Allah’a Adanmış Gençlikler – 2

Allah’a hamd, Rasûlüne, aline ve ashabına salat ve selam olsun.

Genç Kardeşim!

Seninle bir yola koyulduk. Allah subhanehu ve teâlâ nasip ederse ‘Gençlik nasıl Allah’a adanır?’ sorusuna cevap arıyoruz. Israrla belirtmek isterim ki; geçen bölümde örnek verdiğimiz tüm gençler, senin gibi birer insandı. Gençliğin tüm ihtiyaçları onlarda olduğu gibi, onları örnek yapan tüm yetenek ve kabiliyetler de sende mevcuttur. Sen nasıl bazı zamanlar zorlanıyorsan, onlar da zorlanıyordu. Senin şehvetler ve şüphelerle mücadele ettiğin gibi, onlar da mücadele ediyordu. Allah subhanehu ve teâlâ adaleti gereği onlara lutfettiği irade, muhabbet, azim ve yetenekleri sana da lutfetmiştir. Ümmet de onlar gibi olmanı senden bekliyor. Çünkü senin ihya olman, ümmetin ihya olması; senin gençliğinin altında ezilmen, bütün bir ümmetin ezilmesidir. Sen nerede olmak istiyorsun? Tüm mesele budur! İsmi sorun kelimesiyle anılan, ümmete yük gibi görülenler arasında mı? Tarihe iz bırakmış ve sorunların çözümünde pay sahibi yiğitlerin arasında mı? Geçen bölümde zikredilen örnekleri bir daha oku! Bir daha! Şayet onlar gibi olmak istiyorsak, onları birer örnek yapan değerleri bilmek zorundayız. Aynı neticeyi elde etmek için, aynı yoldan yürümemiz gerektiği ise izahtan vareste olsa gerek.

1. Rabbini Tanımalı ve O’nun İsimleriyle O’na Kulluk Etmelisin

Örneğimiz olan gençlerin en belirgin özelliği buydu. Onlar Allah’ı subhanehu ve teâlâ hakkıyla tanıyorlardı, O’nun isimlerini ve sıfatlarını hayatın her anında müşahade ediyor, kalplerini bunlarla süslüyorlardı. Allah’a subhanehu ve teâlâ kulluğun en etkili yolu da budur zaten. Her insan Rabbini tanıdığı oranda kulluk yapabilir. O’nu hakkıyla tanımadan, O’nunla nasıl muamele edeceğini nereden bilebilirsin ki? Neye kızar, neden hoşlanır, hangi şekilde istenilmesinden memnun olur, hangi hallerde kulunu geri çevirmez? Bunlar hep O’nu subhanehu ve teâlâ hakkıyla tanımanla alakalıdır.

Asırlar boyu tevhidi mücadeleye örnek gösterilen, adlarına sure inen şu şerefli gençlere bak. Onları örnek kılan şey, Rabblerine olan marifetleriydi. O’nu hakkıyla tanıyınca yerlerinde duramamışlardı. İnsanların böylesine yüce bir ilahı terk edip; batıl, işitmeyen, görmeyen, ona tapanların elinin eseri olan taşlara, ağaçlara ibadetini içlerine sindirememişlerdi. Onlara dair inen ayetlere bakarsan, onları harekete geçiren gerçeğin bu olduğunu göreceksin.

“…Gerçekten bunlar Rabb’lerine iman eden genç yiğitlerdi. Bizde hidayetlerini arttırmıştık. Hani onlar ayağa dikilip “Bizim Rabb’imiz göklerin ve yerin Rabb’idir. Biz O’ndan başkasını ilah diye çağırmayız…” demişlerdi. (18/Kehf, 13-14)

İkinci bir örnek yine adına sure inen, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem tüm detaylarıyla bize aktardığı Genç ve onun ashabı… O tek şifa verenin Allah subhanehu ve teâlâ olduğunu, O’nun dışında ibadet edilenlerin Rab olamayacağını anlatınca, kral tarafından tutuklanmıştı. Öldürülmesi için dağ başına çıkarılmış, paramparça olsun diye aşağı atılmak istenmişti. O şöyle diyordu: ‘Allah’ım bunlara karşı dilediğin şekilde bana yet (kafi ol)’. O bu güveni Rabb’inin el-Kafi yani ‘kullarına yeten’ olduğunu bildiğinden hissetmişti. Ve Allah subhanehu ve teâlâ gerçekten zalimlere karşı ona yetmişti. Dağ sallanmış muhafızlar düşüp ölmüştü; gemi alabora olmuş, onu boğmak isteyenler boğulmuştu.

Muaz b. Cebel’e radıyallahu anh bakar mısın? Hani şu on sekizinde Müslüman olan ve Allah Rasûlü’nün “Kıyamet günü alimlerin önünde olacaktır” dediği; ona dua öğretirken “Ben seni seviyorum ey Muaz” diyerek gönlünü aldığı genç… O arkadaşlarıyla karşılaştığında ‘Gel otur bir saat iman edelim’ (Buhari iman kitabı giriş) diyordu. İmandan kastını ise İmam Ahmed’in rivayetinden anlıyoruz ki; ‘Oturur Allah’ı zikreder, O’nu hamd ve tesbih ederdi.’ Rabbini anmayı iman olarak gören bir genç.

Sen ‘Gençliğini Rabbine adamış’ olanların örneklerine bakarsan Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımanın onların üzerindeki eserlerini çok açık bir şekilde göreceksin. Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımış olmanın en büyük etkisi olan sevgi ve korkunu tüm davranışlarına yansıdığına şahit olacaksın.

Abdullah İbni Ömer’e radıyallahu anh bakar mısın? Şöyle dua ediyordu; ‘Allah’ım beni meleklerini, Rasûllerini, salih kullarını sevenlerden kıl!’

Abdullah İbni Mesud radıyallahu anh ise; ‘Şayet Allah’ın benim bir günahımı affettiğini bilsem, insanların beni ‘pisliğin oğlu Abdullah’ diye çağırmasını umursamam.’

Abdullah İbni Abbas radıyallahu anh; ‘Korkudan öyle ağlıyordu ki; onu anlatanlar gözlerinin altı torba gibi olmuştu. Ve sonunda gözleri görmez olmuştu.’ diyorlardı.

Mus’ab b. Umeyr radıyallahu anh: ‘O, Allah Rasûlü’ne selam verip yanına girmişti, Allah Rasûlü orada bulunanlara: “Ben Mekke’de Mus’ab gibi zarif, yakışıklı ve rahat içerisinde olan başka bir genç bilmiyorum. Onun bunlardan uzak olmasının tek sebebi Allah ve Rasûl’ünün sevgisidir” ’ demişti. Ne mubarek bir şahitlik!

Genç Kardeşim!

Bilmelisin ki Allah’ı sevmek, O’ndan hakkıyla korkmak O’nu tanımanın semeresidir. Tanımadığı bir varlıktan insanın korkması, ona saygı duyması, onu sevmesi ve tercih etmesi nasıl beklenebilir ki? Örneklerimizin gençliğin menfi tüm yönlerinden arınıp, onu Rablerine adamalarının hikmeti bu saygıydı işte… Daha önce de zikrettik. Sakın onların bunu yaparken zorlanmadığını düşünme. Sakın! Şeytan seni bu konuda kandırmasın. Sana zor gelen her şey, insan olmaları hasebiyle onlara da zordu. Ama kalpleri öyle birinin sevgisi ve korkusuyla doluydu ki tercihlerini hep O’ndan yana kullandılar.

Gençlik dönemi duyguların keskin ve kontrolsüz olduğu bir dönemdir. Önemli olan bu duyguları terbiye etmek ve kontrol altına almak, onları hayra yönlendirmektir. İşte bunun en tesirli yolu Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak, kalbin O’nun isim ve sıfatlarıyla donanması, hayattaki herşey de O’nun isimlerinin tecellisini müşahede etmektir. Çünkü Allah’ın subhanehu ve teâlâ bizde yarattığı her türlü fıtri duygu, çift yönlüdür. Ve kimin kontrolüne girerse onun tabiatına uygun bir hayat yaşanır. İnsi ve cinni şeytanların sana yönelik en büyük hedefleri, fitri duygularını, gençlik hevesini kontrol altına almaktır. Senin en büyük hedefin de, Allah’ı subhanehu ve teâlâ hakkıyla tanıyıp, bu duyguları O’nun isim ve sıfatlarının altında şekillenmesini sağlamak olmalıdır. Bu noktayı biraz daha açalım:

İnat

Fitri bir duygudur. Allah subhanehu ve teâlâ her insanın fıtratına yerleştirmiştir ve bu duygu ile insan mücadele eder, baskılara karşı inadıyla direnir. Bir genç, Rabbini ve O’nun kullarına vaad ettiği güzellikleri tanır ve sürekli kendine hatırlatırsa, nefsine, şeytana ve dünyaya karşı inatçı olur. Nefis, şeytan ve dünya üçlüsü genci, Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı olmadığı şeye davet ettiğinde, o Rabbini ve vaad ettiklerini hatırlar, inadıyla mücadele eder. Allah’ın fıtratta yerleştirmiş olduğu inat duygusu, kulluğun bir parçası olur. Rabbinden ve O’nun kullarına vaad ettiklerinden gafil olan biri ise, hayırlı uyarılara karşı inatçı olur. İnsanlar ona Rabbini, O’nun hayrını hatırlattıkça daha fazla inat eder. Kardeşlerinin onun selameti için söylediklerini, o özgürlüğüne müdahale, hayatına karışılması olarak algılar. Ve inat ettikçe şeytanın ve nefsinin esiri olur.

Cesaret ve Atılganlık

Her insanda mevcuttur. En korkak olanımızda dahi günlük işlerini idame ettirecek kadar vardır. Aksi halde insanın yaşaması mümkün olmazdı. Gençlik bu duygunun zirve olduğu dönemdir. İnsanın gözü pektir. Her işin hakkından geleceğini düşünür. Tek başına da kalsa, hayatını devam ettirebileceğini, buna cesareti olduğuna inanır.

Allah’ın subhanehu ve teâlâ isim ve sıfatlarıyla, O’na kulluk eden bir gencin bu duyguları, onu ‘en şerefli insan’ konumuna yüceltir. O Allah subhanehu ve teâlâ yolunda cihad eden ve ümmetin izzetinin savunucusu yiğitlerden olur. Abdurrahman İbni Avf’ı radıyallahu anh çevreleyip Ebu Cehil’i arayan gençler misali, ölüm pahasına Allah Rasûlü’nün yatağına yatan Ali radıyallahu anh misali… Herkesin imrendiği bir hayatı, kimsenin rağbet etmeyeceği bir yokluğa terk eden Mus’ab radıyallahu anh misali… İşte Rabbini tanıyanların cesaret ve atılganlığı bu misalleri meydana getirdi.

Onlar biliyorlardı ki; onların Rabbi her şeyi, ölüm ve hastalıklarla ‘kahrı’ altına alan
El-Kahhar’dır. Her şeyden daha yüce ve herkesin onun altında olduğu El-Kebirul Muteali’dir. O tüm zorbaların korkusu El-Cabbar’dır. Hiçbir kuvvetin O’nun iradesine galebe edemeyeceği El-Aziz olandır. Öyleyse ne kahramanlık, ne atılganlık ne de cesaret O’nun rızası için olmazsa insana fayda vermez. İnsanların hepsini korkutacak cesarete sahip olsa bir genç, her istediğini cesaretiyle elde etse faydasızdır. O El-Kahhar olanın kahrı altındadır.

Bu manalardan hâli olan bir kalp ise; kavgacılığa, çeteciliğe, vurmaya-kırmaya özenir. Cesareti ile insanlara zulmeder. Kendinden güçsüz olan insanlara zulüm etmeye başlar. Gece eve geç gelmeyi, sokaklarda sabahlamayı, anne babasına edepsiz davranmayı cesaret sanar. Kendisini uyaran Müslümanlara karşı çıkmayı, insanların kalbini kırmayı cesaret zanneder… Bugün televizyon kanallarında ‘mafyavari dizileri’ takip eden ve o rezil hayata özenen gençlerin olması ne ilginçtir! Özenilen insanlar Allah ve Rasûlü’nün düşmanı, özenilen hayatlar sahte (senaryo ürünü), özenilen yaşam Allah’ın subhanehu ve teâlâ haram kıldığı ve buğz ettiği bir yaşam. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.

İşte genç kardeşim, Allah’tan subhanehu ve teâlâ gafil olan bir gencin cesaret ve atılganlık duygusunun kendini nasıl alçalttığına bakar mısın? Allah subhanehu ve teâlâ seni de, bizleri de korusun.

Merak Duygusu

Allah subhanehu ve teâlâ her insanın fıtratına merak duygusunu yerleştirmiştir. Bu duyguyla öğreniriz. Merak olmazsa insan hiçbir şey öğrenemezdi.

Rabbini tanıyan bir genç, onun her şeyi gören, el-Basir olduğunu, O’nun konuştuklarını duyan es-Semi olduğunu, insanları yaptıklarından hesaba çekmek için onları gözetleyen
Er-Rakib, hesaba çekecek el-Hasib olduğunu bilir. İşte bu sıfatlar onu hayra yönlendirir. Bu bilgi onun merakını ilme yönlendirir. Henüz yirmisine ulaşmadan ümmete fetva veren, içtihad eden gençler böyle yetişir. Onların boşa harcayacakları zamanları yoktur. Çünkü her anlarının hesabını Rabblerine vereceklerini bilirler.

Rabbini tanımayanın bu duygusu onun helakı olur. En sufli meseleleri merak eder. Hayatı dedikoduyla geçer. Bu öyle beter bir haldir ki; ‘Rabbinin düşmanlarının’ hayatlarını dahi merak eder. Bugün Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendisini İslam’la şereflendirdiği bir gencin magazin haberlerine merak duyması başka nasıl açıklanabilir? Rabbine düşman insanların hayatlarını ilgiyle takip etmesini nasıl izah edebiliriz? Kalp, Rabbinin isim ve sıfatlarından hâli olunca, tüm fıtri duygular şeytanın kontrolü altına girer. Ve bu tip sonuçların ortaya çıkması normal olur. Veya Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendisine bahşettiği zekayı, keskin merak duygusunu grupların ihtilafı, meclislerde ne konuşulduğu, kimin kiminle nasıl tartıştığını gözlemlemeye harcayan bir genci nasıl anlayabiliriz? Arada çok ince bir çizgi vardır. Örneğin; forum adı altında veya İslami sohbet veya chat adı altında şer ve dedikodu batağında vakit öldürmek de, aynı anda bir kitapla, bir ilim meclisinde bulunarak vaktini ihya etmek de insanın elinde olan şeylerdir. İşte aynı zaman diliminde, aynı enerjiyle yapılabilecek bu iki zıt şeyin belirleyicisi Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak, O’nun isim ve sıfatlarıyla O’na kulluk etmek ya da O’ndan cahil ve gafil olmaktır.

Yine bunun gibi bir duygu utanma duygusudur. Fıtri olan duygulardandır. Ve insanı toplum nezdinde çirkin kabul edilen davranışlardan alıkoyan önemli bir kontrol aracıdır.

Rabbinin isim ve sıfatlarıyla O’na kulluk eden gençte bu duygu, ‘hayâ’ya evrilir. İmanın bir şubesi olan ve sahibine hayırdan başka birşey getirmeyen mubarek azık ‘hayâ’… Rabbinin her yerde ilmiyle kuşatıcılığı, haberdar oluşuyla (El-Alim, El-Muhsi, El-Habir) bulunduğunu bilen insan O’ndan utanır. O’nun beraberliğinde O’na isyan edemez. Ve bu anda edep duygusunu geliştirir. O Rabbine karşı kulluk edebiyle muamele etmeye başlar. O’nun kendisiyle olduğu, yaptığı her şeyden haberdar olması onu nefsin ve şeytanın çirkin isteklerinden alıkoyar. Çünkü Rabbinden hayâ eder, utanır. Evet Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak, fıtri bir duyguyu uhrevi bir azığa dönüştürür.

Bu marifetten yoksun olan ise kendinden utanır, ailesinden, çevresinden utanır. Daha fazla imkana sahip olmadığı için kaderinden utanır. Şer ve masiyet ehlinden utanır. Onlar gibi olmak ister, imkanlar müsade etmeyince onlara karşı eziklik hisseder. En güzelini giyemediği için utanır. Telefonu arkadaşlarının telefon modelinden düşük olduğu, ev eşyaları falancanın ki gibi güzel olmadığı için utanır. Bu utancı, onu olmadığı gibi görünmeye sevk eder. Olmayan malla, olmayan sevgi ve imkanla, hatta olmayan günahla övünmeye başlar. Ve utancı onu Allah subhanehu ve teâlâ düşmanı bir yalancı haline getirir. Allah muhafaza.

Allah’a sığınalım, O’ndan yardım isteyelim genç kardeşim. Aynı duygu bir insanı en şerefli mertebeye, bir diğerini en alçak olana götürüyor. Aynı duygudan bu keskin ve derin farkın çıkmasının nedeni nedir? Allah’ı tanımak ve tanımamak. O’na, onun isim ve sıfatlarıyla kulluk etmek veya etmemek.

Genç Kardeşim!

Her duygu bir örnek vesilesidir. Bilmelisin ki Allah’ın subhanehu ve teâlâ sende yaratmış olduğu her duygu seni, adına ayetler inen ve tarihin faziletine şahitlik ettiği bir genç mertebesine de ulaştırabilir; her anı pişmanlık ve hüsran olan, kötülük ve şerre örnek gösterilen insanların derekesine de alçaltabilir. Mesele bu duyguların kalpte nasıl şekillendiği ve nasıl dışa yansıdığıdır. Bil ki Allah subhanehu ve teâlâ yerin ve göğün nurudur. O isim ve sıfatlarıyla bir kalpte yer etti mi her şey aydınlanır. Her duygu, insana yol gösteren bir nur olur. Her şey insana ve kulluğuna hizmet etmeye başlar. Adeta insanın nefsinde ve kainatta olan her şey onun daha iyi bir kul olup, gençliğini Allah’a subhanehu ve teâlâ adaması için hizmetkar kılınmış gibi olur .

İçinde Allah subhanehu ve teâlâ olmayan kalp ise zifiri karanlıktır. Ondaki hayırlar dahi kısa zamanda şerre dönüşür. Allah’ın onda yarattığı en masum duygular dahi onu şeytanın ve nefsinin esiri yapar. Her şey adeta onun günah işlemesi içindir. Konuşması yalan, dedikodu, boş söz; duyduğu, gördüğü ne varsa şehvetini kamçılayan, Allah’ın ona haram kıldığı şeylerdir. Hiçbir şeyin olmadığı yerde hayalleri devreye girer. Yalanı, ikiyüzlülüğü, zinayı hayal etmeye başlar. Kalbinde Allah subhanehu ve teâlâ olmayan insan böyledir işte. Onun Rabbine isyan etmesi için fazladan birşey olmasına gerek yoktur. İsyan edecek bir alan mutlaka bulur.

Şehvetlere ve şüphelere esir olmuş bir gencin kimseye faydası olmaz. İslam davası için birşey yapmak bir yana, insan olarak kendi nefsine yapabileceği tek bir fayda dahi yoktur.

Şüpheler insanın beynini esir alır. Kafası net olmayanın, İslam davasına takdim edeceği bir hizmeti olamaz. İster itikadi ister menheci anlamda insanda şüphe olması, onu amele geçmekten alıkoyar. Amel yapsa dahi istenilen verimi elde edemez.

Şehvetler ise insanı helak eder. Kalbin hayatına son verir. İnsanın kendi haline dahi derdi kalmaz. Gece gündüz Rabbine isyan eder, ancak kahkahası da eksik olmaz. Ölmüş, içinde, Allah subhanehu ve teâlâ olmadığı için harap olmuş kalbine dair hiçbir derdi yoktur. Şehvetine icabet ettikçe İslamından, insanlığından kaybeder. Öyle ki dünya üzerinde olan her şey onun isteklerini tatmin için vardır. Allah muhafaza.

Allah’a subhanehu ve teâlâ adanmamızın önündeki en büyük engel kalbi esir alan şüpheler ve şehvetlerdir. Bunun en etkili tedavisi Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak ve kalbi O’nun isim ve sıfatlarıyla aydınlatmaktır. O’nun nuru bir yerde hakim oldu mu ne şehvetin ne de şüphenin karanlığı oraya zarar vermez. Allah’ın subhanehu ve teâlâ nurunun bir parçası olan güneşin, tüm karanlıkları ışığıyla yok ettiği gibi, her bir isim ve sıfat şehvetlerin ve şüphelerin karanlığını ortadan kaldırır. Kolay Allah’ın kolay kıldığıdır.

Gençliğini Allah’a Adamak İsteyen Kardeşim!

Rabbini hakkıyla tanıyıp, O’na kulluk edebilmen için bir kaç tavsiyede bulunacağım. Rabbim beni de, seni de sözü dinleyip, en güzeline uyanlardan eylesin. Rabbimiz El-Aliyy olandır. O subhanehu ve teâlâ zatında ve fiillerinde, isim ve sıfatlarında yüce olandır. En büyük O’dur. O’nun misli ve dengi yoktur. Beşerin O’nu aklıyla idrak etmesi mümkün değildir. O’nu tanımanın tek yolu Kitap ve Sünnet’e baş vurmaktır. Allah ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bize Allah’ın zatını, isim ve sıfatlar üzerinden anlatmıştır.

“En güzel isimler Allah’a aittir. O halde O’na bunlarla dua edin…” (7/A’raf, 180)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz Allah’ın subhanehu ve teâlâ 99 ismi vardır. O isimleri İHSA eden cennete girer” (Buhari, Müslim) buyurmuştur.

Şüphesiz Allah’ın subhanehu ve teâlâ kullarına bildirdiğinin dışında birçok ismi vardır. Bazı isimleri kimseye bildirmemiş, gayb ilmi olarak muhafaza etmiştir. Ancak cennete ulaşmak ve O’nun subhanehu ve teâlâ rızasına nail olmak için bunlardan 99 tanesini bilmek yeterlidir.

Gençliğini O’na subhanehu ve teâlâ adamaya talip olanın önce O’nu tanıması kaçınılmazdır. Gerektiği gibi tanımadığımız bir ilaha neyi, ne kadar, hangi zamanda takdim edeceğimizi bilemeyiz. Merakın ve semeresi olan ilmin en şereflisi Allah’ı subhanehu ve teâlâ tanımak için olanıdır. O’nu tanıyıp, o isim ve sıfatların gereğince O’na kulluk etmektir gayemiz. Hadiste ifadesini bulan ‘ihsa’dan kastedilen de budur. İbni Kayyım El-Cevziyye hadiste geçen ‘ihsa’ etmeyi şöyle açıklıyor:

‘Allah’ın isim ve sıfatlarını ‘ihsa’ etmek üç mertebedir:

1. O’nun lafızlarını ve adetlerini saymaktır (Yani er-Rahman, er-Rahim, el-Melik şeklinde tek tek bilmektir).

2. Onların manalarını ve delalet ettikleri anlamları bilmektir (Yani Rahman: Rahmeti geniş olan, her şeyin O’nun merhametiyle var olduğu, kullarından merhametli olanları sevdiği gibi).

3. Ayette olduğu gibi onunla Allah’a subhanehu ve teâlâ dua etmektir. Allah’ın isim ve sıfatları ile O’na dua etmek iki türlüdür:

a. Talep ve istek duası: Buna ‘Duau’l mes’ele’ denir. Allah’tan subhanehu ve teâlâ her ismin gereğini talep etmektir. El-Vehhab’ı (karşılıksız veren) zikrederek O’ndan ihtiyaçlarımızı talep etmemiz.

b. İbadet ve övgü duası: Buna ‘Duau’l i’bade’ denir. Her ismin işaret ettiği manayla Allah’a boyun eğmek ve kulluk etmektir. el-Cabbar dediğimizde kendimizi küçük hissetmek, es-Samed dediğimizde muhtaç ve a’ciz olduğumuzu bilerek Allah’a yönelmek, er-Rezzak dediğimizde rızkı sadece Allah’tan subhanehu ve teâlâ beklemektir.’

Bunun en etkili yolu ‘Kur’an-ı Kerim’ üzerinde çalışma yapmandır. Okuduğun her ayette Rabbinin isim ve sıfatlarına ve hangi bağlamda kullanıldığına dikkat etmendir. Elde ettiğin sonuçla Rabbine el açman, O’ndan istemen, kainatta o ismin tecellilerini müşahede etmen ve elinden geldiği kadar o isimle Rabbine kulluk etmendir. O zaman hadiste geçen ‘ihsa’ etmeyi hakkıyla yerine getireceksin. Ve göreceksin ki; gençlikle olumsuzlaşan ve seni şerre çeken her duygu Rahmani birer kuvvete dönüşecek, seni hayra sevk edecektir. Allah’ın kitabından ilk açtığım yeri örnek vereceğim:

“Hamd gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a mahsustur. O yaratılışta dilediğini artırır. Gerçekten Allah her şeye gücü yetendir.” (35/Fatır, 1)

Bu ayet Rabb’imizin el-Kadir ismini öğretiyor. Her şeye gücü yeten…

Bu İsimle Allah’a Kulluk

Öncelikle bu ismin kapsamını ve manasını, ayetin bütününe bakarak anlamalısın. Demek ki Allah’ın subhanehu ve teâlâ yarattıkları ve bu yarattıklarının farklılığı O’nun kudret sıfatındandır. Şimdi bu ismi müşahede etmeye başlayabiliriz. Kendimizden başlamak üzere çevremizde gördüğümüz her canlıya bu ayet nazarıyla bakalım. Tüm gün boyunca, karşımıza çıkan her canlıya ‘Bu benim Rabbimin kudretidir’ diyelim… Sonra her dua zamanı bu ismin gereğini Allah’tan subhanehu ve teâlâ isteyelim. Bizim için zor olan, belki imkansız olan, bizi aciz bırakan ve gücümüzün yetmediği şeyleri Rabbimizin bu ismine havale edelim… Örneğin gençliğimizin olumsuz yönlerinden olup, her seferinde bize galebe çalan, hırçınlık, sinir, şehvet, unutma, sebat edememe hasletlerimiz için;

‘Ey Kadir olan, her şeye gücü yeten, hiçbir şeyin kendine zor olmadığı, hiçbir şeyin kendini aciz bırakamadığı Rabbim; şu, şu konularda a’cizim, istemesem de düşüyorum, kudretinle bana yardım et. Zor banadır, sana zor yoktur. Bu ismin ve güzel sıfatın bende hoşnut olmadığın özelliklere tecelli etsin, senin razı olduğun salih gençlerden, senin ibadetinde neşet eden, arşının gölgesine layık olanlardan olayım.’ diyerek Rabbimize, El-Kadir ismiyle yalvaralım.

Ve gün boyu bu manayı zihnimizde canlı tutup, bu isme göre kulluk etmeye çalışalım. Güçlü bir Rabbin kulları olarak, hiçbir şeyden korkmayalım. Dünya ona kulluk edenlerle birlikte küçülsün gözümüzde. El-Kadir olan Rabbimizin dilerse hepsini bir saniyede helak etmeye muktedir olduğu güveniyle adımlarımızı atalım. Günahlar ve masiyetler bizi kuşattığında, O’nun kudretini nefsimize hatırlatıp, O’na sığınalım.

Her gün bir isim ve sıfat yeterlidir. Denemek, başlamak bize hiçbir şey kaybettirmez. Bilakis ölmüş kalplerin hayat bulduğuna, tüm kainatın bize O’nu hatırlattığına şahit olacağız. Her şey ama her şey bizim gençliğimizi O’na adamamız için yardımcı olacak göreceksin!

Genç Kardeşim!

Nefisini bu hayırdan mahrum bırakma. Hiçbir meşguliyet, senin Rabbini tanımandan daha önemli olamaz. Her şeyi bu mübarek çalışma için ertele. Bir defa O’nu tanımanın lezzetine vardın mı, kalp asıl hayatı olan ‘Rahman’ın sıfatlarıyla ihya olup, En-Nur olanın nuruyla aydınlandı mı’ hiçbir şehvet bu lezzeti arttırmana engel olamayacak.

Şayet bunu yapamazsan –ki muhakkak yapmalısın- bu konuda yazılmış kitaplara başvurmalısın. Allah’a hamd olsun, O’nun isim ve sıfatlarını tanıtan onlarca kitap mevcuttur. Yine sana yardımcı olacağına inandığım bir çalışmayı tavsiye edeceğim. Bu dergide ‘Allah’la Nasıl Muamele Etmelisin?’ başlıklı bir yazı dizisi tercüme ediliyor. Tercüme eden ve eklemeler yaparak vakıamıza uyarlayan kardeşimizden Allah razı olsun. Bize Rabbimizi hatırlatıp, O’nunla muamelemizi dert edindiği için bu işe koyuldu. Her bir bölümü dikkatle oku ve tatbik etmeye çalış. Allah subhanehu ve teâlâ kendi için yapılanlara kat kat karşılık verendir. Sen Rabbini tanımak için her adım atışında O’nun sana rahmeti, lütfu ve keremiyle geldiğini göreceksin.

Evet Kardeşim!

Böylece birinci maddeyi tüm acziyetimle bitirdim. Ben seni Allah subhanehu ve teâlâ için seven, ümmetin her ferdi gibi ümmetin ihyasını senin ihyanda gören bir kardeşin olarak üstüme düşeni yaptım. Şimdi sıra sende… Gençliğin tüm olumsuz yönlerini terbiye etmek, tarihte yaşamış ve örnek olmuş gençlerin birer hikâye değil, her devirde yaşanabileceğini göstermek için, Rabbinin yardımıyla O’nu tanımaya ve kulluk etmeye başla.

Şu karanlık çağda, kandil gibi yanmak istiyorsan, haydi! Durma !

Selam ve Dua ile…

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver