda Mürcie fırkasını anlatmaya çalışacağız. Mürcie’yi diğer fırkalardan ayıran ve onu önemli kılan şey şudur:
Diğer fırkalar ya tarihin çöplüğünde yerlerini almışlar, unutulmuşlar ya da birçok özelliği değişip bambaşka bir mezhep haline gelmiştir. Zaman içerisindeki değişimlerle beraber Mürcie ümmetin içerisinde en ciddi problem olarak karşımızda bulunmaktadır. Hakkın açığa çıkması için bu taifeyi tanımak, ondan sakınmak ve sakındırmak gerekir.
Mürcie ‘er-ce-e’ kökünden gelir. Lugatta ertelemek ve ummak manaları vardır. Kur’an-ı Kerim’de bu kelimenin farklı halleri üç defa geçmektedir.
“De ki: ‘(Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.’ (Sefere katılmayanlardan) diğer bir grup da Allah’ın emrine ertelenmişlerdir. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir.” (9/Tevbe, 105-106)
“Dediler ki: ‘Onu ve kardeşini ertele ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder.’ ” (26/Şuara, 36)
“Onlardan dilediğini erteler, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halimdir.” (33/Ahzab, 51)
Lugatın en sahih olarak anlaşılacağı yer Kur’an-ı Kerim’dir. Bu ayetlere baktığımız zaman er-ce-e kelimesinin ertelemek manasına geldiğini görürüz.
Mürcie’nin ıstılah tanımına bakacak olursak, mezhepleri, fırkaları anlatan kitaplarda birçok tanım olduğunu müşahede ederiz. Bu tanımların hemen hemen hepsini zikretmeye ve sahih olanını da belirtmeye çalışacağız inşallah.
Ehli Sünnet alimleri Mürcie’yi şöyle tanımlamışlardır:
‘Kim ameli imandan ayırır ise o Mürcie’dir.’
Daha sonra Ehli Sünnet alimleri bu taifenin kendi içersinde derece derece farklı olmaları nedeniyle, sınıflandırma yapmışlardır. İlerleyen yazılarımızda bu taksimatı anlatacağız.
Şia ise Mürcie’yi kendi penceresinden bakarak bambaşka bir tanım ile açıklamıştır. Onlar Mürcie’yi:
‘Hilafet sıralamasında Ali’yi dördüncüye erteleyenlerdir.’ diye tanımlamışlardır.
Şia’nın farklı farklı sınıflardan oluştuğunu önceki yazılarımızda zikretmiştik. Ali’nin radıyallahu anh diğer halifelerden daha faziletli olduğunu söyleyen tabaka Şia’nın en mutedili olduğunu söylemiştik. İşte bu görüşte olanlar Mürcie’yi bu şekilde tanımlamışlardır. O yüzden onların gözünde Ali’yi radıyallahu anh 4. Halife olarak kabul eden Ehli Sünnet, Mürcie’dir.
Başka bir tanım ise şudur:
‘Küfür ile beraber taatler fayda vermediği gibi, iman işe beraber masiyetlerde zarar vermez.’
Diğer bir tanım ise:
‘Bilmediği konularda işin hükmünü Allah’a ertelemektir.’
Mürcie’ye yapılan ve içinde bazı tehlikeleri barındıran başka bir tanım ise şudur:
‘Büyük günah sahibinin hükmünü Allah’a ertelemektir.’
Bu tanım Mürcie’yi temize çıkartmak için ortaya konulan tariflerden bir tanesidir. Çünkü burada yapılan tanım zaten Ehli Sünnet’in büyük günahlar hususundaki itikadıdır. Şirk haricinde geri kalan küçük-büyük günahlar Allah’ın dilemesiyle affedilebilecek kısımdandır.
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (4/Nisa, 48)
O yüzden Mürcie’yi masum gösterip Ehli Sünnet’miş gibi tanımlayan bu ifadeler çok tehlikeli kapıları aralayabilecek düzeydedir.
Mürcie ile ilgili yapacağımız son tanım ise şudur:
‘İrca cebrdir. Yani kulun fiillerinde herhangi bir etkisinin olmadığına, bunların Allah’a ertelenmesi gerektiğinde inanmaktır.’
Selefin Mürcie’yi çok sert bir şekilde eleştirmesi nedeniyle bu taifenin mensupları ya da destekçileri farklı yollar ile bu ithamlardan kurtulmaya çalışmışlardır. Bunlardan birisi de Mürcie’yi ‘Cebriye’ olarak tanımlamaktır.
Peki Cebriye nedir?
Cebriye: Allah’ın iradesi karşısında kulun fiillerini, rüzgarın önündeki tüye benzeten taifedir. Yani kul hangi ameli işlerse işlesin bir sorumluluğu yoktur. Çünkü onları Allah dilemiştir. Doğal olarak bu taifenin mensupları rahatlıkla masiyetlerin içerisine düşebilmektedirler. Büyük günahlar işlemekte hiç sıkıntı yaşamamaktadırlar.
Yapılan bu tanımlar dahi bir taifeyi tanıma hususunda ne kadar çok kelam edildiğini bize göstermektedir. Burada asıl üzerinde durmak istediğimiz nokta ise tanımlar üzerinden yapılan aldatma ve bunun sonucunda ortaya çıkan tahribattır.
Hiçbir fırka bir seferde ortaya çıkmamıştır. Çıkış sebebi, zaman içerisindeki değişimi ile beraber bir itikad haline gelmesi çok uzun sürer. O yüzden alimlerin fırkaları tanımladıkları sözlerini alırken çok dikkatli olmak lazımdır. Çünkü genellikle fırkalar çok basit bazı noktalardan dolayı Ehli Sünnet’ten ayrılmıştır. O dönemi göz önünde bulunduran alimler onları hafif şekilde eleştirmiş ve ‘bidat ehli’, ‘heva ehli’ gibi vasıflar ile itham etmişlerdir. Doğal olarak bu taifeye mensup kesimin arkasında namaz kılınabileceğini, kestiklerinin yenilebileceğini söylemişlerdir.
İşte yol kesiciler, kafa karıştıranlar tam bu sırada devreye giriyorlar. Bahse konu olan taife geldiği nokta itibariyle neredeyse İslam’dan çıkacak hale gelmiş olmasına rağmen, bu alimlerin taifenin ilk döneme ait sözlerini ön plana çıkartıyorlar. Halbuki bu fırkayla alakalı o sözleri söyleyen alimlerin hiç birisi fırkanın son halini görmemiştir.
Bunu pratik örneğini Şia fırkasını anlatırken de görmüştük. Şia’nın ilk çıkış noktası Ali’nin, Osman’dan radıyallahu anhuma daha faziletli ve hilafete daha layık olduğu görüşünü beyan etmekti. Bu durumu dikkate alan o zamanın alimleri Şia hakkında eleştiri getirmiş ama onların İslam milletinden oldukları hususunda herhangi bir ihtilaf dahi zikretmemişlerdir.
Alimlerin Şia hakkında o gün ortaya koydukları düşünceleri alan, kalbi eğri zümre bugünkü Rafızilerin fiillerini meşrulaştırmaya çalışmışladır. Ali’nin, Osman’dan radıyallahu anhuma daha faziletli olduğunu söylemek nerede, kabirlere tapmak, Ali’yi radıyallahu anh ilahlaştırmak, sahabeyi tekfir etmek, Aişe annemiz hakkında ahlaksızca ithamlarda bulunmak nerede!
Allah’ın ayetlerindeki müteşabihlerin peşine düşüp kalplerinde eğrilik bulunma vasfını kazanan bu güruhun, alimlerin birçok illetle beraber incelenmesi gereken sözlerine yapışmalarına şaşırmamak gerekir.
Mürcie ile ilgili yaptığımız tanımlar içerisinde Ehli Sünnet’in tanımı Mürcie fırkasının son halini göz önünde bulunduran kapsayıcı bir tanımdır. Bizde bu tanımı ölçü alarak Mürcie’yi anlatmaya çalışacağız.
Davamızın sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap