Ulumu’l Kur’an’a Has Olan Bazı Meseleler – 2

 

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Rasûlü’ne, Rasûlü’nün sahabesine, ehli beytine ve onlara ihsan üzere tâbi olanlara salât ve selam olsun.

Önceki yazımızda Ulumu’l Kur’an’a has olan meselelere giriş yapmış ve Kur’an’ın İ’cazı ve Sure konularını incelemiştik. Bu bölümde Ulumu’l Kur’an’a has olan meseleleri incelemeye devam edecek ve ayet hakkında bilinmesi gerekenleri ele alacağız. Başarı Allah’tandır.

Ayet Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Zemzemi rahimehullah der ki:

١٣ والآيةُ الطائفةُ المَفْصُولَةْ مِنْ كَلِمَاتٍ مِنْهُ، والمَفْضُولَةْ

١٤ مِنْهُ على القَولِ لَهُ كَـ”تَبَّتِ” والفاضِلُ الَّذْ مِنْهُ فيهِ أَتَتِ

13. Ayet, fasıllarla bölünmüş kelimeler topluluğudur.

“Mefdule/daha az faziletli (14.)[1] bu görüşü kabul edenlere göre Tebbet suresi gibi, fadıla/daha faziletli içinde Allah’ın anlatıldığı ayetlerdir.”

Şerh

■ Müellif dedi ki:

‘والآيةُ الطائفةُ المَفْصُولَةْ … مِنْ كَلِمَاتٍ مِنْهُ’

Ayet, Kur’an’daki kelimelerden oluşup fasılalar ile ayrılmış olan bölümlerdir.’

Ayet Nedir?

Zurkani, ayetin lugat manası ile alakalı der ki:

‘Arap lugatinde ayet şu manalarda ıtlak edilir:

— Birincisi: Mucize manasındadır. Allah’ın şu sözü bu manadadır:

‘سَلْ بَنِي إِسْرائيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ’

‘İsrailoğullarına sor, biz onlara açık olan kaç ayet verdik.’ [2]

Yani, açık olan mucize verdik…

— İkincisi: Alamet manasındadır. Allah’ın şu sözü bu manadadır:

‘إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ’

‘Onun mülkünün ayeti, kendisinde Rabbinizden bir sükûnet olan tabutun size gelmesidir.’ [3]

Yani, Onun mülkünün alameti…

— Üçüncüsü: İbret manasındadır. Allah’ın şu sözü bu manadadır:

‘إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً’

‘Şüphesiz ki bunda ayet vardır.’ [4]

Yani, İbret alacak kimse için ibret vardır…

— Dördüncüsü: Hayret verici şey manasında kullanılır. Allah’ın şu sözü bu manadadır:

‘وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً’

‘Biz Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık.’ [5]

— Beşincisi: Cemaat/topluluk manasındadır. Arapların şu sözü bu manadadır:

‘خرج القوم بآيتهم’

Kavim ayeti ile beraber çıktı. ‘Yani, topluluk hâlinde çıktı. Bunun manası, onlar gerilerinde hiçbir şey bırakmadı.’ şeklindedir.

— Altıncısı: Burhan ve delil anlamındadır. Allah’ın şu sözü bu manadadır:

‘وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ’

‘Göklerin yaratılması ve dilleriniz ile renklerinizin farklı olması O’nun ayetlerindendir.’ [6]

Bunun manası; Allah’ın gökler ve yer alemini yaratması, dillerin ve renklerin farklı olması, Allah’ın varlığının, kudretinin ve kemal sıfatlara sahip olmasının delillerindendir.’ [7]

Kur’an’ın ayetleri için bu altı mananın kullanılması doğrudur. Zira Kur’an’ın ayetleri insanları aciz bırakan bir mucize, kitabı insanlara ulaştıran Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem doğruluğuna işaret eden alamet; ibret alacak insanlar için ibret; İ’caz ve üslup açısından hayret verici, hayran bırakıcı; kelimeler ve sureler ile oluşmuş olan cemaat; Tevhid ve Sünnet’e delil olma özelliğini taşır.

Istılahtaki tanımı: Kur’an’daki kelimelerden oluşup fasılalar ile ayrılmış olan bölümlerdir.

Örneğin, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“*قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ *اَللّٰهُ الصَّمَدُ *لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ *وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ”

“De ki: ‘O Allah birdir. *Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Es-Samed’dir. * O ne doğurmuştur ne de doğrulmuştur. * Hiç kimse O’nun dengi değildir.’ ” [8]

Burada dört ayet yer almaktadır. Her bir ayet Kur’an’ın kelimelerinden oluşmuş ve diğer ayetler ile arası fasılalar ile bölünmüştür.

Ayetlerin Tertibi Tevkifidir [9]

Ayetlerin tertibi tevkifidir. Yani, şu anda elimizde bulunan mushaflardaki ayetlerin sıralaması Allah’ın subhanehu ve teâlâ Peygambere sallallahu aleyhi ve sellem bildirmesi ile tevkifi olarak yapılmıştır. Ayetlerin tertibinde hiç kimsenin görüşü ve içtihadı söz konusu değildir. Bu konuda ümmet arasında herhangi bir ihtilaf nakledilmemiştir. İmam Suyuti, Zerkeşi rahimehumallah gibi bazı âlimler bu konuda icma nakletmişlerdir.

Şu rivayetler ayetlerin tertibinin tevkifi olduğunu göstermektedir;

حَدَّثَنَا ابْنُ عَبَّاسٍ، قَالَ: قُلْتُ لِعُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ: مَا حَمَلَكُمْ أَنْ عَمَدْتُمْ إِلَى الأَنْفَالِ وَهِيَ مِنَ الْمَثَانِي وَإِلَى بَرَاءَةٌ وَهِيَ مِنَ الْمِئِينَ فَقَرَنْتُمْ بَيْنَهُمَا وَلَمْ تَكْتُبُوا بَيْنَهُمَا سَطْرَ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ وَوَضَعْتُمُوهَا فِي السَّبْعِ الطُّوَلِ، مَا حَمَلَكُمْ عَلَى ذَلِكَ؟ فَقَالَ عُثْمَانُ: كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِمَّا يَأْتِي عَلَيْهِ الزَّمَانُ وَهُوَ يُنْزَلُ عَلَيْهِ السُّوَرُ ذَوَاتُ الْعَدَدِ، فَكَانَ إِذَا نَزَلَ عَلَيْهِ الشَّيْءُ دَعَا بَعْضَ مَنْ كَانَ يَكْتُبُ فَيَقُولُ: ضَعُوا هَؤُلاَءِ الآيَاتِ فِي السُّورَةِ الَّتِي يُذْكَرُ فِيهَا كَذَا وَكَذَا وَإِذَا نَزَلَتْ عَلَيْهِ الآيَةَ فَيَقُولُ: ضَعُوا هَذِهِ الآيَةَ فِي السُّورَةِ الَّتِي يُذْكَرُ فِيهَا كَذَا وَكَذَا، وَكَانَتِ الأَنْفَالُ مِنْ أَوَائِلِ مَا نَزَلَتْ بِالْمَدِينَةِ وَكَانَتْ بَرَاءَةٌ مِنْ آخِرِ القُرْآنِ وَكَانَتْ قِصَّتُهَا شَبِيهَةً بِقِصَّتِهَا فَظَنَنْتُ أَنَّهَا مِنْهَا، فَقُبِضَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَمْ يُبَيِّنْ لَنَا أَنَّهَا مِنْهَا، فَمِنْ أَجْلِ ذَلِكَ قَرَنْتُ بَيْنَهُمَا وَلَمْ أَكْتُبْ بَيْنَهُمَا سَطْرَ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ، فَوَضَعْتُهَا فِي السَّبْعِ الطُّوَلِ

“İbni Abbas’tan rivayete göre, şöyle demiştir: ‘Osman bin Affan’a:

— Mesânî surelerden olan Enfal suresi ile ayetlerinin sayısı yüz civarında olan Berae (Tevbe) suresinin arasını birleştirmenize, ikisi arasına besmele yazmamanıza ve yedi uzun surelerin arasına koymanıza sizi yapmaya sevk eden şey nedir? dedim.

Osman şu cevabı verdi:

— Rasûlullah’a ayetler indirilmekte iken vahiy katiplerini çağırır ve ‘Bu ayetleri şu surelerin şurasına koyunuz’ buyururdu. Ona bir ayet veya iki indiğinde o yine böyle söylerdi. Enfal suresi; Medine’de inen ilk surelerdendi. Berae (Tevbe) ise Kur’an’ın son inen suresidir. İkisinin konusu da aynı şeyden bahseder. Dolayısıyla ben ikisini bir zannetmişimdir. Rasûlullah, bu iki surenin ayrı mı bir mi olduğunu açıklamadan vefat etmiştir. Bundan dolayı bu iki sureyi birbirine birleştirdim ve arasına besmeleyi koymadım. Yedi uzun sure arasına koydum.” [10]

كُنْتُ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَالِسًا إِذْ شَخَصَ بِبَصَرِهِ ثُمَّ صَوَّبَهُ حَتَّى كَادَ أَنْ يُلْزِقَهُ بِالْأَرْضِ، قَالَ: ثُمَّ شَخَصَ بِبَصَرِهِ فَقَالَ: “أَتَانِي جِبْرِيلُ فَأَمَرَنِي أَنْ أَضَعَ هَذِهِ الْآيَةَ بِهَذَا الْمَوْضِعِ مِنْ هَذِهِ السُّورَةِ” {إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ}

Osman bin Ebi’l As radıyallahu anh anlatıyor:

“Ben Peygamber ile beraber oturuyordum. Peygamber gözlerini yukarı dikti. Sonra sanki yere değecekmiş gibi bakışlarını indirdi. Sonra gözlerini dikti ve dedi ki: ‘Cibril bana geldi ve şu ayeti şu surenin şu kısmına koymamı emretti: ‘Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’ [11][12]

Ayetlerin fasılaları tevkifi[13] midir? Yoksa fasılalar konulurken mana bütünlüğü mü gözetilmiştir?[14]

Racih olan iki ayeti birbirinden ayıran fasılaların tevkifi olmasıdır. Çünkü Kur’an’da bazı ayetlere baktığımızda fasılaların anlam bütünlüğüne bakılmaksızın yerleştirildiği görülecektir. Örneğin, Allah subhanehu ve teâlâ ayette şöyle buyurur:

“كَذٰلِكَ يُبيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ*فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَيَسْئَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامٰى”

“Allah, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. * Dünya ve ahiret hakkında. Ve sana yetimlerden soruyorlar…” [15]

Bu ayeti tefsir eden âlimler 219. ayetin sonu ile 220. ayetin başını beraber tefsir etmişlerdir. Şayet fasıllar içtihadi olmuş olsaydı, 219. ayetin şöyle bitmesi gerekirdi;

لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُون فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ * وَيَسْئَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامٰى

“Umulur ki sizler dünya ve ahiret hakkında düşünürsünüz. * Sana yetimlerden sorarlar…”

Rahman Suresinde Allah şöyle buyurur:

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ * وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

“Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. * Azamet ve ikram sahibi olan Rabbinizin vechi kalıcıdır.” [16]

Anlam bütünlüğü gözetilerek fasıla konmuş olsa, durum farklı olurdu. Çünkü ikinci ayet konu olarak birinci ayetin devamıdır. Buradan anlıyoruz ki fasılaların yeri içtihadi değil, tevkifidir.

Bazı Ayetlerin Bazı Ayetlere Göre Daha Faziletli Olması[17]

■ Müellif rahimehullah dedi ki:

…والمَفْضُولَةْ

١٤ مِنْهُ على القَولِ لَهُ كَـ”تَبَّتِ” والفاضِلُ الَّذْ مِنْهُ فيهِ أَتَتِ

‘Mefdule bu görüşü kabul edenlere göre Tebbet suresi gibi, fadıla içinde Allah’ın anlatıldığı ayetlerdir.’

Şerh

Zemzemi rahimehullah bazı ayetlerin diğer bazısından daha üstün olduğunu söyledi. Buna örnek olarak Allah’tan subhanehu ve teâlâ bahseden ayetlerin Ebu Leheb’ten bahseden ayetlerden daha faziletli olmasını verdi. Kur’an’ın bazı ayetlerinin bazılarına faziletli olması meselesi ihtilaflı bir meseledir.

1. Görüş: Cumhuru Ulema[18] Kur’an’daki bazı ayetlerin veya surelerin bazılarından daha faziletli olabileceğini söylemişlerdir.

Ebu Said El-Mualla radıyallahu anh anlatıyor:

كُنْتُ أُصَلِّي فِي المَسْجِدِ، فَدَعَانِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمْ أُجِبْهُ، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنِّي كُنْتُ أُصَلِّي، فَقَالَ: ” أَلَمْ يَقُلِ اللَّهُ: (اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ). ثُمَّ قَالَ لِي: “لَأُعَلِّمَنَّكَ سُورَةً هِيَ أَعْظَمُ السُّوَرِ فِي القُرْآنِ، قَبْلَ أَنْ تَخْرُجَ مِنَ المَسْجِدِ”. ثُمَّ أَخَذَ بِيَدِي، فَلَمَّا أَرَادَ أَنْ يَخْرُجَ، قُلْتُ لَهُ: “أَلَمْ تَقُلْ لَأُعَلِّمَنَّكَ سُورَةً هِيَ أَعْظَمُ سُورَةٍ فِي القُرْآنِ”، قَالَ: (الحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ العَالَمِينَ) “هِيَ السَّبْعُ المَثَانِي، وَالقُرْآنُ العَظِيمُ الَّذِي أُوتِيتُهُ

“Ben mescidde namaz kılıyordum. Allah Rasûlü beni çağırdı. Ben ona cevap vermedim. Sonra ona dedim ki

— Ya Rasûlullah! Ben namaz kılıyordum, Peygamber dedi ki:

— Allah ‘Allah ve Rasûlü sizi ihya etmek için çağırdığında icabet edin.’ [19] demiyor mu? Sonra bana dedi ki:

— Bu mescidden çıkmadan önce sana Kur’an surelerinin en büyük ve yüce olanını öğreteceğim.

Daha sonra elimden tuttu. Mescidden çıkacağı esnada dedim ki:

— ‘Kur’an’ın en büyük suresini sana öğreteceğim dememiş miydin? O:

— Evet, o sure Fatiha suresidir. O sure, Seb’ul-mesânî (Sürekli tekrarlanan yedi ayet) ve bana verilen Kur’an-ı azim’dir’.” [20]

Ubeyy bin Kab radıyallahu anh anlatıyor:

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَبَا الْمُنْذِرِ، أَتَدْرِي أَيُّ آيَةٍ مِنْ كِتَابِ اللهِ مَعَكَ أَعْظَمُ؟ قَالَ: قُلْتُ: اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ: يَا أَبَا الْمُنْذِرِ أَتَدْرِي أَيُّ آيَةٍ مِنْ كِتَابِ اللهِ مَعَكَ أَعْظَمُ؟ قَالَ: قُلْتُ: (اللهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ). قَالَ: فَضَرَبَ فِي صَدْرِي، وَقَالَ: وَاللهِ لِيَهْنِكَ الْعِلْمُ أَبَا الْمُنْذِرِ

“Allah Rasûlü şöyle buyurdu:

— Ey Ebu’l Münzir! Allah’ın kitabından ezberinde olan Kur’an’ın hangi ayeti sence daha büyüktür? dedim ki:

— Allah ve Rasûlü daha bilir, Allah Rasûlü dedi ki:

— Ey Ebu’l Münzir! Allah’ın kitabından ezberinde olan Kur’an’ın hangi ayeti sence daha büyüktür? Dedim k:

— Ayetu’l Kursi’dir[21].

Bunun üzerine Allah Rasûlü göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:

— Ey Ebu’l Münzir! İlim sana mübarek olsun!” [22]

Ebu Said El-Hudri radıyallahu anh anlatıyor:

أَنَّ رَجُلًا سَمِعَ رَجُلًا يَقْرَأُ: قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ يُرَدِّدُهَا، فَلَمَّا أَصْبَحَ جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ، وَكَأَنَّ الرَّجُلَ يَتَقَالُّهَا، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إِنَّهَا لَتَعْدِلُ ثُلُثَ القُرْآنِ

“Bir kimse, bir başkasının bütün gece İhlas suresini tekrar tekrar okuduğunu duydu, sabah olunca durumu Rasûlullah’a aktardı. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki o sure Kur’an’ın üçte biri gibidir.’ ” [23]

Ebu Mesud radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ قَرَأَ بِالْآيَتَيْنِ مِنْ آخِرِ سُورَةِ البَقَرَةِ فِي لَيْلَةٍ كَفَتَاهُ

“Kim gece vaktinde Bakara Suresinin son iki ayetini okursa, bu ona kafidir.” [24]

Ebu’d Derda radıyallahu anh anlatıyor; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ حَفِظَ عَشْرَ آيَاتٍ مِنْ أَوَّلِ سُورَةِ الْكَهْفِ عُصِمَ مِنَ الدَّجَّالِ

“Her kim Kehf suresinin başından on ayet ezberlerse, Deccal’den korunur.” [25]

Bu rivayetler açık bir şekilde göstermektedir ki, Kur’an’ın bazı ayetleri veya sureleri bazılarından daha faziletlidir.

2. Görüş: Ebu’l Hasen el-Eş’ari, Bakıllani, İbni Hibban, İbni Abdilberr rahimehumullah gibi âlimler bunu kabul etmemişler. Dayanak olarak demişler ki:

‘Kur’an’da bazı ayetlerin veya surelerin bazısından üstün olduğunu söylemek Kur’an’ın bir kısmına eksiklik izafe etmek demektir. Yani, bu sure en faziletli suredir demek diğer surelere noksanlık nisbet etmek anlamına gelir. Kur’an Allah’ın kelamıdır. Bir yerini överken bir yerine eksiklik nispet edilemez.’

Surelerin veya ayetlerin fazileti ile alakalı nasları ise, ‘sevap açısından daha fazla’ şeklinde tevil etmişlerdir.

• Bu görüş akli bir önermeye dayalı, sahih naslara aykırı zayıf bir içtihattır.

Ali radıyallahu anh şöyle der:

لَوْ كَانَ الدِّينُ بِالرَّأْيِ لَكَانَ أَسْفَلُ الْخُفِّ أَوْلَى بِالْمَسْحِ مِنْ أَعْلَاهُ وَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْسَحُ عَلَى ظَاهِرِ خُفَّيْهِ

“Şayet din akıl ile olmuş olsaydı, ayakların altını mesh etmek üstünü mesh etmekten daha evla olurdu. Ancak ben Peygamberi ayaklarının üstünü mesh ederken gördüm.” [26]

Bu tercih, önermesi bakımından da zayıftır. Zira bir şeyin bir şeyden daha faziletli olduğunu söylemek, diğer şeye eksiklik nispet etmek değildir. İkisi de tam ve güzel olandan birinin daha güzel olması mümkündür.

Örneğin, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ

“İşte Peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.” [27]

Rasûllerin aleyhimusselam bazısının bazısına faziletli kılındığını söylemek, onlardan bir kısmına noksanlık nispet etmek anlamına gelmez.

Örneğin, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem der ki:

لَمَّا قَضَى اللَّهُ الخَلْقَ كَتَبَ فِي كِتَابِهِ فَهُوَ عِنْدَهُ فَوْقَ العَرْشِ إِنَّ رَحْمَتِي غَلَبَتْ غَضَبِي

“Allah her şeyi yarattıktan sonra arşın üzerinde bulunan kitabına: ‘Benim rahmetim gazabıma üstün gelmiştir.’ diye yazdı.” [28]

Allah subhanehu ve teâlâ bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Bu hadiste Allah’ın rahmetinin gazabından üstün olması, gazap sıfatının noksan olduğu anlamına gelmez.

Binaenaleyh, Kur’an’ın bir kısmının bir kısmından faziletli olması, noksanlığı ifade eden bir şey değildir. Zira ayetlere iman açısından hiçbir ayeti birbirinden ayırmayız.

Önemli bir açıklama

Muhakkik âlimlerin tespitine göre Kur’an’da bazı ayetlerin bazı ayetlere faziletli olduğunu kabul etmeyenlerin kimisi itikadi bazı bidatlerin etkisinde kalmıştır.

Ehli Sünnet ve’l Cemaat olarak bizler Allah’ın subhanehu ve teâlâ konuştuğuna, bu konuşmanın işitildiğine, harf ve ses ile gerçekleştiğine hem lafızlarının hem de manalarının Allah’tan subhanehu ve teâlâ olduğuna itikad ederiz. Allah şöyle buyurur:

وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْلٖيمًا

“Allah, Musa ile doğrudan konuştu.” [29]

Mutezile Allah’ın subhanehu ve teâlâ konuşma sıfatını inkar eder. Eşari ve Maturidiler ise, Mutezile gibi bunu inkar etmese de Ehli Sünnet gibi de inanmazlar. Böyle inanmalarının sebebi aklen koyulmuş olan bazı kaidelerin bu alanda işletilmesidir. Bu kaidelerden birisi, () ‘Birşeyin sonradan vaki olması, değişikliğe delalet eder.’ Bu kaideye binaen demişlerdir ki:

‘Şayet Allah’ın konuştuğunu söylersek, Kur’an birbirinden farklı ayetler ile doludur. Buna binaen Allah’ta yeni olan şeyler ortaya çıkmış olur. Allah’ın sıfatlarından bir tanesi de ‘Muhalefetun li’l havadis’ (Yeni olan şeylere muhalif olması)dır. Yenilenmek, mahluk olmanın sıfatıdır. Mesela, çocuk Allah’ın yarattığı bir varlıktır. Birkaç sene sonra gözlemlendiğinde gelişip büyümesi ve değişikliğin meydana gelmesi onun mahlûk olmasından kaynaklanır. Allah yaratandır ve O’na yaratılmış olan hiçbir şey nispet edilemez. Bundan dolayı Allah’ın kelamı, kelam-i nefsanidir. Yani, Allah’ın nefsinde bazı manalar olur, Allah bunu lafza dökmeden Cibril’e vahyeder. Bunu lafza döküp kelimeleri yan yana getiren Cibril’dir.’

Akide de tercih ettikleri bu görüş, farkında olmadan onları başka yanlışlara sürüklemiştir: ‘Kur’an kelam-i nefsanidir. Allah’ın nefsinde var olan manaların bazısının diğer bazısına üstün olması mümkün değildir.’ [30]

Ayetler birbirine hangi yönden faziletli kılınmıştır?

İbni Teymiyye rahimehullah der ki;

فَإِنَّ الْقُرْآنَ كَلَامُ اللَّهِ وَالْكَلَامُ يَشْرُفُ بِالْمُتَكَلِّمِ بِهِ سَوَاءٌ كَانَ خَبَرًا أَوْ أَمْرًا فَالْخَبَرُ يَشْرُفُ بِشَرَفِ الْمُخْبِرِ وَبِشَرَفِ الْمَخْبَرِ عَنْهُ وَالْأَمْرُ يَشْرُفُ بِشَرَفِ الْآمِرُ وَبِشَرَفِ الْمَأْمُورِ بِهِ

‘Kur’an Allah’ın kelamıdır. Bir kelam ister bir şeyi haber vermek olsun, ister de bir şeyi emretmek olsun fark etmez, kendisini konuşana göre üstün olur. Bir haber, haber veren kimseye ve kendisinden haber verilen şeye göre değer kazanır. Bir emir emreden kişiye ve kendisine emredilen kimseye göre değer kazanır.’ [31]

Konuşan kimsenin üstünlüğü ciheti ile, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem kelamı, Ebu Bekir’in radıyallahu anh kelamından daha faziletlidir. Ebu Bekir’in kelamı Ömer’in kelamından daha üstündür. Hepsi değerli olmakla beraber konuşan kimselerin mertebeleri bakımından aralarında fark vardır.

Konuşulan konunun üstünlüğü ciheti ile, tevhidden bahsetmek, emir ve yasaklardan bahsetmekten daha üstündür. Emir ve yasaklardan bahsetmek, müstehab olan şeylerden bahsetmekten daha üstündür. Hepsi değerli olmakla beraber konuşulan konunun ehemmiyetinden ötürü aralarında fark vardır.

Bunu Kur’an’ın ayetleri üzerinden düşünecek olursak,

— Konuşan ciheti ile Kur’an’ın bazısının bazısına üstün olması mümkün değildir. Çünkü Kur’an bir bütün olarak Allah’ın subhanehu ve teâlâ kelamıdır.

— Konuşulan konu ciheti ile Kur’an’ın bir kısmının bir kısmına fazileti mümkündür.

Âlimler ayetlerin birbirine hangi yön ile faziletli kılındığı konusunda ihtilaf etmişlerdir.

1. Görüş: İbni Teymiyye, İzz bin Abdusselam ve Gazali rahimehumullah gibi âlimler Allah’tan bahseden ayetlerin diğerlerinden daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Racih olan görüş budur. Yukarıda Fatiha suresi, İhlas Suresi, Ayetu’l Kursi ile alakalı verilen hadisler buna şahitlik etmektedir. Genel olarak kitaplarda bu konu hakkında İhlas suresi ve Tebbet suresi örnek verilir.

İbni Teymiyye rahimehullah der ki:

وَمَعْلُومٌ أَنَّ مَا أَخْبَرَ بِهِ عَنْ نَفْسِهِ : ك ( قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ) أَعْظَمُ مِمَّا أَخْبَرَ بِهِ عَنْ خَلْقِهِ : ك ( تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ ) وَمَا أَمَرَ فِيهِ بِالْإِيمَانِ . وَمَا نَهَى فِيهِ عَنْ الشِّرْكِ أَعْظَمُ مِمَّا أَمَرَ فِيهِ بِكِتَابَةِ الدَّيْنِ وَنَهَى فِيهِ عَنْ الرِّبَا

‘Bilindiği gibi Allah’ın kendi nefsinden haber verdiği -İhlas suresinde olduğu gibi- yarattıklarından haber verdiği ayetlerden -Tebbet suresinde olduğu gibi- ve kendisine imanı emrettiği ayetlerden daha üstündür. Kendisine şirk koşulmasını nehyettiği ayetler, borçların yazılmasını emrettiği ve faizi yasakladığı ayetlerden daha üstündür.’ [32]

2. Görüş: Bazı âlimler okunduğunda kişiyi amele sevk eden ayetlerin böyle olmayan ayetlerden daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerden bahseden ayetler gibi…

3. Görüş: Bazı âlimler kulda bıraktığı etkiye göre ayetlerin faziletli olabileceğini söylemişlerdir. Kişiyi tefekkür ve tedebbüre sevk eden ayetler sair ayetlerden daha faziletlidir demişlerdir.

Faide

İmam Malik rahimehullah kişinin namazlarında sürekli İhlas suresini okumasını mekruh görmüştür. Sonradan gelen bazı âlimler ise, İmam Malik’in bu görüşünün illetini ve dayanağını açıklarken, ‘Kur’an’ın bir kısmını bir kısmına üstün tutmak olduğundan İmam Malik bunun mekruh olduğunu söylemiştir.’ demişlerdir. Bu illet İmam Malik’e ait değildir.

Âlimlerden bazıları görüşleri ile beraber görüşlerinin dayanaklarını da zikrederler. Bazı âlimler ise, görüşlerini zikrederler ama dayanaklarını zikretmezler. Sonradan gelen bazı âlimler ise, bu âlimlerin dayanaklarını açıklamaya çalışmışlar. Fıkıh babında yapılan birçok hata buradan kaynaklanmaktadır.

Ayrıca kişinin kendisi hakkında fazilet sabit olan ayetleri sürekli okumasında herhangi bir beis yoktur. Çünkü,

• Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sürekli İhlas suresini okuyan adama karşı çıkmamıştır.

• Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gece boyunca aynı ayeti tekrar ederek namaz kılmıştır. Ebu Zer radıyallahu anh anlatıyor:

قَامَ النَّبِيُّ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ بِآيَةٍ حَتَّى أَصْبَحَ يُرَدِّدُهَا وَالآيَةُ : (إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ)

“Peygamber gece namazına kalktı ve sabah oluncaya kadar şu ayeti tekrarladı: ‘Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.’ [33][34]

Bir sonraki yazımızda görüşmek duası ile…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

 

 

[1]       .   Beytin anlam bütünlüğünü sağlamak için 13 ve 14. beyit bu şekilde yazılmıştır.

 

[2]       .   2/Bakara, 211

 

[3]       .   2/Bakara, 248

 

[4]       .   2/Bakara, 248

 

[5]       .   23/Muminun, 50

 

[6]       .   30/Rum, 22

 

[7]       .   Menahilu’l İrfan, 1/338.

 

[8]       .   112/İhlas, 1-4

 

[9]       .   Bu konu ile alakalı şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz: El-İtkan, s. 159; Menahilu’l İrfan, 1/346.

 

[10]      .   Ebu Davud, 786; Tirmizi, 3086; Ahmed, 399.

 

[11]      .   16/Nahl, 90

 

[12]      .   Ahmed, 17918.

 

[13]      .   Allah veya Rasûlü tarafından belirlenmiş olan ve değiştirilmesi mümkün olmayan.

 

[14]      .   Bu konu hakkında şu kaynağa müracaat edebilirsiniz: Dirasat fi Ulumi’l Kur’an, Fehd er-Rumi, s.118.

 

[15]      .   2/Bakara, 219-220

 

[16]      .   55/Rahman, 26-27

 

[17]      .   Bu konuda şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz; el-Burhan, 1/138; Mecmu’u’l Fetava, İbni Teymiyye, Daru’l Vefa baskısı, 17/209.

 

[18]      .   Bu âlimlerden bazıları şunlardır; İshak bin Rehaveyhi, İzz bin Abdusselam, Kadı İbnu’l Arabi el-Maliki, Gazali, Kurtubi, Beyhaki…

 

[19]      .   8/Enfal, 24

 

[20]      .   Buhari, 4474; Ebu Davud, 1458; İbni Mace, 3785; Nesai, 913.

 

[21]      .   2/Bakara, 255.

 

[22]      .   Müslim, 810; Ebu Davud, 1460.

 

[23]      .   Buhari, 5013; Ebu Davud, 1461; Nesai, 995; Ahmed, 11306.

 

[24]      .   Buhari, 5009; Müslim, 807; Ebu Davud, 1397; Tirmizi, 2881.

 

[25]      .   Müslim, 809; Ebu Davud, 4323; Tirmizi, 2886.

 

[26]      .   Ebu Davud, 162; Darekutni, 783.

 

[27]      .   2/Bakara, 253

 

[28]      .   Buhari, 3194; Müslim, 2751; Tirmizi, 3543; İbni Mace, 189. Ebu Hureyre’den.

 

[29]      .   4/Nisa, 164

 

[30]      .   Allah’ın sesli olarak konuşması ile alakalı Kur’an ve Sünnette onlarca delil vardır. Yukarıda geçen Nisa 164. ayet buna delil olduğu gibi, şu ayette buna delildir:

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ

            “İşte Peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.” (2/Bakara, 253)

            Allah şöyle buyurur:

مَا يَاْتٖيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ

            “Rabblerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler.” (21/Enbiya, 2)

            Bu ayet bidat taifelerinin Muhafeletun li’l Hevadis safsatasını çürütmektedir. (Bk. Nakdu Akaid El-Eşairave’l Maturidiyye, s. 295, Halid bin Ali El-Gamidi, Daru Etlasi’l Hadra baskısı.)

  • Konuşamamak nakıslığa işaret eder. Bu konuda İbrahim’in aleyhisselam putları kırması ile alakalı şu ayetleri okuyalım:

            “Dediler ki: ‘Ey İbrahim, bizim ilahlarımıza bunu sen mi yaptın?’ Dedi ki: ‘Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!’ Bunun üzerine birbirlerine dönüp, ‘Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz’ dediler. Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve ‘And olsun, bunların konuşamayacağını sen de bilirsin’ dediler. İbrahim, şöyle dedi: ‘Öyle ise siz, (hâlâ) Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi ibadet ediyorsunuz?’ ” (21/Enbiya, 62-66)

            İbrahim aleyhisselam insanların ilah sandıkları putların konuşmaya dahi güçlerinin yetmediğini ispatlayarak, başkalarına fayda ve zarar vermeye güçlerinin yetmediğini gösterdi.

            Kelamcılar Allah’a naks izafe etmeme adına çok çaba sarf etmiş, ancak ortaya koydukları düşünce Allah’a naks izafe etmek olmuştur.

  • Bidat taifelerinin bu konuda delil almış olduğu şeylerden bir tanesi Ahtal’a nisbet edilen bir şiirdir:

إِنَّ الْكَلَامَ لَفِي الْفُؤَادِ وَإِنَّمَا… جُعِلَ اللِّسَانُ عَلَى الْفُؤَادِ دَلِيلَا

            ‘Muhakkak kelam gönülde olandır ancak…Gönüllerde olana dil delil kılınmıştır.’

            Bu şiire binaen kelamın manalarından birinin nefiste olan manalar olduğunu ve Allah’ın kelamının da bu anlama geldiğini söylerler.

            Ancak bu Ahtal’ın divanında yer almamaktadır ve onun adına uydurulmuştur.

  • İlginçtir! Ümmetin sıhhatinde icma ettiği Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri hadisleri ‘Ahad Hadis akide de hüccet olmaz.’ diyerek reddeden kelamcılar; Bir Hristiyan’ın şiirini akidede delil kabul ediyorlar.
  • Ahtal, Hristiyan olan bir kimse idi. Doğal olarak Arap lugatinde hüccet olacak bir bilgiye sahip değildi.
  • Aynı zamanda Hristiyanların mezhebi, Allah’ın kelamının nefsani olması yönündedir. Bu Hristiyanların itikadı ile aynı anlama çıkmaktadır ve Allah Rasûlü’nün: “Sizler önceki ümmetlere karış karış, zira zira tabi olacaksınız. Onlar keler deliğine girse, sizde onlara tabi olacaksınız.” (Buhari, 3269; Müslim, 2669. Ebu Said el-Hudri’den.) hadisini hatırlatmaktadır. (Bk. Şerhu Akideti’t Tahaviyye, İbni Ebi’lİzz, 1/277; Er-Risaletu’l Alemiyye baskısı.)

[31]      .   Mecmu’u’l Fetava, 17/209.

 

[32]      .   Mecmu’u’l Fetava, 17/210.

 

[33]      .   5/Maide, 118

 

[34]      .   İbni Mace, 1350; Hakim, 879.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver