Müellif: İbni Receb El-Hanbeli
Kitabın Yazarı: Halis Bayancuk
Yayınevi: Tevhid Basım Yayın
Basım Tarihi: 2020 (2. Baskı)
Basım Yeri: İstanbul
Sayfa sayısı: 191
Ebat: 13.5 x 21 cm (Roman Boy)
Kitap Hakkında
Kalpleri elinde bulunduran Allah’a (ac) hamd olsun. Âlemlere rahmet, kalplere tabip olarak gönderilen Nebi Muhammed Mustafa’ya (sav) salât ve selam olsun. Ve selam olsun onun Ehl-i Beyt’ine, ashabına ve sadık etbâsına…
Kuşkusuz ki kalp, doğruluğu ve eğriliğiyle insanın ahiretindeki yerini belirleyici öneme sahiptir. Vahyin öğretilerine göre itaatin ve isyanın ana merkezi… Akletme organı… Islahında vücudun selamette olduğu, ifsadı durumunda vücudun tamamının zarara uğradığı karargâh…
Kelime kökeni (ﻗﻟﺐ/k-l-b) itibarıyla sürekli dönüp duran, evrilen, çevrilen gibi anlamlara gelir. Bu sebeple Araplar kalp için “aynı hâl üzere kalmayan” da demişlerdir. Vücudun efendisi olduğu hâlde “hâl” anlamında bir istikamet tutturamayan bu organ, üzerinde durulmaya değerdir.
Kalpler ilim, zikir ve öğütle yumuşayıp “selim” bir hâle gelebileceği gibi ilimsizlik, malayani söz ve ameller ile fasit çevre sebebiyle de katılaşır. Allah (cc), gönderdiği Kitap ve resûllerle insanın kalbini ıslah etmeyi murad etmiştir, ancak insanların ekseriyeti bundan gafil olduğundan, kalplerini Rahman’ın vahyinden çok şeytanın vahyine açmıştır. Bu bir sünnetullahtır.
Okuyacağınız bu güzide çalışma, İbni Receb’in (rh) bir risale olarak kaleme aldığı, Halis Bayancuk Hoca’nın da detaylı olarak şerh ettiği bir eserdir. Kitap üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm olan Mukaddimede kalp okuyucuya tanıtılıyor. İkinci bölümde katılığın sebepleri tek tek ele alınıyor, üçüncü bölümde ise bir reçete sunuluyor.
İbni Receb de (rh) dâhil birçok âlimin kalple ilgili eser vermelerinin asıl sebebi, Kur’ân ve sünnette kalp hakkında çokça nassın varid olmasıdır. Evet, vahiy, kalbi insanın merkezi olarak kabul etmiştir. Merkez olması hasebiyle imanı, tefekkürü, akletmeyi, taati ve teslimiyeti; yani kısacası Müslim’i yücelten tüm hâlleri kalbe nispet ettiği gibi; inkârı, isyanı, akletmemeyi ve duyarsızlaşmayı da kalbe nispet etmiştir.
Hayrın membası kalp olduğu gibi şerrin de başlangıç yeri kalptir.
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Fitneler, tıpkı hasır gibi insanların kalbine çubuk çubuk arz edilir. Hangi kalp bu fitneleri kabul ederse onda siyah bir leke hasıl olur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir nokta hasıl olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri cilalı taş gibi bembeyazdır; dünyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar vermez. Diğeri ise, alaca siyahtır. Tepetaklak duran bardak gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir ne de kötüyü kötü. O, sadece hevasına uygun olanı doğru bilir.” [1]
“Şunu iyi bilin ki insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi/doğru/sağlam olursa bütün vücut iyi/doğru/sağlam olur; bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”[2]
Tezkiye ve ahlak âlimleri bu ve benzeri naslara dayanarak kalp ile ilgili çalışmalar yapmış, eserler vermişlerdir.
İbni Receb (rh), bu mütevazı risalesinde kalbin katılaşmasına sebep olan amelleri/unsurları belirtmekle kalmamış, bununla beraber katılığın giderilmesi için Kur’ân, sünnet ve seleften nakillerde bulunmuştur.
Şarih, hem katılığa sebep hâlleri hem de katılığın izalesi ile ilgili tedavileri tek tek ele almış, seleften bolca nakille detaylıca açıklamıştır.
Kalbi en çok katılaştıran organ ağızdır/dildir… Dil ile yapılan amellerin kalp üzerinde ciddi etkisi vardır. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“İnsan sabahladığında bütün organları dile müracaat eder ve (âdeta) şöyle derler: ‘Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, yoldan çıkarız.’ “[3]
Şeytan insanı sürekli gaflet hâlinde tutmaya çalışır. Gaflet hâlinde ise genelde iki durum ortaya çıkar: Amelsizlik ve çokça boş konuşmak… Dil, kalbin tercümanıdır. Yani, dervişin zikri fikrindendir. Kalbi Allah’ın (cc) dini ile meşgul olan bir Müslim’in dilinden ancak hak söz dökülür. Çünkü Müslim kul, sadiku’l masduk olanın (sav) her öğüdüne kulak verir. Zira o, ümmetine şöyle nasihatte bulunmuştur:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır konuşsun ya da sussun.”[4]
Muâz b. Cebel’in (ra) rivayet ettiğine göre o, şöyle demiştir:
“Allah Resûlü (sav) ile bir yolculukta beraberdim. Yolda yürürken yanına yaklaştım ve şöyle dedim:
— Ey Allah’ın Resûlü! Bana öyle bir amel bildir ki beni cehennemden uzaklaştırıp cennete koysun.
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
— Şüphesiz çok büyük bir şey istedin; ama bu (mesele), Allah’ın, kendisine kolaylaştırdığı kimseler için kolaydır. Allah’a ibadet eder ve ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılar, zekâtı verir, Ramazan orucunu tutar ve haccedersin.
Sonra şöyle devam etti:
— Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç, kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür (yok eder) ve kişinin gece yarısı kıldığı namaz da (aynı şekilde günahları yok eder).
(Muaz dedi ki:) Sonra ‘ya’melûn’ bölümüne gelinceye kadar şu ayetleri okudu:
‘Yanları (geceyi ibadetle geçirmek için) yataktan uzaklaşan, Rablerine korku ve umutla dua eden ve onlara verdiğimiz rızıktan infak edenler… Hiçbir nefis, yaptıklarının mükâfatı olarak, kendileri için hazırlanmış göz aydınlığı (nimetlerin) ne olduğunu bilmez.’[5]
Allah Resûlü (sav) devamında şöyle buyurdu:
— Sana bütün işlerin başını, direğini ve en yüce noktasını bildireyim mi?
Ben:
— Evet (bildir), ey Allah’ın Resûlü, dedim.
O (sav) şöyle buyurdu:
— Her işin başı İslam’dır. Direği namazdır. Zirvesi ve en yüce noktası da cihaddır.
Sonra şöyle devam etti:
— Sana tüm bunlara nasıl sahip olunacağını bildireyim mi?
Ben:
— Evet (bildir), ey Allah’ın Peygamberi, dedim. Allah Resûlü (sav) dilini tuttu ve şöyle buyurdu:
— Bunu tut (bundan sakın).
Ben:
— Ey Allah’ın Resûlü! Bizler konuştuklarımız sebebiyle hesaba çekilecek miyiz, dedim. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
— Annen sana yansın Ey Muaz! İnsanları yüzüstü ve burunları yerde süründürerek cehenneme dolduracak olan, dillerin kazandığından başka bir şey değildir.”[6]
Evet, dil hem hakkın hem de batılın aracı olabilir. Dilin istikamette olması, kalbin istikametinden kaynaklanır.
Kalpler; çokça boş konuşmak, yalan konuşmak, sözleri bozmak, çokça gülmek, çokça yiyip içmek ve çokça masiyetle iştigal etmek suretiyle katılaşır. Kalp katılaşırsa kişi ne kadar istese de Rabbine ve emirlerine icabet edemez. Bela ve musibetlerden ders alamaz. Sürekli gaflet hâlinde ve hakkı tahrif ile meşgul olur. Kalbi katılaşan kimse sürekli Rabbi, dini ve insanlar konusunda fitnelere kapılır.
Ve reçeteler…
Allah’ı çokça zikretmek kalp katılığını giderdiği gibi kalbin mutmain olmasının da yegâne yoludur. Bununla beraber çokça Kur’ân (ve hadis) okumak, mideyi bazen aç bırakmak, nafile ibadetler, bolca istiğfar, salihlerle arkadaşlık etmek, yetim ve miskinlere yardımcı olmak, ölümü ve sonrasını tefekkür edip hâlini ıslah çabasına girişmek, kabirleri ve helak edilmiş beldeleri ibret almak niyetiyle ziyaret etmek ve helal beslenmek kalp katılığını gideren unsurlar olarak zikredilir eserde.
Unutulmamalıdır ki kalp takvaya da fücura da açıktır. İlham kaynağı vahiy olan kalp, selamet ve istikamettedir. Vahye sırtını dönen kişinin kalbi devamlı olarak şeytanın vahyine ve ilhamına açılır, ki bu da helak demektir.
Resûlullah’ın şu duası ne de güzeldir:
“Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi İslam/taat üzere sabit kıl!” Allahumme âmin.
Rabbimize duamız; kalplerimizin katılığını gidermek için bize yardım etmesi, şuur nasip etmesidir. O (cc), kalplerin sahibidir, O’na sığınırız.
Rabbimiz, risalenin müellifi İbni Receb’in ve şarihi Halis Hoca’mızın bu çalışmalarını salih amel olarak kabul buyursun. Bu vesileyle Halis Hocamızın esaret bağlarının çözülmesini Rabbimizden temenni ederiz.
Dua ikliminde buluşmak dileğiyle…
İlk Yorumu Sen Yap