Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam Muhammed’in, alinin ve ashabının üzerine olsun.
Mürcie’nin tarihsel gelişimini anlattığımız geçen sayılarda mürcieyi iki dönemde incelemiştik. Mürcietu’l U’la diye isimlendirdiğimiz ilk dönemde ortaya çıkan tablonun günümüz mürciesi ile bir alakası olmadığını söyledik. Sahabe arasında ortaya çıkan fitnede tarafların hakkında hüküm vermekten kaçınan kişiler Mürcietu’l U’la diye adlandırılmaktaydı.
Asıl mürcie ise sahabe arasındaki fitne ile ilgili insanların görüşlerini delillendirmeye başladıklarında ortaya çıktı. Hariciler sahabenin genelini tekfir ederken Ehli Sünnet tekfir etmekten kaçındı. Mürcie de tekfir etmedi ancak dayandığı nokta ile ircanın temelleri atılmış oldu. Özetle mürcie şunu söylüyordu:
‘Sahabenin birbirlerine kılıç çekmesi yanlış bir davranıştır. Ancak bu bir ameldir. Amel de imanı etkilemez. O yüzden sahabeyi bu amellerinden dolayı tekfir edemeyiz.’
Amelin imandan olmadığına dair ortaya atılan bu düşünce, haricilere cevap vermek içindi. Ancak sonrasında müstakil bir itikad haline geldi.
Bizler Mürcie’nin başlangıcını her ne kadar bu şekilde tasnif etmiş olsak bile bu hususta birçok görüş ortaya atılmıştır. Şimdi tek tek onlar üzerinde durmaya çalışalım.
Mürcie’nin temellerinin nereye dayandığına dair görüş bildiren bir grup sahabeye işaret etmiştir. Onlar şöyle söylemektedirler:
‘Ali radıyallahu anh ile Muaviye radıyallahu anh arasında yaşanan fitneden önce Medine’den uzak bölgelere gitmiş olan sahabeler vardı. Bunlar fitne başlayınca geri döndüklerinde bu tablo ile karşılaştılar. Her iki tarafa da tepki gösterdiler ve kimsenin yanında yer almayacaklarını belirttiler. Böylece ircanın temelleri atılmış oldu.’
Bu görüş birkaç yönden yanlıştır. Öncelikle Mürcie’yi iki kısma ayırmadan yapılacak değerlendirmeler her halukarda eksik olacaktır. Eğer bu görüşün sahipleri ameli imandan görmeme üzerine itikadlarını şekillendiren Mürcie’nin çıkışını buna bağlıyorlar ise bunu zaten konuşmaya gerek yoktur. Çünkü iddiadan da anlaşılacağı üzere konunun iman veya amel ile alakası yoktur.
Eğer burada kast edilen Mürcietu’l U’la ise o zaman şunu söylemek gerekir. Mürcietu’l U’la fitne anında tarafların arasında hüküm vermekten kaçınanlardan oluşmakta idi ve olaylardan yaklaşık kırk sene kadar sonra ortaya çıktı. Fitne zamanına şahitlik eden sahabelerin ise bu hususta zaten görüşleri belli idi. Ali’yi radıyallahu anh halife olarak görüyorlar fakat Müslümanların kendi aralarında yaptıkları savaşın fitne savaşı olduğunu vurguluyorlardı. Onlara göre savaşan her iki taife de hata etmişti. Bu yönleriyle sahabeyi mürciyetu’l u’la kısmına dahil etmek de mümkün değildir.
Mesela: Usame bin Zeyd, Ali’nin radıyallahu anh elçisine bu yapılan savaşın iyi bir amel olmadığını söyleyip onların yanında yer almayacağını ifade etmiştir.
İbni Ömer Peygamber as ile beraber fitneyi kaldırmak için savaştığını ama bu çarpışmaların fitneyi daha da arttıracağını söyleyip çarpışmalara dahil olanları eleştirmiştir.
Bir kısım sahabe Allah Rasûlü’nün “İki Müslüman birbirlerine kılıç çekerse ölen de öldürülen de cehennemdedir.” ( Buhari) hadisine dayanarak çatışmalardan geri durmuşlardır.
Fakat dikkat edilirse bu geri durma halinde bir tarafsızlık söz konusu değildir. Bilakis her iki tarafın yaptığı bu amelin yanlış olduğu hususunda hemfikirdirler. Maalesef bu görüş sahabeye dayandırılmaya çalışılarak Mürcie’nin inancı islam ümmetine doğru bir itikad olarak servis edilmeye çalışılmıştır. Hatta Mürcie’nin fikir babası olarak bazı müsteşrikler İbni Ömer’i radıyallahu anh göstermektedirler. Tabi ki sahabe üzerinden oynanan bu oyunun asıl hedeflediği şeyler başkadır. Amaçlarının ne olduğu konumuzla alakalı olmadığı için değinmeyeceğiz. Ancak sahabenin hepsinin ya da genelinin atıl hale getirildiği her düşüncenin arkasında Kuran’ı kendi heva ve heveslerine göre yorumlama arzusu olduğunu bilmek gerekir. Burada yapılan da kısmen ona hizmet etmektedir.
Mürcie’nin çıkış noktası ile alakalı ortaya atılan bir başka görüş ise Emeviler zamanı ile alakalıdır. Emeviler dönemi arap olmayan Müslümanlara zulümlerin ayyuka çıktığı bir zamandır. Hilafetin ve nübuvvetin kendilerinde toplandığını söyleyerek diğer ırklardaki Müslümanlara baskı yapmışlar İslam’ın onlara tanıdığı hakların bir kısmını onlara vermemişlerdir. Mürcie’nin çıkışını bu zamanda yaşanan hadiselerle değerlendirenlerin görüşünü anlamak için ilk önce bazı tarihi olayları anlatmak gerekiyor.
Bu idda sahiplerinin görüşlerini dayandırdıkları tarihi olaylarda karşımıza iki şahıs çıkmaktadır. Birisi zalimliği ile ünlü Haccac diğeri ise o sırada Emevi valilerinden bir vali olan Abdurrahman ibni Muhammed ibni Eş’as’tır. Haccac sevmediği bu valinin ayaklarını kaydırmak için her türlü çabayı göstermektedir. İbni Eş’as fethettiği bazı bölgelerde Haccac’ın zulüm içerikli emirlerini uygulamaz. Özellikle arap olmayanlara karşı muammelede direktiflerin dışına çıkan ibni Eş’as’a yöre halkı destek verir. O bölgenin ileri gelenleri ile durumu istişare eden ibni Eş’as’a sahabenin de (Ebu Tufeyl radıyallahu anh) aralarında bulunduğu topluluk biat bozma çağrısı yapar. İbni Eş’as daha sonra geldiği Basrada da ciddi destek alır ve Emevi iktidarına karşı bir kıyam başlatır. Bu başkaldırıya Said bin Cubeyr gibi alimler de destek verirler. Hatta kıyam kanlı bir şekilde bastırıldığında Said bin Cubeyr kaçak olarak yaşamak zorunda kalır ve on sene kadar sonra şehid edilir.
İşte bu hadiselerin üzerine Mürcie’nin temellerinin atıldığını iddia edenler şöyle demişlerdir:
‘Mürcie tasdik hususunda insanların imanlarını eşit görmektedir. Basrada başlayan kıyamda insanlar eşitsizliğe karşı ayaklanmışlar ve Mürcie’nin herkesi eşit değerlendirdiği bu görüş altında kenetlenmişlerdir. Mürcie’nin tarih sahnesinde gerçek manada yer aldığı zaman bu zamandır.’
Bu düşünce birçok yönden yanlıştır. Öncelikle Mürcie’nin imanda herkesi eşit görmesi gibi bir düşüncesi yoktur. Ameli imandan saymamaları onları diğer fırkalardan ayıran en belirgin vasıftır. Bu olaylar zincirinde de bu vasfa işaret eden herhangi bir nokta yoktur.
Ayrıca Mürcie’ye en şiddetli tepkiyi gösteren alimlerden birisi Said ibni Cubeyr’dir. Onun da Mürcie’nin temellerinin atıldığı iddia edilen bir tabloda gösterilmesi mümkün değildir.
Mürcie’nin temelleri ile alakalı görüş beyan eden taifelerden birisi de harici etkenine vurgu yapmaktadır. Ve şöyle demektedirler:
‘Hariciler herkesi tekfir ettiklerinde onların karşısında duran taife Mürcie oldu. Bu düşüncelerin temelleri de o zaman atıldı.’
Bu görüş kısmen doğrudur. Mürcie, haricilerin fitnesini söndürmek için ortaya atılan düşünceleri de içinde barındırmaktadır. Ama tek etken budur, diye söylemek yanlıştır. Ehli sünnette haricilerin bu amelini red etmiş ancak mürcie gibi, sapmamış ve saptırmamıştır.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap