Hasım Değil Refikadır Hanım

Kadınların, nasların delaletiyle erkeğe göre şer’i vecibelerin ifası hususunda bazı nakısaları olduğu malumdur. Bunun yanı sıra akli melekelerden olan hafıza konusunda da istisnalar olmakla beraber erkeğe nazaran daha az güçlü olduğu bilinen bir husustur.

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ

“Erkeklerinizden iki şahit tutun. Şayet iki erkek bulamazsanız razı olduğunuz şahitlerden bir erkek ve iki kadını şahit tutun. (İki kadının bir erkek yerine geçmesinin hikmeti) biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatsın diyedir.”[1]

Ebû Sa’îd el-Hudrî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi (sav) bir Kurban veya Ramazan Bayramı’nda, bayram namazı için mescide çıktı. Namazdan sonra insanlara vaaz etti ve ‘Ey insanlar, sadaka veriniz!’ diyerek onlara sadaka vermelerini emretti. Sonra kadınların yanına gitti ve onlara hitaben şöyle dedi: ‘Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Cehennemdekilerin çoğunun siz kadınlar olduğunu gördüm.’ Kadınlar, ‘Niçin, ey Allah’ın Resûlü?’ diye sordular. Şöyle buyurdu: ‘Çünkü sizler çok lanet ediyorsunuz. Kocalarınızın sizin için yaptığı iyiliklere nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim.’ Kadınlar tekrar sordular: ‘Aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir, ey Allah’ın Resûlü?’ Resûlullah (sav), ‘Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı değil midir?’ diye sordu. Kadınlar, ‘Evet.’ cevabını verdiler. Resûlullah (sav) izah etti ve tekrar sordu: ‘İşte bu aklın eksikliğinden, hayız olduğu zaman (günlerce bekler de) namaz kılmaz. Ramazan’da bir müddet oruç tutmaz değil mi?’ Kadınlar, ‘Evet.’ dediler.”[2]

Ayet-i kerime ile hadis-i şerif bizlere, kadınlara özgü bazı özellikleri göstermek suretiyle bu hususlarda dikkatli olmak ve bilinçli davranmak için özenli ve duyarlı olunması gerektiğini salık vermektedir. Kadın, hangi durumda ve pozisyonda olursa olsun, üzerine yaratılmış olduğu asli tabiatından tamamen uzaklaşması hâlinde aile ve insanlık için bir felaket potansiyeli taşır. Zira kadının dış uyaranlar ve uyarıcılar karşısında etkilenmeye açık ve duygusallığı ağır basan bir tabiatı vardır.

Aile içerisinde muhtemel problemlerin kaynağı olabilecek, kadına has bu tür özellikleri açıklığa kavuştuktan sonra erkeğe düşen, eşine karşı duyarlı olmak ve hassas davranmaktır. Hanımı hakkında adil ve insaflı olup üzerine düşen sorumlulukları yerine getiren bir erkek güzel muamelesinin karşılığını fazlasıyla görecektir. Bir erkek, hanımında hoşuna gitmeyecek bir huyla karşılaşabilir. Sırf böyle hoş olmayan bir huyu var diye şeytanın da telbisatıyla bu meseleyi büyüterek daha ciddi problemlere gerekçe kılmamalıdır.

Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا

“Onlarla iyilikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmazsanız (acele etmeyin). Umulur ki hoşlanmadığınız bir şeyde Allah çokça hayır kılar.”[3]

Ebû Hureyre’den (ra) merfû olarak rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.”[4]

Bu hadis bize erkeğin, eşinin hoşlanmadığı bazı huylarından dolayı ona buğzetmemesi gerektiğini öğretmektedir. Erkek, eşinin bir huyunu beğenmeyebilir. Bu, mümkün ve tolere edilebilir bir durumdur. Fakat unutulmamalıdır ki eşinde bulunan birçok huyunu da beğeniyordur. Hadisin orijinal metninde geçen “ferk” kelimesi “düşmanlık” veya “kin beslemek” manasına gelir. Mümin olan bir erkek, mümin olan bir kadına kin/düşmanlık beslemesin. Doğal olarak kişinin hanımı da bu kapsamdadır. Onda sevmediği bir huy/ahlak görürse bundan dolayı ona kin besleyip buğzetmesin. Kişinin adil davranması, üzerine vacip olan bir husustur ve ilişkisinin çerçevesini belirler.

Erkeklerin Kadınlar Üzerine Yönetici Olması

اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ

“Allah’ın bir kısmını (erkekleri) diğer bir kısmına (kadınlara) üstün kılması ve mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidir.”[5]

Kimi modern cahiliye mensuplarının iddialarının aksine yukarıdaki ayette belirtilen “erkeğin yöneticilik yetkisi” kadının ne aile ve toplum içerisindeki şahsiyetini ne de hukuki kişiliğini asla zedelemez. Şer’i şerifin öngördüğü bu ilke sadece aile içi iş bölümüne dair bir uygulamadır. Buradaki amaç ise son derece önemli ve değerli olan aile kurumunu yönetmek, korumak ve sağlıklı bir şekilde idamesini sağlamaktır.

Toplumsal hayatın düzenli bir şekilde sürdürülmesi için oluşturulmuş birçok kurumsal yapı bulunmaktadır. Ancak şu bir hakikattir ki hiçbir kurum aile müessesesi kadar önemli ve değerli değildir. Bu gerçek ortadayken eğitim, sanayi, bayındırlık, belediyecilik ve diğer kurumlar öyle her talip olan sıradan kimselerin yönetimine verilemez. Bu kurumlardan birine idareci olmak isteyen kimselerin ehil, eğitimli, uzman ve donanımlı olması şartı aranır.

Aile müessesesini de bu çerçevede değerlendirebiliriz. Tüm fertleriyle beraber aileyi tespih taneleri olarak düşünecek olursak bu tespihin imamesi/toparlayıcısı evin reisi olan erkektir/babadır. Şer’i şerif, aile içerisindeki uyum ve ailenin idaresi hususunda kadın ve erkeğin görev alanlarını ve yeteneklerini göz önünde bulundurarak eşler arasındaki sorumlulukları adil bir şekilde taksim etmiştir. Kadına, doğacak bebeği karnında taşıması, doğurması ile emzirip bakım ve büyütme görevini verdi. Bu, hiç şüphe yok ki büyük ve önemli bir görevdir. Konuyla ilgili olarak Seyyid Kutub’un (rh) yaptığı tefsirden bazı önemli tespitlerini aktararak bu bölümü noktalayacağız, inşallah:

“Bu görev, kadının yapısında kök salan derin organik, psikolojik ve aklî yatkınlıklar ve ön hazırlıklar olmaksızın yerine getirilebilecek kolay ve basit bir görev değildir. Bu yüzden evin ekonomik ihtiyaçlarını karşılama ve kadını koruma görevinin karşı cinse, yani erkeğe yüklenmesi adalet gereğidir. Böylece kadın, kendini tamamen öz görevine adasın, bir yandan karnında çocuk taşır, onu doğurur, emzirir ve bakarken öte yandan kendini ve çocuğunu geçindirmek için çalışmak, çabalamak ve gece-gündüz demeden emek harcamak zorunda kalmasın. Bunun yanı sıra erkeğin organik, sinirsel, aklî ve psikolojik yapısını bu görevi yerine getirmesini sağlayacak yetenekler ile donatmak da adalet gereğidir. Kadını da kendi görevini yerine getirmesini mümkün kılacak organik, psikolojik, sinirsel ve akli yetenekler ile donatmak da bu adalet terazisinin öbür kefesini oluşturur.

Yüce Allah, bu gerekçe ile, kadına -diğer özellikleri yanında- incelik, şefkat, hızla reaksiyon, çocuğun isteklerini bilinçsiz ve düşüncesiz bir refleks ile hemen karşılama yetenekleri ile donatmıştır. Böylece bu ihtiyaçlar anne tarafından hemen ve zorlamayı andıran bir irade ile karşılanmaktadır. Bu sayede ihtiyacı karşılama için harcanacak çaba ne kadar sıkıntı verici olsa ve ne kadar fedakârlık gerektirse de bir yandan hızlı bir refleks ile harcanmakta ve öbür yandan da bu iş gönüllü olarak yapılmaktadır.

Kadının yanı sıra erkek de sertlik, katılık, reaksiyon ve tepki ağırlığı, harekete geçmeden ve uyarılara karşılık vermeden önce düşünme, bilinç süzgecinden geçirme yetenekleri ile donatıldı. Çünkü hayatının ilk aşamasındaki tecrübesinden tutun da eşini ve çocuklarını korumak için sürekli biçimde verdiği savaşın her aşamasına kadar, ailenin geçimini sağlamadan tutun da diğer bütün yükümlülüklerine varıncaya kadar omuzlarında taşıdığı bütün görevler, genellikle ileri atılmadan önce soğukkanlı bir iç değerlendirme yapmayı, düşünüp taşınmayı ve ölçülü reaksiyonlar göstermeyi gerektiren görevlerdir. Bu özel yetenekler de tıpkı kadının mukabil yetenekleri gibi, erkeğin yapısının derinliklerine kök salmıştır.

Erkeğin bu özel yetenekleri onu yöneticilikte kadından daha güçlü ve daha üstün bir konuma getiriyor. Bunun yanı sıra iş bölümünün gereği olarak omuzlarına yüklenen evi geçindirme yükümlülüğü de ona yöneticilikte ve reislikte öncelik sağlıyor. Çünkü aile kurumunun geçimini sağlamak ve ailenin malî tasarruflarına yön verme sorumluluğunu üstlenmek, erkeğin karakteristik yapısına ve aile içindeki fonksiyonuna kadına göre daha uygundur.

Eğer kadına, diğer kendine özgü sorumlulukları yanında bir de evi yönetme görevi yüklenirse bu zulüm olur. Bizzat kadının vicdanı, fıtrî yapısına ters düşen aile reisliği görevini üstlenmekten kaçınıyor ve bundan hoşlanmıyor. Aile reisliği görevini üstlenmeyen, bu görevin gerektirdiği nitelikler konusunda eksiği olan, bu yüzden bu görevi eşinin üzerine yıkan erkekle bir arada yaşamak durumunda kalan kadın; eksiklik, boşluk, endişe ve mutsuzluk duygusuna kapılıyor. Bu, sosyal hayatta somut izlerine rastlanan bir realitedir.”[6]

On Dördüncü (14.) Bölümün Sonu

Devam edecek, inşallah…


[1]. 2/Bakara, 282

[2]. Buhari, 304; Müslim, 79-80

[3]. 4/Nisâ, 19

[4]. Müslim, 1469

[5]. 4/Nisâ, 34

[6]. bk. Seyyid Kutub, Fî Zılâl-il Kur’ân, 3/149, Nisâ Suresi, 34. ayeti tefsiri

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver