Cihad – 1

 

Kafirlerin elinde bulunan yazılı ve görsel medya, birçok kavramı bulandırdığı gibi İslamî olan kavramların da içini farklı manalarla doldurup, genel olarak bütün insanların, özel olarak da Müslümanların zihinlerini karıştırma gayreti içerisindedir.

Bu saldırılardan nasibini alan kavramlardan birisi de şüphesiz cihad kavramıdır. Cihad kavramı, İslamî bir kavramdır. Dolayısıyla içerisinin İslamî kaynaklar referans alınarak doldurulması gerekir.

Hangi İslami kavram olursa olsun o kavramın içi, vahyin istediği şekilde değil de nefsin veya aklın istediği şekilde doldurulursa bu, zihinlerin iflasına, amellerin ise ifsadına sebebiyet verecektir.

Cihad kavramı insanların zihninde o kadar bulanıktır ki; insanlar cihadın sadece bir takım dünyevi menfaatlerin elde edilmesi, bazı beşeri ideolojilerin yüceltilmesi adına yapıldığını zannedip, medyanın da yönlendirmesi ile cihad eden insanları militan, psikopat, terörist, cani veya katil olarak zihinlerinde resmetmektedirler.

Bizim bu yazıyı yazarken gayemiz birşeyleri veya birilerini temize çıkarmak değildir. Aksine bizim amacımız, asli itibariyle temiz ve berrak olan bir kavramın izahatını yapmaktır.

Cihadın Fazileti

Şeriat cihad ameline ve bu amelin faili olan mücahide birçok fazilet atfetmiştir. Bunlardan bazılarını  şöyle maddeleyebiliriz; 

Cihad, amellerin en faziletlisidir. Ona denk olabilecek bir amel yoktur;

“Müminlerden oturanlarla, malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.” (4/Nisa, 95)

“Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ın tamirini, Allah’a ve ahiret gününe inanan, Allah yolunda cihad eden ile bir mi tuttunuz? Bunlar Allah nezdinde bir olamazlar.” (9/Tevbe, 19)

“İman edip de hicret edenlerin, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında dereceleri çok büyüktür. İşte umduklarını elde edenler de onların ta kendileridir.” (9/Tevbe, 20)

Ebu Hureyre’den şöyle bildirilmiştir:

“Rasûlullah’a: ‘Allah yolunda cihada denk hangi iş vardır?’ diye soruldu. ‘Ona denk ibadeti yapmaya güç yetiremezsiniz’ buyurdu. Ashab aynı soruyu iki-üç defa tekrarladılar. Rasûlullah her defasında, ‘Ona denk ibadete güç yetiremezsiniz’ cevabını tekrarlayarak şöyle buyurdu: ‘Allah yolunda cihad eden kimsenin benzeri, gündüzleri oruç tutan, gecelerini namaz kılıp Kur’an okumakla geçiren ve Allah’ın ayetlerine gereğince itaat eden ve Allah yolundaki mücahid dönünceye kadar ne namaza ne de oruca usanmadan ara vermeyip, devam eden kimse gibidir.’ ” (Müslim, İmara)

Buhari’nin rivayeti de şöyledir:

“Bir adam: ‘Ya Rasûlullah, bana cihada denk bir amel gösterseniz’ dedi. Rasûlullah da:’Ona denk olabilecek bir amel bulamıyorum ki’ buyurdu, sonra: ‘Mücahid savaşa çıktığı zamandan başlayarak, mescide kapanıp durmadan usanmadan namaz kılmaya ve aralıksız iftarını açmadan oruç tutmaya güç yetirebilir misiniz?’ buyurdu. Bunun üzerine soruyu soran kişi: ‘Buna kim güç yetirebilir ki’ dedi.” (Buhari, Cihad)

Cihad, kurtuluşun anahtarıdır;

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun O’na yaklaşmaya yol arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (5/Maide, 35)

“Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenlerle sabredenleri belli etmeden, cennete gireceğinizi mi sandınız?” (3/Ali İmran, 142)

“Ey iman edenler! Size, sizi çok acıklı olan bir azaptan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlü’ne iman edersiniz, mallarınızla, canlarınızla Allah’ın yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bunlar sizin için daha hayırlıdır. Günahlarınızı da affeder ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki çok hoş meskenlere koyar. İşte bu, çok büyük bir kurtuluştur. Ve sevdiğiniz bir diğeri daha; Allah’tan bir zafer ve yakın bir fetih… Müminleri müjdele!” (61/Saff, 11-13)

“Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galip gelirse, Biz ona büyük bir ecir vereceğiz.” (4/Nisa, 74)

Cihad, Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinini yaymanın ve yüceltmenin en etkili yollarındandır;

“Fitne kalkıp din (otorite) yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” (8/Enfal, 9)

Cihad, en büyük fazilet olan şehadete götüren vesiledir;

“Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rabbleri katında diridirler. Allah’ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler.” (3/Ali İmran, 169-170)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Uhud’da şehit olan kardeşleriniz var ya! Allah, onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Bunlar cennetin nehirlerine giden, cennet meyvelerinden yiyen ve Arşın gölgesine asılmış altından kandillere girip istirahat eden kuşlardır. Şehitler böylece güzel güzel yiyip içip dinlenince şöyle dediler: ‘Kardeşlerimize bizden kim haber götürecek ve bildirecek ki bizler cennette dirileriz, rızıklanıyoruz? Bu haber gitmeli ki onlar cennete karşı isteksiz olmasınlar ve harpte korkak davranmasınlar!’ Allah onlara cevaben: ‘Sizin haberinizi ben duyuracağım.’ buyurdu ve yukarıda zikredilen ayeti indirdi.” (Ebu Davud, Cihad)

Enes’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şeye sahip olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Ancak şehitler gördüğü ikram ve itibar sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı ister.”

Başka bir rivayette, “Şehitliğin faziletini gördüğü için” (Buhari, Cihad; Müslim, İmara.) denilmiştir.

Bera’dan radıyallahu anh aktarıldığına göre tepeden tırnağa silahlı bir adam Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve:

” ‘Ya Rasûlullah sizinle beraber savaşa mı katılayım, yoksa Müslüman mı olayım?’ dedi. Rasûlullah: ‘Önce Müslüman ol, sonra da savaş.’ O adam, Müslüman oldu sonra savaştı ve şehit düştü. Bunun üzerine Rasûlullah: ‘Az çalıştı çok kazandı’ buyurdu.” (Buhari, Cihad; Müslim, İmara,)

Abdullah b. Amr b. As’tan radıyallahu anh bildirildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şehit olan kimsenin kul borcu dışındaki bütün günahlarını Allah bağışlar.” (Müslim, İmara.)

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra savaş edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar savaş edip yine öldürülmeyi çok arzu ederdim.” (Müslim, İmara.)

Daha sayabileceğimiz birçok madde cihadın faziletini gözler önüne serecektir. Kendisine bu kadar çok fazilet atfedilen bir amele, Müslümanların dikkatlerini vermesi gerekir. Cihad nedir, cihadın gayesi ne olmalıdır, bu amelin kısımları var mıdır, bu amelin öncesinde yerine getirilmesi gereken mukaddimeler nelerdir  gibi konuları Müslümanların -özellikle de cihad sahasında olan Müslümanların- bilmeleri gerekmektedir.

Cihadın Gayesi

Bir işin gerektiği şekilde yapılması, o işin yapılış gayesini bilmeye bağlıdır. Gayenin göz ardı edildiği eylemlerin, istenilen şekilde yerine getirildiği rastlanılmış bir durum değildir. Ancak yaptıkları işleri, neden yaptıklarını bilen insanlar işlerini yapılması gerektiği gibi yerine getirebilirler.

Bu mesele cihad amelinde de böyledir. Ancak cihadın gayesini bilen insanlar Rabblerinin istediği şekilde bu ameli yerine getirebilirler. Aksi takdirde Allah subhanehu ve teâlâ için yapıldığı iddia edilen amel, faillerine hüsrandan başka bir şey getirmeyecektir.

Zihni net olan insanların amelleri de o oranda net olur. Sahabenin zihninde cihadın gayesi o kadar netti ki; bu netlik onların sözlerinden ve fiillerinden rahatça okunabiliyordu. İsterseniz gayenin sahabenin zihninde ne kadar net olduğuna bir iki örnek verelim.

Bu örneklerden en çarpıcı olanı şüphesiz ki Rebi b. Amir’in radıyallahu anh İran’ın seçkin komutanlarından Rüstem’e vermiş olduğu cevaptır. Sahabenin kafası o kadar net ki; nereye geldiğini, kimin huzurunda olduğunu, karşısına çıktığı insanların kuvvetini hiç umursamadan bu gayeyi hem fiilinde hem de sözünde aynı netlikte ortaya koyabilmektedir. Fiili olarak sahabe İran’ın ihtişamının simgelerinden olan halıları, ipekten minderleri mızrağıyla delerek: ‘Siz dünyanın, paranın kullarısınız. Bizler insanları bu basit şeylere kulluktan kurtarmak için geldik’ mesajını vermektedir. Aynı şeyi onun sözlerinden okumak da mümkün. Ne demişti Rebi radıyallahu anh Rüstem’e:

“Allah Teala bizi gönderdi ki, onun dilediği kimseleri kullara kulluk etmekten kurtarıp Allah’a kul yapalım. O kimseleri, dünya sıkıntısından kurtarıp, genişliğe kavuşturalım. Dinlerin zulüm ve baskısından kurtarıp, İslam’ın adaletine kavuşturalım. Allah bizi, kendisine imana davet edelim diye dini ile yarattıklarına gönderdi. Bu dini kabul eden kimsenin durumunu kabulleniriz ve kendisine dokunmadan geri döneriz. Ama bu dini kabul etmeyen kimselerle Allah vaadini gerçekleştirinceye kadar savaşırız.”

Gaye net olduğunda mesele hem sözde hem de fiilde netlik kazanıyor. Sahabenin zihninde gaye net olduğu için, savaşın en şiddetli anında gözünü kırpmadan canını feda edebiliyor.

Bunun böyle olmasının sebebi Allah’ın ve Rasûlü’nün sahabenin zihnine gayeyi çok net bir şekilde işlemesiydi.

“Fitne (şirk) kalkıp din (otorite) yalnız Allah’a ait oluncaya kadar onlarla savaşın.” (8/Enfal, 39)

İbni Ömer’den radıyallahu anh rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Ben, insanlar Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de O’nun Rasûlü olduğuna şahitlik edinceye, namazı kılıp zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar.” (Buhari, Müslim)

Dikkat edilirse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaşın gayesinin Kelime-i Tevhid’in yayılması ve yüceltilmesi olduğunu vurgulamıştır. Kendisine soranlara da aynı şekilde cevap vermiştir.

“Kim Allah’ın kelimesi en yüce olsun diye savaşırsa o Allah yolundadır.” (Buhari, Müslim)

Cihad yeryüzünde tevhidin tahakkuk etmesi ve şirkin son bulması için yapılmalıdır. Gayenin tevhidin yüceltilmesi olmadığı savaşların cihad olarak anılması, isimden öteye geçmeyecektir. En büyük maslahat yeryüzünde tevhidin tesis edilmesi, şirkin  temizlenmesidir. Bunun dışındaki maslahatlara gelince, bu maslahatlar en büyük maslahatın elde edilmesi için kurban edilmesi gereken maslahatlardır. Canın korunması, namusun, ırzın korunması şeriatın muhafaza etmekle yükümlü olduğu maslahatlardır. Ancak şeriat, cihatta canlar, ırzlar, namuslar tehlikeye girmesi ihtimaline rağmen cihadı farz kılmıştır. Çünkü hiçbir maslahat tevhidin maslahatından büyük olamaz.

Bununla beraber cihadın meşru olduğu bazı durumlar  vardır. Şöyle ki;

Yukarıda zikrettiğimiz gibi yeryüzünde şirk olduğu müddetçe cihad meşrudur.

Şirkin varlığıyla beraber, insanların davete ulaşmalarını engelleyenlere karşı cihad meşrudur. Çünkü bu engelin kaldırılması ancak cihatla mümkündür.

Müslümanlardan ister mal anlamında olsun isterse de can anlamında olsun zulmü kaldırabilmek için cihad meşrudur.

Allah izin verirse bir sonraki yazımızın konusu yine cihad olacaktır.

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

 

Önerilen makaleler

1 Yorum

Cevap Ver