Eşreften Esfele – 2

 Leyla’nın duvarında ne var ne yok okudu. Vicdanı pek rahat değildi ama merakına da engel olamıyordu. Hem ne var canım bunda, kız iletilerini saklamamış ki, cümle alem okuyor ben niye okumayayım diye düşündü…Ki o da ne? Bir ileti geldi.

– Selam Leyloş.

– ?

-Leyla bakıyorum da senin burnun büyümüş. Selamımızı dahi almıyorsun. İşin düşer bana.

– ?

– Aaa bak bozuluyorum ama..

Karşıdaki kimse, habire yazıyordu. Aman Allah’ım ben ne yaptım?

– Eee… Ben Leyla değilim.

– Leyla değilsen sen kimsin? Ne işin var senin onun adresinde?

– Bir arkadaşıyım.

– Yaaaaa adın ne?

– Eee adım Özgür.

– Özgür.Özgürlüğü severim ben. Ya sen?

– Kim sevmez ki?

– Ne kadar yavaş yazıyorsun.

– Başka bir şeyle meşgulüm de.

– Benim kadar güzel bir bayanla yazışırken başka bir şeyle meşgul olmana şaşırdım doğrusu.

– ?

– Dilini mi yuttun? Bu arada neden Leyla’nın face’ini kullanıyorsun.?

– Uzun hikaye boş ver.

– Kameran var mı?

– Yok.

– Ay bu nasıl özgürlük?

– Çok geç oldu yatacağım.

– Bu saatte yatılır mı? Hem seni çok merak ettim ben. Sen de beni etmiyor musun?

– ?

-Resimler bölümüne girsene. Leyla ile çekilmiş pozlarımız var.

– Sonra. Sonra bakarım.

– Aman iyi sen bilirsin. Ama ben senden çok hoşlandım gizemli çocuk. Tekrar görüşmek için can atıyorum.

– ?

 

Ömer neye uğradığını şaşırmıştı. İçi titriyordu. Son cümle ile de tüm hücreleri sersemleşti…

 

Tanımadığı bir kız ile konuştuğuna mı yansın, kızın fütursuzca konuşmasına mı, içinde bir şeylerin kıpırdanışına mı…? Bu duygu da nerden geldi? İçinde mi saklıydı bir anda açığa çıktı. Kulaklarına kadar kızardı.

 

“Ama ben senden çok hoşlandım gizemli çocuk. Tekrar görüşmek için can atıyorum.”

 

Dışarı pek çıkmazdı Ömer. Çıksa da işlerini hızla halleder dönerdi. Elbette bayanlarla karşılaştığı da oluyordu fakat ilk defa heyecanlanmıştı. Bugün Leyla’yı da görmüştü ama etkilenmemişti bile. Hiç görmediği, sesini dahi duymadığı, sadece yazdığını okuduğu bir bayandan nasıl etkilenebilirdi ki?

 

Aşk bu muydu? Bir anda gelişiveren bu duygu muydu aşk…Yok yok aşk değil, bunun adı gizemdi…Bilmediği, görmediği kişiyi merak etme; hatta daha ileri safhada ona, kadına dair ne kadar olumlu imaj varsa yüklemekti…Gerçek olamazdı.

 

Bu düşüncelerden sıyrılmalıydı…Allah Allah! Zamk ile yapışmıştı sanki. Bir türlü başka frekansa geçemiyordu. Yazıya ses de eklenmişti. Sanki kız karşısında konuşuyordu.

 

“Resimler bölümüne baksana. Leyla ile çekilmiş pozlarım var…”

 

En iyisi yataktan kalkmaktı.

 

Telefonu masanın üzerine bıraktı. Abdest alıp geldi. Kitabını alarak büyük odaya geçecekti ki telefonu almak için geri döndü. Biraz ezber tekrar edecekti. Birkaç satır okudu ama yapamadı. İçinde biri onu dürtüyordu sanki. Cebinden telefonu çıkararak Leyla’nın sayfasına tekrar girdi. Tam resimleri açacaktı ki kapı açıldı. Korkudan ölecekti. İçeri giren Muhammed Hoca’ydı. Ömer’in telaşına bir anlam veremedi. Selam vererek odanın bir köşesine çekildi. Ömer sessizce odadan çıktı. Lavaboya gitti. En tekin yer orasıydı. Telefonu çıkardı. Acaba hangisiydi? Adını bile sormamıştı. “Benim gibi güzel bir bayanla yazışırken başka şeyle meşgul olmana şaşırdım.” En güzel kız hangisi ise, o olmalıydı. Yazısı içimi titrettiğine göre, resmi haydi haydi elektrik verecektir diye düşünürken ileti geldi:

 

– Beni mi arıyorsun canım?

– Utanma utanma. İşte mor kazaklı olan benim.

 

Ömer kıpkırmızı kesildi. Heyecanı iki kat arttı. Kız hala netteydi ve sanki onu bekliyordu. Öyle fırtınalar esmeye başlamıştı ki beyninde, ne var ne yok savuruyordu etrafa… Bu hengâmede vicdanından gür ve tok bir ses geliyor, bu ses şiddetli fırtına, şeytan ve nefis potasında eriyip gidiyordu yankılanmadan. Ömer aşık mı oluyordu? Bu aşk ne menem bir şeymiş diye düşündü. İyi de aşk nedir biliyor muydu Ömer?

 

Bu olsa olsa arzu olabilirdi. Bir cinsin karşı cinse olan arzusu. Zira aşk, sevginin ön adımı, ayak sesiydi. Bir cümle ile kalbe yerleşemezdi. Cümleleri sarf edenin tanınması, tüm hallerine vakıf olunması gerekirdi. Huylarının öğrenilip beğenilmesi sonucu kalpte çiçeklenirdi. Peki bir Müslüman aşık olabilir miydi? Bu sorunun cevabı o kadar netti ki Ömer’in zihninde. Müslüman ancak nikahı altındakine aşık olabilirdi. Bu aktin evvelinde beslenen duygular, yasaklanmıştı..

 

Mor kazaklı kız…Ömer, resme baktığında bir şey daha olmuştu. Ama buna da anlam veremedi. İçinde bir lamba yanıyordu sanki. O aniden sönüvermişti. Karanlıkta kaldı iç alemi. Tüm bildiklerine rağmen haramı arzulamış olması acıttı içini. Pişmanlık kapladı yüreğini. Kendinden utandı. Telefonu tamamen kapatarak odaya geçti.

 

Namaz başlamıştı. Şimdi nasıl duracaktı huzura? Nasıl el açacaktı Allah’a? Yüreği doldu…Taşmaya ramak kalmıştı ki kendini tutamadı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yüreği yanıyordu. Çevredekilere aldırmadan uzun uzun secdede kaldı. Af diliyordu. Bir daha günah işlememeye söz veriyordu.

 

Şafak sökmüştü. Ömer hala odada oturduğu yerden kalkamamıştı. Ağlamaktan gözleri kurumuştu. Muhammed Hoca içeri girdi. Omzuna dokunarak:

– “Kalk uzan, biraz dinlen. On bir gibi yanıma gel.” dedi.

 

Hiç ses etmeden başını sallayarak odadan çıktı. Yatağa uzanmaktan korkuyordu. Odaya gelir gelmez aynı düşünceler üşüştü beynine. Daha yeni tövbe etmişti. Şeytan da ne kadar yüzsüzdü. Kovulduğu yere ısrarla geri geliyordu. Telefonuna baktı. Sim kartı çıkardı. Harama götüren yolları tıkamalıydı. Uyumaya çalıştı. Her gözünü kapadığında sanki şeytan perdeyi açıp, mor kazaklı kızı gösteriyordu. Hakikaten de güzel bir kızdı. Yiğidi öldür hakkını yeme derler ya. Adını bile bilmiyordu. Sormamıştı ki. Sahi kadın erkek konuşamaz diye bir kaide var mıydı ki dinde? Peygamber eşlerine, en mahrem soruları sormuyor muydu sahabeler? Hatta nette konuşmayacaktı ki, yazı yazacaktı sadece. Ses dahi yoktu. Hem belki yazışsa kıza İslam’ı dahi anlatabilirdi. Rasûlullah: “Sizin eliniz ile bir insanın İslam’a girmesi, yeryüzü dolusu kızıl deve bağışlamanızdan daha hayırlıdır.” buyurmamış mıydı?

Tabi ya! Bunu neden daha önce düşünememişti ki.

Telefonu tekrar açtı ve ileti bıraktı…

 

 Devam Edecek 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver