Bağışıklık Sistemi ve Aşılar

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Müslümanlar olarak mübarek kılınmış bir evlilik ve arkasından da göz aydınlığı olarak tarif edilen bir bebekle anne-baba olma bahtiyarlığına kavuşmanın sevincini kursaklarda bırakan, tağuti sistemlerin bizleri çelişkide bıraktığı durumlardan birisidir aşı konusu… Yaptırılmalı mı, yaptırılmamalı mı? Yaptırmazsak çocuğumuz hastalıklarla mı boğuşur? Ya da tam tersi aşılarda insanları hasta edecek maddeler mi var? Bu ve benzeri sorular sorulageldi. Bu yazıdaki esas amacımız aşıları tek tek açıklamak, bir nebze üzerine giderek bu çıkmazın bilinmeyenlerine ışık tutmak olacak biiznillah.

Vücuda enjekte edilen bu aşıların vücut tarafından nasıl bir mekanizmayla karşılaştıklarını, hangi hastalıklara karşı yapıldığını, bu hastalıkların insan vücudundaki etkilerini, görülme sıklıklarını, doğar doğmaz bebeklere yapılmaya başlanan bu aşıların ne derece gerekli/gereksiz olduklarını, aşıların içeriğinde bulunan maddeleri, uygulattırılan aşı takvimindeki tüm aşıları açıklamaya çalışacağımız, çocuklarımıza yapılan bu aşılar hakkında genel bir malumatımızın olacağı bir yazı serisine Rabbimizin izni ve yardımıyla başlayacağız.

Aşılar, bağışıklık sistemi üzerinden vücuda etki ederler, bu nedenle öncelikle bağışıklık sisteminin işleyişini ve bağışıklama konularını açıklamaya çalışacağız.

Bağışıklık Sistemi

Bağışıklık sistemi ya da tıp literatüründeki diğer adıyla immün sistem, dışarıdan vücuda giren patojen (hastalık yapan madde) veya mikroorganizmayı ve anormal olan kanser hücrelerini tanıyıp onları yok etmeye çalışan işleyişlerin tümüdür. Bu gerçekten insan zekasını hayrete düşüren mükemmellikte, Rabbimizin bizler için var ettiği muazzam mekanizmalardan biridir.

Bu sistem; bakterilerden virüslere tüm mikroorganizmalara, vücuda giren veya vücutla temasta bulunan yabancı maddelere kadar hepsinde tarama yapar ve onları canlının sağlıklı hücrelerinden ve dokularından ayırt eder.

Vücudun savunma mekanizması olan bu sistemin vücutta kemik iliği, timus, dalak ve lenf sistemi gibi birçok elemanları bulunmaktadır.

Canlının bağışıklık sistemini uyaran ve canlının vücuduna dahil olmuş kendisinden olmayan tüm yabancı moleküllere antijen denir. Canlı vücuduna dahil olan bu antijenleri vücudun savunma hücreleri karşılarlar. İlk etapta, fagosit ve makrofaj olarak adlandırılan bu hücreler yabancı maddeye karşı saldırıya geçerek yabancı maddeyi yutarlar ve böylece bağışıklık sistemine ‘yabancı madde alarmı’ verilmiş olur. Bu alarmı değerlendiren ve bundan sonra vücudun bu maddeye karşı vereceği tepkiyi düzenleyecek olan hücre ‘T hücre’leridir.

Antijenin varlığını haber alan bağışıklık sisteminin şefi konumundaki T hücreleri, B hücrelerini uyararak ‘bağışıklığın akıllı molekülleri’ olarak adlandırılan ‘antikor’ları sentezlemelerini sağlarlar. Bu sistem her antijene uygun antikor üretir. Teorik olarak bağışıklık sistemi; canlının daha önce karşılaştığı düşmanını tanıması ve ona karşı nasıl bir yol izlemesi gerektiğini öğrenmesidir (antijene karşı antikor geliştirmek).

Bağışıklama; kişileri bağışıklık hale getirerek hastalıklardan korumaktır.

Bağışıklık sisteminin uyarılması amacıyla vücudun mikroorganizmaya (virüs, bakteri, mantar vs.) maruz kalması sonucu antikor geliştirmeyle oluşturulan, çoğunlukla aşılama yoluyla yani ‘Aktif Bağışıklık’ şeklinde, antijenler vücuda verilmektedir.

Aynı zamanda antikorların vücuda verilmesi ile de elde edilmektedir, yeni doğan bebeğin mikroplarla tecrübesi olmadığı halde anne karnında iken anneden antikorları alması ‘Pasif Bağışıklık’ diye adlandırılır. Bu antikorların sadece kısa bir süreliğine koruyuculuğunun olduğu iddia edilmektedir.

Aşılar

Aşıların temel işleyiş prensipleri bu mekanizma üzerine kurulmuştur. Kabaca aşı; hastalık yapan etkenden alınmış bir antijenle bağışıklık sistemini uyarmak ve bu hastalık etkeni karşısında hastalığa yakalanmadan antikor geliştirmektir. Yani vücut henüz hastalığı görmeden aşılarla hastalığı önceden tanımış olacak ve hastalık etkeniyle karşılaşacağı zaman da ona karşı rahat bir savunma yapabilecektir.

Bağışıklık sistemini harekete geçirerek hastalıkları yenme konusundaki tecrübeler çok eskilere dayanmaktadır.

İbni Kayyım el-Cevziyye rahimehullah, kendi dönemindeki bazı hekimlerinin görüşlerini şu şekilde açıklar: ‘Bazı faziletli doktorlar bana şunu anlattılar: ‘Biz hastalıkların büyük bir kısmını humma ile yeniyoruz. Çünkü humma beden sıvılarını ve bedene zararlı bazı maddeleri pişirir. Piştiği takdirde de ilaç, çıkmaya hazır halde olan fasid maddelere tesadüf eder ve onları dışarı atar. Böylece şifa hasıl olur.’ ‘ (Zadu’l Mead adlı eserin Tıbbu’n Nebi bölümünün tabii ilaçlarla tedavi kısmından alıntıdır.)

Bu ‘humma’ olarak kast edilen vücut ısısının artması, ateşin yükselmesidir. Ateş ise bağışıklık sisteminin bir ürünü olup, vücuttaki mikropların yaşayamayacağı ısıyı ortaya çıkararak mikroplara karşı savaşta büyük rol oynamaktadır. O dönemin doktorları, bağışıklık sistemini uyarıcı bazı maddelerle vücudun bağışıklık sistemini harekete geçirip, vücuttaki hastalığın daha kolay şifa bulmasına vesile oluyorlardı.

Aşı üreticileri, aşı uygulamasındaki amacın, bir takım maddelerle(Hangi aşıda hangi maddelerin kullanıldığını ve olası yan etkilerini bir sonraki yazımızda açıklamaya çalışacağız inşallah.) hedef hastalığı temsilen oluşturulan antijenin vücuda zerk edilmesi ve bu antijene karşı vücudun antikor geliştirmesi olduğunu söylerler.

Dünyada, aşılarla ilgili yaptığı çalışmalarıyla tanınan klinik psikoloji ve nöropsikoloji üzerine doktorası olan Kanadalı Dr. Andrew Moulden, kendi imkanlarıyla yaptığı birtakım klinik çalışmaların sonucu olarak, ‘İstisnasız her aşının beyne zarar verdiğini ve bununla beraber daha birçok ciddi yan etkileri olduğunu’ söylemektedir.( http://vaccineimpact.com/2015/dr-andrew-moulden-every-vaccine-produces-microvascular-damage/)

Aşı üreticilerinin aşıların etkinliğini tespit için yapmaları gereken ama ısrarla yapmadıkları, Pittsburg Üniversitesi tarafından yapılan bir pilot çalışmanın(Pilot çalışma: Geniş ve tıp literatürüne geçecek büyük çalışmalara ışık tutması için yapılmış daha küçük ve dar kapsamlı çalışmalar.) sonucuna göre:

‘Uygulanan standart aşı programına göre aşılanan yavru maymunların çoğunda otizm belirtileri çıkıyor.’

Bu pilot çalışmada, aşı vurulmuş yavru maymunlarının amigdala(Amigdala, beyinde bulunan bir çok fonksiyonuyla beraber daha çok duyguların denetiminden sorumludur.) hacminde aşısız yavru maymunlara göre anormal bir büyüme ve olgunlaşmada farklılıklar gözlemlenmiştir.( http://www.ane.pl/pdf/7020.pdf)

Aşı endüstrisinin finansal etkisinden bağımsız yürütülmüş, gerçek bilimsel çalışmalarla aşıların güvenilir ve etkin oldukları kesin olarak ispatlanmamıştır.

Aşıların insan vücudunda kısa ve uzun dönemde tahribat oluşturmadığıyla ilgili bağımsız bir çalışmanın yapıldığı da görülmemiştir.

Aşı üreticilerinin ve onların tekelinde olan tüm kurum ve bireylerin tek savunmaları; aşı uygulamalarından önce insanların sakat kalmalarına ve hatta kitlesel olarak ölümlerine neden olan birçok bulaşıcı hastalıkların aşılanmaların neticesinde izale edildikleridir.

Herhangi yeni bir ilacın piyasaya sürülebilmesi yani onay alabilmesi; klinik öncesi ve klinik süresince yapılan araştırmalardan, önce hayvan sonra da insan denekleri üzerindeki etkileri tespit edildikten, olası gelişebilecek yan etkileri ve uzun dönemde vücuttaki toksik etkileri tam olarak ispatlandıktan sonra, ortalama 6-14 yıllık bir meşakkatli çalışmayla ancak mümkün olabilmektedir.( http://www.pfizer.com.tr/sites/tr/ar-ge/pfizer_bilgi_uretir/Pages/YeniIlacGelistirmeSureci.aspx)

Ancak bu prosedürden aşı üreticileri adeta muaf tutulmuş gibidirler. Her yıl salgınlara neden olan yeni bir virüs ortaya çıkıyor, hangi ara denekler üzerinde klinik araştırmalar yapıldığı muamma iken kısa bir süre içinde yeni aşılar üretilerek bu aşılara uygunluk onayı verilip piyasaya sürülmektedir.

Diğer ilaçlarda yapıldığı gibi aşıların da; tüm dünyada görülme sıklıkları ciddi oranda sürekli artan ‘Ani bebek ölümü sendromu’ ile ‘otizm, alzheimer, Parkinson, diyabet, hipertansiyon, inme (beyin-damar hasarına bağlı felç)’ ve birçok kronik hastalıklar ile bağlantılı olmadığını kendilerine isnat edilen belgelenmiş çalışmalara rağmen dünya bilimine sunacak şekilde objektif araştırmaların yapılmasına engel olan ne idi? Bunu sormak gerekir.

Sağlık bakanlığı, aşılanacak kişinin aşılanmadan önce; sağlık durumunun, bağışıklık sistemi yetmezliğinin, alerji öyküsü gibi durumlarının araştırılması gerektiğini söylemektedir. Hangi aşılanacak çocuğun bu gibi araştırmalardan sonra aşıları yapılmıştır? Ailesinde bağışıklık yetmezliğinin varlığı veya ailesel geçişli bir alerjik hastalığının olup olmadığının sorgulanması gerektiğini aşı üreticilerinin kendileri de söylüyorlarken bütün bunlar yapılıyor mu veya yapılmıyorsa neden yapılmadığını sorgulamak lazım.

İşin ilginç yanı ise, hastanede daha doğar doğmaz ilk 1 dakika içerisinde yenidoğan bebeğe istisnasız yapılan aşıdan çoğu ailelerin hiç haberleri dahi olmamaktadır.

Genel olarak aşı üretiminde kullanılan; metaller, antibiyotikler, kimyevi koruyucular, farelerin yumurtalık hücresi, GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar), hayvan ve insan dokuları bulunmaktadır.( Bkz. 2 no’lu dipnot.)

Tedavide Ölçü

Kulluk bilinci, nasıl yediğimize içtiğimize dikkat etmemizi gerektiriyorsa tedavide de aynı şekilde Allah’ın subhanehu ve teâlâ hudutlarını dikkate almamızı gerektirir.

Müslüman, değerlerinin dikkate alınmadığı veya şüphelerin olduğu durumlarda dört elle Kur’an’a, Sünnet’e ve selefin yoluna başvurmalıdır.

“Tarık, Peygamber’e şarabı sormuş, Peygamber de onu yasaklamış, hoş görmemiştir. Bunun üzerine Tarık: ‘İlaç için yapacağım’ deyince, Peygamber de: ‘O ilaç değil fakat hastalıktır’ buyurmuştur.” (Müslim)

“Allah hastalığı da tedaviyi de verdiği gibi her hastalık için ilacını yaratmıştır. Bu sebeple tedaviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi etmeyiniz.” (Ebu Davud)

Doktorun biri, bir hastalığın ilacı konusunda kurbağadan söz açınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun kurbağayı öldürmesini yasaklamıştır.( Nesai, 210; Ahmed, 3/353.)

İbni Kayyım rahimehullah: ‘Haram nesnelerle tedavi olmak aklen ve şer’an kötüdür. Şer’an kötü oluşunun delili, Peygamber’den gelen sahih hadislerdir. Aklen kötü oluşunun delili ise, Yüce Allah onları pis oluşlarından dolayı haram kılmıştır. Çünkü, güzel nesneleri Allah bu ümmete ceza olsun diye haram kılmamıştır. Halbuki İsrailoğullarına bunları da haram kılmıştır. “Yahudilerin yaptıkları zulüm dolayısıyla , helal kılınan güzel nesneleri onlara haram kıldık.” (4/Nisa, 160)Yüce Allah bu ümmete haram kıldığını, pis oluşu dolayısıyla haram kılmıştır, böylesinin haram kılınması onları korumak ve kullanımından sakındırmak içindir. Mikrop ve hastalık sebeplerinden şifa aranması uygun düşmez. Çünkü, her ne kadar hastalığın gitmesinde etkisi varsa da, kendisindeki pislik dolayısıyla kalbe daha büyük bir mikrop bırakır. Bunun sonunda da tedavi gören, beden hastalığını giderme uğrunda kalb hastalığını kapmış olur.

Haramın kullanılması, bedene ve ruha pislik niteliğini nakşeder. Çünkü beden, ilaçtan açık bir şekilde etkilenir. Şayet ilaçta pislik varsa, beden bu ilaçtan pislik alır, hele hele bizzat kendisi pis olan ilaçlarda durum daha da kötüdür. Bu yüzden yüce Allah, nefse pislik şekil ve niteliğini vermesi dolayısıyla, kullarına pis gıda, içecek ve giyecekleri haram kılmıştır.’ (Bkz. 8 no’lu dipnot.)

Aşının Perde Arkası

Bu aşıları bizlere dayatan ve ‘ıslah ediciler’ olduklarını iddia eden kurum; Dünya Sağlık Örgütü’dür.

Dünya Sağlık Örgütü ise Amerika, Fransa ve Rusya’nın öncülüğünü yaptığı Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı olan ve toplumların sağlığıyla ilgili uluslararası çalışmalar yapan bir örgüttür.

Aynı zamanda Amerika’nın keşfinden sonra yerli Amerika topraklarının asıl sahibi olan Kızılderililere karşı ilk defa biyolojik silah kullanan haçperestler barış ve yardımlaşma adıyla yerlilere verilen battaniye, giyim, mendil gibi malzemelerle çiçek hastalığı virüsünü onlara bulaştırmış ve milyonlarca Kızılderililerin ölümüyle büyük zaferlerini(!) elde etmişlerdir.

Tüm alanlarda ıslah edicilikleri! göz önünde olan bu ifsad kurumlarına, aşılarla ilgili yöneltilen soru ve itirazlara ise ayette de Rabbimizin buyurduğu gibi:

“Bunlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler.” (2/Bakara, 11)

Bir sonraki yazımızda, yaptırılan çocukluk aşılarının tümünü, hiç gündem edilmeyen içeriklerini, vücuda olası etkilerini, izale edilmek istenen hastalıkları ve bulaşma yollarını inşallah tek tek ele alacağız.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver