Boş Vakit

Bu sayımızda ele alacağımız mesele Müslümanların hayatında çok ciddi bir problem olan ‘Boş vakit’ konusudur…

Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Biz size hatırlayacak olanın, hatırlayacağı kadar bir ömür vermedik mi?” (35/Fatır, 37)

Peygamber’de sallallahu aleyhi ve sellem Buhari de ve başkalarının da rivayet etmiş olduğu bir hadiste diyor ki:

“İki tane nimet vardır ki, insanların birçoğu o nimette aldanmış durumdadırlar, bunlardan bir tanesi sıhhattir, bir tanesi de boş vakittir.”

Yazmış olduğumuz birinci ayette, vaktin genişliğinin, kıyamet anında, Allah’ın subhanehu ve teâlâ huzurunda insanlığın aleyhine hüccet olduğunu anlıyoruz.

Bu ayet aleyhimize hüccet olmasına rağmen, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem insanların bir çoğunun bu nimetten habersiz olduğunu bize bildiriyor.

İbnu’l Kayyım’ın rahimehullah dediği gibi: ‘Bizler yolcuyuz ve varacağımız yer ahiret yurdudur. Elimizde bir sermayemiz ve uzun bir yolumuz vardır. Elimizdeki sermaye ise vaktimiz, ömrümüz ve alacağımız nefestir. Varacağımız noktaya gidene kadar ise yolumuz üzerinde yol kesici ve vaktimizin hırsızı çoktur. O zaman insan selim bir şekilde Allah’a subhanehu ve teâlâ yürümek istiyorsa sermayesini düzgün kullanmalı, yol kesicilerden bunu koruması gerekir.’

Selefe baktığımızda, bunun kıymetini anladığından, onlar yanında en aziz ve kıymetli olan olgunun vakit olduğunu anlıyoruz.

İbni Mesud radıyallahu anh diyor ki:

“Ben hiçbir şeye pişman olduğum kadar şuna pişman olmadım; öyle bir gün gelir ki, güneş o günde batar, benim ömrümden bir gün eksilir lakin benim ömrümden hiçbir şey fazlalaşmaz.”

Tabiinden Hasan-ı Basri’yi rahimehullah dinlediğimizde:

‘Ey kavim vallahi ben öyle insanlar idrak ettim ki, onların yanında vakit sizin dinara ve dirheme vermiş olduğunuz değerden çok çok daha önemliydi.’ der.

İmam Şafi’ye baktığımızda ise:

‘Ben sofiler, tasavvuf ehli ile oturdum. Onlarda iki şey dışında hiçbir şey istifade etmedim.

1. Vakit kılıçtır ya sen onu kesersin ya o seni keser.

2. Sen nefsini hak ile iştigal ettirmezsen, o seni mutlaka batıl ile iştigal ettirir.’

Neden böyle söylendiğini düşündüğümüzde; öldüğümüzde bize faydası olmayan insanlıkla alakamız kesilirken, vakti zayi ettiğimizde ise daha tehlikeli olarak, bizim Yaratan ile ilişkimiz kesilmektedir.

İmam Nevevi’ye baktığımızda, ilim talep ettiği günden son güne kadar geceleri meyve yemezmiş sorulduğunda ise; ‘Olur ya, vücudum meyveye alışır daha fazla uyurum’ yanıtını verirmiş. Ki İmam Nevevi duvara yaslanarak, günde iki saat uyurdu! Kendisine sorulduğunda ise; ‘Nefesler sayılıdır, yolumuz uzundur, bizim azığımız azdır, yarın Allah’a neyin hesabını vereceğim.’ dermiş.

Bu nakillerden salihlerin yanında vaktin değerini anlıyoruz. Kendimize döndüğümüzde ise vaktin hiçbir ehemmiyetini görememekteyiz.

Vakit; ahiret yurdunu dert edinenlerin, yaptıklarından veya yapamadıklarından hesaba çekileceğini bilenlerin arasında değerlidir. Çünkü ancak nefsini muhasebe eden ve her anından hesaba çekileceğini bilen insan, her anının kıymetini bilir.

Dedik ki, vakit bizim sermayemiz ve bunu çalan yol kesiciler, hırsızlar var. Bunları saymaya kalkarsak çok fazladırlar: uyku, yemek vs.

Biz bunlardan iki tanesine dikkat çekelim:

Bir tanesi kötü arkadaş; Müslümanlardan olupta bizlere kötü arkadaşa olanlar. Allah subhanehu ve teâlâ ayet-i kerime de;

‘O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.’ (43/Zuhruf, 67)

Allah subhanehu ve teâlâ için yapması gerekenleri yapıp, Allah subhanehu ve teâlâ için kaçınılması gerekenlerden kaçınanlar müstesna, bunun dışındakiler düşman olacaklar. Kişiler, birbirlerinin vaktini çaldıklarını ve salih amelden, Allah’ı zikretmekten alıkoyduğunu öne sürecekleri manzaralar gözümüzün önüne gelmektedir. Başka bir ayette Allah subhanehu ve teâlâ:

“O gün zalim kendi ellerini ısıracak ve diyecek ki: ‘Keşke ben Rasûl’le beraber Allah’a giden bir yol edinseydim, keşke ben falanı arkadaş edinmeseydim’ diyecek.” (25/Furkan, 27-28)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Buhari, Müslim, Ahmed ve Nesai gibi birçoğunun rivayetinde:

“İnsanın salih olan arkadaşı ile kötü olan arkadaşı arasındaki fark; misk taşıyan ile demirci körüğünü taşıyan gibidir. Miski taşıyan adam ya kokusundan verir ya da ondan güzel koku hissedersin, demirci körüğü taşıyan adam ya elbiseni yakar ya da pis kokar.” buyurmuştur.

Misk taşıyan adam ya sana Allah’ı subhanehu ve teâlâ hatırlatır, ya ilmiyle sana fayda verir ya da birşeyler sorar ve öğrenirsin. Demirci körüğünü taşıyanın misali ise ya seni hayırdan alıkoyar ya da sana bir kötülük öğretir.

Şimdi kendi arkadaşlıklarımızı bir düşünelim; biz cahiliye toplumunda yaşıyoruz, birbirinin akidesini bilen, birbirini seven bir avuç insan Müslüman. Bu sayısı belli insanları da özenle seçmezsek, yani misk taşıyan yerine körüğü taşıyanı seçersek, bu hem bizim dünyamıza hem de ahiretimize zarar verecektir. Bu sebepten Müslümanların arkadaşları hususunda çok seçici olmaları gerekir.

Bunun ölçüsü nedir dersek;

Eğer biz, bir arkadaşımızın yanından kalktığımızda kıyamet günü için faydalı bir söz işitmişsek veya bir günahımızın farkına varıp ondan vazgeçmeyi aklımıza koymuşsak; o arkadaş ne güzel arkadaştır, onun peşini sakın bırakmayın.

Lakin her oturduğumuz ortamda müçtehidlerin bile içinden çıkamadığı meseleleri konuşuyor veya sabahlara kadar İslam devleti kurup namazı bile kılmadan yatıyorsak veya Allah’ın subhanehu ve teâlâ kelamını ağzımıza alıp, Allah’ın subhanehu ve teâlâ kelamı bize lanet ediyorsa yani o konuştuklarımızı hayatımıza yerleştirmemişse (Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Kur’an ayetlerini taşıyan insan o ayetler ile amel etmezse, o ayetler ona lanet eder buyuruyor) Allah muhafaza, biz de kıyamet gününde ellerini ısırıp ‘Keşke falanı kendime dost edinmeseydim’ diyenlerden oluruz.

Kendi yaşadığımız vakıalardan bunun bize delilleri ise şöyle tezahür etmiştir;

Bir gün salih bir ortama gidin oturun, oradan kalktığınızda kalbiniz uçacakmış gibi olur veya bir başkası ile oturursunuz, kişi hiç konuşmamasına rağmen kendimizden utanırız. Çünkü kişinin salih hali simasına yansımıştır. İşte bu tip insanlar bizim oturduğumuz insanlar olmalıdırlar.

Aksi halde her dini gibi görünen ortam dini değildir. Bizim hayatımıza etkisi olmayan, bizi Allah’a yaklaştırmayan veya her geçen günümüzü bir öncekinden hayırlı kılmayan ortam Allah’a subhanehu ve teâlâ bizi götüren bir ortam değildir.

Bir diğer Müslümanların hayatında vakit öldüren husus ise, yani kendi hırsızı, yol kesicisi ise televizyondur.

Tabi dini ve dünyayı beraber ifsad eden, zamanın putu ve tağutunu, aklı başında, kendi karısına kıskanç olan, çoluk çocuğunun geleceğini düşünen bir Müslümanın bu aleti evine sokması düşünülemez. Müslümanlar bunu evlerinden çıkarttılar, lakin daha şiddetli bir put olan interneti evlerine soktular. Normalde bu meşgaleli zamanızda internet bir nimet. Tabi bu ilmen istifade ettiğimiz, ders dinleyip öğrendiğimiz zaman veya kitaplar indirip faydalandığımız zaman nimettir. Ama boş muhabbetleri, facebook’ta cedelleşmeleri, video ilimleri(!), uygunsuz resimleri, tebliğ kandırmacası altındaki kızlarla chat’leri… ve neticesinde İslam adına insanların kalbini öldürmesi, vaktini zayi etmesi internetin nimet kısmı değildir.

Misal, İslamî chat odaları altında; çamur, çamur attırmaktan başka birşey yapmıyor, Müslümanlara da herhangi bir istifade sağlayamıyorlar. Çünkü birşeyin cahili, ıslah edeyim derken ancak ifsad eder.

Allah subhanehu ve teâlâ diyor ki:

“Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.” (18/Kehf, 46)

Kur’an’da Allah’ın subhanehu ve teâlâ göz aydınlığı dediği çocuk ile salih amel birbirine kıyas ediliyor ve netice Rabbin yanında çok çok daha hayırlı olarak salih amel ortaya çıkıyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kim derse bir kere ‘Subhanallahi ve bihamdihi’ ona cennette bir tane hurma ağacı dikilir.’ ”

buyuruyor. Boş işlerden olan internetteki chat odalarından ziyade oturduğumuz yerde bir zikir, bize cennetteki köşkte bir hurma ağacı getiriyor. Bir diğer hadiste:

“İki kelime Rahman’a sevimlidir, insanın diline çok hafiftir ve mizanda ise ağırdır; Subhanallahi ve bihamdihi, Subhanallahil azim.”

Bu kadarcık iki kelime dile de hafif ve mizanda da ağır. Malayani yerine iki hayırlı kelime…

Okuduğunuz üzere çok kolay ameller olmasına rağmen Allah subhanehu ve teâlâ katında çok değerliler (ve daha bu gibi nice zikirler).

Bu ameller çok kolay ve çok az zaman almasına rağmen, bir sürü malayani içerisinde boğulan, vakit nimetini zayi eden, vakit nimetinin şükrünü bu hayır amellerle yerine getirip Allah’ın subhanehu ve teâlâ arttırdıkça arttırmasına talip olmayan kişiler çoktur. Allah subhanehu ve teâlâ vakit nimetini bu gibi kişilerin şükürsüzlüğünden ve zayi etmesinden dolayı elinden alacaktır.

Salih amellere bizim ihtiyacımız vardır. Allah’ın subhanehu ve teâlâ bu amellere ihtiyacı yok. İnsan düşman karşısında salih amelleriyle, yapmış olduğu zikirlerle sabittir. Biz rahatlık anında Allah’ı subhanehu ve teâlâ anacağız ki zorluk anında da Rabbimiz bizi ansın ve rahmetiyle bizleri kuşatsın. Biz, Allah’ın subhanehu ve teâlâ dini ihtiyaç halindeyken ona yardımcı olmalıyız ki, bizler de ihtiyaç anındayken bize yardım etsin ve bizi aziz kılsın. İslam zelil kılınmaya çalışılırken fedakarlık yapıp onu aziz kılacağız ki, bizler zillete düçar olacağımız yerde Allah subhanehu ve teâlâ bize yardım edip bizim şanımızı yüceltsin.

Sözün sonunda; bizim selefimizin hayatı vakti nasıl güzel değerlendirdiklerine dair çok güzel örneklerle doludur. İnsanoğlu bazen gafletle, nisyanla bunun farkına varamasa da, Allah subhanehu ve teâlâ bize bunu hatırlatmadan önce kendimiz hatırlayıp, geçmiş günlerinde tedariğine çalışmalı ve bundan sonra da vakti güzel değerlendirebilmek için Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım istemeliyiz. Bunun yardımı, faydası nefsimizedir.

Davamızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamddır.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver