İlmin Önündeki Engeller

 

İlmin Allah ve Rasûlü’nün yanındaki fazileti, sahabenin ilme olan rağbeti, ilmin insana getirdiği güzellikler anlatıldığı zaman, bu güzelliklerden faydalanmak isteyen Müslümanların ilim öğrenmeye yöneldiklerini görmekteyiz. Zaten imkânı olduğu halde bu güzelliklerden uzak durmak akıl kârı değildir. Fakat şunu bilmek gerekir ki ister dünyevi olsun ister uhrevi olsun hiç fark etmez, her güzel şeyin önünde mutlaka bazı engeller vardır. Bu engeller aşılmadan istenilen güzel şeylerin elde edilmesi mümkün değildir. İlim öğrenmek de güzel ve faydalı olduğu için, önünde birçok engel vardır. Her ilim talebesinin bunları araştırıp öğrenmesi ve bunlara karşı tedbirlerini alması gerekir. Çünkü bu engeller öğrenilip aşılmadan, ilmin güzelliklerinden istifade etmek mümkün değildir.

Peki ilmin önündeki engeller nelerdir?

İlmin önündeki en büyük engel şeytandır. Tarihten beri Müslümanlara düşmanlık yapan ve hala da yapmakta olan şeytan mü’minlerin bu güzelliklerden istifade etmesinden razı olmaz. Şeytanı, sadece ilmin önündeki engel olarak düşünmememiz gerekir. Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı olduğu, kendisine değer verip kullarından yapmalarını istediği hangi amel olursa olsun şeytan ondan razı olmaz. Razı olmadığı için de her türlü yola başvurarak kişiyi faziletli olan o amelden alı koymaya çalışır. Çünkü şeytan insanın yapacağı hayırlara engel olacağına dair Allah’a subhanehu ve teâlâ söz vermiştir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

‘(Şeytan) Dedi ki: ‘Senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım. Sonra andolsun, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.’ ”  (7/A’râf 16–17)

Şeytan, okuduğu ilimle kendisine ve başkalarına faydalı olmayan, okuduğu ilimle kendi sapıp başkalarını da saptıran insanları, ilim okumaktan alıkoymaya çalışmaz; bilakis kedisine yardımcı oldukları için daha fazla teşvik eder. Şeytan, okuduğu ilimle ilk başta kendisine sonra da başkalarına faydalı olan kişileri alıkoymak için uğraşır. Çünkü asıl tehlikeli olanlar onlardır. Şeytan kişiyi ilim öğrenmeden alıkoymaya çalışırken kişiye sen ilim okuyup bu güzelliklerden faydalanma demez. Böyle dediğinde, istediğini elde edemeyeceğini bilecek kadar akıllıdır. Öyle tuzaklar ve hilelere başvurur ki kişi kendisine tuzak kurulduğunun farkına bile varmaz.

Şeytanın, insi düşmanlar gibi sıradan bir düşman olmadığını unutmamamız gerekir. Babamız Adem’den aleyhisselam bu yana insanlarla uğraşıtığı için insanları saptırma konusunda çok tecrübe elde etmiştir. Bugün bizler dahi bir insanın fıtratını tanıdığımızda onunla aynı fıtratta olan başka birisini görünce hemen ‘Bu gibi insanların şu zafiyetleri olur, şundan hoşlanırlar, şundan nefret ederler, ondan dolayı şunu şunu yapmamız gerekir’ deriz. Şeytan gibi insanların fıtratlarını ezberlemiş olan birisinin kişiyi saptırma konusunda ne kadar uzman olabileceğini tahmin edebiliyoruzdur herhâlde.

Şeytan, ilk başta elinden gelen bütün imkânları kullanarak kişiyi ilim okumaktan, ilim öğrenme ortamlarına gitmekten alıkoymaya çalışır. İlim öğrenmeye gittiğinde, dünyevi olarak kaybedeceği güzellikleri kişinin gözünün önüne getirir. Kişi bu engeli aşıp, ilim öğrenmeye gittiğinde şeytandan kurtulduğunu zannetmemesi gerekir. Şeytan pes etmez. Bu sefer kişinin ilmi ihlassız bir şekilde öğrenmesini sağlayarak ilmin faydalarını elde etmesine engel olur. Her ilim talebesinin ilme başladığı günden itibaren bu konuya çok dikkat edip bir saniye dahi unutmaması gerekir. Aksi takdirde öğreneceği ilmin kendisine hiçbir faydası olmaz.

İhlas, kişinin yaptıklarını sadece Allah subhanehu ve teâlâ için yapmasıdır. İhlas, amellerin kabul olması için gerekli olan iki şarttan birisidir. İhlas olmadığında yapılan amellerin Allah subhanehu ve teâlâ katında bir değeri olmadığı gibi kişiye de hiçbir fayda sağlamaz. Yaptığı amellerinin karşılığını görmek isteyen kimselerin amellerinde ihlasa dikkat etmeleri gerekir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

‘Onlar sadece ihlaslı bir şekilde Allaha ibadet etmekle emrolundular’  (98/Beyyine, 5)

İlim azim ve istikrar/devamlılık ister. Bunu da ancak ihlaslı olanlar yerine getirebilir. İhlaslı olmayan, bir kimsenin ilim okuması mümkün değildir. Çünkü ihlaslı olmayan azim ve süreklilik gösteremez. Seleften biri şöyle der: ‘Allah için olan her şey devamlı, Allah için olmayan her şey de kesiktir’. İhlaslı olmayan kişiler, yaptıkları amellerin karşılığını hemen beklerler. Karşılığını görmediklerinde yapmakta oldukları amelleri terk ederler. İhlaslı olanlar ise yaptıklarının karşılığını Allah’tan subhanehu ve teâlâ bekledikleri için ölünceye kadar amellerinde istikrar gösterirler.

Allah subhanehu ve teâlâ için okumayıp, başkaları için okuyan kişiler ilim okumaktan çabuk sıkılırlar. Allah subhanehu ve teâlâ için okuyanlar ise sıkılmak bir yana okudukları ilmin her saniyesinden lezzet alırlar. Allah subhanehu ve teâlâ için okumayanlar belli bir süre sonra ilim okumayı bırakmak isterler. Çünkü gereksiz görürler. Fakat Allah subhanehu ve teâlâ için okuyanlar ilmi cenneti elde etmek için bir araç gördükleri için bırakmak bir yana eksiklerini, yapmaları gerekenleri öğrendikleri için daha fazla ilme yönelirler.

İlim öğrenmeye devam edebilmek için öğrenilen ilimden lezzet duyulması gerekir. Kişinin tat almadığı, lezzet duymadığı bir şeye devam etmesi mümkün değildir. Okudukları ilimden lezzet alanlar öğrendiklerini amele dökenlerdir. Bugün ilim öğrenip de ilimden sıkılanların birçoğu öğrendiklerini amele dökmeyenlerdir. Kişinin öğrendikleriyle amel edebilmesi için de ihlaslı olması gerekir. İhlaslı olmayanlara amel yapmak zor gelir, amel etmeye çalıştıkça sıkılırlar, ondan dolayı da ilimden lezzet almayıp ilmi bırakmak isterler.

Şeytan, talebenin ihlassız bir şekilde ilmi öğrenmesini sağlayıp istediğini elde edemeyince bu defa kişinin ilim ortamında vaktini gereksiz şeylerle harcamasını sağlar. Bunu yaparaktan kişinin kazanacağı hayırları en aza indirmeye çalışır.

Vakit, genel olarak tüm insanların, özel olarak da ilim talebelerinin sermayesidir. Kişi bu sermayesini güzel değerlendirirse geleceği için iyi bir adım atmış olur. İyi değerlendirmez ise geleceğini heba etmiş olur. Düşünün elinizde size ait olan bir miktar sermayeniz var. Bunu istediğiniz şekilde kullanma noktasında özgürsünüz. Eğer siz bunu güzel değerlendirir gerekli yerlere yatırım yaparsanız, ileride yaşlandığınızda fazla sıkıntı yaşamazsınız. Fakat siz bunu gereksiz şeylerde harcayıp iyi değerlendirmezseniz yaşlandığınızda sıkıntı içerisinde yaşarsınız. Vakit de bunun gibidir. Vaktini güzel değerlendirenler ilerde cenneti elde edip rahat ederler. Vaktini güzel değerlendirmeyenler ise, cennete giden yolda sıkıntı yaşarlar.

İlme vakit ayırmadan, ilmi elde etmek mümkün değildir. Şeytan da bunu bildiği için kişinin vaktini gereksiz şeylerle harcamasını sağlayarak buna engel olmaya çalışır. Bunu başarınca şeytan çok sevinir. Çünkü bu şekilde kişi hem ilim ortamından elde edeceği hayırlardan hem de dışarda olsaydı yapacağı hayırlardan mahrum olmuş olur. İmam Şafi rahimehullah şöyle der: ‘Vakit kılıçtır ya sen onu kesersin ya o seni keser. Şayet sen nefsini hak ile meşgul etmezsen batıl seni meşgul eder.’

Aslında ilim talebeleri de, diğer Müslümanlar da gereksiz şeylerle uğraşılmaması gerektiğini bilirler. Fakat buna rağmen vakit gereksiz şeylerle doluyor. Bunun birçok sebebi vardır. Diğer sebepleri de kendisi altında toplayan temel konumunda olan asıl sebep; kişinin içerisinde olduğu her ortamı Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı olduğu bir ortama çevirme gayretinde olmamasıdır. Bu şekilde bir düşüncesi olan birisi gereksiz şeylerle uğraşmaz. Uğraşmaya başladığında hemen şöyle düşünecektir: ‘Allah subhanehu ve teâlâ bu konuştuklarımızdan veya bu yaptıklarımızdan razı mıdır? Değil midir?’ Eğer değilse hemen onu terk eder.

İlim talebesinin ilme başlarken gayesinin İslam’ını güzelleştirmek olması gerekir. Her ilim okuyan veya her Müslüman olanın İslam’ı güzel değildir. Ancak gereksiz şeylerle uğraşmayı terk edip içerisinde olduğu her ortamı Allah’ın razı olduğu bir ortama çevirenin İslam’ı güzelleşir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi İslam’ının güzelliğindendir.’’

Şeytan kişinin vaktini gereksiz şeylerle harcamasını sağlayınca kişinin ilim öğrenecek vakti neredeyse hiç kalmaz. Çünkü, kim kendisini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşırsa kendisini ilgilendirenleri zayi eder. Kişinin ilim okumaya vakti kalmayınca bu sefer şeytan, kişinin yaptığı başka hayır amellerini bahane göstererek; ‘Sen bu işlerden dolayı derslerini yetiştiremiyorsun’ der. Kişi de buna kanarak yapmış olduğu hayır amellerini terk etmek ister. Onları terk edince ilim öğrenmeye daha fazla yöneleceğini zanneder. Bilmiyor ki şeytanla istişare eden hiçbir zaman karlı çıkmaz. Bilmiyor ki şeytan hiç kimsenin menfaatini düşünmez sadece kendi menfaatini düşünür. Kişi yaptığı hayır amellerini terk edince bu sefer şeytan onu daha fazla gereksiz şeylerle uğraşmaya sevk eder. Bu şekilde bütün güzelliklerden mahrum olur.

Şeytanın ilim talebelerine kurduğu tuzaklar sadece bu ikisi ile sınırlı değildir. Şeytanın ilim talebelerine kurduğu daha birçok tuzağı vardır. Kişi birini atlatınca şeytan diğer tuzağını devreye sokar. Ancak şeytan gibi bir düşmanı olduğunun bilincinde olan ve bunu dert edinen, onun tuzaklarının farkına varır. Yaptığı işlerde şeytanı hesaba katmayıp devre dışı bırakanın, onun tuzaklarını fark etmesi mümkün değildir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver