Hariçten Bir Gazel

Siz de benim gibi mi düşünüyorsunuz? Ah, ne güzel! Nedendir bilmiyorum(!) ama benim gibi düşünenlere karşı apayrı bir yakınlık, bir muhabbet ve hatta büyük bir hayranlık duyarım. Benim gibi düşündüğünüz için en isabetli görüşe tevafuk ettiğinizi bildirmekten de ayrıca büyük bir saadet duyduğumu ifade etmek isterim.

Öyle değil mi efendim?

Tabi… Elbette. Karşınızdaki insanın suratının, eskilerin tabiriyle matruş olmasına bakarak kendisi hakkında hemen menfi bir kanaatiniz oluşmasın. Haksız mıyım?

Muhakkak o zatın bir mazereti vardır ki, sakalını ten altında hapsetme eziyetine (!) katlanıyordur. Kim bilir ne hayırlı niyetleri vardır da böyle bir fedakârlıkta bulunmakta… Hâlbuki şu muhteşem bıyıklara bir bakınız. Her bir teline bir kefere asılır, alimallah! Muhitimizde bu kadar kafir var mıdır, ondan da emin değilim. Muhteremin bıyıkları pek sık da… Neyse.

Siz de aynı fikirdesiniz, değil mi paşam?

Çok güzel. Öyleyse bu isabetli görüşünüze (!) şunu da eklememe izin verin.

Delikanlı, Avrupai tarzda giyinmiş, ne çıkar? Haspa, tesettürün kemaline riayet etmez dert mi?

Ne buyurmuş Peygamber-i zişan efendimiz; Allah, kalplerinize bakar, kalıplarınıza veya kıyafetlerinize değil…

Yaa… Beyefendiciğim. Kıyafetinin boyu, eni, darlığı, rahatlığı değil asıl olan. Bunlar teferruattır. Mühim olan o göğüs kafesinin ardında kinden ne olduğudur. İyi niyetli ve zararsız ise daha da zorlamamak gerek. Neme lazım. Gönül alemi bu. Rıza gerek. Gönüllülük de.

Benimle aynı fikirde olduğunuzdan emin olduğum için şimdi arz edeceğim önerimi ve eserimi de hüsnükabul ile karşılayacağınıza inanıyorum. Ve bunu ilk kez siz değerli dostumla paylaşıyorum:

Kalp dedektörü!

Heh, heh, heh… Şaşırdınız değil mi? Ben şaşırtırım üstadım. Zaten devir, değil mi ki şaşırtma devri. Öyleyse yenilik ve farklılık peşinde dolanıp geriden yetişen nesilleri fena halde şaşırtanların şaşırtmalarına nispet, bendeniz de zat-ı âlilerinize şaşırtıcı projelerimden ve ürünlerimden söz edeyim de sizi şaşırtan şaşırtmacılardan bir şaşırtmacı da ben olayım!

Efendim, filanoğlu feşmekan Kemalistmiş. Mahalle camiinin cemaatinden Firuz Hacı laikmiş (Sen hocasından haber ver efendi!), Cembeli Bey demokrat, Xaço Zevare de sosyalistmiş, falan da filan. Her ne ise, bana ne. Doğal olarak size ne?

Değil mi muhterem? Onların göbek bağını siz kesmediniz ya! Fettan Kamberoğlu’nun üzerinde cilet mi, cillop mu derler, işte hangisiyse onun gibi bir zabitan polis üniforması varmış. Suratının renginde, kara mı kara bir yargıç cübbesi giymiş olan Baği Torbacı da yerden yarım metre yüksekte oturup özellikle de Müslümanlar başta olmak üzere sayısız mazlumu ‘Kanun-Yasa’diye şirk sisteminin çarkları arasında ezip ezip eziyormuş.

Daha neler… Bak, bak, bak!

Dahası var. Denilmektedir ki işte bunlar, tarikatın kamberiyle omuz omuza, diz dize, göz göze ve el ele işler tutarlarmış. Tövbe tövbe… E, tüm bu müşkilatın halli için işbu icadımı tensiplerinize arz ediyorum:

Kalp dedektörü!

Bazıları der ki Natocu, Batıcı ve cuntacı bir ordunun hem de katıksız laik ve kamilen Kemalist mensupları bila şüphe Asakir-i Tağut imiş! Hani olur da her bir Ceneral’in cüzdanına ihale tesisatından birer hatt-ı hususi çekilmiş dense tamam, kabul. Şey yani, mümkündür, olabilir, denebilir yani. Bunlar neyse de efendim, öbür mevzuyu nasıl iddia edebilirsiniz? Alın size müthiş bir fırsat:

Kalp dedektörü!

Bana muvafakat ettiğinizi hissediyorum. Sizi, benimle aynı kanaatleri paylaştığınız için tarihî bir misyonu ifa etmekte olduğunuz müjdesiyle müjdelerim. Gönlünüz aydın olsun.

Efendim, şimdi bir cami düşününüz. Öyle devasa bir cami ki görüntüsü dahi cesim ve azim. Duble yollardan, köprülerden ve barajlardan arttırılan kaynaklarla yapılan bu camilere ‘Boğazları sıkılarak tahsil edilen paralarla yapılan ve ‘Günah çıkarma’ mekânlarına dönüştürülen, tevhidsiz, nursuz ve maneviyatsız beton yığınları…’ diyorlar.

Ya da efendim, ‘kürsüdeki vaiz’in gözünün üzerinde kaşı altında da adavet-i ehli iman yığınağı yapılmış göz torbaları’varmış. İnsan olan birbirini sevsin, diyor. Fena mı? Hepimiz aynı hamurdan yoğrulmadık mı? E, hoca da öyle diyor! İnsanlar birbirini sevmeli, kafir de olsa mümin de olsa, aralarında fark gözetmemeli(!) demokrasinin kıymetini bilmeli, nimetlerinden istifade etmeli… Yasalar. Ah şu yasalar. Yahu ne alıp veremediğiniz var şu yasalarla? Otorite varsa itaat de olmalı, değil mi? Adam karıştırmamalı gayrı, ötesini berisini… Tam da bulmuşken böyle modern bir hocaefendi, olur mu şimdi onun hakkında konuşmak ileri geri? İşte böyle ‘su-i niyetliler’in ağzına acı biber sürmeli. Bu da olmaz derseniz alın size bir başka öneri:

Kalp dedektörü!

Sabırsızlandığınızın farkındayım fakirim! Pek acele ediyorsunuz, istirham ederim. Ben çok kısa konuşsam da oldukça derin anlaşılırım. Bakın, demin benimle aynı fikirde ve çizgide olduğunuzu siz de beyan buyurdunuz, mirim. O halde biraz daha sabır tavsiye ederim.

Azizim. Bazı muhteremler görüyorum. Ayaklarında şalvar, göğsüne kadar sarkmış bir sakal, takkeyse başında da; el emeği göz nuru işlenmiş takke. Tesbihse tesbih, hem de yüzlük ve dahi koka…

Şimdi bir kez olsun nazar eylediğinizde yüzünüzün kabak çiçeği gibi açılacağı şu zat-ı feyyaz, yakacığında bir, yani tek bir tane siyasi parti rozeti takılı diye öyle ulu orta tefe konup çalınır mı? Hem bu zat tüm samimiyetiyle ve mütemadiyen alem-i cihana beyan etmektedir ki: ‘İşbu ümmet-i mazlumenin tarik-i necatı, şol sandık-ı zındıkadadır.’

Ehm… Şey. Son kelime muhtemelen sehven söylenmiştir. Olabilir. Zira malumu âlilerinizdir ki sandık zenadikten sayılmaz, değil mi hocam? Evdeki sedefli çeyiz sandığını da mı bu sınıftan saymalı? Bilmem ki. Yok yok. Zat-ı feyyaz (!) başka bir şey demek istedi herhalde.

Tulumbacıların sandığını kastetmedi ya. Belki eskiden dile getirmiş olduğu bir cümledir. Hani vardı ya mutemetlerin maaşları zulalandığı sandık. İşte onlardan olabilir, bir ihtimal.

Ya da bankalardaki ‘Emniyet Sandığı.’ Benim de pek aklıma yatmadı ya, neyse.

Gördünüz işte hürmetmeab beyefendi. Söz sandıktan açıldı mı ‘söz’ler biter, sandıklar konuşur! Sandık, sepet her şey aleni bir surette ortalığa saçılır. Sözün mecrası her tarafa yayılır, yönelir. Onun için biz bu bahsi şuracıkta kapayalım. Kapamadan evvel zat-ı feyyazların vech-i ampulîlerine mükerreren nazar eylemenizi tavsiye ve dahi istirham ederim. Eğer sizler de zat-ı feyyaza haksızlık edilmesin, emekleri yok addedilmesin diyorsanız (öyle dediğinizden de eminim) bu fırsatı kaçırmayın, derim. (Ve dahi dedim.)

Kalp dedektörü!

Efendi. Civciv boyundaki bebelerini sırf okula gönderiyorlar diye sakallı, sakalsız, partili, partisiz, gayretli ve hürmetli bir yığın insanı peşinen ‘cehennem yakıtı’ilan etmenin ne manası var? İşte size hâl yolu:

Kalp dedektörü!

Tabi hepiniz merak ettiniz, bu ‘kalp dedektörü’ nedir diye.

Efendim, evvela izah edeyim, sonra da bizzat kendi üzerimde tecrübe edeceğim. Bir insanın mümin olduğunu biraz da bu dedektörle anlıyoruz. Mesela, adam türbenin taşına çaput mu bağladı, hemen karar vermeyin. Şirkinden şüphe duyan alır bu dedektörü ve kalbine doğru tutar. Bakar ve dinler. Varsa bir sinyal orada duracan Ayvaz’ım! Baği Torbacı, şirk kanunlarıyla muhakemede mi bulunuyor? Olabilir (!) Ya kalbi ne alemde? Hemen imdada yetişir bu dedektör.

Cembeli efendi demokratmış. Siz hiç duymadınız mı ‘Müslüman (!) Demokrat’ lafını. O zaman sükût edin. Değilse al eline detektörü yaklaştır Cembeli dayıya gör başına neler gelir! Fettan Kamberoğlu Vatikan’dan eman almış, cennetlerde buluşmak için onlarla sözleşmiş falan… Bir tereddüt varsa dedektör burada… Acele etmeyin. Kâfirse kafir, hesabı sana mı sorulacak? Mevzu anlaşıldıysa ilk icraatı burada bizzat kendi üzerimde deniyorum. Dedektörü tutunuz sevgili Hacı abiciğim, şöyle şöyle. Hah, tamam. Şimdi dedektörün göstergeleri nasıl zıplıyormuş bak da gör!

Hı? (Hiç mi tınlamıyor Hacı ağabey! Bir daha dene sen…)

Aman Tanrım! Yoksa… Yoksa, ben… Ben?..

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver