Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Kur’an’ın beyanı olan sünnetin sahibi Rasûlullah’a salât sünnete azı dişleri ile yapışan sahabeyi kirama da selam olsun.
Değerli kardeşim! Rabbim nasip ederse bundan sonraki yazılarımda seninle ‘Terk edilmiş sünnetler’ üzerine nasihatleşeceğiz. İstedim ki, terk edilmiş sünnetlere geçmeden önce sünnete olan ihtiyacımızı hatırlatayım.
Sende takdir edersin ki, insan ihtiyaç duyduğu, hayatının olmazsa olmazlarını elde etmede daha azimlidir. Ve insan, düzenini temel ihtiyaçlar üzerine kurar. Örneğin; insanoğlunun çaya duyduğu ihtiyaçla, yemeğe duyduğu ihtiyaç aynı değildir. Çay, yaşam için olsa da olur, olmasa da… Fakat yemek öyle değildir. Açlık, yaşamı olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle insanoğlu temel ihtiyaçlarını karşılamayı her şeyin önüne takdim eder.
Bu düşünce ile konumuza döndüğümüzde, sünneti hayatımızın her alanına yayabilmek ve muhkemleştirmek için ona bakış açımız çok önemlidir. Bizler sünneti, dini yaşamada ve hayatımıza yön vermede hangi mertebede görüyoruz?
Aziz kardeşim! Yemek, yaşam için ne kadar önemli ise sünnette, dini yaşamada ve hayata yön vermede o kadar önemlidir. Sünnette yaşanan problem, ahiretteki mutluluğun temel ilkesi olan imanı zedeler. Bu hikmetle, Müslüman hayatının her alanını Rasûlullah’ın sünnetleri ile imar etmelidir.
“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinden bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.” (4/Nisa, 65)
Yüce Rabbimizin bu ayeti kerimesi sünnetin teşri kaynak olduğunu ve hayat düzeninde anayasa olarak kabul edilmesi gerektiğini göstermektedir. Nasıl ki Kur’an’a şüphesiz inanıyor ve ilkelerini hayata geçiriyoruz, aynı şekilde sünneti de içimizde sıkıntı duymadan, mazeretler öne sürmeden kabul etmeli ve yaşamalıyız. Sünneti, yaşamına ölçü kılmayan ve sünnete bağlılıkta gevşeklik gösteren kişiler hem dünyada hem de ahirette hüsran içindedirler.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve Rasûle itaat edin ki amelleriniz boşa gitmesin.” (47/Muhammed, 33)
Değerli kardeşim! Peygamberimizi sevmek ve ona itaat etmek imanın en önemli ruknüdür. Ve bu iki rukün kişilerin insiyatifine veya vakıanın uyumluluğuna bırakılmamıştır. İman ettim diyen her insan, bu iki noktayı hakkı ile yerine getirmelidir.
“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin, dinleyip duyduğunuz hâlde yüz çevirmeyin.” (8/Enfal, 20)
“Peygamber size ne verirse onu alın. Size neyi yasak ederse ondan uzak durun. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” (59/Haşr, 7)
“De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” (3/Âli-İmran, 32)
Bu ve buna benzer ayetlerin hepsi Rasûl’e itaatin imanın rüknü olduğunu gösterirken; zikredeceğim şu ayet ve hadisler, Rasûl’ü sevmenin de imanın rüknü olduğunu belirtmektedir.
“Onlara de ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” (9/Tevbe, 24)
“O Peygamber, müminlere öz nefislerinden daha yakındır, zevceleri de müminlerinin analarıdır…” (33/Ahzâb, 6)
Ebu Bekir radıyallahu anh Rasûlullah’a: “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’tan ve anne-babamdan sonra seni seviyorum” deyince Peygamber’imiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Ey Ebu Bekir! Olmadı. Sizden birinize ben; Annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe iman etmiş olmaz.” (Buhari, Müslim)
Değerli kardeşim! Bu hadisi şerif ve yukarıdaki ayetlerden anlaşılmaktadır ki dil ile ‘Rasûlullah’ı seviyorum’ demek Allah katında yeterli değildir. Bu nasların hepsi Rasûl’e itaati emreden naslar ile değerlendirildiği zaman; sevmenin neyi ifade ettiğini ve neyi gerektirdiğini fehmetmiş oluruz.
Hepimizin bildiği üzere, sevmek, bir iddiadır. Her iddia ispat ister. İspatsız sevmenin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Mesela; hepimiz Rabb’imizi çok seviyoruz. Bunu söylemede hiç kimsenin problemi yoktur. Fakat Allah kullarının kendisine olan bu sevgi iddialarını hemen kabul etmemiştir. Bu sevgilerini Rasûlü’ne itaat ederekten göstermelerini emretmiştir.
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (3/Âli-İmran, 31)
Bu ayeti kerime sevginin, ispatlanması gereken bir duygu olduğunu gösteriyor.
Peki, Peygamber’imize olan sevgimizi nasıl ispat edebiliriz?
Peygamber’i sevdiğini iddia edenler onun sünnetine tabi olarak ve onu örnek alarak bu iddialarını ispat etmelidirler. Ki Allah, Kur’an’da Rasûlü sevmekten ziyade ona itaat etmemizi, onun emrettiğini alıp nehyettiğinden kaçınmamızı, Rasûlullah’a itaat ile dünyalık herhangi bir şey karşı karşıya geldiği zaman onu tercih etmemizi daha çok ön plana çıkarmıştır.
“Onlara de ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” (9/Tevbe, 24)
Ayeti kerimeye örnek vererek biraz izah edelim:
Sakal bırakmak Rasûlullah’ın emri ve sünnetidir. Günümüz vakıasında Rasûl’ün bu emrini yerine getirmeye çalıştığımızda anne-babamız, eşimiz veya çevremizin tepkisi ile karşı karşıya kalıyoruz. Dinin şiarlarından uzaklaştırılan bu insanlar, sakalı sünnet olarak görmekten ziyade illegal örgütlerin veya teröristlerin simgesi olarak değerlendiriyorlar. O kadar ki sakallı olan insanlar tehdit alıyor, canlarına kast ediliyor. İşte böyle bir vakıada kişilerin Rasûlü sevme iddialarındaki sadakatleri ortaya çıkar. Rasûl’ün emriyle dünyalık bir isteğimiz çakıştığında Rasûl’ün emrini tercih edebiliyorsak, sevgimizi ispat etmişizdir. Fakat sözlerimizde ehli sünnet olup amellerimizle bunu doğrulayamıyorsak sevginin istikametinden çıkmışızdır.
Değerli kardeşim! İnsan sevdiği kişiyi taklit eder. Her hâlini gözlemler ki onun yaptıklarının aynısını yapar. Burada hem günümüzden hem de sahabeden örnek vermek istiyorum.
Peygamber’ini unutan, çağımız gençlerinin hâlini hepimiz müşahede etmekteyiz. Giyimde, kuşamda, konuşmada, yürümede, teknolojide, yaşantıda, hobilerinde vb. her bir gencin taklit ettiği bir ünlü vardır. Gençlerin bu insanlara tabi olmasının, onların her hâlini kendi yaşantısına aktarmasının tek sebebi vardır ki, o da onlara duydukları aşırı sevgidir. Bir insanın başka bir insana tepeden tırnağa özenmesini, her hâlinde onu taklit etmesini başka hangi sebebe bağlayabiliriz?
Rasûlullah’ın şu sözü bu meseleyi ne kadar da güzel tefsir etmiştir:
“Kişi sevdiği ile beraberdir.”
İtikatta, amelde, ahlakta, giyim kuşamda, oturmada kalkmada, yaşam tarzında vb. her alanda Rasûlullah’ın sünneti ile beraber oluyor, onu taklit ediyorsak Peygamber’imizi seviyoruz demektir. Önüne bir mesele çıktığında ‘Rasûlullah bu konuda ne söylemiş ve nasıl amel etmiştir’ deyip sünnette olanı öğreniyor ve amel ediyorsak Peygamber’e olan sevgimizi ispat etmiş oluruz. Bunun aksi ise kuru bir sevgi iddiasıdır.
Sahabeye gelince, onlar her meselede Rasûlullah’ı taklit etmişlerdir. Her alanda kendilerine Rasûlullah’ı örnek almışlardır. Onların en büyük derdi Allah’ı razı etmek ve ahiretlerini kurtarmaktır. Bu şuurla yaşayan insanların, Allah’ı en güzel şekilde razı eden ve ahiretini en güzel şekilde donatan Rasûlullah’dan başka kimi örnek alması beklenebilir?
“Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasûlü’nde güzel örnekler vardır.” (33/Ahzâb, 21)
Kardeşime Abdullah İbni Ömer’in sünnete bağlılığını örnek vermek istiyorum. Abdullah İbni Ömer bir gün arkadaşı ile sefere çıkar. Yolda bir ağaca denk gelirler. Abdullah İbni Ömer o ağacın altına gelir ve ihtiyacını giderir gibi oturur. Biraz orada durduktan sonra arkadaşının yanına gelir. Arkadaşı hayretle neden böyle yaptığını sorar. Abdullah İbni Ömer şöyle cevap verir: “Ey arkadaşım! Böyle yapmamın sebebi, bir gün Rasûlullah’ı böyle yaparken gördüm. Ona tabi olmak için bunu yaptım.” der.
Başka bir örnek de Ka’b ibni Malik ile İbni Ebu Hadret arasında bir borç meselesidir. Mescitte tartışmaya başladılar. Sesleri yükselmişti. Allah Rasûlü sesleri işitince odasının perdesini araladı ve seslendi: “Ey Ka’b! Borcunun yarısından feragat et. Ey İbni Ebu Hadret! Sen de borcunu öde.’ buyurdu. İkisi de tamam ya Rasûlullah” (Buhari, Müslim) dediler. Allah Rasûlü’nün sözünü yere düşürmediler. Hemen itaat ettiler. Çünkü onlar Peygamber’lerini her şeyden daha çok seviyorlardı.
Başka bir örnek de, Allah Rasûlü bir sahabesinin elinde altın yüzük görmüştü. Yüzüğü adamın elinden alıp yere fırlattı. “Sizden biri ateş parçasına yönelip onu eline takıyor.” dedi. Tepkisinin nedenini belli etti. Allah Rasûlü gittikten sonra orada bulunanlar adamı uyardılar. “Altın yüzüğü al, satıp ondan faydalanırsın.” dediler. O ise: “Allah’a yemin olsun ki Rasûlullah onu atmışken ben onu alamam.” (Müslim) demişti.
Sadece bu sahabeler böyle değildi. Hangi sahabenin hayatını okursanız okuyun göreceksiniz ki Rasûlullah’a çok bağlılardı. Dünyada dini yaşamada tek örnekleri Rasûlullah’dı. Onu dünya ve içindeki her şeyden çok seviyorlardı.
Evet kardeşim! Şimdi kendimizi muhasebe edelim. Bizler Rasûlullah’ı taklit etmede Abdullah İbni Ömer gibi miyiz? Bir ünlünün hayatını, yaptıklarını takip ettiğimiz gibi Rasûlullah’ın sünnetlerini takip ediyor muyuz? Evimizin her tarafını incik boncukla süslediğimiz gibi amellerimizi, ahiretimizi Peygamber’imizin sünneti ile süslüyor, donatıyor muyuz? Giyim kuşamda, saç şeklinde, konuşmada, oturmada-kalkmada, evlerimizi döşemede, başkalarına olan muamelemizde kendimize Rasûlullah’ı örnek alıyor muyuz? İşimizi, aşımızı öğrenmek için yaptığımız araştırmayı Rasûlullah’ın sünnetini anlamak için yapıyor muyuz? Gittiğimiz her yerde işimizin reklamını yaptığımız, reklam broşürünü dağıttığımız gibi Rasûlullah’ın sünnetini başkalarına naklediyor muyuz? Dünyayı gezmek için günlerce sefer yaptığımız gibi sünneti öğrenmek için günlerce yolculuk yapıyor muyuz?
Eğer bu sorulara ‘Evet’ diye cevap veriyorsak Rasûlullah’ı seviyoruz demektir. Fakat evet değil de ‘Hayır’ diye cevap veriyorsak Rasûlullah’a olan sevgimizde problem var demektir. Kendimizi bu konuda ıslah etmemiz gerekiyor.
Rabbim bizlerin sünnete olan bağlılığını artırsın. Bizlere Rasûlullah’ı her konuda örnek almayı nasip etsin.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
Bir sonraki sayıda görüşme ümidi ile…
İlk Yorumu Sen Yap