Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp

 

Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Mevcut tıp sistemleri, ilaç üretiminden tutun hekimlerin eğitilmelerine ve tedavi yaklaşımlarına kadar hepsi tek elin kontrolü ile ciddi bir sektöre dönüşmüş olup, küresel güçlerin silahı hâline gelmiştir. Bunun yanında, yine dünyanın her yerinden klasik uygulamaları eleştiren, bu uygulamları kabul etmeyip çoğu zaman kısıtlanan çalışmalarına rağmen reddiyeler verip koca bir camiaya kafa tutan koca yürekli insanlara tanık olmaktayız.

İnsanlar neleri, ne şekilde düşüneceklerine kadar kontrollerine almaya çalışan, Allah’ın subhanehu ve teâlâ sıfatlarının her türlüsüne göz dikmiş, ilahlık(!)iddiasında olan bu küresel güçler, sadece insanlığın maddi kaynaklarına göz dikmekle kalmadı. İnsanın hastalığında kendisine ihtiyaç duyduğu ‘hekimi, ilacı’ ve bunların var oluşumu için gerekli olan eğitim sistemini (tıp, eczacılık) çok ciddi bir şekilde kontrollerine almış oldu. İnsanlar deney kobayları hâline getirilerek; üzerlerinde yeni yeni ilaçlar, gereksiz ameliyatlar, aşılar denendi. Hatta gerçek olmayan verilerle insanların gözlerini büyüleyebildiler. Elbette ki, her sistemde olduğu gibi bunun da yani, mevcut tıp sisteminin de tamamı reddedilemez. Yerleştirilip, kök salınması istenen sistemler bütün yönleriyle tahrif edilemezler. Ancak bu şekilde kontrollerine almış oldukları yapıyı insanlara cazip gösterip, benliklerine yerleşmesini sağlayabilirler. Yani, yavaş yavaş ve tedricen bozup, yeniden düzenledikleri bu sisteme insanları muhtaç kılıp, çaresiz bıraktılar.

Hekim, eşref-i mahluk olan insanın, kendisine sağlığının emanet edildiği tek kimse olmasına rağmen, maalesef mevcut sistemin içerisinde sorumluluğunu idrak edememektedir. Bu da beraberinde söz konusu hekimi sorgulayamama, mutlak itaate ve dolayısıyla da düzenin yanlışlarının savunucusu ve çarkın bir parçası hâline getirmektedir.

Böylece kendilerine öncü olarak kabul ettikleri ve tıbbın babası olarak nitelendirdikleri Hipokrat’ın da öğretilerinin ve yaklaşımlarının dışına çıkıldı. Onun birçok temel kaideleri de göz ardı edildi. Nasıl ki Batı tıp camiası Hipokrat’ın çizgisinden uzaklaştıysa bu coğrafyadaki hekimlik anlayışı da bu toprakların yetiştirdiği İbni Sina gibi öz değerlerinden ve gelenekselleşmiş hekimlik anlayışından uzaklaşmış oldu.

Bu uzaklaşmayla beraber, son yıllarda yapılan bazı çalışmalar, geleneksel tıbbın önemini bu çağda yeniden gündeme getirdi. Bu çalışmaların sağlık camiasında da olumlu anlamda tartışılması ise, işin biraz daha ciddiyetine işaret etmektedir.

Bu bağlamda, şu günlerde hayli dikkat çekip rağbet gören, (GETAT) ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’nin ilki yapıldı. Bu çalışmaların seküler anlayışın dayatmalarından bir nebze de olsa sıyrılma olmasını umut ediyorum. Mevcut sistemdeki yanlışlıklara karşı çıkmak, hekimlerin bireysel çalışmaları ve vicdani sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri ile kısmen etkili olsa da, nihai bir çözümün olabilmesi, her alanda olduğu gibi burada da ancak İslami bir otorite ve dolayısıyla İslami bir şuur ile mümkündür.

İnşallah, ötelenen geleneksel tıbbın önemini ve içerisindeki tedavi yöntemlerini ele alacak bir yazı serisine başlayacağız.

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver