Durum ve Göreve Dair…

Elest bezminde verdiği sözü hatırından çıkarmayan, yüce Allah’ın subhanehu ve teâlâ, kendisiyle dinini ikmal edip nimetini tamamlayarak rahmetini O’nunla mahlukata yaydığı Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem menheci üzere, ihlasla nasihatlerde/tebliğde bulunup Allah subhanehu ve teâlâ için cihad eden Tevhid erlerine yârenlik etmek…

Göklere, yere ve dağlara arz edildiğinde korkup çekinerek geri durdukları görevi, kalbine ve omuzlarına ağır geldiği halde aczine, zaafiyetine, zulüm ve cehline rağmen yüklenmiş olan insanı, bu görev ve sorumluluğunu ifa etmeye davet edip gayretlendirmek…

Müslümanın, bir başkasının belki de görmezden gelemeyeceği şeylere merhamet nazarıyla bakması, ötekilerin hiçbir zaman affetmeyeceği hataları affetmesi, ancak cahil kimselerin kendi hafıza arşivlerinde muhafaza ettikleri geçmiş kırgınlıkları unutması, gördüğü kusurları âmâ imiş gibi karşılaması ve kardeşinin herhangi bir sıkıntısını gidermesi halinde, kıyamet gününün en dehşetli anında yüce Allah’ın subhanehu ve teâlâ da kendisinin bir sıkıntısını gidereceği vaadiyle muştulamak…

Nefislerinin arzularına esir olanların esaret bağlarını çözmek, yalan dolan şeylere kanan saf ve zayıf yaradılışları vahyin kesin hakikatleriyle ayıktırıp aydınlatmak…

Ahiretlerini harap eyleyen demokrasi, yurtseverlik, laiklik ve milliyetçilik gibi şeytani ideolojilerden ötürü dünyaları da uğursuz şirret şeytanların katıldığı fücur meclislerinin toplandığı dar bir zindana dönen bahtsızlara, Rahim olan Allah’ın subhanehu ve teâlâ tevbeleri çokça kabul eden Tevvab ve tevbe edenleri seven Vedûd olduğu gerçeğiyle fıtratlarını buluşturmak…

Hakkı zevklerine feda eden, gönüllerinin çektiğine eğilen, nefislerin meylettiği arzularına tâbi olan, delil, burhan, hak ve hukuk gözetmeyen muannid karakterleriyle bu türden hasta kalplere şifa olacak ‘ihlas reçeteleri’ hazırlamak…

Rabbani menhece tâbi olup Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem sünnetini üstün tutan muvahhid ilim talebeleriyle, tevhid davetçileriyle ve cihad erleriyle beraber, Rabbimizin vadettiği tarifsiz nimetlerden dolayı müjdeleşmek…

Bilerek ya da bilmeyerek şirke yönelenleri; nefislerini ve tüm kâinatı var eden Allah’a subhanehu ve teâlâ yöneltmek, O’nun kulları üzerindeki haklarını bildirmek, kötü duygularına esir düşmelerine mani olmak ve batıl kuruntuların aldatmalarına karşı uyanık kalmalarına yardımcı olmak…

Kalpleri, üzerlerini kaplayan kötü amel ve tûl-i emel paslarından temizleyip ihlas üzere ve sünnete uygun amellerle ziynetlendirmede ufuk açıcı ve yol gösterici olabilmek…

Allah’ın subhanehu ve teâlâ çok merhametli ve affedici olduğunu her zaman gündemde tutup yaratılış gayesinden gafil olanlara, yüce Allah’ın subhanehu ve teâlâ azabının da elem verici ve şiddetli olduğunu hatırlatmak…

Rabbim Allah’tır’ deyip dosdoğru olmaya, Allah’ı anmaksızın çok konuşmamaya, ‘ya hayır konuşmak ya da sükût etmek’ arasında bir tercih üzere bulunmaya, faydalı ilim elde etmeye, cihadda, medresede, evde yahut pazarda, her halûkarda ölçü ve mizanı Allah’ın emrettiği gibi adil bir şekilde tam olarak yapmaya özen ve önem gösteren yeryüzü yıldızları misali, sadık muvahhidlerle dost olmak…

Yılları, ayları, haftaları, günleri ve saatleri binek kılarak hızla yöneldikleri mukadder akıbete doğru giden insanları, sırat-ı mustakim istikametini gösteren ‘yön levhalarından’ haberdar etmek…

İşlerin harama ve zulümlere bulanıp kesat gittiği şu dünya hayatında Allah’a kulluk yolunda çok az bir pahayla ahiret yurdunda sınırsız ve bitimsiz kazançları elde edebilmeleri için insanlara en kârlı alışveriş yollarını göstermek…

Hakka ittibada ve hak üzere sebat etmede duraksayan kimseleri; tertemiz duygularla, sahih bilgilerle ve hayırlı amellerle rıza-i Bari istikametinde yola revan kılmak…

Kâbe-i Muazzama’nın etrafında, birbirine geçmiş mütedahil halkalar gibi, merkezden dünyanın en ücra köşesine doğru dalga dalga genişleyen kulluk ‘çarkını’ belgesel tadında izlerken, insanın yücelmesini ve memleketin daha iyi yerlere gelmesini atölyelerdeki tezgahlar ile fabrikalarda dönen çarklara sabitleyen ‘muhafazakâr’ materyalistlere hakikatleri haykırmak…

Her kellenin kendisini bir cemaat cesametinde gördüğü, cemaatlerin artık aşiret tipi bir yapılanmayla hayatiyetlerine devam edebileceklerine inandığı, bu tür aşiretlerin de siyasi ve idari otoritenin merkezi ve en büyük ‘cemaat’ olan tağuti devletin kapısına kul olmaya çalıştığı böyle zor bir süreçte ‘Ak pınarın boz bulanık selinden kütük kapma’ gayretini sürdürmek…

Allah’ın subhanehu ve teâlâ belirlediği ölçüler üzere değil de çoğunluk esasına dayanarak sapıklık ve ihtilaf üzere, sandıklarda ve tekkelerde bir araya gelebilen grupların dünya hayatındaki akıbetlerinin, içerisinde kıvrandıkları ihtilafların genişleyerek sürmesi ve sapıklıklarının her geçen gün artıp derinleşmesi olacağını kendilerine açık bir şekilde söylemek ve uyarmak…

Kullarından sadır olan hataların çoğunu affeden, yaptıkları az bir amele dahi razı olan yüce Allah’ın kullarına yaptığı ‘Daru’s selam’ çağrısını söz, kalem, infak veya kılıçla; aklının, ilminin, sesinin ve elinin ulaşabildiği herkese iletmek…

Yalnızca O’na subhanehu ve teâlâ has olan isim ve sıfatlar ile uluhiyet ve rububiyette, yüce Allah’ın hakimiyet yetkisini gasp eden tağutlara, Hamân’ın sulbünden peydah olmuş saray mollaları ile tüm birikim ve yeteneklerini tağutların yolunda harcayan Karunî’lere, kayıtsız şartsız egemenliğin ve mutlak otoritenin Aziz ve Celil olan Allah’a ait olduğunu, şer’î şerifin emrettiği biçimde ‘Bildirmek’!…

İnsanı, fıtratından mümin ve muslih bir cemiyetten ve gücü Allah’tan uzaklaştırıp bu âleme atılmış zavallı bir mahluk gibi gören ateist-hümanistlere; kendi fıtratlarıyla ve Vahidu’l Kahhar olan yüce yaratıcılarıyla barışık olmaları halinde hem dünyada hem de ahirette mutlaka kazançlı çıkacaklarını tebliğ etmek…

İnsanî değerlerden nasipsiz küresel küfür güçlerinin asla kazanamayacakları savaşlarda saldırgan ve işgalci taraf oldukları halde ‘terörist’ olarak tanıttıkları müslümanları tasfiye etmek için tasarladıkları insansız hava araçları politikasının kendilerinin sonunu getirecek bir istikamete doğru evrildiğini ‘müjde’ lemek..

İslam ümmetine karşı, Pentagon, Brüksel, Moskova, Pekin ve Tel Aviv’den çok daha kindar, sinsi, hain ve tehlikeli olan İran’ın ‘Farsist nüfuz ve Şiist savaş’ ağalarının-lordlarının, puthane haline getirilen türbeleri koruma adına bölgeye gönderdikleri onbinlerce Fars çakalını kendileri gibi cani Şebbiha çeteleri ve Hizbulesed zındıkları ile beraber Suriye’de işledikleri cürümlerle vahşetlerin hesabını sormak…

Her kılığa girerek alçalıp küçülenlerin, kalpleri darmadağınık olanların ve karanlıklarda kaybolup şeytanın çağrısına yönelenlerin hakkı görmeleri için yeryüzünü tevhidin nuruyla aydınlatmaya çalışmak, kalpleri ülfet ettirmek ve Allah’ın rızasını elde ederek cennetlerine doğru yol almak…

Tağutun küfür ve fesat merkezleri olan okullara minicik yavrularını göndererek İslam ümmeti için istikbal vadeden yeni nesilleri henüz masumiyet çağında küfür, şirk, nifak ve türlü fesatlarla tanışık ve barışık bir hayata ‘merhaba!’ dedirten anne babaları ‘Kendisine iman ve ibadet iddiasında bulunduğunuz Allah’tan haya edin!’ diye inzar etmek…

İnsanlığın başına sardığınız belaların daha da karmaşıklaştığı, kabul edilebilir seçeneklerinizin azalıp zorlaştığı, güvenebileceğiniz dostlarınızın gittikçe azaldığı bir dünyada tüm bunların yegane müsebbibi olarak Müslümanları suçlayıp ahlaksız kuralsızlıklarınızla onlara saldıracağınız yerde, eğer gerçekten var ise yapıcı yeteneklerinizi hem halkınız için, hem de asgari hayat standartlarından mahrum olan bölgedeki yoksul insanlar için gıda, sağlık ve altyapı projelerinde kullanın!’ diye, dünyanın efendiliğine soyunan küfür önderlerine her şeye rağmen hidayet çağrısında ve nasihatlerde bulunmak…

İslam’ın sıkıştırılmak istendiği eğri büğrü eğreti çerçeveleri paramparça edip Tevhid’in özünü Kur’an ve sahih Sünnet’in bayrağı altında toplamak ve tüm yeryüzünü bu bayrağın gölgesi ile gölgelendirmek…

Kaos ve savaşların hüküm sürdüğü yirmibirinci yüzyılda; ilmiyle, edebiyle, itaatiyle, cesaretiyle, hak üzerine sebatıyla, kararlılığıyla ve cihadıyla devr-i saadetin Medine-i Münevvere’sindeki ashab-ı kiramı hatırlayıp mümin gönüllerin sürura gark olmasına vesile olan tevhid ve cihad erlerini yürekler dolusunca selamlamak…

Şirk, küfür, zulüm, fücur ve bid’atlere karşı duyarsız kalmayıp mümin olmak mesuliyeti ile bulunduğu her konum ve durumda görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışan ümit nesline selam olsun…

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver