Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Muksirûn sahabilerden Câbir ibni Abdullah’ın çok hadis rivayet etme nedenlerini işlemeye devam ediyoruz.
6. Câbir ibni Abdullah’ın (ra) rivayetleri neden çoktur?
c. Câbir ibni Abdullah (ra) hafızası güçlü, zeki, fehmi açık, gözlemci ve çabuk kavrayan bir sahabidir.
Câbir’in (ra) rivayetlerinde mıntıka, zaman, miktar, kişi ismi, kişi sayısı gibi detaylara dair bilgilerin çokça bulunması, hem soruyu hem de soruya verilen cevabı dikkatlice zabt edip aktarması, onlarca hadisi bağlamlarıyla birlikte bilmesi, hadise eşlik eden olaylara yer vermesi ve rivayetlerinin kimisinin uzunca olması bu yönünü ispatlamaktadır.[1]
Örneğin, Allah Resûlü’nün (sav) Veda Hutbesi’ni birçok sahabi rivayet etmiştir. Ancak bunlardan en uzunu, en detaylısı ve Allah Resûlü’nün (sav) beden diline varıncaya kadar birçok ayrıntıyı içeren Câbir’in (ra) rivayetidir.[2] Hatta bazı ilim adamları sadece bu rivayeti şerh etmek için müstakil eserler kaleme almışlar ve ilgili hadisi hac ibadetinde bir asıl olarak kabul etmişlerdir.
Ayrıca rivayet ettiği yüzlerce hadisten çok azının münekkid sahabiler tarafından tenkide uğramış olması da zabtının güçlü olduğunu gösteren delillerden biridir.[3]
Câbir’in (ra) bu niteliği, Allah Resûlü’nden (sav) çokça hadis öğrenmesini ve sonraki nesillere rivayet etmesini kolaylaştırmıştır.
d. Câbir ibni Abdullah’ın hem Allah Resûlü (sav) hayattayken hem de vefat ettikten sonra temel meşguliyetlerinden biri sünneti öğrenmektir.
Câbir (ra), on altı yaşından yirmi altı yaşına kadar uzun yıllarını Allah Resûlü (sav) ile beraber geçirerek ondan büyük bir ilim elde etmiştir. İmam Ahmed’in Müsnedi’nde yer alan rivayetler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre Câbir (ra) hadislerin kahir ekserini bizzat Allah Resûlü’nden duyarak, görerek veya onunla birlikte bulunarak almıştır. Çünkü bu rivayetlerde “Allah Resûlü’nden işittim, onu gördüm, onunla beraberdim.” manasında açık ifadeler kullanmıştır.[4]
“Resûlullah (sav) vefat ettiği sırada yirmi altı yirmi yedi yaşlarında olgun bir delikanlı olan Câbir ibni Abdullah (ra), Resûlullah’tan aldığı ilim havuzuna ilim katmak için duymadığı hadisleri, diğer âlim sahâbîlerden öğrenmeye çalışmıştır. Bir taraftan bildiği hadisleri zabt etmeye uğraşırken, diğer taraftan duyduğu ama emin olmadığı hadisleri ilk ağızdan öğrenmek için de, Medine’den Mekke’ye, Mısır’a ve Şam’a gitmekte tereddüt etmemiştir.”[5]
Câbir (ra) otuzdan fazla sahabiden hadis almıştır. Hadis aldığı sahabiler arasında Ebû Bekir, Ömer, Alî, Ebû Ubeyde, Ebû Hureyre, Abdullah ibni Ömer, Ebû Saîd El-Hudri, Muaz ibni Cebel, Abdurrahman ibni Avf, kendisinden “bir hadis” almak için Şam’a gittiği Abdullah ibni Uneys, Ebû Katâde El-Ensârî, Ammâr ibni Yâsir (r.anhum) gibi sahabiler vardır.[6] Hatta bu kimseler arasında tabiin döneminin hanım muhaddiselerinden Ummu Kulsûm’un da (rh) yer alması çok daha dikkat çekicidir. Ummu Kulsûm, Ebû Bekir’in (ra) en küçük kızıdır ve babasının vefatından sonra dünyaya gelmiştir.[7]
Câbir’in (ra) bu çabasını görmek adına Şam’a yaptığı yolculuğu kaydedelim:
Câbir (ra) şöyle anlatıyor:
“Adamın birinin Resûlullah’tan (sav) naklen bir hadis rivayet ettiği bana bildirilince bir deve aldım ve adamın yanına gitmek için yola çıktım. Bir ay boyunca yol aldıktan sonra sonunda Şam’a vardım. Sorunca da bu kişinin Abdullah ibni Uneys olduğunu söylediler. Evine gidip kapıcısına, ‘Ona Câbir’in kapıda olduğunu söyle.’ dedim. Kapıcı, ‘Abdullah’ın oğlu Câbir mi?’ diye sorunca, ‘Evet!’ dedim. Kapıcı içeri girip haber verince Abdullah aceleyle yanıma çıktı ve birbirimize sarıldık. Ona, ‘Bana Allah Resûlü’nden (sav) işittiğin bir hadisi rivayet ettiğin bildirildi. Bu hadisi senden duymadan ölmenden veya ölmekten korktum.’ dediğimde Abdullah şöyle dedi:
‘Resûlullah’ın (sav), ‘Kıyamet Günü’nde insanlar (veya kullar) çıplak, sünnetsiz ve buhm olarak haşredilirler.’ buyurduğunu işittim.
Ona, ‘Buhm ne demek?’ diye sorduğumuzda, ‘Hiçbir şeye sahip olmadan anlamındadır.’ buyurdu ve şöyle devam etti:
‘Sonra uzaktan, yakındayken duyduğu gibi duyabileceği bir sesle Allah, ‘Hükümran olan benim! Her şeyin karşılığını veren benim! Tekme olsa dahi cehennemlik olanlardan hiç kimse cennetlik olan birinin üzerinde bir hakkı varken bu hakkını almadan cehenneme giremez. Aynı şekilde cennetlik olanlardan hiç kimse cehennemlik olan birinin üzerinde bir hakkı varken bu hakkını almadan cennete giremez.’ diye seslenir.’
Ona, ‘Allah’ın huzuruna çıplak, sünnetsiz ve hiçbir şeyimiz yokken çıkacaksak bu haklar nasıl alınıp ödenecek?’ diye sorduğumuzda, ‘İyilikler ve kötülüklerle.’ buyurdu.’ ”[8]
Câbir ibni Abdullah (ra) herhangi bir idari vazife almamıştır. Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra bazı cihad hareketlerine katılmıştır. Osmân’ın (ra) şehit edilmesiyle beraber daha çok ilim öğrenmek-öğretmek ve fetva vermekle meşgul olmuştur. Bu da rivayetlerinin fazla olmasını sağlamıştır.
✽ ✽ ✽
Gelecek sayımızda buluşmak duası ile…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
[1] Örnekler için bk. Ahmed, 14112, 14115, 14116, 14137, 14139, 14152, 14171, 14239, 14247, 14256, 14273, 14258, 14417, 14440, 14456, 14515…
[2] bk. Müslim, 1218
[3] bk.Câbir ibni Abdullah ve Hadis Tarihindeki Yeri, Abdurrahman Ece, s. 185
[4] Tafsilatlı bilgi için bk. Câbir ibni Abdullah ve Hadis Tarihindeki Yeri, Abdurrahman Ece, s. 121
[5] Câbir ibni Abdullah ve Hadis Tarihindeki Yeri, Abdurrahman Ece, s. 120
[6] Tafsilatlı bilgi için bk. Câbir ibni Abdullah ve Hadis Tarihindeki Yeri, Abdurrahman Ece, s. 123; Tehzîbu’t Tehzîb, 2/507
[7] bk. TDV İslam Ansiklopedisi, 42/324
[8] Ahmed, 16042
İlk Yorumu Sen Yap