Bedir Savaşı Öncesinde Yaşanan Bazı Hadiseler

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selam O’nun Resûl’üne olsun.

Allah Resûlü (sav) ashabı ile beraber ticaret kervanını ele geçirmek için yola çıkmış, ancak Ebu Sufyan’ın Mekkelilere gönderdiği haberci nedeniyle Müslimler kervanla değil, bir ordu ile karşılaşmıştı.

Allah (cc) bunun üzerine mümin kullarına yardım göndermişti. Bu yardım ile hem kâfirlerin kalplerine korkuyu yerleştirmiş hem de mümin kullarına huzur ve sekinet ihsan etmişti. Önceki yazılarımızda bu yardımın çeşitlerini anlatmıştık.

Tabii ki yardımlar sadece savaş öncesine has değildi. Rivayetleri okuyunca göreceğimiz üzere Allah’ın (cc) yardımı her daim müminlerle beraberdi. Bununla birlikte yardımın kulları kuşatabilmesi için onlara düşen bazı vazifeler vardır. Bunlardan en önemlisi sebeplere yapışıp tedbirleri almaktır. Her konuda bizlere örnek ve önder olan Allah Resûlü’nün (sav) de savaş öncesinde ve savaş meydanında en ince ayrıntısına kadar tedbir aldığını, daha sonra Rabbine tevekkül etttiğini görmekteyiz.

Örneğin, Allah Resûlü (sav) İslam ordusunun karargâhının en uygun yere kurulması için ashabı ile istişare etmiş ve istişarenin sonucuna göre hareket etmiştir:

“Kureyş müşrikleri Bedir’e daha önce gelerek bir kum tepesinin arkasındaki Yelyel Vadisi’nin Medine’ye en uzak kıyısında konaklamışlardı. Su kuyuları ise, Yelyel Vadisi’nin Medine’ye en yakın kıyısında bulunuyordu. Peygamber’imiz ashabı ile birlikte Bedir’e en yakın olan suyun başına gelip ineceği zaman, karargâh hakkında Ensar ile istişarede bulundu.

Hubab b. Münzir şöyle dedi:

‘Ben buraları, buralardaki kuyuları bilirim: Kuyuların suyu tatlı olanları, suyu çekilmez ve kesilmiş olanları da benim malumumdur! Biz harp ehliyiz, ya Resûlullah! Burası, konak yeri olmaya elverişli değildir. Sen bizi buradan kaldır! Kureyşlilere en yakın olan suyun başına gidelim ve orada konaklayalım. Başında konakladığımız suyun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım. Başına indiğimiz suyun üzerinde bir havuz yapalım ve içini su ile dolduralım. Kureyşlilerle savaşırken biz havuzumuzdan içelim, onlar içemesinler (susuz kalsınlar).’

Peygamber’imiz (sav), Hubab’ın önerisini beğendi. Hemen ashabı ile birlikte kalkıp Kureyşlilere en yakın yere indiler. Başına inilen suyun üzerinde bir havuz yapılarak içi su ile dolduruldu ve su içmek için havuza kaplar da atıldı.”1

Aynı şekilde Allah Resûlü (sav) ordunun düzenini ayarlarken Güneş’i hesaba katmış ve Güneş’in müşriklere zarar verecek konumda olduğu zaman savaşa başlamıştır. Peygamber’imiz o kadar ince ayrıntıları düşünüyordu ki develerin boyunlarındaki çıngıraklar dahi müşriklere ordu hakkında bir fikir vermesin diye sökülmüştü.

Kişi ne kadar tedbir alırsa alsın aciz olduğu için eksikleri, gözden kaçırdığı noktalar olacaktır. Bu sebeple her amelini dua ile taçlandırmalıdır. Dua, sadece amelin başında ya da sonunda değil her anında Müslim ile beraber olmalıdır. Allah Resûlü de (sav) bunu bize bir kez daha Bedir Savaşı vesilesi ile öğretmiştir:

“Peygamber’imiz, Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce,

‘Ey Allah’ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini beğenmişlikleri ile gelmişler, sana düşmanlık etmekte ve senin Resûl’ünü yalanlamaktalar! Biz, senden, onlara karşı bana vadettiğin yardımını diliyoruz. Ey Allah’ım! Sabah vakti onları helak et!’ diyerek, Allah’a dua ve münacatta bulundu.”2

Ömer (ra) şöyle dedi:

“Bedir Savaşı’nın olduğu gün, Peygamber’imiz, ashabına baktı. Üç yüz küsurdu. Bir de müşriklere baktı. Onlar bin kişi hatta daha da çoktu. Kıbleye döndü. Üzerinde ridası vardı. İki elini uzattı: ‘Allah’ım! Bana verdiğin vaadini yerine getir! Allah’ım! Şu bir avuç İslam topluluğunu helak edersen, artık sana yeryüzünde ibadet olunmaz!’ diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O’na yalvarıyordu.

Ridası omuzundan kayıp düştü. Ebu Bekir gelip onu Resûlullah’ın omuzuna koydu ve arkasından ayrılmadı.

Nihayet, Ebu Bekir (ra) dayanamadı:

‘Ey Allah’ın Resûlü! Rabbine niyaz ettiğin yeter artık! O, sana olan vaadini muhakkak yerine getirecektir!’ dedi.”3

Bunun üzerine şu ayet indi:

“(Hatırlayın!) Hani siz Rabbinizden yardım istemiştiniz. O da: ‘Şüphesiz ki peş peşe inen bin melekle sizi destekleyeceğim.’ diye duanıza icabet etmişti.”4

Peygamber’imiz (sav) şöyle buyurdu:

“Müjde, ey Ebu Bekir! Allah’ın yardımı geldi! İşte, şu Cebrail’dir. Nak’ yokuşlarının üzerinde, atının gemini tutmuş, harp silahı ve zırhı üzerindedir! Hücuma hazır hâldedir!”5

Allah Resûlü’nün ve ashabının aldığı tedbirler ve yapılan dualar neticesinde mücahidler, başta meleklerin gelmesi olmak üzere birçok yardım gördüler.

Bedir Savaşı’nda bulunanlardan Ebu Useyd Malik b. Rebia şöyle der:

“Eğer bugün Bedir’de olsaydım ve gözüm de yanımda görür hâlde bulunsaydı, ben size meleklerin çıkıp geldikleri dağ boğazını muhakkak gösterirdim! Bunda şek ve şüphe etmiyorum!”6

İslam mücahidlerine yardıma gelen melekleri, kaçan ve esir edilen müşriklerden görenler ve anlatanlar da vardır.

Huvaytıb b. Abduluzza der ki:

“Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler görmüş ve melekleri görmüştüm ki, onlar gökle yer arasında Kureyşlileri öldürüyor, esir ediyorlardı. O zaman, kendi kendime ‘Bu adam (Muhammed (sav) ) muhakkak Allah tarafından korunuyor.’ dedim. Gördüğüm şeyleri hiç kimseye anlatmadım.”7

Ebu Davud El-Mazin der ki:

“Bedir Günü’nde, müşriklerden bir adamı, vurup öldüreyim diye takip ettim. Kılıcım daha onun başına erişmeden, başının yere düştüğünü gördüm! Anladım ki, onu benden başkası öldürdü!”8

İbni Abbas’ın (ra) rivayet ettiğine göre o, şöyle demiştir:

“O gün (Bedir Günü), Müslimlerden bir kişi, önündeki müşriklerden bir adamın arkasından koşarken, o adamın üzerinde birdenbire bir kırbaç darbesi işitti ve bir süvarinin de seslendiğini işitti. Bir de önündeki müşriğe bakınca, onun boylu boyunca yere serilmiş ve vücudunun darbe almış olduğunu gördü. Bu sahabi Resûlullah’a gelip hadiseyi anlattı.

Resûlullah (sav), şöyle buyurdu:

‘Doğru söyledin! Bu, semadan gelen üçüncü imdattandır.’ ”9

Savaş öncesinde bu tarz tedbirler alınırken, sahabe bir kez daha kendilerinden sonra gelenler ile onlar arasındaki farkı İslam ümmetine gösterecek bir adım daha attı:

“Sad b. Muaz şöyle demiştir:

‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana hurma dallarından içinde duracağın bir gölgelik yapalım. Bineklerini de yanında bulunduralım. Sonra, biz düşmanımızla karşılaşır, çarpışırız. Eğer Allah, onlara karşı bize güç kuvvet verir, bizi onlara galip kılarsa -ki zaten arzu ettiğimiz şey de budur- ne güzel! Başka türlüsü olursa, sen bineğine atlar, geride bıraktığımız ve bizden olan kimselerin yanına varır, ulaşırsın! Ey Allah’ın Resûlü! Onlar da seni bizim kadar çok severler. Onlardan birçok topluluk geride kalmıştır. Eğer onlar senin savaşla karşılaşacağını bilselerdi, senden asla geride kalmazlardı. Allah seni onlarla korur. Onlar sana candan bağlıdır ve senin yanında cihad ederler.’ dedi.

Peygamber’imiz (sav), Sad b. Muaz’a hayırla duada bulundu ve Ebu Bekir ile birlikte bu gölgeliğin içine girip oturdu. Sad b. Muaz da, kılıcını sıyırıp, gölgeliğin kapısı önünde dikildi.”10

Onlar Allah Resûlü’nü kendi nefislerinden daha evla görüyorlardı. Tüm Arapları kendilerine düşman edeceklerini bilmelerine rağmen Allah Resûlü’ne yurtlarını (sav) açtılar. Savaş meydanında, insanların en fazla kendi canlarını düşündükleri vakitte onların akıllarında sadece Allah Resûlü vardı. Tüm zorlu süreçlerde Allah Resûlü’nün onların dünya ve ahiretleri için yaptığı fedekârlıkları asla karşılıksız bırakmadılar ve hayırlı bir ashab oldular.

Allah hepsinden razı olsun. Onları hakkıyla örnek alabilmeyi bizlere nasip etsin. Allahumme âmin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

 

1. İbni İshak

2. İbni Hişam

3. Müslim

4. 8/Enfâl, 9

5. Buhari

6. Vakidi

7. Hakim, Müstedrek

8. Müsned

9. Müslim

10. İbni İshak

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver