Muksirûn Sahabiler ve Hadis Rivayeti

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Muksirûn sahabilerin çok hadis rivayet etme nedenlerini işlemeye devam ediyoruz. Geçen sayılarımızda Âişe Annemizin (r.anha) çok hadis rivayet etme nedenlerinden bazılarını zikrettik. Bu sayımızda kaldığımız yerden devam ediyoruz, inşallah.

4. Âişe Annemizin (r.anha) rivayetleri neden çoktur?

d. Sahabenin hadis bilgisi ya direkt Allah Resûlü’ne (sav) ya da başka bir sahabinin aracılık edip aktarmasına dayanır. Sahabenin sünnet bilgisinde birbirlerine aktararak öğrendikleri miktar daha fazladır. İşte bundan dolayı bir hadisin rivayetinde birçok sahabi ortaklık yapabilmiştir.

Ancak -birçok sahabiden farklı olarak- Âişe Annemiz (r.anha) rivayet ettiği hadislerin büyük çoğunluğunu direkt Allah Resûlü’nden (sav) almıştır. Bu nedenle de pek çok kişinin bilmediği nadir sünnet ondan aktarılmış ve sünnet bilgisine çokça başvurulmuştur.

Bunun yanında Âişe Annemiz az da olsa başka sahabilerden de rivayette bulunmuştur: Babası Ebû Bekir, Ömer ibni Hattâb, Sa’d ibni Ebî Vakkâs, Useyd ibni Hudayr, Fâtıma Annemiz, Hamza binti Amr, Cudâme binti Vehb (r.anhum) gibi.[1]

Genel olarak hadisleri doğrudan doğruya Allah Resûlü’nden (sav) alması, hadiste ana mercilerden olmasını; Sünnete dair geniş bilgisi de hadis rivayetinin fazla olmasını sağlamıştır.

Sahabeden Mahmûd ibni Lebîd’in (ra) sözünü tekrar hatırlayalım:

“Resûlullah’ın (sav) eşleri Resûlullah’ın (sav) hadislerini çokça ezberlerdi. Ama bu konuda Ummu Seleme ve Âişe’nin (r.anhuma) bir benzeri yoktu. Âişe (r.anha) vefat edene dek Ömer ve Osmân (r.anhuma) zamanında fetva verirdi. Peygamber’den (sav) sonra Resûlullah’ın ashâbının büyüklerinden Ömer ve Osmân, ona birilerini gönderir ve ona sünnetleri sorarlardı.”[2]

e. Rivayetlerinin çok olmasında Âişe Annemizin yaşam süresinin de etkisi vardır. Âişe Annemiz H 58’de vefat etmiştir. Yani, Allah Resûlü’nden (sav) sonra kırk yedi sene kadar yaşamıştır. Yaşam süresinin uzunluğu hem başkalarına ondan hadis öğrenebilme hem de ona rivayette bulunma fırsatı sağlamıştır. Böylece rivayet sayısı fazla olmuştur.

f. Daha önce de aktardığımız gibi sahabenin ikamet ettiği bölge, rivayetlerinin sayısını etkilemiştir. İlim merkezi ve insanların çokça uğradığı şehirlere yerleşen sahabilerin rivayetleri böyle olmayanlara göre daha fazla olmuştur.

Âişe Annemiz Medine’de yaşamıştır. Allah Resûlü (sav) vefat ettikten sonra da sıkça yaptığı hac yolculukları ve siyasi nedenlerle şehir dışında bulunması haricinde Medine’de kalmaya devam etmiş ve orada vefat etmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi o devirde Medine ve Mekke hem bir ilim merkezi hem de hac mevsimlerinde insanların uğrak yeridir.

Burada dikkat çeken bir diğer nokta, Âişe Annemizin (r.anha) kaldığı odanın mescidin bitişiğinde, Allah Resûlü’nün (sav) namaz kıldırdığı ve sohbet verdiği yerin hemen yanında olmasıydı.[3] Ayrıca Âişe Annemizin odasında mescide açılan bir kapı da bulunmaktaydı.[4] Şu rivayetler Âişe Annemizin mescide ne kadar yakın bir yerde kaldığını göstermektedir:

Âişe Annemizden (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) benim odamda namaz kıldırdı. İnsanlar da odanın dışından ona tabi oluyor ve onunla birlikte namaz kılıyordu.”[5]

“Allah Resûlü (sav) itikafa girdiği zaman başını (mescidden) bana uzatırdı, ben de onun saçlarını tarardım.”[6]

“Bir gün Allah Resûlü’nün (sav) odamın kapısının önüne geldiğini gördüm. O esnada Habeşliler Mescid-i Nebevi’de oynuyorlardı. Bu sırada Allah Resûlü (sav) oyunlarını izlemem için ridasıyla beni perdeliyordu.”[7]

Hem Allah Resûlü (sav) hayattayken hem de vefat ettikten sonra mescid, ilmî faaliyetlerin sürdüğü bir mekândı. Âişe Annemizin (r.anha) mescide yakın bir odada oturması; hutbelere, ilmî derslere, müzakerelere, dinlerini öğrenmek için gelen heyet ve bireylerle konuşulanlara kulak misafiri olması demektir. Odasından mescidin içindeki Habeşlilerin oyunlarını takip etme imkânına sahip olduğu gibi ilmî faaliyetlere de odasından iştirak edebilmekteydi… İlme merakı ve hırsıyla beraber düşündüğümüzde bu durum Âişe Annemizin sünnet bilgisini arttırmıştı.

Ayrıca mescid gün içinde insanların sıkça uğradığı yerlerden biridir. Günde beş defa gelinen bir yer olarak düşündüğümüzde Âişe Annemizden (r.anha) hadis öğrenme fırsatı gayet geniştir, zor değildir. Zira Âişe Annemizden hadis öğrenmek için mescide geldikten sonra başka bir yolculuk daha yapmaya ihtiyaç yoktur.

“Peygamber’den sonra onun evi, kadın erkek, büyük küçük birçok kimsenin huzuruna gelip kendisini dinlediği, varsa sorusunu sorup cevabını aldığı bir ilim ve irfan ocağı oldu. Ashaptan bazılarının vefat etmiş olması, birçoğunun da fetihler sebebiyle muhtelif bölgelere gitmesi sonucunda Medine’de çok az sahâbî kalmıştı. Âişe’nin varlığı sayesinde, ‘Peygamber şehri Medine’ ilim merkezi olmaya devam etti. Bu şehirde onun yıllarca süren eğitim ve öğretim faaliyetleri sonunda, İslâm ilimlerinin temellerinin atılması ve ilmî hareketin gelişmesi yanında, hadis ve fıkıh sahalarında Medine ekolü teşekkül etti. Âişe, yalnızca şifahî sorularla değil aynı zamanda muhtelif şehir ve bölgelerde yaşayan müslümanların mektupla sordukları sorulara da cevaplar vermiştir. Böylece hadislerin ve bazı fıkhî meselelerin yazılmasına da öncülük etmiş oldu. Diğer taraftan 23 (644) yılından vefatına kadar her yıl hac için Mekke’ye gittiğinde, muhtelif yerlerden gelenlerin kendisini çadırında ziyaret etmelerine ve soru sormalarına izin verdi.”[8]

Sonuç olarak, Âişe Annemizin (r.anha) hem Medine’de yaşamış olması hem de mescide yakın oturması kendisinden çokça hadis rivayet edilmesini sağlamıştır.

g. Hem sahabeden hem de tabiinden birçok kişi Âişe Annemizden hadis almış, sonraki nesillere aktarmıştır. Âişe Annemizden hadis alanlar arasında onun gibi muksirûndan olan sahabiler de vardır.[9] Âişe Annemizden (r.anha)
sadece Medine halkı değil, Mekke, Basra, Kufe, Şam ve başka memleketlerden de hadis talep edenler olmuştur.[10]

Tabiinden Kabîsa ibni Zueyb (rh) şöyle der:

“Âişe insanların en ilim sahibi olanıydı. Sahabenin büyükleri/ileri gelenleri ona soru sorardı.”[11]

Muslim El-Hemedânî şöyle der:

“Mesrûk’a ‘Âişe, ferâiz’i (İslam miras hukukunu) iyi biliyor muydu?’ diye soruldu. O, ‘Nefsim elinde olana yemin olsun ki evet. Ben Muhammed’in (sav) ashâbından yaşlı başlı olanlarının dahi ona feraize dair soru sorduklarını gördüm.’ dedi.”[12]

Sahabeden Ebû Mûsâ El-Eş’arî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Biz Nebi’nin (sav) ashâbı olarak hangi hadis konusunda bir sorunumuz olmuş ve onu Âişe’ye sormuş isek o konuda Âişe’den bir bilgi edinmişizdir.”[13]

“Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Ebû Mûsâ el-Eş’arî gibi bazı sahâbîler başta olmak üzere Âişe’den hadis nakledenlerin sayısı 200’den fazladır. Bunlar arasında, kız kardeşi Esmâ’nın oğulları Abdullah b. Zübeyr ile Urve b. Zübeyr, kardeşi Muhammed’in oğulları Abdullah ile Kāsım, tâbiîn neslinin ileri gelenlerinden Saîd b. Müseyyeb, Süleyman b. Yesâr, Şa’bî, Atâ b. Ebû Rebâh, Mücâhid, İbn Sîrîn, Mesrûk zikredilebilir. Kadınlardan da kardeşi Abdurrahman’ın kızları Hafsa ve Esmâ ile Âişe bint Talha, Hasan-ı Basrî’nin annesi Hayre ve ondan nakledilen hadisleri en iyi bilen Amre bint Abdurrahman sayılabilir.”[14]

Âişe Annemizin ravileri arasında akrabalarından birçok kişinin yer alması dikkat çekicidir. Âişe Annemizden, yaklaşık kırk kadar aile ferdinin hadis rivayet ettiği tespit edilmiştir.[15] “Aile isnadlarının” hadislerin korunmasında, yaygınlaşmasında ve sonraki nesillere aktarılmasında büyük katkısı vardır. Çünkü;

“Aile dışındaki râvilerin, hadis dinlemek istediği sahâbîlerin yanına girebilmek için uygun bir vakitte izin alması ya da sahâbîlerin hadis rivâyet edebileceği bir mekana gitmesi, yani fiziki yakınlığı oluşturmaları gerekirken,[16] aile fertleri için bu büyük zorluk söz konusu değildir. Ayrıca bu şahıslar, ailesindeki sahâbîlerle evde, şehirde ya da yolculuk esnasında sürekli birlikte bulunma imkanına sahip olmuşlardır. İlk dönemde hadislerin rivâyet edilmesine bu açıdan bakıldığında önde gelen bir sahâbînin aile ferdi olan ilme meraklı bireylerinin diğerlerine göre daha şanslı olduğu anlaşılmaktadır.”[17]

Sahabe çocukları babalarının veya büyüklerinin hadislerini sonraki nesle aktarıp devamını sağlama arzusuna sahiplerdi ve bundan şeref duyuyorlardı.[18]

“Resûlüllah’ın (sav) hanımları arasında en çok hadis rivâyet eden Aişe’nin rivâyetleri ve ilmi de genel olarak, aile isnadlarıyla topluma aktarılmıştır. Nitekim, Süfyân b. Uyeyne’den nakledilen ‘Aişe’nin hadislerini en iyi bilen şahıslar, Kâsım b. Muhammed b. Ebû Bekir, Amre bnt. Abdurrahman ve Urve b. Zübeyr’dir’ sözü de buna işaret etmektedir.[19] Zira her üç şahıs da Aişe’nin ailesine mensuptur ve çoğunlukla aynı mekânı paylaşmışlardır.”[20]

j. Öğrenme hırsı ve soru sorması

“Onun rivayetleri içerisinde sorduğu soru ve aldığı cevaplara dayananların çokluğu da dikkat çekmektedir. Onun tekrarsız rivayetlerinin otuzu, sorulan soru ve alınan cevaplardan müteşekkildir. Allah Resûlü’nün (sav) sağlığında, Kur’ân’da geçen bir ifadeyi anlamazsa hemen sorardı. Onun söylediği sözü doğru anlamak için de uğraşır, emin olmadığında yine sorardı. Peygamberimizin bir sözünü, ayetlerden anladığına zıt görürse de sorardı. Kullandığı bir ifade anlayışına ters gözüktüğünde sorardı. Aklına takılan meselelerle ilgili de sorular sorardı. Peygamber’in davranış ve sözlerine karşı da duyarlı ve sorgulayıcıydı. Allah Resûlü (sav) bir duayı çoğaltırsa çoğaltma nedenini, ettiği duanın sebebini, değişen hâllerinin neden kaynaklandığını öğrenmeye çalışırdı. Sorduğu hiçbir soru cevapsız kalmaz, sormasından dolayı ayıplanmazdı. Böylelikle tüm Müslimler için kıymetli bilgilerin açıklanmasını sağlardı.”[21]

Birkaç örnek verelim:[22]

İbni Ebî Muleyke’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi’nin eşi Âişe (r.anha) bir şey duyduğunda ve onu anlamadığında mutlaka döner, onu anlayana kadar sorardı. Nebi (sav), ‘Hesaba çekilene azap edilir.’ buyurmuştu.

Âişe Annemiz (r.anha) şöyle dedi: ‘Ben, ‘Yüce Allah şöyle buyurmuyor mu? ‘O, kolay olan bir sorguyla hesaba çekilecektir.’[23] ’ diye sordum.’

Bunun üzerine Nebi (sav) şöyle cevap verdi: ‘Bu, yalnızca arzdır. Kim ince hesaba çekilirse helak olur.’ ”[24]

Âişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir adam Allah Resûlü’nün (sav) huzuruna girmek için izin istemişti.

Allah Resûlü (sav) onu görünce, ‘Bu, aşiretin ne kötü kardeşidir, ne kötü oğludur.’ buyurdu. Adam gelip oturunca da Peygamber (sav) ona güler yüz gösterdi ve ona yumuşak sözler söyleyip rahatlattı.

Adam ayrılıp gidince Âişe ona, ‘Ey Allah’ın Rasûlü! sen o adamı görünce onun için şunları şunları söyledin. Daha sonra ise onu güler yüzle karşıladın ve yumuşak sözler söyledin.’ dedi.

Buna karşılık Resûlullah (sav), ‘Ey Âişe, sen benim ne zamandan beri çirkin davrandığımı biliyorsun? Şüphesiz Kıyamet Günü’nde, Allah nezdinde konumu insanlar arasında en kötü olan kişi, başkalarının, şerrinden korunmak için kendisini terk ettiği kimsedir.’ buyurdu.”[25]

Son olarak sahabe ve tabiinden iki şahitlik aktaralım ve zihnen kirli bazı taifelerin aksine o dönemde Âişe Annemize (r.anha) yönelik itimadı gözlemleyelim:

Sahabeden Abdullah ibni Zubeyr (ra) Âişe Annemizden hadis aktardığında şöyle derdi:

“Allah’a yemin olsun ki Âişe (r.anha) Allah Resûlü (sav) hakkında asla yalan söylemez.”[26]

Tabiinin önde gelenlerinden Mesrûk ibni Ecda’ (rh) Âişe Annemizden bir hadis aktardığında şöyle derdi:

“Sıddîka bint Sıddîk, Allah’ın sevgilisinin sevgilisi, Allah’ın suçsuzluğunu ilan ettiği (Âişe) bana şöyle rivayet etti…”[27]

✽ ✽ ✽

Gelecek sayımızda buluşmak duası ile…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]. bk. El-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, 8/234; Tehzîbu’l Kemâl, 35/227

[2]. Et-Tabakât, İbn Sa’d, 2/375

[3]. bk. Hz. Âişe’nin Hayatı, Şahsiyeti ve Hz. Peygamber Sonrası İslâm Tarihindeki Rolü, Recep Erkocaaslan, s. 130

[4]. Et-Tabakât, İbn Sa’d, 10/62

[5]. Ebu Davud, 1126; Ahmed, 24016

[6]. Buhari, 2029; Müslim, 297

[7]. Buhari, 5236

[8]. TDV İslam Ansiklopedisi, 2/204

[9]. Kendisinden hadis aktaranların listesi için bk. El-İsâbe, 8/235; Tehzîbu’l Kemâl, 35/228 -233; Hz. Aişe’nin Ravileri ve Rivayet Metodu, Zeynep Genç

[10]. bk. Mine’n Nebî ile’l Buhârî, s. 135

[11]. Et-Tabakât, İbn Sa’d, 2/374

[12]. Darimi, 2901; Hakim, Müstedrek, 6736

[13]. Tirmizi, 3883

[14]. TDV İslam Ansiklopedisi, 2/204

[15]. bk. Hadis Rivâyetinde Aile İsnadları, Bekir Kuzudişli, s. 9

[16]. Örneğin, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf’ın, bir keresinde Ebû Saîd el-Hudrî’ye “Hurma bahçesine kadar gelir misin?” dediği, yâni uygun bir yer bulduktan sonra hadis rivâyet edebildiği görülmektedir. (Buhârî, Ezân, 135; İbn Kesîr, Câmiü’l-mesânîd, XXXIII, 55)

[17]. Hadis Rivâyetinde Aile İsnadları, Bekir Kuzudişli, s. 131

[18]. Hadis Rivâyetinde Aile İsnadları, Bekir Kuzudişli, s. 145

[19]. İbn Ebû Hâtim, a.g.e., I, 45; Mizzî, a.g.e. XXIII, 432

[20]. Hadis Rivâyetinde Aile İsnadları, Bekir Kuzudişli, s. 140-141

[21]. bk. Öğrenen-Öğreten-Uzmanlaşan Model Şahsiyet: Aişe Validemiz, Sehal Deniz Kotan, Müminlerin Annesi Hz. Aişe, Uluslararası Sempozyum Bildirileri, s. 179-180 (Özetlenerek alıntılanmıştır.)

[22]. Başka örnekler için bk. Ahmed, 24054, 24065, 24069, 24178, 24200

[23]. 84/İnşikâk, 8

[24]. Buhari, 103; Muslim, 2876

[25]. Buhari, 6032; Müslim, 2591

[26]. Et-Tabakât, İbn Sa’d, 10/69

[27]. Et-Tabakât, İbn Sa’d, 10/66

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver