Haçlı Harekatına  Yeni Mezar Yeri: Mali 

 

Doğru ve doğrulanmış olan hidayet rehberi Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifinde buyurulduğu üzere “Açların yemek sofrasına üşüşmeleri gibi” (Ebu Davud) yeni bir haçlı saldırı dalgasıyla karşı karşıya kaldı Müslümanlar… Yer bu kez Mali.

Mali halkının büyük bir çoğunluğu -yaklaşık yüzde doksan beşi- İslam Şeriatı’nın mutlak surette hâkim olması ve tatbik edilmesi yönünden bir irade beyanında bulunmuştur. Bu veri çok değil, bundan iki sene önce yapılan bir araştırmanın sonucudur. Bu sonuçla ortaya çıkan oran aslında Mali halkının yüksek İslamî duyarlılığını ve halk tabanına yayılmış İslamî hareketlerin oldukça güçlü olduğunu da göstermektedir. Maalesef Mali’de de birçok İslam yurdunda olduğu gibi yönetim İslam düşmanı, batıl batı ideolojilerinin ifsad edici anlayışının yetiştirdiği küçük bir zümrenin ellerine teslim edilmiştir. On yıllardır tıpkı Suriye’de ve diğer İslam coğrafyasındaki pek çok ülkede olduğu gibi, batı yanlısı bu azınlık yönetimi -başta Fransa olmak üzere- Batı’dan aldığı destekle halka laikliği ve bataklık ideolojisi demokrasiyi dayatmaktadır.

Fransa öncülüğündeki haçlı ve karma putperest güçlerin Mali’yi işgal etmeleri ilk başlarda yeni bir sömürgecilik operasyonu olduğu şeklinde görülse de işgal nedeni sadece bundan ibaret değildir.

Mali yaklaşık yüz otuz yıl evvel Fransa tarafından işgal edilmiş ve seksen yıl boyunca Fransa’nın sömürgesi olarak kalmıştır. Fransa’nın fiilî işgali elli sene önce sona ermişti. Fiilî işgal sona erse de sömürgecilik devam etmişti.

İngiliz, Amerikalılar ve bütün sömürgecilerin yaptığı gibi Fransa da o bölgedeki menfaatlerini garanti altına almak için elindeki askerî ve mâli nüfuzu kullanarak Mali’deki iktidarı kendi yetiştirdikleri birkaç ‘Kaltaban’a teslim etmişlerdir.

Bu işgal hadisesini sadece bir ‘sömürgecilik hareketi’ olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Fransa, eski sömürgesi olan Mali’nin ve hatta o bölgedeki diğer devletlerin sınırlarını çizmiş bir imparatorluğun mirasçısı olarak, öncülük ettiği işgalci güçlerle beraber altından kalkamayacakları yakıcı bir sorunla baş etmekten (öncekinde olduğu gibi) aciz kalacaktır. Bu işgalin, 19. yüzyılda yapılan ve Fransızların belirleyici olduğu o dönem şartlarındaki gibi sürdürülmeyeceğini çok yakın bir zamanda, sonraki Fransız nesillerine de ibret olacak, büyük bir hezimetle sonuçlanması mukadderdir.

Bu işgal, hem Fransızların eski sömürgelerindeki mevcut sömürü çarkını döndürebilmek hem de bu sömürüye imkan verip zemin hazırlayan işbirlikçi rejimin ve ülkede yerleştirilmeye çalışılan laik-demokratik sistemin korunması amacıyla yapılmaktadır. Asıl hedeflerin başlıcası İslamî hareketlerdir. Çünkü Mali’de batı küfrünün emperyalist emellerine ve İslam coğrafyasındaki halklara dayattıkları laik-demokratik sisteme karşı tevhid ehli Müslümanların izzetli bir başkaldırışı, bir meydan okuması vardır.

Fransa’nın Kendi Başına Geçirdiği Urgan: Mali

Batı ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik kriz, büyük ölçüde mâli kaynak aktarımında bulunulması gereken işgal nedeniyle daha çok derinleşecektir. Fransızlar Mali’deki zengin uranyum yataklarına akbabalar gibi çökerken, Paris’teki kuyumcu vitrinlerini süsleyen ve yine Mali’den gasp edilmiş olan altınlardan mahrum kalacaklardır.

Fransa’nın başını çektiği batı haçlı ittifakı, bu işgal harekâtını basit ve önemsiz bir askeri operasyon olarak göstermeye çalışmaktadır. İşgal sırasında halktan da birçok masum insanın öldürülmesi, batılıların işgal ve talan ahlakının henüz ilk belirtileridir.

Batı ittifakının göstermeye çalıştığı gibi olay basit ve lokal bir askerî harekat olmaktan çok daha fazla bir şeydir. Bu işgalin can yakıcı gerçekleriyle yüzleştiklerinde Fransızların eski cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estang’in veciz(!) bir şekilde ifade ettiği gibi Mali operasyonunun sonu Afganistan gibi bitebilir.

Afganistan’daki gibi olacağı ihtimali bizce de isabetli bir yorum. Aynı zamanda derin bir korkunun da ifadesi. Zira Fransızlar Afganistan’dan diğer batılı güçlere göre nispeten daha az kötü bir hezimetle evlerine döndüler. Peki, ya Mali’den evlerine ruh sağlığı ve vücut bütünlükleriyle dönebilecekler mi? Fransızların milli (La Marseillaise) marşı, sosyalist iktidar döneminde Fransız haçlı emperyalizminin tarihe uğurlanma töreninde cenaze marşı olabilir mi? İnşallah!

Mali’ye Asker Gönderen Maraba Ülkeler

Batılı ülkelerin güçlü oldukları her dönemde en belirgin özelliklerinin en başta geleni işgal ve sömürgeciliktir. Mali’deki işgalin sonrasında Müslümanların direnişlerinden fırsat bulmaları halinde sömürüye kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Fransızlarla beraber Mali’ye giden Afrika Bölgesel Birlik (ECOWAS) üyesi bazı ülkelerin askeri güçleri de oraya konuşlandılar. Bu güçlerin konuşlandırılması, gelişmiş askerî kapasitelerle korunaklı, ekonomik sömürü alanları inşa etme temeline dayanan bir işgal konuşlanmasıdır.

Fransa’nın başlattığı işgal harekâtına küresel Tağut özelliğiyle bilinen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de yeşil ışık yakmıştır. Bu işgale Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere ABD, Rusya ve Çin’de destek vermektedir.

Bu saydığımız ülkeler dünyanın efendiliği için birbirleriyle yarışan, bazen savaşan ama konu Müslümanlar olunca çıkarları için ‘sevişen’ ülkeler!

Bunların dışında maraba rejimler de kendi halklarının iradelerini hiçe sayıp bu işgal harekâtına asker vererek haçlı ittifakına iştirak etmişlerdir.

Bölgedeki bazı ülkelerin ‘Karzai’ tipi yöneticileri batılılılar tarafından cihad tehlikesine (!) karşı daima korkutulmaktadır. Birçoğu otokratik veya demokratik diktatör olan Afrikalı Karzai’ler de korkuyormuş gibi görünerek efendileriyle beraber hem iktidar hem de servet talanın da işbirliği yapmaktadırlar.

Yakın geçmişe kadar Fransız sömürgesi olan Cezayir’in işbirlikçi yönetimi eski efendilerine büyük bir jest yaparak Mali’deki Müslümanların en kısa yoldan bombalanabilmesi için hava sahasını açmıştır.

Dünya’nın en fakir halkının yaşadığı Çad gibi bir ülkenin Fransa güdümündeki yönetimi de toplam iki bin askerle Mali işgaline katılacağını duyurdu.

Nijerya yönetimi ilk etapta yüzlerce asker gönderdi Mali’ye. Nijerya’nın böyle bir tasarrufta bulunarak Mali’ye savaşçı güç göndermesinden dolayı kendi ülkesindeki Müslümanların hışmını daha can acıtıcı bir şekilde üzerine çekeceğini tahmin etmek hiç de güç değil.

En az beş farklı ülkeye dağılmış olan Kürtler gibi o bölgede 7-8 ayrı ülkede yaşayan Tuareglerle (Tuaregler; Burkina Faso, Cezayir, Libya, Mali ve Nijer arasında geniş bir alanda yaşayan ve Berberi dillerinden birini konuşan halk. Sayıları yaklaşık 1,2 milyona ulaşan Tuaregler bağımsız bir siyasi örgütlenmeye de sahiptirler.) savaşmak Afrika bölgesinde başta Fransa olmak üzere diğer batılı ülkelerin ekonomik, askeri ve diplomatik unsurlarının hedef alınacağı anlamına da gelmektedir.

Batı Sahra’daki mücahidler Tora-Bora’daki mücahidlerden pek de farklı değillerdir. Artık bir tek cihad yurdu yoktur. Cihad ile izzet arayan yerlerin arasına, ataları köleleştirilmiş bir halkın İslam ile yeniden büyük bir özgüven kazanıp dinine ve değerlerine sahip çıkma iradesini güçlü bir şekilde gösteren Mali’de katılmıştır.

Ka’b bin Eşref Medyasında Mali

Afganistan İslam emirliği ordusunun 2001’de Afgan halkının güvenliği için ve farklı bir boyut kazanan işgal saldırıları karşısında, stratejik taktik gereği şehirlerden geri çekilmesi haçlı ordularının hezimetini hazırlayan en önemli etkenlerin başında gelir. Mali’de de buna benzer bir stratejinin mücahidler tarafından uygulanmakta olduğunu görüyoruz.

Mali’de etkin bir cihadın sürdürülebiliyor olmasını, ülkedeki iktidar kavgasının gölgesinde kalmış ordunun farklı cunta fraksiyonlarına bölünmesine bağlayanlar kuru yaprak hışırtısı gibi basit, hafif ve kıt akıllarıyla mücahidleri küçümsemeye çalışmaktadırlar.

Suriye’de yaptıkları gibi Mali’de de mücahidlere katılımları, hayatlarının her alanını kuşatan matematiksel yaklaşımlar sebebiyle Allah’a hakkıyla kul olmak sorumluluğunun ifası yerine ‘halkın yoksulluğu, yolsuzluklar, eğitimsizlik ve meşruiyete sahip olmayan cuntanın iktidarı ele geçirmiş olması’ gibi tanıdık teranelerle izah etmeye çalışırlar.

Tıpkı Suriye’deki mücahidler hakkında yapıldığı gibi küresel sistemin basın ve dezenformasyon örgütü olarak çalışan yerli-yabancı dilbaz kalemşörler bu türden söylemlerle cihadı önemsizleştirerek mücahidler hakkında zihinlerde yığınla istifham oluşturmaya gayret ederler.

Mücahidleri kağıttan kaplanlara benzetirler. Onlara göre mücahidler, sadece hayal kuran, topraktan biten otları yiyerek hayatta kalmaya çalışan ve dünya hayatında umarsız kalan fakir askerlerdir.

Mücahidleri, hem Malili askerî güçlerin hem de işgalci batılı güçlerin karşısına tevhid davasının neferi olarak çıkaran asıl nedenin ‘ülkelerindeki kederli şartların kendilerine dayattığı’ hezeyanlarını savururlar.

Mücahidlerin ‘zafer’ diye bir dertlerinin olmadığını, zaferi aramadıklarını hatta zaferin ne olduğunu bilmediklerini dahi gevelerler. Bu hezeyanları savuran köpük kabarcıklarına göre zafer diye bir şey varsa o da New York’taki zafer anıtıdır.

Mücahidleri karalayıp itibarsızlaştırmaya çalışan analistlerin, yorumcuların, köşe bazların, panelistlerin, saha araştırmacılarının, istihbaratçıların, akademisyenlerin ve isimlerini sayamayacağımız diğer ‘Ka’b b. Eşref Medyası’ mensuplarının gözleri aydın olmasın! Çünkü mücahidler artık İslam’ın otorite olacağı alanlara yönelmektedirler. Bu da batılıların ve batılı efendilerine sadakatle bağlı maraba yöneticilerin gecelerinin kabuslarla azaba dönüşmesine sebep olmaktadır.

Batılılar İslam coğrafyasında o kadar çok rüzgar ektiler ki ufukta bekleyen helak edici tufan yüklü kara bulutlar artık bu coğrafyanın bir çok yerinde onların üzerine doğru yürümektedir.

Mali toprakları, ne kadar fazla sayıda olursa olsun batı haçlı ittifakı ordularını altına alabilecek kadar geniştir.

Şüphesiz ki izzet, Allah’ın, Rasûlullah’ın ve müminlerindir.

Allah’a hamd, Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve mücahidlere de selam olsun.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver