Bir önceki yazımızda İkrime’nin (ra) hidayetle dirilişini anlatmıştık. Bu ayki yazımızda ise hayatının geri kalan kısmında sergilediği fedakârlıklardan bahsedeceğiz.
Zirveye Doğru
Şüphesiz ki İslam’ın zirvesi cihaddır.[1] Bu yüzden İkrime de (ra) zirveye odaklanmış, geçmişte yaptıklarını ancak bu kutlu amelle telafi edeceğini düşünmüştür. Zaten Allah (cc) onun tabiatını cihada meyilli olarak yaratmıştır. O da iman eder etmez Allah Resûlü’nün (sav) teşvikiyle, gösterdiği ufuğa doğru ilerlemiştir. İman ettiği sırada geçmişini telafi etmek için bir söz vermiş ve son nefesine kadar da bu sözü tutmuştur:
“…İkrime dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Sana yaptığım her türlü düşmanlık ve şirki ortaya koymak amacıyla bindiğim binekten dolayı benim için bağışlanma dile.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Allah’ım! Yaptığı her düşmanlığı, konuştuğu her sözü ve senin yolundan (insanları) alıkoymak için kullandığı her binekten (vasıtadan) dolayı İkrime’yi bağışla!’ dedi.
‘Ey Allah’ın Resûlü! Bana, bildiğin şeylerin en hayırlısını emret ki onu öğreneyim.’ dedi.
Resûlullah (sav) ona dedi ki: ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim, de ve Allah yolunda cihad et.’
Bunun üzerine İkrime, Resûlullah’a (sav), ‘Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcadığımın iki mislini (miktarını) Allah yolunda harcamadıkça harcamayı bırakmayacağım. Yine Allah yolundan alıkoymak için savaştığımın iki misli kadar Allah yolunda savaşmadıkça savaşmayı terk etmeyeceğim.”[2]
“Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir.”[3] Bu kaideyi iyi anlayan İkrime, Allah Resûlü’nden aldığı nasihat doğrultusunda güzel işlerin altına imza atmıştır. Allah Resûlü ile birlikte birçok gazveye katılmış, özellikle Huneyn Gazvesi’nde büyük bir kahramanlık sergilemiştir. Allah Resûlü (sav) vefat ettikten sonra da aynı azimle mücadeleye devam etmiştir.
İkrime’nin (ra) bu örnekliği özellikle şu zamanda mumla aranan erdemlerden bir tanesidir. Kişinin, hatasını bilip onu telafi etmek için çaba harcaması kadar büyük bir samimiyet yoktur. Ne yazık ki bu olgunluğa çok az insan erişebiliyor.
Takvimler Hicri 15. seneyi gösterdiğinde İkrime (ra) için artık şehadet vakti gelmişti. Yermuk Savaşı, onun şehadetle zirveye erişeceği savaştı.[4] Bir komutan olarak Rumların karşısına çıkmış ve orada büyük bir şecaatle mücadele etmişti.
Müslimler, toplamı yaklaşık kırk bin askerden oluşan bir orduyla Şam’a yürümüş ve zamanın süper güçlerinden olan Bizans’ın karşısına çıkmıştı. Ordular Şam’a yöneldiklerinde Bizanslılar büyük bir korkuya kapılıp Herakliyus’a mektup yollamışlardı. Herakliyus bu haberi öğrenince korku dolu şu cümleleri yazmıştı:
“Yazıklar olsun size! Bunlar yeni bir dine bağlı kimselerdir. Bunlara kimse karşı koyamaz. Bana uyun da Şam haracının/vergisinin yarısını kendilerine vermek üzere onlarla barış antlaşması yapın ki Bizans dağları sizin elinizde kalmaya devam etsin. Eğer bu tavsiyeme uymazsanız onlar sizden Şam’ı alırlar ve sizi Bizans dağlarında sıkıştırırlar.”
Herakliyus tüm yönetimi altındaki bölgelere haber yollayıp büyük bir ordu topladı. Tüm bu orduların sayısı 280 bine ulaşıyordu. Bu sayı karşısında Müslimler hayret içerisinde ne yapacaklarını bilemediler. Ordular dağlardan, denizin dalgaları gibi akın akın karşılarına doğru geliyordu. Rahiplerin teşvikiyle ilahiler okuyan askerlerin sesleri tüm ovada yankılanıyordu. Bu zor durumu gören Müslimler, dönemin halifesi Ebu Bekir’e (ra), ne yapacaklarını sormak için mektup yazdılar.
Ebu Bekir (ra) onlara şöyle cevap verdi:
“Toplanın, tek bir ordu hâline gelin. Müşrik askerlerin üzerine atılın. Siz Allah’ın dininin yardımcılarısınız. Allah, dinine yardım edenlere yardım eder. Kendisini inkâr eden kâfirleri ise yardımsız bırakır. Sizin gibi bir ordu, sayı azlığından ötürü mağlup olmaz. Ancak günahlar yüzünden mağlup olabilir. Bu sebeple günahtan sakının. Sizden her bir asker, arkadaşıyla bağlarını güçlendirsin.”
İkrime ve Halid (r.anhuma) eski günlerde olduğu gibi iki büyük birlik hâlinde omuz omuza savaşmak için hazırlanıyorlardı. Ancak bu sefer İslam’ın safındalardı. Halid (ra), Ebu Bekir’in (ra) emriyle orduları bir araya getirip onların başına geçti. Onlara nasihat edip savaşa teşvik etti.
Bizans’ın komutanlarından olan Mahan, Halid ile iki saf arasında barış yapmak için bir görüşme istedi ve şöyle dedi:
“Sizin, ülkenizden çıkıp buraya gelmenize sebep olan şeyin açlık ve yoksulluk olduğunu biliyoruz. Gelin sizden her bir adama on dinar ile giyecek ve yiyecek verelim de ülkenize geri dönün, gelecek sene de yine aynı miktarda size gönderelim.”
Halid dedi ki: “Senin anlattığın sebeplerden ötürü ülkemizden çıkıp gelmiş değiliz, yalnız biz kan içen bir milletiz. Duyduğumuza göre Bizanslıların kanından daha lezzetli bir kan yokmuş, işte biz bunun için geldik!”
Mahan, “Vallahi Arapların böyle olduğunu sanmıyorduk.” dedi.
Halid (ra) ve Mahan, ordularının yanına döndükten sonra şiddetli bir çarpışma oldu. Öyle ki savaş esnasında; yere düşen bir çividen, kopan bir bilekten ve havada uçuşan bir elden başka bir şey görülemiyordu. Orduların gerisinde duran İkrime ibni Ebu Cehil de (ra) şöyle demişti:
“ ‘Ben, birçok yerde Resûlullah ile (sav) beraber savaştım. Bugün mü sizden kaçacağım!’
Böyle dedikten sonra arkadaşlarına döndü ve ‘Bugün kim ölüm üzere bana biat eder?’ diye nida etti.
Amcası Haris ibni Hişam, Dırar ibni Ezver ve 400 kadar Müslim, İkrime ile biatleştiler. Halid’in çadırı önünde düşmanla amansızca savaştılar. Sebat ettiler. Bazıları yaralandı. Birçoğu da şehit edildi.”[5]
Ebu İshak Es-Sebi şöyle der: “Yermuk günü İkrime savaşa katılarak var gücüyle savaştı ve şehit oldu. Vücudunda yetmiş küsur ok yarası ve diğer darbeler vardı.”[6]
İşte İkrime! İslam’dan sonraki hayatında cesareti ve fedakârlığıyla dünya ve ahirette yüksek mertebeleri elde etmiştir. Nice zorluklarla karşılaşmış, aynı savaşta hem oğlunu hem amcasını şehit vermiş, birçok darbe almış, ama asla geri dönmemiştir. Hayatının ilk evresinde birçok fırsatı kaçırsa da sonradan yaptıklarıyla hatasını fazlasıyla telafi etmiştir.
Onların bu onurlu mücadeleleri, bugün aynı fırsatı kaçıran Müslimlere ibret olmalıdır. Geç iman edip davaya hizmetten geri kalmış olabilirler. Ancak geçmişini bugün masiyetlerin dalga dalga yayıldığı, küfür sisteminin egemen olduğu şu topraklarda mücadele ve fedakârlıklarıyla telafi edebilirler. İkrime bunu başarmıştı, öyle ki Allah’ın (cc) kendisine gülümsediği kimselerden olmuştu:
“Allah iki kişiye güler; onlardan biri diğerini öldürür (şehit olur ve cennete girer), diğeri ise daha sonra tövbe eder (mümin olur ve başka biri tarafından) şehit edilir böylelikle ikisi de cennete girer.”[7]
“Şehitlerin en üstünü, savaş esnasında öldürülünceye kadar yüzünü düşmandan çevirmeyen şehitlerdir. Onlar cennetin en yüksek köşklerine yerleşirken Rabbleri de onlara bakıp güler. Rabbin, dünyada bir kuluna gülerse, artık onun için bir hesap söz konusu olmaz.”[8]
Allah (cc) kendisinden razı olsun.
[1]. Tirmizi, 2616; Müsned, 21510
[2]. Kitabü’t Tabakati’l Kebir, İbni Sa’d, 4/88; Hâkim, 5011
[3]. 11/Hûd, 114
[4]. Bazı kaynaklarda İkrime’nin (ra) Ecnadeyn Savaşı’nda şehit olduğu söylenir. Ecnadeyn Savaşı, Yermuk Savaşı’na bağlı olup hemen akabinde gerçekleşen ve aynı dönemde yapılan bir savaştır. Bundan dolayı tarihçilerimiz, birbirlerine yakın tarihte vuku bulan bu savaşları birbiriyle karıştırmış veya İkrime’nin (ra) hangisinde şehit olduğunu karıştırmış olabilirler. (Detaylı bilgi için bk. Kitabü’t Tabakati’l Kebir, İbni Sa’d, 4/88; El-Bidâye ve’n Nihâye, İbni Kesir, 9/670)
[5]. El-Bidâye ve’n-Nihâye’den özetle: Vakidi ve diğerlerinin anlattıklarına göre bunlar, yaralanıp yere düştüklerinde su istediler. Kendilerine biraz su getirildi. Su bunlardan birine yaklaştırıldığında, yanındaki diğer yaralı su dolu kaba baktı: “Suyu ona götürün” dedi. İkinci yaralıya götürüldüğüne su dolu kaba baktı: “Suyu ona götürün” dedi. Böylece su kabı baştan sona hepsine götürüldü. Hiçbiri içemeden tümü vefat etti. Allah (cc) hepsinden razı olsun.
Tabakat’ta Habib ibni Ebu Sabit şunu anlattı: “Haris ibni Hişam, İkrime ibni Ebu Cehil ve Ayyaş ibni Ebu Rebia, Yermuk Savaşı’nda yaralı olarak taşındılar. Bunlardan Haris ibni Hişam, kendisine içecek su istedi. O sıra da İkrime kendisine bakınca, “Suyu İkrime’ye verin.” dedi. Ayyaş ibni Ebu Rebia İkrime’ye bakınca, “Suyu Ayyaş’a verin.” dedi. Su ne Ayyaş’a ne de onlardan birine ulaştı. Su ulaşıncaya kadar ölmüşlerdi.” (Tabakat, İbni Sad; El-İsabe, İbni Hacer (Bazı âlimlerimiz bu rivayetleri zayıf kabul etmişlerdir.))
[6]. Es-Siyer, Zehebi, 1/324
[7]. Buhari, 2826; Müslim, 1890
[8]. Mecmau’z Zevaid, 9513
İlk Yorumu Sen Yap