Murabıtlar Devleti – 4

Allah’a hamd olsun. O’na şükreder, O’ndan yardım ister ve O’nun bağışlamasını dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O’na sığınırız. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete layık yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlü’dür.

Yusuf b. Taşfin’in vefatından sonra yerine oğlu Ali b. Yusuf geçti. Kurulu bir düzen, zengin bir hazine ve güçlü bir ordu devralan Ali b. Yusuf, babasının bütün birikimlerini de kullanarak Tebliğ ve Cihad ilkesi üzerine kurulan Murabıtlar Devleti’ni olduğu hâl üzerine devam ettirip yönetmiştir. Daha emirliğinin ilk dönemlerinde Endülüs’te Kastilya’ya karşı kazandığı Ucles ( Uklic) zaferi genelde; Murabıtlar Devleti’ni İspanya’da daha güçlü hâle getirdi. Özelde ise Ali b. Yusuf, bu savaşa Emirü’l Müslimin vasfı ile girmiş ve rüşdünü ispat etmiştir. Artık Avrupa Hristiyanları her hareketlerinde Murabıtlar’ı hesaba katmak zorunda kalmışlardı. ( H. 501/ 1108)

Ali b. Yusuf, Endülüs’e ikinci gelişinde Tuleytula’yı muhasara altına aldı, lakin hiç beklemediği bir direnişle karşılaşınca muhasarayı kaldırmak zorunda kaldı. Daha sonraki beş yıl içerisinde Madrid ve etrafındaki bazı merkezler fethedildi. Üşbune ( Lizbon) alındı, Hudilerin merkezi Sarakusta ilhak edildi ve Sarakusta emiri Abdülmelik İmâdüddevle, şehri terk edip kaçmak zorunda kaldı. 1116 yılında Pisa, Cenova, Berşelûne ( Barselona) ve bir yıl önce müttefik güçlerinin eline geçen Mayurka, Minorka ve Yâbise adaları geri alındı.

Tarih Yine Tekerrür Ediyor

Tarihten hiçbir ders almayan Abdülmelik İmâdüddevle tahtı elinden alındığı için çok kızgındı, Hristiyan Aragon Kralı’nın himayesine sığınmış ve daha sonra onunla işbirliğine girip büyük bir ordu oluşturdular. Bir yıl sonra Sarakusta üzerine yürüyüp Murabıtlarla çarpıştılar ve sonuçta şehri işgal ettiler. Bu işgalden tam bir yıl sonra ise Aragon Kralı, Abdülmelik İmâdüddevle’yi aşağılanmış bir şekilde şehirden kovuyor. Kendi milletine hainlik yapan başka bir millete yar olur mu, bunu en iyi bilenlerden biri de Aragon Kralı idi, Abdulmelik’i kendi çıkarları doğrultusunda kullandı, işi bitincede kovdu.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.’ Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.” (2/Bakara,120)

Bir başka ayette Rabbimiz şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.” (5/Maide, 51)

Büyükler boşuna dememişler: ‘İtten post, düşmandan dost olmaz’ diye. Tarih, hainlerin sonlarının hep hüsranla bittiğine şahitlik eder. Sarakusta şehri düştükten sonra Murabıtlar bu şehir üstüne bir saldırı daha yapar ancak, Aragon Kralı bu orduyu bozguna uğratır.

H. 515 (1121) Endülüs’te isyan ve karışıklıklar çıkmaya başladı. Bu olayları duyan Ali b. Yusuf, bu isyan ve karışıklıkları bastırmak üzere yeniden Endülüs’e geldi fakat burada fazla duramadı çünkü İbni Tümert’in öncülüğündeki Muvahhidler’in Sus’ta isyan çıkardığını öğrenince Mağrib’e dönmek zorunda kaldı.

Muvahhidlerin kurucusu İbni Tümert: İbni Tümert, insanlara kendisinin beklenen Mehdi olduğunu söylüyor ve kendisine biat edilmesi gerektiğini anlatıyordu. Yaptığı çok ciddi çalışma ve propaganda sayesinde kısa zamanda kendisine çok taraftar toplamayı başardı. Aslında İbni Tümert bu propagandaya yeni başladığında âlim ve fakihler, Ali b. Yusuf’un yanına gelip yeni çıkan bu durumun vahim sonuçlar doğuracağını, İbni Tümert’in ya öldürülmesi ya da uzak diyarlara sürgün edilmesi gerektiğini söylediler. Lakin Ali b. Yusuf, âlimlerin dediklerini dinlemeyip İbni Tümert’i hafife aldı, onun için hiçbir önlem almadı. Bu, Murabıtlar’ın kaçırdığı ilk fırsattı.

İbni Tümert’in çok ciddi ve yoğun propagandası üç yıl içerisinde çok geniş kitlelere ulaştı ve bu üç yılın sonunda, İbni Tümert Sus şehrini Murabıtlar’dan koparmayı başardı, bununla da yetinmeyip Murabıtlar’ın başkenti olan Merakeş’e de saldırılar düzenlemeye başladı.

Başlangıçta hafife alınan İbni Tümert tehlikesi, artık o kadar büyüdü ki insanlar evlerinde bile korku içinde yaşamaya başladı. Ali b. Yusuf, bu tehlikeyi ve vahameti ancak şimdi anlayabilmişti. Âlimlerin, İbni Tümert hakkında haklı olduklarını mırıldamaya başladı. Lakin henüz geç olmadığını, yapılacak şeylerin olduğunu biliyordu. Hemen ordusuna hazır olun emrini verdi. Kısa sürede hazırlanan ordusuyla H. 534 (1139)’da Muvahhidler’in üzerine yürüdü, onları bozguna uğratıp büyük bir zafer elde ettiler. Murabıtlar, İbni Tümert’i ve adamlarını tamamı ile yok etme gücünü elde etmişken bu zaferle yetinip daha da ileri gitmediler. Böylelikle ellerine geçen bu ikinci fırsatı da kaçırmış oldular.

Mağrib’de düzen böyle karışıkken Endülüs’ten de iyi haberler gelmiyordu. Aragon Kralı, Avrupa Hristiyanlarının da desteği ile Gıranata’yı kuşatmaya başladı, lakin Müslümanlardan hiç beklemediği bir direnişle karşılaşınca kuşatmayı kaldırıp geri çekilmek zorunda kaldı.

Murabıtlar’ın Zayıflaması Ve Çöküşü

Ali b.Yusuf son dönemlerini kargaşa isyan ve karışıklıklar içerisinde geçirdi. Toplam 37 yıl hüküm sürdü. Ali b. Yusuf zamanında ayrıca askerî kadılık görevi ihdas edilmiştir. ‘Kudâtu’l mahalle’ (kudâtu’l cünd) denilen askerî kadılar savaşlara da katılırdı. Adli görevlerden mezalim mahkemesi başkanlığını sultan, veliaht veya vezir-i kebir yapardı. Ali b. Yusuf, imar işlerine önem vermiş, Merakeş şehri genişletilip büyük bir başşehir hâline dönüştürülmüştür. Ali b.Yusuf büyük ölçüde Maliki fakihlerinin tesiri altında kalmış, bu dönemde onların etkisiyle kelam ve felsefe yasaklanmış, hatta bir rivayete göre Gazzali’nin ‘İhya-ı Ulûmi’d Din’i’ başta olmak üzere bazı kitaplar yakılmıştır. Bununla birlikte Murabıtlar zamanında büyük âlimler yetişmiştir. Ebu Bekir İbnü’l Arabi, Kadı İyaz, Abdullah b. Ali Er-Ruşati, Ahmed El-Ceyyani, İbni Rüşd bunlardan bazılarıdır.

Bu dönemde Muvahhidler tekrar sahneye çıktı, fakat bu defa çok güçlü bir ordu kurmuşlardı. Mağrib’de birçok bölgeye saldırılar düzenliyorlardı, Muvahhidler Ali b.Yusuf’un son dönemlerinde Mağrib’deki merkezlerin çoğunluğunu ele geçirdiler.

H. 537’de (1143) ölen Ali b. Yusuf’un yerine tahta çıkan oğlu Taşfin, iki yıl kadar süren hükümdarlık dönemini Muvahhidler’le savaşarak geçirdi. Bu savaşlarda Hristiyan birliklerinin kumandanı Reverter’den büyük yardım gördü. Ancak bu kumandanın gayretleri, devleti yıkılmaktan kurtarmaya yetmedi. Merakeş’in güneyindeki dağlık bölgeyi ele geçiren Abdülmü’min El-Kûmi liderliğindeki Muvahhidler H. 538 (1144) yılında kazandıkları zaferle Murabıtlar’a ağır bir darbe vurdular. Yenilginin ardından Tilimsan yakınlarında Muvahhid kuvvetlerine karşı iki ay boyunca direnen Taşfin b. Ali, Tilimsan’ı terk ederek Vehran’a ( Oran) sığındı. Sahilde yaptırmış olduğu müstahkem kalede Muvahhid kuvvetleri tarafından sıkıştırılınca geceleyin tek başına kaçmaya çalışırken bir uçurumdan düşerek öldü (H. Ramazan 539/Mart 1145). Taşfin’in öldüğü duyulunca Merakeş’te küçük yaştaki oğlu İbrahim’e biat edildi, ancak amcası İshak b. Ali, onun hükümdarlığını tanımadı. Bunun üzerine Merakeş’te iç savaş başladı. Muvahhid kuvvetleri Fas, Miknase, Sela şehirlerini ve nihayet Merakeş’i ele geçirerek İshak b. Ali ve İbrahim b. Taşfin’i öldürüp Murabıtlar’ı ortadan kaldırdılar. ( H. 18 Şevval 541/23 Mart 1147) Muvahhidler, Merakeş’i aldıktan sonra Endülüs’e yöneldiler. Murabıt hâkimiyetini tekrar kurmaya çalışan Beni Gâniye’den Endülüs valisi Yahya b. Ali El-Messufî’nin H. 543’te (1148) Gırnata’da ölümüyle Endülüs’teki Murabıt hâkimiyeti de sona ermiş oldu. Murabıtlar Devleti’nin çöküşü yirmi beş yıl gibi çok kısa bir süre içinde gerçekleşmiş ve 1121’de başlayan süreç 1147’de tamamlanmıştır. Bununla beraber Beni Gâniye, Murabıtlar adına Balear adaları ve İfrikiye’de H. VII. (XIII.) yüzyıla kadar hüküm sürmeye devam etmiştir.

Murabıtlar, Atlas Okyanusu’na, Nijer nehrinden İspanya’da Ebro nehrine kadar hükümranlığını genişletmiş, Endülüs’te sona ermek üzere olan İslam varlığının devamını sağlamıştır. Murabıtlar’ın Endülüs’teki hâkimiyeti yarım asırdan fazla devam etmiş, bu sürenin ilk yirmi beş yılında istikrar sağlanmış ve Hıristiyan krallıklara karşı önemli başarılar elde edilmiştir. İkinci dönemde fakihlerin, mahallî emirlerin ve ağır vergilerden bunalan halkın Murabıtlar’dan desteğini çekmesi ve aleyhteki faaliyetleri yüzünden karışıklıklar çıkmış, bundan istifade eden Hıristiyanlar, Murabıtlar karşısında üst üste başarılar kazanmaya başlamıştır. Kastilya Krallığı bir Haçlı ordusuyla Meriye’yi (1147), Katalonya Kontluğu da Turtuşe (1148) ve Laride’yi (1149) ele geçirmiştir. Hıristiyan istilasının hızla yayıldığı bu dönemde Endülüs Müslümanlarının imdadına, bu defa Muvahhidler yetişmiştir.

Kişilerin sınırlı ömürleri olduğu gibi devletlerin de belirli ömürleri vardır. Devletin eceli geldiğinde ne bir saniye ileri alınır, ne de geri…

Murabıtlar Devleti’nin Çökme Sebebi

Murabıtlar Devleti’nin çökme sebebine gelince, önde gelenlerin birçoğu şehit olmuş, diğer kısmı da vakti gelmiş ve doğal olarak ölmüşlerdir. Ancak kendilerinden sonra gelen nesiller, Abdullah bin Yasin gibi bir eğitimcinin terbiyesinden geçmemiş, maneviyata ve mukaddesata önem vermeyen emirler yönetime gelmişlerdir. Bu da bir toplumun sonunu getiren sebeplerdendir. Bu, önceki tecrübelerden, çeşitli deneyimlerden istifade etmenin ne kadar önemli olduğunu anlamak bakımından İslami hareketlerin çıkarması gereken önemli bir derstir.

Âlimlerin ifsada uğraması, toplumların da ifsada uğramasıdır. Murabıtlar Devleti’nin fesada uğramasının bir sebebi de, fakihlerin halkı bilinçlendirmek, toplumu karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve idareyi hata yaptıklarında uyarmak yerine; otoritelerini, mal varlıklarını artırmak, şatafatlı evler yapmak ve bol miktarda araziler elde etmek için kullanmışlardır. O dönemde toplumun yaşam standartlarının üstünde çok lüks, rahatlık ve israf içerisinde yaşamışlardır. Bu durum, Murabıtlar toplumunda şiddetli isyan hareketlerini doğurmuştur. Âlimlerin bu İslam dışı yaşantıları, doğal olarak toplumda hem akidevi hem de ahlaki bozulmalara sebebiyet vemiş, cihad ruhu ortadan kalkmış, insanlar isyan etmeye, büyük günahları işleme ve zulmetmeye başlamışlardı.

Murabıtlar Devleti’nin yıkılışının önemli sebeplerinden bir diğeri de Allah’ın bu topluma yardımını kesmesi Mağrib ve Endülüs’e uzun süre yağmuru yağdırmaması ağır kuraklığın ortaya çıkması ile birlikte Murabıtlar Devleti’nin ekonomik krize düşmesidir.

Âlimlerin Murabıtlar Hakkında Yazdıkları

İbni Kesir, El-Bidaye ve’n Nihaye’de Ebubekir bin Ömer hakkında şunları kaydediyor:

‘Toplum, başka hiçbir devlet başkanına nasip olmayan bir şekilde Ebubekir bin Ömer’in hakka ve adalete bağlı idareciliği konusunda görüş birliğine varmıştır. Cihada çıktığında beraberinde beş yüz bin mücahid savaş meydanlarına akın ediyordu. İnsanlar kendisine büyük bir gönül huzuruyla bağlanıyorlardı. Hiçbir şey, onu Allah’ın belirlediği sınırlara riayet etmekten alıkoymuyordu. İslam’ın emirlerine ve yasaklarına harfiyen uymaktaydı. Âdetâ din, kendisini kuşatmıştı. İnsanlar arasında İslam’ın prensiplerine aykırı hiçbir davranışını gören olmamıştı. Son derece sağlam bir inanca sahipti. Abbasi Devleti’ne saygısını asla kaybetmedi. Bir savaşta yaralandı ve ağır yaralara dayanamayarak vefat etti.

Seyyid Kutub, Murabıtlar hakkında şöyle diyor:

‘Murabıtlar, Allah’ın gösterdiği yoldan gittiklerinde doğuda ve batıda yaklaşık çeyrek asır otoriteyi ellerine aldılar.’ ( Fizilali’l Kuran, c. 4, s. 2407)

“(Rasûlüm!) De ki: ‘Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.’ ” (3/Âl-i İmran, 26)

Sallabi’nin tespiti:

İslam tarihine baktığımda ümmetin hayatından büyük bir mananın desteklendiğini görüyorum. Dikkat edin! Hakla batılı birbirinden ayıran büyük savaşlar, ancak Allah’ın dinini, halka, orduya ve komutanlara uygulayan toplumların varlığı durumundan kazanılabilmektedir. Şayet bunlardan birisinde İslam’ın prensipleri uygulanmıyorsa, o topluma Allah zaferler nasip etmez.

Kaynakça

Murabıtlar Devleti,
Prof. Dr. Ali Muhammed Sallabi

İslam Tarihi,
Prof. Dr. H. İbrahim Hasan

İslam Tarihi,
Mahmut Şakir

Mağrip Medeniyetinin Zirvesi,
Dr. Adnan Adıgüzel

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver